• Sonuç bulunamadı

11. ÜNİTE

ERDEMLER VE ERDEMSİZLİKLER

İ.Ü. İlahiyat Fakültesi

Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü İslam Felsefesi Ana Bilim Dalı

Bu Bölümde Ne Öğreneceğiz?

İnsanın iradî davranışlarının arkasında üç temel güç vardır. Bunların ikisi ham halleriyle hayvani güçler olan arzu ve öfke gücüdür. İradî davranışı doğuran üçüncü güç insana has bir güçtür ve bu, onu diğer canlılardan ayırt eden ve üstün kılan düşünce ya da bilgi gücüdür.

Bu üç temel gücün yetkin, kâmil bir halde olması her türlü aşırılıklardan uzak olmalarına bağlıdır ve insan nefsinin bu haline denge hali denir. Fazilet, yani erdem de nefsin başlıca bu üç gücünün denge halinde olmasıdır. Bu denge halinin fazlalık (ifrât) ya da eksiklik (tefrît) şeklinde denge halinden uzaklaşmasına da erdemsizlik, kötü huy veya ahlâkî hastalık denilir.

İnsanda başlıca bu üç gücün üç temel erdemi olan hikmet, iffet ve şecaat ile bunların toplamı olan adalet şeklinde dört temel erdem bulunur. Bu ünitede İbn Sînâ, Gazzâlî ve Taşköprîzâde’yi merkeze alarak İslâm düşüncesi ve hususen felsefî ahlâk geleneğinde temel ve alt erdemler ile erdemsizlikler üzerinde durmak istiyoruz.

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım K

a z a n ı m ı n n a s ı l e l d e edileceği

veya geliştirilece ği

Temel ve tali erdemler ile erdemsizlikler.

İslâm felsefesinde erdemler ve erdemsizlikler.

Konu felsefî literatür üzerinden işlenecektir.

Anahtar Kavramlar

• Temel erdemler

• İkincil erdemler

Erdemsizlikler

11. ERDEMLER VE ERDEMSİZLİKLER

Temel Erdemler

İslâm felsefe geleneğinde ahlâk bir ilim dalı olarak ele alınır. Bu ilmin konusu, ilkeleri ve kendine has bir terminolojisi vardır. Daha önce değinildiği gibi insan nefsinden sadır olan iradî fiilleri ve insan huylarını konu edinen ahlâk ilminde insan nefsi önemli bir inceleme alanıdır. Zira iyi ve kötü huylar, yani erdemler ve erdemsizliklerin kaynağı insan nefsidir. Bu anlayışın üzerine Aristotelesçi erdem teorisini ikame eden İslâm filozofları, insan nefsinin üç temel gücüne göre üç temel erdem ile bu üç gücün uyumlu bir şekilde çalışmasından husûle gelen dördüncü bir erdem, yani adaletten oluşan dört erdemi üst erdemler olarak telakki eder.

İnsanî nefsin güçleri üçtür. İnsan nefsi, özelliği akledilirleri idrak etmek olan ve “nefsi nâtıka” ya da “ruh” denilen yüce bir cevherdir. Buna “teorik akıl gücü” de denilir; onun bu duyulur yapı, yani beden üzerinde bir tasarrufu vardır ve ona da “pratik akıl gücü” denilir. Eğer nefsin gücü idrakin doğrudan ilkesi ise bu, insanı diğer hayvanlardan ayırdeden “müdrike”dir ve bunun insandaki mahalli beyindir. Bu, “melekî nefs” olarak da adlandırılır. Eğer o, bir zararı önlemenin ilkesi ise öfke gücüdür, onun mahalli kalptir ve buna “yırtıcı nefs” de denilir. Şayet bir faydayı temin etmenin ilkesi ise arzu gücüdür, onun mahalli karaciğerdir ve buna “hayvanî nefis” de denilir. Bu üç gücün ilki insan nefsine hastır, diğer iki güç ise insan ile diğer hayvanlar arasında müşterektir. Hakikat araştırmasının temelini oluşturan düşünme gücünün itidal hali hikmettir. Hikmetin ifratı cerbezedir ve sahtekârlıktır. Buna “şeytanlık” da denilir. Bunun örneği, fayda vermeyen nafile bilgilerin peşine düşmektir. Bu, yakinî bilgiler yerine kullanılan cedel, hilâf ve safsata gibi teorik bakımdan olabileceği gibi adi isteklere alet edilen kehanet, sihirbazlık ve iksir gibi pratik bakımdan da olabilir.

