• Sonuç bulunamadı

Endülüs Tarih ve Mirası İçinde Yeralmış İbn Tufeyl’in Yaşamı Hakkında

1. Felsefe ve İslam Felsefesi Açısından Üslûp ve Önemi

1.1. İbn Tufeyl’in Hayatı, Felsefesi ve Hay b Yakzân Risâlesi’nin Çözümlenmesi

1.1.1. Endülüs Tarih ve Mirası İçinde Yeralmış İbn Tufeyl’in Yaşamı Hakkında

İslam tarihi içinde Osmanlı tecrübesi ile birlikte Endülüs İslâm tecrübesi, İslam kültür ve medeniyeti bağlamında önemli iki örnekten biri sayılabilir. Bu, Müslümanların Batı tarih ve coğrafyasında yaşadığı önemli bir tecrübe olarak da değerlendirilmiştir. Bu bakımdan, İbn Tufeyl’in de dahil olduğu Endülüs Batı Müslümanlık tecrübesine ve onun yaşadığı döneme de kısaca temas etmek yararlı olacaktır.

Endülüs’te, (m. 711 ile 1492) yılları arasına yayılan dönemde, Güney Avrupa’da, yani bugünkü İspanya’nın güneyinde ve Sicilya Adası’nda köklü bir Müslüman kültürü gelişmiş, bilim, düşünce ve sanat132 alanlarında önemli eserler vücuda getirilmiştir. İslâm felsefe ve bilimi, Kurtuba, Sevilla (İşbiliyye) ve Granada (Gırnata) gibi şehirlerde zirveye ulaşmış, yer yer Doğu-İslâm topraklarını da etkilemiştir. İbn Seb’în, Kurtubî, İbn Hazm, İbn Bâcce, İbn Tufeyl, İbn Rüşd ve İbnü’l-Arabî gibi âlim ve düşünürler Endülüs İslâm topraklarında yetişmiş ve İslâm medeniyetine önemli katkılarda bulunmuşlardır133.

Siyasi hayat bakımından Endülüs’ün Müslümanların hakimiyetinde olduğu dönem, yekpare bir politik süreç ve tek tip bir hakimiyet olarak __________________

132 Endülüs sanatı için Bkz: Brigitte Hintzen-Bohlen, Art and Architecture Andalusia, Cologne:

Könemann, 2000; Muhammed Abdullah İnan, Endelüsiyyat, Kuveyt, 1988.

düşünülmemelidir. Yedi yüz yılı aşkın İspanya’nın güneyi ve Sicilya adasında hüküm süren Müslümanlar, kimi zaman güçlü bir otoritenin merkeziyetçi yapısı etrafında toplanmışken, kimi zaman da küçük şehir devletleri olarak Endülüs’te varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Fetih Dönemi’nin m. 711-715 ardından gelen Valiler Dönemi m.715-756, daha sonra gelecek olan Endülüs Emevileri Dönemi m.756-1031’ni hazırlamıştır. Ardından gelen Mülûku’t-Tavâif Dönemi’ni m. 1031-1090 ise, Murabıtlar m. 1090-1147 ve Muvahhidler m.1146–1248 dönemleri izlemiştir. Gırnata Sultanlığı m. 1231-1492 Endülüs’deki İslami dönemin en uzun süren son sultanlığı olmuştur. Ardından m. 1492’de Batı İslam yaşamının kapanışı anlamına gelen Reconquista Dönemi başlamıştır134.

Panoramik olarak bakıldığında İbn Tufeyl (499-581/1105-1185), bu siyasi sürecin sonlarına doğru, Muvahhidler Dönemi’nde m. 1146-1248 yaşamıştır. Daha doğrusu hayatının bilinen ve incelenmesi gereken dönemi bu devre denk gelmektedir.

Daha önce de değinildiği gibi ilk etapta cerrahlığı ile Gırnata Valisi’nin dikkatini çekmeyi başaran İbn Tufeyl, Septe (Ceuta) ve Tanca (Tangier) Valisi sır kâtipliğine getirildikten sonra Muvahhidî Halifesi Ebû Ya’kûb Yûsuf b. Abdülmü’min’in sarayında başhekimliğe kadar yükseldi.

Hayatının ilk dönemleri hakkında hemen hemen hiç bilgi olmayan müellifin, devlet kademelerinde hızla ilerlemesinden sonra ömrünün önemli bir bölümünü, Halife Ebû Yakûb Yûsuf b. Abdülmümin’in sarayında geçirdiği __________________

134 Daha geniş bilgi için lütfen Bkz: Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları I (Siyasi Tarih), Ankara:

anlaşılmaktadır. Bu nedenle adı geçen Halife dönemi üzerinde durmak gerekli olmaktadır.

