• Sonuç bulunamadı

2.1. Enerjinin Ekonomik Büyümenin Sağlanmasındaki Rolü

2.1.5. Enerji Verimliliği ve Tasarrufu

Genel olarak enerji atıklarının maksimum ölçüde değerlendirilmesi, mevcut enerji kayıplarının maksimum oranda en aza indirilmesiyle birlikte tüketilen enerji miktarının ekonomik kalkınmayı ve sosyal refahı engellemeden, kalite ve performans üzerinde olumsuz etki yaratmadan, enerji ihtiyacının minimum düzeye indirilmesi olarak tanımlayabileceğimiz enerji tasarrufunun enerji verimliliğinin belirleyicisi olduğunu söyleyebiliriz(Çalıkoğlu, 2004:s.59).

Gelişmekte olan ülkelerde enerji verimliliği stratejilerinin öneminin gün geçtikçe arttığı, ayrıca temel altyapı ve ekipman kullanımının büyümesiyle oluşan yüksek enerji verimliliği potansiyeliyle ilişkili olarak, temel enerji ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik sermaye ve dış ticaret harcamalarının, toplam gelirin önemli bir bölümüne karşılık geldiği söylenebilir(Laponche vd., 1997:s.55).

Enerji kullanım alanının genişliği, temininin diğer girdilere göre zahmetli oluşu, enerji çeşitlerinin önemini daha da arttırmaktadır. Bu gibi nedenler mevcut enerji rezervlerinin en verimli biçimde değerlendirilmesi zorunluluğunu beraberinde getirmektedir. Enerji verimliliği, binalarda yaşam standardı, hizmet kalitesi, endüstriyel işletmelerde ise üretim kalitesi ve miktarının düşüşüne yol

açmadan birim hizmet veya ürün miktarı başına enerji tüketiminin azaltılması olarak tanımlanabilir(Doğan, 2010).

Enerji verimliliği kavramı incelenirken 5 temel başlık üzerinde durulmuştur(Elektrik Mühendisleri Odası, 2007:s.73):

1. Fosil kaynakların önümüzdeki süreçte tükenecek olma öngörüsü

2. Günümüz alternatif enerji kaynaklarının istenen ölçüde ekonomik olmaması

3. Artan taleplerle birlikte fiyatların artış eğilimi göstermesi

4. Yerli kaynakların istenen ölçüde ithal bağımlılığını önleyemeyeceği öngörüleri

5. Ekolojik dengenin bozulacağı yönündeki tahminler

Enerji üretimi ve tüketimini kapsayan sosyal ve ekonomik maliyetleri minimum ölçüde yerine getirirken sürdürebilir kalkınma ögelerini maksimum oranda yerine getirmek, çoğu enerji stratejisinin temelini oluşturmaktadır. Bu stratejinin gerçekleşmesinde göz önünde bulundurulması gereken başlıca faktörlerin çevresel faktörler, ekonomik-siyasi kısıtlamalar olduğu söylenebilir. Bu faktörlerin göz önünde bulundurulması ile birlikte enerji verimliliği kavramından bahsedilebilir. Bu kavramın temelinde minimum enerji kullanımı ve maliyetle maksimum ölçüde enerji ihtiyacının karşılanması düşüncesinin yattığı söylenebilir. Bu düşüncenin sadece ekonomik ve teknolojik anlamda gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeleri değil, aynı zamanda ekonomik ve teknolojik anlamda ileri sayılabilecek ülkeleri de kapsadığı söylenebilir(Laponche vd.,1997:s.18).

Yerli ve yenilenebilir enerji kaynakların kullanımının enerji arzı kapsamında arttırılması her ne kadar önemli sayılabilecek bir strateji sayılsa da bununla birlikte enerji verimliliğinin arttırılması da bir o kadar önemli bir stratejik unsur olarak gösterilebilir.

Yürürlüğe giren Enerji Verimliliği Kanunu ile birlikte 2020 yılında 222 Mtep olarak öngörülen birincil enerji tüketiminde ortalama 33 Mtep (%15) enerji tasarrufu hedeflenmektedir. Bu enerji tasarruf miktarının yaklaşık olarak Türkiye’deki sanayi sektörü toplam enerji tüketimi miktarından fazla olduğu öngörülmüştür. Ayrıca 2020 yılına gelinildiğinde konut sektöründe %50, sanayi sektöründe %20, ulaşım sektöründe ise %15 enerji tasarrufunun toplamda %25’lik tasarruf oranına karşılık geldiği öngörülmüştür(Türkyılmaz, 2009:s.11).

