• Sonuç bulunamadı

4. EPİLEPSİ HASTALARINDA PSİKİYATRİK KOMORBİDİTENİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ

4.1. Epilepsi ve Depresyon

Depresyon ve epilepsi ilişkisi antik çağlarda hem Hipokrat, hem de Areteus tarafından tartışılmıştır. 1850’lerde Griesinger ve 1900‘lerde Robertson melankoli ve depresyon ilişkisini incelemişlerdir. Depresyon ile epilepsi ilişkisi iki yönlüdür. Epileptik bireyler arasında depresyon geliştirme riski sağlıklı kontrollerden yüksek olduğu kadar, depresif olgular arasında da epilepsi geliştirme riski sağlıklı kontrollerde yüksektir (51). Depresyon, epilepside komorbid psikiyatrik bozukluklar arasında en yaygın olanıdır.

Hayat boyu yaygınlığı popülasyon temelli çalışmalarda %6 ile %30 arasında ve özel merkezlerde takip edilen hastalarda %50 civarında hesaplanmıştır (52).

Depresyon, uzun süreli ataklarla giden, kronikleşmeye meyilli, sık görülen ve ciddi fiziksel ve psikososyal yeti kaybına neden olan son derece yıkıcı bir bozukluktur. Depresyon sadece kişinin kendisini değil, aile, arkadaş, meslektaş ve toplum içi ilişkilerini de etkilemektedir. Söz edilen önemli problemlere rağmen depresyon epilepsi hastalarında genellikle göz ardı edilen tanısı konmayan ve tedavisi yapılmayan bir bozukluktur. Depresyon,

16

duygu durum ve nörovejetatif belirtilere ek olarak günlük etkinliği, sosyal aktiviteleri ve yaşam kalitesini de belirgin şekilde etkilemektedir. Depresyon sosyal işlevsellik düzeyi, sosyal destek, aktivite düzeyi ve genel yaşam işlevselliğini etkilediği için sadece atak sırasında değil ataklar arasında da bozukluğun seyri hakkında belirleyici olabilir. Depresyon nedeniyle ortaya çıkan işlev kaybı kişilerin yaşam kalitesinde önemli düşüşlere neden olmaktadır.

Yapılan bazı araştırmalar, hastalarda epileptik nöbetler başlamadan önceki dönemde de depresyonun bulunduğunu bildirmektedir. Depresyonun eşlik ettiği epilepsi hastalarında sürecin olumsuz etkilendiği; daha fazla hastaneye başvurdukları, daha fazla antiepileptik ilaç yan etkisi, tedavi direnci ve özkıyım riski gösterdikleri bildirilmektedir (53). Depresif bozukluklar epilepsi hastalarında sık görülmekle birlikte temporal ve frontal lob orjinli epileptik hastalarda kötü nöbet kontrolu olması sebebiyle depresif bozukluklar daha sıklıkla gözlenmektedir (54).

Damgalanma ve düşük yaşam kalitesi, bunların sonucunda oluşan düşük özgüven, kişiler arası ilişki kayıpları, kaçınma ve sosyal yalıtım başlıca depresyon nedenleri arasındadır. Bu kişilerin okul ve iş hayatında daha çok stres verici yaşam olayı ile karşılaştığı, kişiler arası ilişkilerinde ve aile içinde daha çok çatışma yaşadığı ileri sürülmüştür. Kontrol edilemeyen nöbetler ve AEİ uyumu depresyon ile ilişkili bulunsa da AEİ kullanımının depresyonun çekirdek belirtilerine benzeyen yorgunluk, uyku, yeme sorunları, enerji ve dikkatte azalma, yavaş düşünme gibi belirtilere yol açtığı göz ardı edilmemelidir (55) .

Sonuç olarak epilepsi hastalarında depresyon gibi psikiyatrik komorbid durumların saptanması ve hastaların gerekli durumlarda psikiyatri uzmanlarınca değerlendirilmesi hastaların sosyal işlevselliğine ve yaşam kalitesine olumlu etkiler yapacağı düşünülmektedir.

