• Sonuç bulunamadı

1.3. BMEHS’nin Öncüleri Olarak Uluslararası Hukukta Engelli Hakları Çalışmaları

2.1.2. Engelli Kadın ve Kimliği

Toplumsal cinsiyet, kadının ve erkeğin sosyal ve kültürel olarak belirlenen toplumsal rol ve sorumluluklarını ifade eder. Toplumsal cinsiyet bebeğin doğum anı itibariyle cinsel organına bakılarak tespit edilen cinsiyetin sosyal ve kültürel anlamda kimlik kazandırılması ile ilk şeklini alır. İnsanlar dişi veya erkek cinsiyeti ile doğarlar. Ancak yetiştirilirken toplumun cinsiyetlerine özgü beklediği roller

118 Francine Odette, “Body Beautiful/Body Perfect: Challenging the Status Quo – Where Do Women with Disabilities Fit In?” http://nedic.ca/body-beautifulbody-perfect-challenging-status-quo-%E2%80%93-where-do-women-disabilities-fit (19.07.2014).

43 çerçevesinde kız veya erkek çocuk olmayı öğrenerek büyürler.119 Genel olarak kabul gören erkek egemen bir düzen söz konusudur.120

Cinsiyetler arasındaki bu farklılıklar toplumsal cinsiyetin farklılıklarıdır ve tüm bunlar toplum tarafından yaratılır. Üretici toplumdan tüketici topluma geçiş erkeği dışarıdaki işler ile uğraşmaya teşvik etmişken, kadını ev işlerine ve eve hapsetmiştir. Bu şekilde belirginleşen ataerkil anlayış erkeğin hegemon yapısını kabul ederek kadını edilgenleştirir ve toplumsal konumlanmada erkekten sonra gelerek ikinci sırayı almasını sebep olur. İyi bir anne, iyi bir eş ve iyi bir ev kadını olması beklenen kadın bu anlayışa hizmet etmek adına yetiştirilir. Ancak bu durum yaşanan yere, ailenin maddi durumuna ve kadının engelli olmasına göre değişir.

Engelli kadınlar ikisi de tamamen biyolojik yapıdan kaynaklanan hem

“engelli” ve hem “kadın” olmaları dolayısıyla iki kez dezavantajlı durumdadır.

Aslına bakılırsa engelli kadınlardan beklenen toplumsal roller engelli olmayan kadınlardan beklenen rollerden çok farklı değildir. Nitekim tüm kadınlardan sadece kadın olması sebebiyle beklenen annelik rolü, eş olma rolü, akrabalık rolü vb. engelli kadından da beklenmektedir. Genelde kadın ideal olandan uzaklaştıkça sorunlar yaşar, dışlanır, ötekileştirilir. Engelli kadın bunu en fazla yaşayandır.121

119 Gülay Günay, Özgün Bener, “Kadınların Toplumsal Cinsiyet Rolleri Çerçevesinde Aile İçi Yaşamı Algılama Biçimleri”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl 15, Sayı 3, Aralık 2011, s.157. çocuklarını büyütürlerdi. Rahatlıkla yay kullanıp ok atabilmeleri için onların göğüslerinden birini küçük yaşta almakta ya da dağlamaktadırlar. Kadınlarca yönetilen bir ulus olan Amazonlar, sadece çocuk sahibi olmak için erkeklerle ilişki kurarlardı ve bunun için de öncelikle askerlik görevini yerine getirmeleri gerekirdi. Amazonlarda kadınlara yüklenen roller toplumsal sınıflaşmanın oluşması, savaşların artması, avcılık ve toplayıcılığın gelişmesi ile erkeğin yaratılış itibariyle daha güçlü olması nedeniyle erkeğe yüklenmiştir. Erkek önce ailenin sonra da ulusun reisi olmuştur.

Böylece kız ve erkek çocukları cinsiyetlerine uygun roller kazanarak toplumsal cinsiyet kimliklerini edinmiştir. Bu çerçevede kızlar pasif, korunması gereken, narin, evine bağlı, ağırbaşlı, çekingen olarak yetiştirilirken erkekler dışa dönük, koruması gereken, güçlü ve dayanıklı bireyler olarak yetiştirilmiştir. Hüseyin Metin, Attika Seramiğinde Dört Büyük Mitolojk Savaş Betimi (Gigantomakhia, Kentauromakhia, Amazonomakhia Ve Troiamakhia), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Ana Bilim Dalı, Erzurum, 2007, s.69.

