• Sonuç bulunamadı

Elde Edilen DNA Dizilerinin Filogenetik İncelenmesi

4. BULGULAR VE TARTIŞMA

4.1. Bulgular

4.1.7. Elde Edilen DNA Dizilerinin Filogenetik İncelenmesi

Elde edilen pütatif P450 monooksijenaz genlerinin gerek GPA gerekse diğer antibiyotiklerin biyosentez gen kümesinde bulunan P450 monooksijenazlar ile akrabalık derecesini belirlemek üzere filogenetik ağaç çizildi (Şekil 4.7).

İzolatlarımızdan elde edilen P450 monooksijenaz genlerinin diğer antibiyotik gen kümelerindeki monooksijenazlarla yakın ilişkili olduğu gözlendi. Örneğin BS29 ve BS39 izolatlarına ait genlerin bir GPA türevi olan zorbamisin ve peptid bir bileşik olan aktinomisin G monooksijenazları ile kümeleştiği tespit edildi. CS38 izolatından elde edilen gen, bir GPA olan komplestatinin diaril eter yapısını C-O-C bağları ile oluşturan comJ (oxyB ile homolog) geni ile aynı taksonda yer almaktadır. Bir diğer izolat olan BAH46 ise arilomisin gibi yeni sınıf bir doğal antibiyotik ve himastatin gibi bir peptid antitümör antibiyotiğinin sitokrom P450 geni ile yakın ilişki gösterdi. Streptomyces spp. CA19, CA17, AS36 ve CA18’e ait genlerin birbiri ile kümeleştiği ve S. lavendulae’nin Coml (oxyA ile homolog) ile aynı taksonda yer aldığı tespit edildi.

4. BULGULAR VE TARTIŞMA

38

Şekil 4.7. Elde edilen pütatif p450 monoksigenaz genlerinin farklı antibiyotiklerin biyosentez kümelerinde yer alan diğer monooksijenaz genleri ile moleküler filogenetik analizleri.

4.2. Tartışma

Yeni antibiyotik tarama stratejilerinin gelişmesine paralel olarak son yıllarda halk sağlığını ve biyolojik dengeyi çok ciddi şekilde tehdit eden antibiyotik direnci küresel bir sorun haline gelmiştir. Sadece Amerika ve Avrupa kıtasında her yıl 25.000’den fazla insan dirençli bakteri enfeksiyonlarından dolayı yaşamını yitirmektedirler. Bu ölümlerin, 2050 yılına kadar tüm dünyada, her yıl periyodik olarak (10 milyondan fazla) artacağı tahmin edilmektedir (WHO Report 2017 ). Bu sorun yeni ve değerli antibiyotiklere olan ihtiyacı açıkça göstermektedir.

Son yıllarda doğal ürün keşif çalışmalarındaki gerilemenin en önemli nedeni geleneksel tarama stratejilerin yetersiz kalarak daha önce bulunmuş bileşiklerin tekrardan bulunması ve mikroorganizmalardaki biyosentetik potansiyelin tespit edilememesidir. Günümüzde antibiyotik keşif çalışmalarının en güncel yöntemlerinden biri mikroorganizmaların genom dizilerinde bulunan genlerin veya gen kümelerinin incelenmesidir. DNA dizilimi maliyetlerinin de ucuzlamasıyla araştırmacılar yönlerini genetik taramalara çevirdiler. Mikrobiyal metabolitlerin biyosenteziyle ilişkili genlerin PCR ile taranması mikroorganizmaların özellikle de aktinomisetlerin biyosentetik potansiyelini ve aynı yapısal iskeleti taşıyan bileşiklerin kimyasal çeşitliliğini ortaya çıkarmaktadır (Ayuso ve Genilloud 2005, Wright 2012, Thaker ve ark. 2013 ). Bu yeni yaklaşıma göre antibiyotik biyosentezindeki karakteristik genleri tespit etmek için PCR oligonükleotidlerinin tasarımı, o antibiyotik sınıfının sentezine özgü bir gene dayanmalıdır. Ayrıca, hedef genin ürünü, çekirdek antibiyotik yapısının sentezinde yer almalıdır, böylece PCR primerleri, bu antibiyotik sınıfı için evrensel olacaktır (Gonzales ve ark. 2005, Wood ve ark. 2007 ).

