• Sonuç bulunamadı

Kürt, Arap, Türk…

Bütün ırklar benim!

Göklerin oğluyum ben,

Arzın değerini kendisinden kazandığı, Bensiz, bir hiç olduğu!

Kuzeyde ve güneyde ben, Doğuda ve batıda ben…

Ki güneşin dokunduğu bir yerdeyim.

Varlığım, yokluğumun;

Bilginliğimse cehlimin ürünüdür.

Değil mi ki beni mırıldar her bir şey!

9/A

Astronomi ve kelam alimi olan Ali Kuşçu’nun İsmi Alaüddin Ali bin Muhammed Kuşcu’dur Babası Muhammed, Maveraünnehr’de Türk sultanı ve astronomi alimi Uluğ Bey’in kuşçusu idi. Bu yüzden ailesi Kuşçu lakabıyla meşhur oldu. Ali Kuşçu’nun doğum yeri ve tarihi kesin olarak bilinmemektedir. On beşinci asrın başlarında Semerkand’da doğduğu kabul edilmektedir.

Uluğ Bey’in hükümdarlığı sırasında Semerkand’da ilk tahsilini tamamlayan Ali Kuşçu, din ilimlerinde yetiştikten sonra matematik ve astronomiye karşı aşırı derecede ilgi duydu. Devrinin en büyük alimleri olan Uluğ Bey, Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddin Cemsid ve Muinüddin Kaşi’den astronomi ve matematik ilmini örgendi.

ALİ KUŞÇU

Daha fazla ilim öğrenme arzu ve isteği ile gizlice Semerkand’dan çıkıp Kirman’a gitti. Tahsiline devam ederek, kendisinden sonra tam iki asır boyunca, âlimlerin ilgi ve takdirlerine mazhar olan Şerh-ut-Tecrid adlı eserini yazdı. Uzun seneler Kirman’da kalan Ali Kuşçu Semerkand’a döndü ve tekrar Uluğ Bey’in hizmetine girdi.

Senelerce gizlendiği için Uluğ Bey’den özür diledi. Uluğ Bey özrünü kabul edip; “Bize nasıl bir hediye getirdiniz?” diye sorunca, “Gelmiş geçmiş bilginlerin çözemediği, Ay’ın almış olduğu muhtelif şekillerle ilgili meseleleri izah eden bir kitap hazırlayıp getirdim.” cevabını verdi. Uluğ Bey; “Hele bir inceleyelim bakalım” deyince eserini takdim etti. Uluğ Bey uzun uzadıya incelendikten sonra hayran kalarak takdirlerini belirtti. Zic-i Uluğ Bey’in hazırlanması çalışmalarına katılan Ali Kuşçu, Kâdızâde-i Rumi’nin vefatı üzerine Uluğ Bey tarafından Semerkand Rasathanesi’ne müdür tâyin edildi. Burada, astronomi ile ilgili çalışmalarını başarıyla sürdürdü. Uluğ Bey’in öldürülmesinden sonra yerine geçen evlatları zamanında devlet düzeni bozuldu ve âlimlerin kıymeti bilinmez oldu.

Bu duruma çok üzülen Ali Kuşçu hacca gitmek için hükümdardan izin alarak Semerkand’dan ayrıldı ve Tebriz’e geldi. O sırada bölgede hüküm süren Akkoyunlu hükümdarı uzun Hasan ve çevresindeki ileri gelen devlet adamları Ali Kuşçuyu hürmetle karşılayıp ağırladılar. Osmanlı Devleti ile arası açık olan Uzun Hasan, iki devlet arasında elçilik yapıp sulhu temin etmesi için Ali Kuşçu’ya ricada bulundu. Bu ricayı kabul eden Ali Kuşçu İstanbul’a geldi ve Fatih Sultan Mehmet ile görüştü. İlim âşığı olan Sultan kendisine çok ikram ve hürmet gösterdi. Ali Kuşçu’nun Osmanlı Devleti hizmetine girmesini rica etti. Ali Kuşçu, bu samimi ve halisane teklifi kabul etti. Elçilik vazifesini tamladıktan sonra İstanbul’a gelip yerleşeceğini söyledi.

Verdiği sözde duran Ali Kuşçu’ya yüz kişilik maiyeti ile beraber Osmanlı hududuna girişinden itibaren her konak için bin akçe gibi gayet yüksek bir meblağ tahsis edildi. Hürmet ve ikram ile İstanbul’a gelen Ali Kuşçu’yu ünlü din ve fen âlimi Hocazâde karşıladı. Üsküdar’dan Eminönü’ne kayıkla geçerlerken ilmi meselelere dalarak med-cezir hâdisesini tartıştılar. Ali Kuşçu onu, Hocazâde de Ali Kuşçu’yu bilgilerinden dolayı takdir etti. Bir süre sonra Ali Kuşçu bu değerli âlimin oğluna kızını vererek akrabalık bağı kurdu.

Fatih Sultan Mehmet ile Uzun Hasan’ın arası tekrar bozulunca, harp yapma zarureti ortaya çıktı. Fatih bu muharebeye giderken Ali Kuşçu’yu da beraberinde götürdü. Ali Kuşçu bu sefer sırasında astronomi ile ilgili “Fethiyye” adlı eserini hazırladı. Sultan sefer dönüşünde onu, Ayasofya

Medresesi’nde müderris olarak görevlendirdi, ayrıca kendi özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirdi.