Hikmetin tefriti kalın kafalılıktır. Nefsin intikam arzusundan dolayı duyduğu şiddetli heyecan olan öfke gücünün itidali şecaattir. Öfke [gücünün] ifratı deli cesaretidir. Bu, şecaat arzetmemek gereken yerlerde ileriye atılmak şeklinde öfke gücünde meydana gelen bir durumdur. Öfkenin tefriti korkaklıktır. Bu, ileri atılmak gereken yerlerde geri durmaktır.

Korkaklık, kişiyi zillete uğratır, önemli işlerde ve yararlı konularda gevşekliğe yol açar. Arzu gücünün itidali iffettir. Bu, arzuyu onun kulu olmayıp doğru düşüncenin gerektirdiği yerde kullanmaktır ki böylece kişi hür olabilsin. Arzu gücünün ifratı azgınlıktır. Buna şehvet düşkünlüğü ve açgözlülük de denilir. Bu durum şehvetin, aklın hükümranlığını bastırmasıdır.

Arzunun tefriti isteksizliktir. Bu, olması gerekene de olmaması gerekene de karşılığını vermede nefsin yetersiz kalması halidir.262 Bu üç güç fiillerinde uzlaştığı ve yardımlaştığında ve bunlar

262 Taşköprîzâde, Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye, thk. Elzem İçöz, Mustakim Arıcı, çev.

Mustakim Arıcı (İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2014), s. 40-47.

nitelik bakımından eşitlenip kendileri için yaratıldıkları amaca ulaştıklarında adalet ortaya çıkar. Adalet, söz konusu üç gücün birbirleriyle uzlaşısıdır, kişinin kendisi ve başkasının hakkını gözetmesi halidir. İnsan nefsinin erdemlerinden olan adalet diğer erdemleri, yani hikmet, şecaat ve iffetten ibaret olan üç erdemi birleştiren erdemin adıdır.263264

Tablo 1: İbn Sînâ’nın Ahlâk risalesi ve Gazzâlî’nin

Adaletin İfrat ve Tefriti Var mıdır?

Felsefî ahlâk literatüründeki erdem anlayışında temel erdemlerin hikmet, şecaat ve iffet olduğu, insanın melekî, gazabî ve behimî güçlerinin dengeli hale getirilmesiyle adaletin sağlandığı bilinen bir husustur. Şöyle ki gazabî ve behimî güç düşünme ya da temyiz eden güce

263 Taşköprîzâde, Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye, s. 92-94.

264 Bekir Karlığa, İbn Sina’nın Şimdiye Kadar Bilinmeyen Yeni Bir Ahlak Risalesi [y.y., t.y.];

Gazzâlî, Mîzânü’lamel, thk. Süleyman Dünya (Kahire: Dârü’l-Ma‘ârif, 1964).

boyun eğer ve bu üç güç arasında bir uyum hâsıl olur265 ve böylece nefsin kuvveleri arasında dengenin sağlamasıyla adalet erdemi tahakkuk eder. İbn Miskeveyh adaletin bu türüne ihtiyârî adalet demektedir.266 İbn Sînâ’ya göre adalet, nefsin tüm güçlerinin bir erdemi ve denge hali iken diğer erdemlerden farklı olarak iki erdemsizlik arasındaki itidal durumu değildir, adaletin tek bir zıddı vardır ve o da zulümdür. Zira adalet düzen, zulüm ise düzensizliktir. Bu ikisinin arasında bir orta nokta yoktur. 267 İbn Sînâ ancak muamelât düzeyinde bir adaletten (mu‘âmeletü’l-‘adâle) ve onun erdemsizliklerinden bahsedileceğini söyler. Muamelât düzeyindeki adalet kişinin alması gerekeni alması ve vermesi gerekeni de vermesidir. Buna göre kişinin alması gerekmeyen şeyi alması (ğabn) ve vermesi gerekmeyen şeyi vermesi (teğâbun) de erdemsizliktir. Bu erdem Îcî ve Taşköprîzâde’de ticarî dürüstlüktür (hüsnü’ş-şerike), yani malî muamelelerde adaleti, hakkı ve hukuku gözetmektir.268