AB stratejik planlarında enerji verimliliği politikaları bir bileşeni haline gelmiş durumdadır. 2008 yılında yenilenen enerji hedefleri ile birlikte 2020 yılına kadar 1990 yılına kıyasla enerji verimliliğini %20 oranında arttırma, aynı oranda

sera gazı emisyonu azaltma oranı belirlenen hedefler arasındadır. Ayrıca AB aynı yıllar içerisinde enerji kullanımı içerisinde yenilenebilir enerjiler kullanımını %20 düzeyine çıkarmayı hedeflemiş olup, 2020 yılında 60 milyar €’luk Almanya ve Finladiya enerji tüketimi aynı oranda (%20) enerji tasarrufu stratejisi belirlenmiştir. Ülke stratejelerinde enerji güvenliğinin arttırılması ve CO2 salınımının

azaltılmasıyla verimlilik eldesi hedeflenmektedir(TMMOB, 2012:s.201).

Tüketilen birim enerji miktarından maksimum oranda ürün ve hizmet eldesi enerji verimliliği olarak tanımlandığında, üretim aşamasından tüketim aşamasında kadar enerji verimliliğinin arttırılması adına birçok seçeneğin mevcut olduğu öngörülmüştür. Alternatifler arasında enerji yoğunluğunun azaltılması, enerji iletim ve dağıtımındaki mevcut kaçaklara karşı tedbirlerin alınması ve bunların önüne geçilmesi, üretimde enerji verimliliği arttırıcı teknolojilerin kullanımı, toplamda enerji verimliliğin arttırılması yer almaktadır. Türkiye’nin enerji hedefleri arasında enerji verimliliğinin temel ilkelerden biri olması gerekmekte, verimlilik politikalarıyla birlikte ekonomik enerji ve istihdama yönelik katkıların istenilen seviyeye ulaşması, küresel iklim değişikliği etkilerinin azaltılması ve enerji güvenliğinin önemli ölçüde sağlanması hedeflenmektedir(Türkyılmaz, 2009:s.11). Türkiye’deki enerji harcamalarındaki hızlı artış nedeniyle önemlide derecede tasarruf kapasitesi ve 2020 yılında 222 Mtep (%15) birincil enerji talebinde tasarruf potansiyeli öngörülmüştür. Ayrıca 30 Mtep enerji kapasitesi mevcut olabileceği öngörülürken, aynı oran Dünya Bankası öngörülerine göre %27 düzeyindedir. Enerji yoğunluğu kıyaslamaları, bu düzeydeki potansiyelin var olduğu düşüncesini destekler niteliktedir(TMMOB, 2012:s.204). Tasarruf potansiyelinin istihdam boyutu hesaplandığından ortalama 25 Mtep’lik potansyelin AB’deki ortalama 1 Mtep enerji tasarrafuna 2.000 tam zamanlı istihdamla birlikte, toplamda 50.000 tam zamanlı istihdama karşılık geleceği öngörülmüştür. Bu istihdam oranının bağlantılı işlerle birlikte 150.000 düzeylerinde olacağı, özellikle işsizliği önleyici çok önemli bir adım olacağı tahmin edilmektedir(Türkyılmaz, 2009:s.12).

2.1.5.1.Enerji Üretiminde Verimliliği Sağlayacak Teknolojiler

Santrallerin iç tüketimini azaltmaya yönelik teknolojilerin elektrik enerjisi üretiminde öncelikli hedefler arasında olduğu öngörülmüştür. Türkiye’de kömür yakan termik santrallelerin iç tüketimi %5 civarında olduğu öngörülmektedir. Santral güçlerinin arttırılması ile bunu aşmak mümkündür. Yakıt ile birlikte kazan, kömür, baca, su besleme sistemlerindeki gelişmelerin iç tüketim azaltılabileceği öngörülmektedir. Farklı bir çözüm olarak ısı verimliliğini sağlayacak, kömür yakmada akışkan yataklı sistemlerin kullanımına yönelim, gaz yakımında gaz türbinli çevrim santralarının yer alması, ısı ve kaynak kullanımı verimliliğini

arttırma örnek gösterilebilir. Diğer bir çözüm olarak, hidrokarbon içeren fosil yakıtların madenciliğinde yerli kaynaklarndan üretilen petrol ve gaz benzeri yakıtların üretiminde ve saklanmasında üretim kapasitesini artırıcı teknolojilerin kullanımı bu hedefe yönelik uygulanabilecek teknolojiler arasında gösterilebilir(Doğan, 2010).