121 Ruşen Ayaz, “Toplumsal Cinsiyet Temelinde Engellilik, Kavramlar, Engellilik ve Toplumsal Cinsiyet Temelli Ayrımcılık”, DER. İdil Işıl Gül, Ruşen Ayaz, Ezgi Sarıtaş, Fark Ettikçe Birlikte Güçleniyoruz Güçlendikçe Dönüştürüyoruz, Engellilik ve Toplumsal Cinsiyet El Kitabı, Kadın Dayanışma Vakfı, Ankara, 2012, s.34.

44 Oppong ve Abu, kadın olmanın toplumsal rollerini toplumsal cinsiyetle ilişkili olarak “annelik, eş olma, ev kadınlığı, akrabalık, mesleki ve topluluk”

şeklinde altı temel rol olarak belirlemektedir.122 Buradan yola çıkarak engelli kadının toplumsal rollerini şöyle ifade etmek mümkündür:

Annelik rolü: Engelli bir kadının çocuğuna iyi derecede bakamayacağı ve annelik sorumluluklarını yerine getiremeyeceğine olan inanç dolayısıyla engelli kadının iyi bir anne olamayacağı düşünülmektedir.123

Engelli kadının anne olmaması gerektiği konusundaki inançlardan biri de genetik yatkınlıklardır. Engelli kadınların çocuklarının olması durumunda kendilerinde var olan engeli çocuklarına taşıyacaklarına inanılır. Bu nedenle pek çok engelli kadına çocuk yapmaması konusunda baskı yapılmakta, hatta kısırlaştırılmaları sağlanmaya çalışılmaktadır.

Eş Olma Rolü: Başbakanlık Özürlüler İdaresi tarafından Türkiye genelinde yapılan “Toplum Özürlülüğü Nasıl Anlıyor?” araştırmasında; araştırmaya katılanların %50.3’ü bir engelli ile evlenmek istemediğini dile getirmiştir. Engelli ile evlenebileceğini dile getiren diğer yüzde ellilik kısım ise çocuğuna iyi derecede bakamayacağı ve annelik sorumluluklarını yerine getiremeyeceğine inanmaktadır.124 Eş olma rolü bağlamında ele alabileceğimiz diğer bir konu da cinsel hayattır.

Diğer kadınlara oranlara engelli kadınların daha fazla cinsel eğitimden mahrum oldukları bilinen bir gerçektir. Engelli kadınların cinsel açıdan görmezden gelinmesi, onlarda cinsel hayata dair bir bakış açısı oluşturmaz ve doğal olarak cinsellikten korkmalarına ve bu konuda kendilerini eksik ve yetersiz hissetmelerine neden olur.

Yapılan bir başka çalışmada fiziksel engeli olmayan kadın ve erkekler, fiziksel

122 Oppong, K. Abu, Seven Roles of Women: Impact of Education, Migration and Employment, International Labour Office Geneva, 1995’ten aktaran Ayaz, s.34.

123 Bu konuda yaşanmış bir örnek şöyledir: Görme engelli bir anne altı aylık bebeğini özel doktora götürür. Doktor muayene için bebeğin giysilerinin çıkarılması ve giydirilmesi konusunda, annenin yapamayacağı düşüncesi ile hemşireden yardım ister. Anne, bebeğinin üzerini kendisinin çıkarabileceğini söylesede bu çabası karşılık bulmaz. Aslında burada doktor, hastaya ve hasta yakınına yardım etmek istemektedir; ancak toplumda engelli bir kişinin çocuk sahibi olabileceği ve çocuğun bakımını kendisinin sağlayabileceği konusundaki kaygılar doktorun davranışlarına da yansımıştır. Kasım Karataş, Elif Gökçearslan Çifci, “Türkiye’de Engelli Kadın Olmak:

Deneyimler ve Çözüm Önerileri, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, 2010, s.150.

124 T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, “Toplum Özürlülüğü Nasıl Anlıyor Temel Araştırması”, Ankara, 2002, s.71.