Tablo 2: İbn Sînâ’nın Ahlâk risalesi ve Gazzâlî’nin Mîzânü’l-amel’inde muamelât düzeyindeki adalet erdemi ve erdemsizlikleri adaletin ifratı zulmdür ki “âherin hakkına bilâ-vech-i şer‘î tecâvüz edip yâ ırz pâmâl yâ nefsine ızrâr etmektir.” Adaletin tefriti de zulme boyun eğmedir (inzılâm). Kınalızâde tartışmada diğer görüş sahiplerinin görüşüne de değinir. Buna göre adaletin her iki tarafı da cevrdir. Kınalızâde bu görüşün haklılığını naslara atıfla teyid eder. Bir galat-ı sarîh olarak dinde haram olan şey ya kişinin kendisine ya da başkasına zulmüdür.269 Kınalızâde ayrıca, Tûsî’nin adaletin her iki

265 İbn Miskeveyh, Tehzîbü’l-ahlâk ve tathîrü’l-a‘rak, thk. İbnü’l-Hatîb (y.y.: el-Matbaatü’l-Asriyye, 1977), s. 27.

266 Hümeyra Karagözoğlu, “Ahlâk Düşüncesinde Siyaseti Aramak: İbn Miskeveyh’te ‘Adalet’

Kavramının Siyasî Yansımaları”, Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, 27 (2009), s. 106.

267 Karlığa, İbn Sina’nın Şimdiye Kadar Bilinmeyen Yeni Bir Ahlak Risalesi, s. 28, 64.

268 Karlığa, Ahlak Risalesi, s. 28, 64; Taşköprîzâde, Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye, s. 98-99.

269 Kınalızâde Ali Çelebi, Ahlâk-ı Alâî, haz. Mustafa Koç, (İstanbul: Klasik, 2012), s.

114.

yanının cevr olduğu görüşüne270 değinir. Kişinin başkasına da kendisine de yaptığı haksızlık bir zulümdür ve bu itibarla adaletin rezilet durumu diğerleri gibi değildir.271 Taşköprîzâde’nin adalet erdemi hakkındaki görüşlerine bakıldığında önceki geleneği takip ettiği görülmektedir.

Bu yaklaşım söz konusu isimlerin dışında Nasiruddin Tûsî ve Taşköprîzâde’nin şerhettiği Îcî için de geçerlidir:

“İnsan nefsinin hikmet, şecaat ve iffetle özdeşleşen üç gücü olduğunu, bunların orta melekelerinin erdem iken fazlalık ve eksiklik yönlerinin erdemsizlik olduğunu, bu erdemlerin de bir kısmı zikredilen türlerinin bulunduğunu öğrendiğine göre şimdi şunu da bil ki; bu üç güç fiillerinde uzlaştığı ve yardımlaştığında ve bunlar nitelik bakımından eşitlenip kendileri için yaratıldıkları amaca ulaştıklarında adalet ortaya çıkar. Adalet, söz konusu üç gücün birbirleriyle uzlaşısıdır, kişinin kendisi ve başkasının hakkını gözetmesi halidir. (...) İnsan nefsinin erdemlerinden olan adalet diğer erdemleri, yani hikmet, şecaat ve iffetten ibaret olan üç erdemi birleştiren erdemin adıdır.”272

Taşköprîzâde hikmet, iffet ve şecaat ile adalet arasındaki ilişkiyi cins-tür ilişkisi çerçevesinde ele alır. Buna göre temel erdemler nefsin üç gücünün itidal haline tekabül eden ve cins konumundaki erdemler iken adalet bu üç gücün üçünün bir türüdür. Adaletin alt erdemleri ise sayılamayacak kadar çok ve sınırlandırılamayacak miktardadır. Fakat bunların en bilinenlerini saymak mümkündür ki o da on dört erdemden bahsetmektedir.273 Bu dört temel erdemin her birisinin altında muhtelif sayılarda alt/tali erdemler yerleştirir ve bunların tanımı yaparlar. Aynı şekilde temel erdemlerin bir de ifrat ve tefritleri vardır. Tali erdemlerin ifrat ve tefritleri ise büyük oranda İslâm ahlâk literatüründe üzerinde durulmayan bir meseledir. Şimdi temel erdemlerin altındaki tali erdemleri ve erdemsizlikler üzerinde duralım.