2.1.5.2.Enerjinin İletim ve Dağıtımında Enerji Verimliliği Sağlayacak Teknolojiler

Türkiye’nin enerji iletimindeki %3’lük kaybı, gelişmiş ülkelerdeki kayıp oranı ile aynı düzeyde olması, bu yönde ciddi bir problem olmamasıyla birlikte, dağıtım anında meydana gelen kaybın ise %7-8 oranında kayıp yaşayan Avrupa ülkelerine nazaran oldukça yüksek olduğu söylenebilir. 2001 yılında bu oranın %20’lere ulaştığı gözlemlenmiştir. Kayıpların genelde sosyal kayıplar olduğu, tahsil edilemeyen kaçak tüketim bedellerin bunun sebebi olduğu söylenebilir. Bundan dolayı abone tüketimleri merkezden kontrolün sağlandığı, izlenip denetlendiği teknolojilerin uygulanmasına hız verilmesi oldukça önemlidir(Doğan, 2010).

2.1.5.3.Enerjinin Tüketiminde Enerji Verimliliği Sağlayacak Teknolojiler

Söz konusu enerjiler kullanıldığı alanlara göre farklılık göstermekle beraber, bunlar içinde enerjiden daha çok ısıtma ve aydınlanma amacıyla fayda sağlayan bina ve hizmet sektöründe enerji verimliliğinin sağlanması durumunda çeşitlilik gözetilmektedir. Özellikle binaların dış kabuk ısı yalıtım tekniklerinin arttırılmasıyla birlikte ısı kaybının önlenmesi, değişken tarifeli elektrik sayaçlara geçişine teşvik, az enerji tüketen yüksek verimli aydınlatma elemanların kullanımı, düşük enerji tüketen elektrikli ev cihazlarının teknolojilerini üretiminin özendirilmesi örnek verilebilir(İtü Enerji Enstitüsü).

Modern sanayi toplumlarında kalkınmanın ana etkenlerinden birinin enerji olduğu bilinmektedir. Enerji verimliliği, sürdürülebilir bir kalkınma da öncelikli faktörler arasında en başlarda yer almaktadır. Bundan dolayı ülkeler “birim hasıla başına tüketilen enerji” olarak belirtilen enerji yoğunluğunun azaltılması, sera gazlarının olumsuz etkisinin hafifletilmesi adına enerji politikalarında enerji verimliliğine gereken önceliğin verilmesi oldukça önemlidir(Konya Ticaret Odası).

Dünyada ve Türkiye’de Enerji Verimliliği Raporu’na göre, Türkiye’nin birincil enerji ihtiyacının yılda ortalama % 4-5, elektrik enerjisi ihtiyacının da %

8’lik hızla arttığı söylenebilir. Özelleştirme süreciyle birlikte, arz güvenliğinin tamamen piyasa mekanizmalarına bırakılmış olması, ihtiyacı karşılayacak yatırımların zamanında yapılmamasından kaynakladığı öngörülmüştür. Enerji verimliliğinin enerji arz politikası şeklinde algılanması ve yönetilmesi gerektiği belirtilerek, enerji verimliliği politikalarının elektrik, sanayi, bina ve ulaşım sektörlerinde tümüyle uygulanmasının gerekliliği vurgu yapılmıştır(Doğan, 2010). Enerji verimliliğinin, “harcanan her birim enerjinin daha fazla hizmet ve ürüne dönüşmesi” şeklinde belirtilen rapor da(TMMOB, 2009):

“Üretimde ve günlük yaşamda enerji yoğunluğunun azaltılması; enerji zincirlerinin tümünde verimliliğin artırılması, iletim ve dağıtımda verimin azlığı, kayıp-kaçakların azaltılması, sanayi üretiminde verimliliği arttırmaya yönelik teknolojilerin uygulanması, binaların rehabilitasyonu, verimli elektrikli ev aletleri ve ofis cihazlarının tercihi, ulaşımda enerji verimliliği zincirinin oluşturulması, konu ile ilgili bütün tarafların eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi ile gerçekleşebileceği” öngörülmüştür.