Glikopeptid antibiyotikleri aktinomisetlerden elde edilen, Gram pozitif enfeksiyonlara karşı klinikte 50 yıldan uzun bir süredir kullanılan ve diğer antibiyotiklere kıyasla en az dirence maruz kalmış oldukça değerli antibiyotiklerdir. Antibiyotik araştırmalarında yeni glikopeptidlerin keşfedilme olasılığının diğer doğal ürünler ile karşılaştırıldığında oldukça düşük olduğu bazı çalışmalarda ortaya konmuştur (Baltz 2006, Thaker ve ark. 2013).

Antibiyotik üretici organizmalar ürettikleri antibiyotiklerin etkilerinden kurtulmak için özel bir direnç mekanizmaları geliştirirler. Antibiyotik biyosentez genleri, genomda, tipik olarak biyosentez ve dirençlilik genlerini içeren kümeler halinde bulunmaktadırlar. Bulunma frekansı düşük olan güçlü antibiyotiklerin iskelet yapılarındaki korunmuş spesifik genleri binlerce aktinomisetin genomunda genetik olarak taramak oldukça güçtür. Bunun yerine antibiyotik üretici organizmaların direnç mekanizmalarından faydalanarak istenilen antibiyotik sınıfını bulma olasılığını arttırmak mümkündür (Wright 2007, Cundliffe ve ark. 2010, Thaker ve ark. 2013 ).

3 farklı endemik bitkinin kök çevresinden izole edilen Streptomyces türlerini vankomisin dirençliliğinden yola çıkarak, dirençli olanların GPA üretme potansiyellerinin incelendiği çalışmamızda; 40 tane Streptomyces izolatının 24

4. BULGULAR VE TARTIŞMA

40

tanesinde farklı oranlarda vankomisin direnci tespit edildi. Literatürle kıyaslandığında (Thaker ve ark. 2013 ) direncin bu denli yüksek olmasının sebebinin, spesifik GPA dirençliliği olmayıp aktif pompa sistemlerinden kaynaklı (efflux pump) olabileceği düşündürmektedir. Efflux pompaları, bakterilerin sentezledikleri antibiyotiklerin biyolojik aktivitelerinden etkilenmeden kendi kendine direnç sağlayan, antibiyotik üreten bakterilerde sıklıkla gözlenen doğal bir antibiyotik direnç mekanizmasıdır (Webber ve Piddock 2003, D’costa ve ark. 2006). Bu pompalar, hücre içi ilaç konsantrasyonunu azaltarak aktif olarak bakteriyel hücrelerin sitozolünden ilaçları çıkartarak çalışır. (Webber ve Piddock 2003, Balganesh ve ark. 2012). Ayrıca GPA biyosentez gen kümelerinde bulunan ve dirençten sorumlu spesifik VanHAX operonun dışında dirence destek veren ABC transporter genlerinin de mevcut olduğu rapor edilmiştir ( Chiu ve ark. 2001, Thaker ve ark. 2013).

Bu çalışmada, nadir bulunan glikopeptid antibiyotiklerin tümünün gen kümelerinde bulunan ve aromatik halkaların arasında karbon-karbon biaril (C-C) veya diaril eter (C-O-C) bağı kuran monooksijenaz genleri 8 tane vankomisine dirençli Streptomyces izolatının genomunda tarandı. GPA üreticilerinin GPA dirençlilik genlerinin antibiyotiğin biyosentez gen kümesinde bulunma olasılığından ötürü, dirençli olan türlerin GPA üretme potansiyeline sahip olabileceği hipotezinden yola çıkarak ilgili genler vankomisine dirençli olan izolatlarda tarandı. Bu strateji daha önce Thaker ve ark. (2013) tarafından metagenomik olarak uygulanmış ve yeni bir GPA antibiyotiği olan pekiskomisinin keşfine yol açmıştır.