17 5. EPİLEPSİNİN AİLEYE ETKİSİ

Kronik hastalık, normalden sapma veya bozukluk gösteren, kalıcı yetersizlik bırakan, patolojik değişiklikler sonucu oluşan, hastanın rehabilitasyonu için özel eğitim gerektiren, uzun süre boyunca bakım, gözetim ve denetim gerektireceği beklenen bir durum olarak tanımlanmaktadır (56). Ailede epilepsi gibi kronik bir hastalık olduğunda tüm aile etkilenir. Epilepsi gibi kronik hastalıklar, belirti, sağaltım yöntemi, seyri, günlük aktivite kısıtlaması, uzun dönem etkisi gibi nedenlerle aileye birçok yük getirmektedir. Bireyin epilepsi tanısı alması uzun dönemde ebeveyn ve diğer aile üyeleri üzerinde ruhsal ve psikososyal risklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Epilepsi de bir yanda bireyin sağlık durumu ebeveynin psikolojik durumuna bağlı iken, diğer yanda ebeveynin işlevleri ve sağlıklı olması bireyin sağlıklı olmasını etkilemektedir (57). Başka bir deyişle epilepsi yalnız epilepsili kişiyi etkilememekte, bir birim olan ailenin de etkilenmesine neden olmaktadır. Aile bireyin epilepsi tanısı alması ile birlikte birçok sorunla yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Epilepsili bireylerin ebeveynleri pek çok ruhsal sorun yaşamasına rağmen, genellikle ihmal edilmektedir, ebeveynler sıklıkla işlerinden ayrılmak zorunda kalmakta bu durum büyük ekonomik ve sosyal sorunlara ve epilepsinin tahmin edilemeyen özellikleri ile ailede zayıf iletişime, ailenin uyumunun bozulmasına neden olmaktadır. Bundan dolayı tedavinin uygun bir şekilde yapılabilmesi için fiziksel bakımın yanında hastalar ve anne-babalarının ruh sağlığına da doğru yaklaşım gereklidir.

Aile tipi, evlilik ilişkileri, ailenin hastalığa verdiği tepki, hastaya verilen bakım ve psikososyal destek düzeyi, anne-babanın ebeveynlik niteliği, kişilik özellikleri ile hastalıktan etkilenme düzeyleri gibi ailesel değişkenlerin de epileptik bireyin hastalığa uyum sürecinde önemli faktörler olduğu bilinmektedir (58). Ailenin yaşantısı bireyin epilepsi tanısı almasından sonra değişmiş ve bütün ilgi epilepsili bireye yönelmiştir. Bu ailelerde ayrılma ve boşanmanın da daha fazla olduğu bildirilmiştir (59).

18

Epileptik hastanın bakım sorumluluğu, psikolojik tepkiler (anksiyete, korku, öfke, depresyon ve suçluluk), tahmin edilemeyen tıbbi giderlerin oluşturduğu ekonomik yükler, çocuklarının geleceği ile ilgili belirsizlikler aileye ağır yük getirmektedir (60).

Epilepsi sadece hastalarda değil, yakınlarında da anksiyete bozuklukları ve depresyona yol açabilmektedir. Epilepsi tanısı alan ve tedavi gören bireyler, ebeveynleri üzerinde ciddi strese neden olurlar. Nöbet, buna şahitlik yapan aile için son derece korkutucu bir durumdur. Diğer yandan nöbetler dışında da epileptik bireyin öğrenme güçlükleri, davranış problemleri, akademik ve sosyal problemleri, eşlik eden diğer psikiyatrik bozuklukları gibi nedenlerle, ebeveynler ciddi gelecek kaygısı ve genel anksiyete içindedir.

Ebeveynin epilepsi ile ilgili inanç, bilgi ve yaklaşımları genel olarak hastalığa ailenin yaklaşımı ve hastalığa adaptasyonu konusunda belirleyicidir. Ailenin epilepsi hastalığına bakışı, hastanın kendini nasıl göreceğini ve kendilik kavramının nasıl oluşacağını belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Bununla beraber düşük sosyoekonomik seviye, aile içi ilişkilerde sorun ve ebeveynlerden birinde ruhsal hastalık olması, bireyin tedaviye kötü uyumu açısından risk faktörüdür. Bu nedenle ailenin davranışını hedefleyen müdahale stratejileri önemlidir. Bu sayede psikolojik problemlerin başlangıcı geciktirilebilir veya engellenebilir (61). Ebeveynin, ileride epileptik bireyi nelerin beklediği konusunda kafasının net olmaması ve nöbet esnasında yapılabilecekler konusunda yeterli bilgi ve eğitime sahip olmaması anksiyeteyi arttırdığı düşünülen faktörlerdir. Epilepsi hastası ve ebeveynin yaşam kalitesinin tüm bu faktörlerden etkilendiği bilinse de, ebeveyn yaşam kalitesinin ana belirleyicilerinin neler olduğu net değildir.

Sonuç olarak, epileptik bireyler ve ailesi davranışsal, psikososyal, ailesel sorunlar ve psikopatoloji açısından yüksek risk altındadır. Tüm bu sorunlar önemli oranda işlevsellik kaybına yol açmaktadır. Epileptik bireyin başarılı bir şekilde tedavisi; uygun antiepileptik tedavinin seçimi ve sürdürülmesinin yanında, ilişkili psikiyatrik, sosyal ve ailesel sorunların da etkin bir şekilde ele alınmasına bağlıdır.

19

Benzer Belgeler