Hikmetin Altındaki Erdemler ve Erdemsizlikler

İbn Miskeveyh temel ve tâlî erdemler ile temel erdemsizlikleri kavram olarak belirleyip tanımlarını yapmış, tâlî erdemsizliklerden de yalnızca hikmetin uçları olanları saymakla iktifâ etmiş, diğerlerinin belirlenimini muhataba bırakmıştır. İslâm ahlâk düşüncesinde İbn Miskeveyh’in bu yaklaşımı sonraki ahlâk düşünürleri Nasiruddin Tûsî, Celaledin Devvânî ve Kınalızâde gibi isimler tarafından büyük oranda muhafaza edilmiştir. Onlar erdemsizlikler söz konusu olduğunda temel erdemsizlikler ve nitelik yönünden sapma halindeki erdemsizlikleri tespit etmiş, bunları tanımlamış, çabalarını daha ziyade birer hastalık olan bu durumların nasıl

270 Nasiruddin et-Tûsî, Ahlâk-ı Nâsırî, çev. Anar Gafarov, Zaur Şükürov, (İstanbul: Litera Yayıncılık, 2007), s. 124.

271 Kınalızâde, Ahlâk-ı Alâî, s. 139-140. Taşköprîzâde, Miftâhü’s-saâde ve misbâhü’s-siyâde fî mevzûâti’l-ulûm, (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1985), III, 339.

272 Taşköprîzâde, Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye, s. 92-93, 94-95.

273 Taşköprîzâde, Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye, s. 94-95.

ıslah edileceğine teksif etmişlerdir. Bununla birlikte Nasiruddin Tûsî ve Kınalızâde hikmet erdeminin tâlî erdemlerinin zıtlarını belirleyip tanımlarını yapmıştır. 274 İslâm ahlâk düşüncesinin başyapıtlarından biri olan Kınalızâde’nin Ahlâk-ı Âlâî’sinde müellif örnek olması için hikmet erdeminin tâlî erdemsizlikleri ile ilgili bir bölüm açmıştır. “Ecnâs-ı fezâyilin tahtında münderic olan envâ‘ın ifrât ve tefritine bir misâl: Fazîlet-i hikmet” başlığı altında hikmetin yedi alt erdemi ve bunların her birinin ifrat ve tefritleri belirlenmiş ve bunların tanımları verilmiştir. Müellif bu kısımda şöyle der:

“Çün ecnâs-ı fezâyilin tarafeyni -ki ifrât u tefrittir- rezîlet idüği zâhir oldu, kezâlik envâ‘ı fezâyilin -ki ecnâs-ı mezbûre tahtında mündericlerdir- her biri hadd-i i‘tidâldir ve tarafeyni -ki ifrâtu tefrittir- rezîlettir. Ammâ câyiz, belki vâki‘dir rezilet olan etrâf-ı mezkûrenin ba‘zına ba‘zı lügatte ism-i mu‘ayyen vaz‘ olunmuş olmaya. (...) Ve biz tâliblere mu‘âvenet ve râgıblara müzâheret için birkaç misâl îrâd edelim ki hakîkat-i hâl zikr ettiğimiz mevâzi‘de celî vü bâhir olıcak zikr olunmayan mevâzi‘de dahi kıyâs ile zâhir ola.”275

Böylece Kınalızâde hikmetin altındaki yedi tâlî erdemi sayıp tanımlarını yaparken aynı zamanda bunların ifrat ve tefritlerini de müstakil olarak tespit eder. Fakat o, diğer temel erdemlerin altındaki tâli erdemler ile bunların ifrat ve tefritlerini tek tek saymamıştır.

Taşköprîzâde ise farklı olarak Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye’de hikmet, iffet, şecaat ve adaletin sayıları kırkı aşan alt erdeminin her birisinin iki yanına ifrat ve tefrit şeklindeki altmışa yakın rezileti kavram ve tanım düzeyinde adapte etmeye çalışmıştır. O hikmetin tâli erdemleri dışındaki temel erdemlerin altında yer alan tâlî erdemsizlikleri belirlemek sûretiyle büyük oranda gelenekten ayrılmaktadır. Fakat onun bu çabasına tam olarak bir belirleme demek de zordur. Zira Taşköprîzâde tâlî erdemsizliklerin hepsinin tanımını yapmadığı gibi bazen aynı kavramı birden çok yerde birden çok rezilet için kullanmaktadır.