1.2.1.1. Muvahhidler Dönemi Halife Ebû Yakub Yusuf ve Sonrası

Muvahhidler Dönemi, bir yandan Murabıt unsurlardan Endülüs’ü arındırmakla geçerken, bir yandan da Hıristiyanlara karşı cihat ilan edilen ve onlarla savaşılan bir dönemdir135.

Murabıtlar döneminde fikrî hayat, fukahânın müdahalesi sebebiyle sönük kalmıştı. Buna mukabil Muvahhidler, itikadî konularda tevile yatkın, fıkhî meselelerde ise taklide karşı olduklarından, fikrî hayata doğal olarak bir canlılık kazandırmışlardır. Endülüs’de İbn Tufeyl ve İbn Rüşd gibi büyük filozofların bu dönemde yetişmiş olmaları, her halde bir tesadüf değildir. Hükümdar Ebû Yakub Yusuf, İbn Tufeyl’i meclisinde bulundurmayı ihmal etmemiştir. Bilâhare İbn Tufeyl’in aracılığıyla İbn Rüşd’ü de sarayına almıştır. Ebû Yakub, kendisi de felsefe ile ilgileniyordu. Aristoteles’in tercümelerini okumuş, ancak iyi anlayamamıştı. Bunun üzerine, bu tercümelerin daha anlaşılır halde yapılması gerektiğine işaret etmiştir. Halife’nin bu talebi üzerine, İbn Rüşd, Kütübü’l- Cevâmi adı altında Aristoteles’in felsefeye dair bazı eserlerini Arapçaya tercüme etmiştir136.

Ayrıca, Muvahhidler, “Kelâm sahasına dikkat çekici bir yenilik de getirdiler: O zamana kadar zındıklıkla itham edilen Eş’ârî ve Gazâlî’nin __________________

135 Mehmet Özdemir, age., s. 175-176; Lütfi Şeyban, Reconquista (Endülüs’te Müslüman Hıristiyan İlişkileri), İstanbul: İz Yay., 2003, s. 217-310.

136 Muhammed Abdullah İnan, Asru’l-Murabıtîn ve’l-Muvahhidin fi’l-Endelüs, Kahire, 1964, II,

720; Mehmet Özdemir, age., s. 175. Ayrıca bkz: Mahmoud Makki, “The Political History of Andalus(92/711-897/1492)” The Legacy of Muslim Spain, Leiden: E. J. Brill, 1992, s.3-87.

sistemleri Mağrib’e girdi. Bu durum, kelâmî mezheplere rasyonel görüşün girmesini ifâde ediyordu”137.

Muvahhidler dönemi Endülüsü’nde, kültürel alandaki canlılık bayındırlık alanına da yansımıştır. Cebel-i Tarık’ın bir şehir halinde yeniden inşası, İşbiliye Ulu Camii ve meşhur minaresi (Giralda), yine İşbiliye surları dışında yapılan geniş ve zengin bahçelerle çevrili ve içme suyu Câbir Kalesi’nden getirilen saraylar, bayındırlık alanındaki gelişmelere birkaç örnektir138.

Genel özellikleri verilen Muvahhidler Dönemi’nin önemli hükümdarlarından Ebû Yakub Yusuf b. Abdülmümin’in hükümranlığı, (558- 580/1163-1184) yılları arasındadır. Bu dönem, İbn Tufeyl’in yaşadığı döneme denk gelmektedir. Ebû Yusuf Yakub el Mansur dönemi (580–595/1184– 1198)’nin hemen başlarında (581/1185) yılında filozof vefat etmiştir.

Ebû Yakûb Yûsuf ve Ebû Yûsuf Yakûb devrinde hükümet merkezi Merrakeş’te bulunan Muvahhidler Devleti, en ileri devrini yaşamıştır. Muvahhidlerin önemli özelliklerinden biri Kelâm meseleleriyle ilgileniyor olmalarıdır. Aynı alâkayı aklî ilimlere karşı da gösterdiler ve felsefe onların saraylarında kısa bir müddet için de olsa önemli bir yer edinmiştir139.