Yeryüzünde ihtiyaç duyulan enerji oranı mevcut enerji rezervlerine kıyasla oldukça az olup, mevcut enerji kaynaklarının yeterli bir şekilde değerlendirildiği söylenemez. Enerji talebinden, elde edimine kadar geçen süreçte kayıp oldukça fazla olmaktadır. Enerji kaybının bu denli çok olması ve artması ekonomiyi oldukça olumsuz yönde etkilemektedir. Hızlı artan talepler göz önünde bulundurulduğunda, enerji verimliliğinin tasarrufa gidilerek arttırılması amaçlanmaktadır. Aksi düşünüldüğünde, artan nüfus ile birlikte enerji talebininde ciddi bir şekilde artması durumunda, bu talebe cevap verilmesinin oldukça zor olacağı öngörülmektedir. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmiş ülkelere kıyasla aynı malı üretebilmek adına %40 oranında daha fazla enerji harcadığı tahmin edilmektedir. Türkiye’de herhangi bir yatrıma gerek duyulmadan gerçekleştirilebilecek tasarruf oranının %20 olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de tasarruf ile ilgili çalışmaların EİE tarafından yapıldığı bilinmektedir(Çolak vd., 2005: 339). Enerji tasarruflarının bir çok kâr yönlü faydalarına karşı, önlemlerin alınması zaman almaktadır. Sanayi ve diğer sektörlerde, maliyetlerin fiyatlara hemen yansıdığı düşünülse dahi, enerji tasarrufu yatırımlarının uygulanması oldukça uzun bir zaman almaktadır. Özellikle az gelişmiş ülkelerde enerji tasarrufuna verilen önem çeşitli nedenlerden dolayı daha da azalmış durumdadır(Doğan, 2010):

Fiyat değişmelerine karşı verilen tepkinin oldukça yavaş olması, işletmelerin verimli çalıştığı düşüncesinin hakim olması,

Enerji tasarrufu yatırımlarının karışık yapıda olması, konu ile ilgili yeni ekipmanlar ile ilgili gereki güven ortamının olmaması, gerekli

revizyonlar sebebi ile üretim duraksamasının yaşanmasının istenmemesi,

Enerji tasarrufu yatırımlarının bir çok küçük yatırımdan oluşması, Son dönemde, ekonomik şartların daha da ağırlaşması sebebi ile yeni

yatırımlara yeterli kaynağın ayrılmaması,

Üretim artışına daha fazla önem verilerek, verimin iyileştirilmesinin ikinci planda kalması ve üst yönetiminin enerji tasarrufuna gereken önemin verilmemesi

Çoğunluğu kamuya ait olmakla birlikte, Türkiye de ekonomik özelliğini kaybetmiş sanayi tesisleri olduğu bilnmektedir. Bu tesislerin teknolojik gelişmelere ayak uyduramamış, maliyet kriterlerine kıyasla oldukça fazla enerji tüketen tesisler olduğu öngörülmektedir. Türkiye’de enerji tasarruflarına destek amaçlı 1995 yılında ETKB’nin “Sanayi Kuruluşlarının Enerji Tüketiminde Verimliliğin Arttırılması için Alacakları Önlemler” yönetmeliğinde; enerji tüketimi 2000 TEP’e eşit ve büyük olan tüm fabrikalar enerji tüketiminde verimliliğin arttırılması amacı ile enerji yönetim sistemi oluşturulması söz konusu olmuş, ek olarak 1997 de kamu kuruluşları ile ilgili yayınlanan genelgeye göre, bütün kuruluşların tüketim aşamasında mevcut enerjinin verimli kullanılmasıyla ilgili şube müdürlükleri oluşturmaları, 1995 yılında yayınlanan yönetmeliğe uygun faaliyet sürdürmeleri istenmiştir(Söğüt, Oktay, 2006:152).

Benzer Belgeler