Tablo 3: Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye’de hikmetin tâli erdemleri ve erdemsizlikleri

Erdemsizlik Erdem Erdemsizlik

İfrat İtidal Tefrit

ثبخلا

Yukarıda da işaret edildiği gibi Taşköprîzâde temel erdemlerden olan hikmetin yedi alt erdeminin ifrat ve tefritlerini belirlemiştir. Ancak Taşköprîzâde’nin ifade ettiği bu erdemsizliklerin bir kısmında tanım, kavramdan çekip alınabilecek şekilde değildir. Dolayısıyla işaret edilen şey İbn Miskeveyh’in dediği gibi yer yer bu durumların anlamlarıdır. Zihnin bu hallerini tanımlamada Taşköprîzâde’nin kavram üretme güçlüğü çektiği çok açıktır.

Şecaat ve İffetin Tâlî Erdemleri ve Erdemsizlikleri

Taşköprîzâde’nin Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye’de nazarî ahlâk düşüncesine önemli sayılabilecek bir katkı yapmaya çalıştığını ifade etmemiz mümkündür. O, Tehzîbü’l-ahlâk, Ahlâk-ı Nâsırî ve kendisinden sonra yazılan Ahlâk-ı Âlâî’den farklı olarak tâlî erdemsizliklerin bir terim olarak belirlenip tanımlarının yapılabileceğine dair İbn Miskeveyh’ten itibaren

söylenen ve sadece hikmet erdeminde uygulanmış olan düşüncenin bir karşılığı olduğunu göstermeye çalışmıştır. Taşköprîzâde’nin bu çabası diğer eserlerden farklı olarak şecaat ve iffet erdemi için geçerlidir. Taşköprîzâde tâlî erdemsizlikler arasında özellikle hikmet başlığındakilere daha geniş yer ayırmış, bunları ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. Ancak şecaat ve iffetin tâlî erdemsizliklerinde durum böyle değildir. Taşköprîzâde zaman zaman bunları sadece kavram düzeyinde zikretmiş ve tanımlarını yapmamıştır. Mesela şecaatin dördüncü alt erdemi olarak verilen soğukkanlılık (necdet) erdeminin ifrat ve tefritlerini sadece kavram olarak belirlediğini görüyoruz:

“Dördüncüsü soğukkanlılık, nefsin metanetini koruma melekesiyle birlikte korku veren şeyler karşısında endişe duymamaktır ki böylece kişi öldürücü durumlarda endişeye kapılmaz ve ondan düzensiz fiiller çıkmaz. Yüce Allah şöyle buyurur: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.” (Bakara, 2/155-156). Korkaklık ve deli cesaretinin bu erdemin iki tarafı olduğu gizli değildir.”276

Taşköprîzâde’nin belirlediği bu tâlî erdemsizliklerle ilgili dikkat çekici bir diğer durum onun birkaç tâlî rezilet için aynı kavramları önermiş olmasıdır. Bir kavramın birden çok yerde kullanılması durumunda Taşköprîzâde bu kavramların içeriğinin, yani tanımlarının farklı olduğuna işaret ettiği gibi bazılarında da mânânın okuyucu tarafından çıkarılabileceğini düşünmüştür. Bir kavramın birden çok yerde kullanılmasına örnek olarak cerbeze, tehevvür, kesl gibi kavramları verebiliriz.

Taşköprîzâde temel erdemlerin altındaki erdemlerin sayısı konusunda şerh ettiği Îcî’yi esas almakla beraber literatürdeki farklılıklara da işaret etmiştir. Mesela Taşköprîzâde, Îcî gibi şecaatin altında onbir erdeme yer vermiştir. Ancak şecaatle ilgili bir başka erdem olan affediciliğin de bu kapsamda ele alınabileceğini dile getirmiştir. Zira bazı filozoflar, Îcî’nin zikrettiğinden başka şecaatin bir alt türü daha olduğunu söylemişlerdir. O da affedici olmaktır, bununla kastedilen gücü olduğu halde intikamı terketmektir.277 Aynı durum sayıları onbir olan iffetin alt erdemlerinde de geçerlidir. Zira Taşköprîzâde’nin ifade ettiği gibi bazı bilginlere göre iffetin şubeleri on ikidir ki bunlardan biri uzlaşıdır (müsâleme).278

Tablo 4: Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye’de şecaatin tâlî erdemleri ve erdemsizlikleri

Erdemsizlik Erdem Erdemsizlik

İfrat İtidal Tefrit

276 , s. 74-75.

277 Taşköprîzâde, Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye, s. 78-79.

278 , s. 86-87.