45 engelli kadın ve erkeklerle karşılaştırılmış ve fiziksel engelli kadın ve erkeklerin cinsel güven, cinsel tatmin ve cinsel etkinliklerinin daha düşük olduğu, bunun dışında daha yüksek düzeyde cinsel depresyonlarının bulunduğu belirlenmiştir.125 Bu da yine toplumsal baskının ve engellilerin ötekileştirilmesinin sonucudur.

Ev Kadınlığı Rolü: Toplumsal cinsiyet rolleri kadına ayrı bir iş hayatı olsun ya da olmasın ev işlerini yerine getirme zorunluluğu getirmiştir ya da diyebiliriz ki, kadın bu görevi aldığı kültür sonucu sahiplenmiştir. Nitekim bir erkek ev işlerine dair pratik bilgiler öğretilerek yetiştirilmezken kadın küçük yaşlardan itibaren bu bilinç ile yetiştirilir. Yaygın görüş engelli kadının öz bakımını yapamayacağı gibi ev işlerinde de yetersiz olduğu doğrultusundadır.126

Akrabalık rolü: Kadının akrabalık rolü düğün, ölüm, doğum, özel ziyaretler vb. gibi durumların organizasyonunu kapsar. 127 Engelli bir kadın, tüm bu aktivitelerde geri plandadır.128

Mesleki Rol: Kadının gelir getirici mal ve hizmet üretimine katılmasıyla oynamaya başladığı roldür. Bu konuya ilerde ayrıntılı olarak değinilecektir.

Topluluk Rolü: Aile ve mesleki rolü dışındaki alanları ifade eder. Burada kadının ailesi dışındaki bir ilişki ürünü olarak komşuluk ilişkisi üzerinde durmakta fayda görülmektedir. Türkiye’de “Engelli Ayrımcılığını Önleme ve Mücadele Platformu" projesi kapsamında yapılan ankete göre, ankete katılanların %70.3'ü engelli komşu istemediğini söylemektedir. Buna sebep olarak zihinsel engelli bireylerin kendilerine zarar vereceği ya da çok gürültü yapacağı, ortopedik engelli

125 Birgül Elbozan Cumurcu, Rifat Karlıdağ, Behice Han Almış, “Fiziksel Engellilerde Cinsellik”, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, Cilt 4, Sayı 1, 2012, s.93.

126 Şu bir gerçektir ki, bazı engel gruplarındaki kadınlar tüm bunları yaparken engeli olmayan bir kadına oranla daha şanssızdır ve daha fazla zorluk çekmektedir. Ancak engelli kadınlar engelleriyle yaşamayı öğrenmişlerdir ve geliştirdikleri duygusal ve organizasyonel güçlerini kullanmak suretiyle bunların tümünün üstesinden gelebildiklerini göstermişlerdir. Engelli kadınların iyi bir ev kadını olamayacağı inancını yansıtan en iyi göstergelerden biri de Gülüşan filmidir. 1986 Antalya Altın Portakal en iyi film adayı “Gülüşan” filmi görme engelli bir kadın olan Gülüşan’ın hayatına dair kesitler sunmaktadır. Gülüşan Kızsız Köy’de evlenemeyen tek kız olarak kalmıştır. Gülüşan kendi başına yemek yiyemeyen, saçını tarayamayan, bağımsız hareketi olmayan kısaca kendine bakamayan bir kadındır. Engeli olmayan biri tarafından kaçırılarak evlenmesi herkes tarafından takdir edilmektedir ve nasılsa kimse ile evlenemeyecekti anlayışı çerçevesinde Gülüşan’ın üçüncü kuma olarak evlenmesine göz yumulmuştur. Diğer yandan görme engelli bir kızla evlenmiş olan eşi ise filmde yüceltilmiştir. Gülüşan, Yönetmen Bilge Olgaç, 1985, Şeref Film.

127 Ayaz, s.35.

128 Toplum Özürlülüğü Nasıl Anlıyor Temel Araştırması, s.66.

46 bireylerin ise apartmanın görünümünü değiştirecek ya da mali yük getirecek düzenleme talebinde bulunabileceklerini göstermektedirler.129

2.2. BM Sisteminde Kadın Hakları Bağlamında Engelli Kadınlar