Felsefenin edindiği bu yüksek mertebenin hem tesisinde, hem kendinden sonrakilere devredilmesinde İbn Tufeyl önemli bir rol üstlenmiştir. Döneminin her iki halifesi katında da hürmet ve ikram görmüştür. O sultanın zengin kütüphanesinden yararlanma fırsatını sonuna kadar değerlendirmiş ve pek çok __________________

137 T. J. De Boer, İslam'da Felsefe Tarihi, çev: Yaşar Kutluay, İstanbul: Anka Yay., 2001, s. 218. 138 Mehmet Özdemir, age., s. 174-175.

konuda bilgi sahibi olma ve meseleleri sorgulama fırsatı yakalamıştır140. Çevresinde saygıdeğer birisi olarak tanınmış, m. 1185’te vefat edince cenaze törenine birçok kişi gibi Halife Ebû Yusuf Yakub el-Mansur da katılmıştır141.

Özetle genel bir görünümü çizilen ve bu ortamda eserler verdiği bilinen İbn Tufeyl’in felsefî görüşleri daha sonra gelecek bölümde etraflıca tartışılacağından şimdi burada asıl değinilmesi gereken hususlardan olan birkaç noktaya temas ile bu bahis tamamlanacaktır.

Tıp alanında mahir bir cerrah olarak hizmet veren müellifin, bu alanda

eserinin olduğu da bilinmektedir142. Ancak ilgi alanlarından bir diğeri olan

astronomi hakkında herhangi bir eseri günümüze ulaşamamıştır. İbn Rüşd’ün

astronomi konusunda İbn Tufeyl’in bir eserinden söz ettiği143 bilinmekteyse de

bugün böyle bir eser mevcut değildir.

Edebiyat konusunda da mahir olduğu anlaşılan İbn Tufeyl’in çok fazla

olmasa da günümüze ulaşan şiirleri vardır144. Ancak şiirdeki maharetine örnek

olarak, Sultan Ebû Yakub Yusuf’un isteği üzerine, Arapları, Hıristiyanlara karşı cihada teşvik amacıyla kaleme aldığı bir kasideyi hatırlatmakta özellikle fayda mülahaza edilmektedir145.

__________________

140 Süleyman Hayri Bolay, “Endülüs’te Gelişen Düşünce Hayatı ve Batı’ya Tesirleri”, Endülüsten İspanya’ya, Ankara: TDV Yay., 1996, s. 53.

141 Ömer Ferrûh, İbn Tufeyl ve Kıssatü Hay bin Yakzân, Beyrut: Dâru Lübnân li’l-Matbaa ve’n-Neşr, ts.,

s. 21.

142 Mahmud el-Hac Kasım Muhammed, “Kırae fi Urcuzeti İbn Tufeyl fi’t-Tıb”, Mecelletü’l-Ma'hadi’l- Mahtutati’l-Arabiyye Kuveyt, 1986, XXX, S: 1, s. 50’den nakleden Ömer Mahir Alper, age., s. 16,

41. dipnot.

143 Leon Gauthier, age., s. 26.

144 Ayrıntılı bilgi için Bkz: Ömer Mahir Alper, age., s. 24-25.

145 Hasan Mahmud Abbas, Hay b. Yakzân ve Rubinsûn Krûzû, Beyrut: el-Müessesetü’l-Arabiyye, 1983,

Felsefe ile ilgili olarak günümüze ulaşmış olan tek eseri, bu araştırmanın konusunu oluşturan Hay b. Yakzân Risâlesi vardır. Filozofun en önemli ve düşünce dünyasını kendi dilinden bize yansıttığı biricik eseri de bu risâle olmuştur.

İbn Hallikan’ın dediği gibi, İbn Tufeyl astronomi, tıp, edebiyat ve

felsefede muhakkik bir şahsiyetti146 denilebilir. Ama yine de şu soru

sorulmalıdır:

Farabi (339/950), İbn Sînâ (428/1037), Gazali (505/1111) ve İbn Rüşd (520/1126) gibi İslam filozofisinin önemli isimleri, önemli miktarda eser bırakmışlarken, felsefe geleneğinde önemli bir sima olan İbn Tufeyl’in neden yalnızca bir tane eseri günümüze ulaşmıştır?

Bu hususta bazı mülahazalar sunmak uygun olacaktır:

1. Hayatının büyük bir kısmını tabib, kâtip ve danışman (vezir) olarak geçirdiği için eser telifine vakit bulamamış olması muhtemeldir. Bu ihtimali el- Merrakuşî’nin verdiği bilgiler desteklemektedir147.

__________________

146 İbn Hallikân, age., ay.