İstanbul’da astronomi ve matematik ilimlerinde Ali Kuşçu’nun çalışmaları neticesinde büyük gelişmeler görüldü. Derslerine İstanbul’un meşhur âlimleri de katılırlardı. İlim sahasında hizmet ve adları ile ün yapmış olan Hoca Sinan Paşa, Molla Lütfi ve torunu Mirim Çelebi gibi âlimler onun derslerinde yetiştiler.

İstanbul’un boylamının eskiden belirlenmiş olan 60 derecelik değerini düzeltip 59 derece, enlemini de 41 derece, 14 dakika olarak belirlemiştir. Fatih Camii’nde bir de güneş saati vardı. Uzun seneler Osmanlı ilim ve irfan âlemini aydınlatan ve batı dünyasında devrinin Batlamyus’u olarak tanınan Ali Kuşçu 1474 senesinde İstanbul’da vefat etti.

Bazı Eserleri:

1-Risale Fil-Hey’et; Astronomi risalesidir. 1457 senesinde Semerkand’da Farsça olarak yazmıştır.

Osmanlı mühendishanesinde 19. asrın başlarına kadar ders kitabı olarak okutuldu.

2-Risale Fil-Hisab; Farsça olan matematik ilmi ile ilgili bu eseri Semerkand’da yazmıştır.

3-Risale Fil-Fethiyye; Risale fil-hey’et’in ilavelerle birlikte Arapça’ya çevrilmiş şeklidir. Fatih ile birlikte katıldığı İran seferi sırasında yazdığı bu eserde ekliptiğin eğimini 23 30’ 17” olarak bulmuştur. Bugün bulunan değeri ise 23 27’ dır.

4-Risale-İ Muhammediyye Fi İlm-İl-Hisab 5-Risale Fil-Umur-İl-Amme 10-Haşiye Ala Vaz’iyye-İ Kadı Adud

Kaynak: Müslüman Bilim Adamları/Türkiye Gazetesi Yayınları

Hazırlayan: İsmail öncü/12-A

Günümüzün en tehlikeli ve en cazibeli yaşam tarzı olan teknoloji hayatımızı kör bir çukura sürüklüyor. Bilmediğimiz ve o güvenilir sandığımız birçok internet sitesi aileleri ve çocuklarını tehlikeye sürüklemektedir.

Bu gidişat iyi değil. Başımıza bir şey gelse, bunu aileler yerine telefon, bilgisayar vb. araçlarla paylaşıyor, güven kaybediyor ve tehditler yiyoruz.

TEKNOLOJİ (!)

Geçmişte olduğu gibi gelecekte de savaş açılan çocuklardır. “Bir milleti yok etmek isterseniz çocuklardan başlayın” sözünde ifade edildiği gibi başladılar düşmanlar üstümüze üşüşmeye! Mavi balina, memo ve daha sayamadığım oyunlar yüzünden onlarca masum can katledildi. Ve bir haberi otuz saniyede izleyip “maazallah!” diye iç geçirdikten sonra tekrar eskisi gibi çocuklarımızı zillete mahkûm kılıyoruz!

Çocuklarımızdan yavaşça kopuyoruz ve “Çocuğum niye böyle?” diye söyleniyoruz. Kendi ellerimizle çocuklarımızı düşmanlara teslim ediyoruz. İnternet bağımlılığı gittikçe artıyor ve düşmanımızın eline koz geçiyor. Her bir masum çocuk geleceğe veda ediyor.

Uyan Türkiye! Bu zillet öyle bir şey ki bir hastalığa dönüşüyor. Gelecek neslin mirasçısı olan çocuklar ne hallere düşüyor!

Uyanmalıyız, teknoloji bağımlılığı gün geçtikçe artıyor ve kitap okuma oranı da bir o kadar düşüyor. Peki neden tembelleşiyoruz? Neden gelişmiyor ülkemiz? Neden geri kalıyoruz? Neden cahilleşiyoruz? Neden atılgan olamıyoruz? Neden kendimiz için çalışmıyoruz? Bu çocuklarımızı neden bilinçlendirmek yerine teknolojiye kurban ediyoruz? Neden şu bedenler kimseye bahsetmiyor! Bir hiç uğruna neden ölüyor bu çocuklar? Zorda kalıp teknolojiye başvurduğunda o çaresiz çocuklar tehdit yiyip neden canlarına kıyıyor? Bunların vebalini kim çekecek?

Siz teslim ettiniz bu çocukları. Siz onları baştan savıp başka işlere daldınız ve sonra başkalarında suç bulmaya çalışıyorsunuz. Tabi onlar da çakal gibi bekliyor pusuda. Çünkü sürüden ayrıldı çocuklar.

Çocuklarımızı sürüden ayırmayalım. Onlarla göz göze, diz dize olalım. Onlarla çocuk olup, onları hayata kazandıralım. Gelecek neslimizin bilinçli ve başarılı olması için gayret gösterelim.

Yarının mirasçıları çocuklarımız ülkemizi bilgilendirsin, geliştirsin. Ölmesin hiç uğruna artık bu çocuklar! Yeniden kalkalım, kol kola girelim, güvenli adımlarla yürüyelim geleceğe.

Hasan Koca/9-A

Olur

Çekmem dert ile cefa, Yalan dünya, yalan olur.

Süremem keyfimce sefa, Bir gün malım talan olur.

Ölüm gelir bu bedene,

Benzer Belgeler