Bu çalışmada kullandığımız monooksijenaz (oxyC) geni glikopeptid bileşiklerinin yapısında iki aromatik halka arasında karbon-karbon bağı yaparak bu antibiyotik sınıfına özgüllük sağlar. Glikopeptid bileşiklerinin yapısındaki evrimsel olarak oldukça korunmuş olan bu gen üzerindeki nükleotid değişimleri GPA’ların farklı tiplere ayrılmasını sağlar (Banik ve Brady 2008, Thaker ve ark. 2013, Yim ve ark. 2014). Ancak literatürde oxyC genini çoğaltmak üzere kullanılan primerler, yaptığımız çalışmalar sonucunda hedeflediğimiz oxyC geni yerine filogenetik ağaçta da görüldüğü gibi hem diğer antibiyotiklerin monooksijenaz genlerini hem de bir GPA olan komplestatin antibiyotiğinin oxyB ve oxyA genleriyle yakın ilişkili genleri amplifiye etti.

GPA gibi önemli antibiyotiklerin yapılarında 3, 4 veya 5 monooksigenaz geni bulunmaktadır (oxyA, oxyB, oxyC, oxyD ve oxyE). GPA’larda oxyC geni komplestatinin yapısında bulunmazken oxyE geni sadece teikoplanin tipi GPA’ların yapılarında bulunur. Bu çalışmada elde edilen genlerden CS38, CA19, CA17, AS36 ve CA18 izolatlarına ait olanların GPA biyosentez gen kümesine ilişkin genler olduğu görülmektedir. CS38 geninin bir oxyB homoloğu olan komplestatin comJ geni ile, diğer izolatların ise bir oxyA homoloğu olan coml ile eşleşmiş olması bunu destekler niteliktedir. Ayrıca elde edilen genlerin filogenetik ağaçta bulunan diğer GPA’lara ait genler ile ayrı taksonlarda yer almış olması, kullanılan izolatların yeni birer GPA üretebilme potansiyellerini işaret etmektedir. Çalışmamızda elde edilen monooksijenaz genleri yalnızca GPA değil aynı zamanda diğer antibiyotiklerin biyosentetik kümelerinde bulunan monooksijenazlarla akrabalık göstermektedir. Dolayısıyla bu genler başka bir doğal bileşiğin gen kümesinin bir parçası olabilirler.

Yeni GPA’lar bulmak üzere, GPA biyosentezinde görevli bir monooksijenaz genini taradığımız çalışmamızda, bu geni çoğaltmak için kullandığımız primerlerin, gerek GPA gerekse başka doğal antibiyotiklerin gen kümelerinde bulunan diğer monooksijenaz genlerine de bağlandığı göstermektedir. Bu çalışmada elde edilen genlerin tipik GPA bileşikleri ile ilişkili fakat filogenetik olarak ayrı konumlanması, kulanılan izolatların yeni olmaya aday GPA bileşikleri üretebilme potansiyelini göstermektedir. Bu çalışmanın diğer bir sonucu ise; oxyC geninin tek başına yeni GPA iskeleti taramak için yeterli olmadığı, bunun yanısıra diğer monooksijenaz genleri (oxyA, oxyB ve oxyE) veya halojenaz gibi diğer GPA modifikasyon genlerinin dahil edilmesiyle ancak yeni GPA’ların ortaya çıkarılabileceği sonucuna varılmıştır. Bundan sonraki çalışmalar bu doğrultuda devam ettirilecektir.

4. BULGULAR VE TARTIŞMA

42 .

Benzer Belgeler