147 Ebû Bekir el-Kurtubî İbn Rüşd’den şunu nakletmektedir: “Bir gün Ebû Bekr b. Tufeyl beni çağırdı ve

şöyle dedi: Bugün müminlerin emirini, Aristoteles’in ya da ondan yapılan çevirilerin ibarelerinin usandırıcılığından şikayet ederken duydum. Anlatılmak istenenin kapalılığından bahsetti ve İnsanlara kaynağı yaklaştırmak için, keşke biri olsa da bu kitapları iyice anladıktan sonra telhis edip anlaşılır bir hale getirse, dedi. Eğer bunu yapabileceksen yap! Ben bu konudaki hem zihinsel kapasitesine hem de kabiliyetine güvendiğimden bunu yapabileceğini umuyorum. Biliyorsun ki, gerek yaşımın büyüklüğü, gerek (saraydaki) hizmetlerim ve gerekse de bundan daha önemli işlerim benim bunu yapmama engel oluşturmaktadır, İbn Rüşd dedi ki, işte bu olay Aristoteles’in kitaplarının telhisini bana yükleyen olaydı.” (Bkz: el-Merrakuşî, Abdulvahid b. Ali, el-Mu’cib fi Telhîsi Ahbari’l-Mağrib, Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, 2006, s. 159) el-Merrakuşî, bu nakli verdikten sonra bizzat kendisinin, İbn Rüşd’ün Aristoteles’in eserlerine yapmış olduğu kısa ve büyük şerhleri gördüğünü bildirir ve bu eserlerin birkaçının adlarını sıralar. (el-Merrakuşî, age., s. 159); Ömer Mahir Alper,

2. Daha önce de değinildiği üzere bazı nedenlerden, eserlerinin günümüze ulaşmamış olması da önemli bir ihtimaldir.

3. Telif miktarı, yazarın telif üslûbu ile alakalı bir konudur. Kimi yazar meramını ayrıntılı olarak yazıp birçok ciltten müteşekkil eser oluştururken, kimi de eserini muhtasar ve küçük hacimli olarak kaleme almayı tercih eder. Dolayısıyla, İbn Tufeyl’in ikinci gruptan olduğu da düşünülebilir.

Bu alternatiflerin belki bir kısmı, belki de tamamı yazar için söz konusu olabilirse de, bu araştırma sonunda oluşan kanaat, İbn Tufeyl’in tek bir eser ile yetindiğidir. Böylece yazar bu tek eseri ile geçmiş felsefe geleneğini tespit ve tenkid etmiştir. Ayrıca kendine özgü felsefî yaklaşımlarını da yine bu eseri aracılığıyla, öz olarak anlatmayı yeterli görmüştür.

Aynı şekilde Sultanın isteğini İbn Rüşd (595/1198)’e havale ederken öne sürdüğü mazeretlerden, “bundan daha önemli işlerim benim bunu yapmama

engel oluşturmaktadır” demesi de yoğun işlerinden dolayı eser telifine vakit

bulamadığını göstermektedir. Zira eser telifine kendini adamış bir müellif için, tercüme, şerh ve teliften daha önemli bir uğraş olamaz.

Bu sorunun kesin cevabını bilememekle birlikte, ileride incelerken üzerinde durulmaya çalışılacağı üzere, Hay b. Yakzân Risâlesi sadece herhangi bir konu üzerine yazılmış düz bir eser olmayıp, sanki müellifi tarafından çok boyutlu ve anlam katmanlarıyla özellikle çeşitlendirilmiş bir eser olarak tasarlanmıştır, kanaati uyandırmaktadır.

İbn Tufeyl (581/1185)’in kemiyet bakımından eserlerinin azlığı, bu araştırmayı kolaylaştıracakmış gibi görünse de; keyfiyet bakımından bu eser

üzerinde Doğuda ve Batıda sürekli çalışılmış ve çalışılmakta olması işin hiç de kolay olmadığına işarettir.

Yukarıda ayrıntıları verilen, Muvahhidler Dönemi’nin görece felsefeye ve bilime yatkın dünyasında, felsefe ve bilimsever sultanların teveccühüne mazhar olmuş âlim ve filozofların en başında gelen İbn Tufeyl, günümüze ulaşan, üç eserinden birincisi olan felsefeyle alakalı tek eseri Hay b. Yakzân Risâlesi’nde, acaba geçmişin birikimini geleceğe nasıl taşımıştır?

Kendi zamanına dek felsefenin oluşturduğu birikimden nasıl yararlanmış, onu nasıl eleştirmiş ve gelecekte bu kadar etkili ve öncü kimliği olan bir eseri nasıl meydana getirmiştir? Kendi birikimini biricik eser üzerinden nasıl ifade etmeyi denemiştir?

İnsanın zihnine gelen bu ve benzeri sorular aracılığıyla, Hay b. Yakzân

Risâlesi’ni ve yazarın felsefî kişiliğini araştırmak uygun görünmektedir.

1.2.1 Hay b. Yakzân Risâlesi’nin Öncüleri ve Ortaya Çıkışı