• Sonuç bulunamadı

el-Metâlibu’s-Sünniyye li’l-Fetâvâ el-Aliyye

C- Risalelerin Muhtevası:

26- el-Metâlibu’s-Sünniyye li’l-Fetâvâ el-Aliyye

Zâde (v.1162/1749)’nin yazdığı tekmileyi içerir. Pîrî Zâde bu risâleyi Hâmid el- İmâdi’nin

          ◊    !"#

$ %  &'( &) *+ ,-. !/ ◊

( Mü’minler o kimselerdir ki onlar iffetlerini korurlar; ancak eşleri ve cariyeleri hariç, onlarla olan cinsel ilişkilerden dolayı kınanmazlar. Ama bundan başkasının peşine düşenler var ya işte onlar kötülükte sınırı aşmış kimselerdir)64ayetlerinin mut’a nikâhının haram oluşuna delil teşkil edip etmediği konusunda tereddüt etmiş olması nedeniyle yazmıştır. Pîrî Zâde risâlede, söz konusu âyetlerin mut’a nikahının haram oluşuna delil teşkil ettiğini ispatlamaya çalışmıştır. Risalenin (1159/1746)’da tamamlandığı kaydı vardır.

21- Teka’ka’u’ş-Şenn fî Nikâhi’l-Cinn

Risale üçüncü bölümde incelenmiştir.

22-es-Salavâtü’l-Fâhira fi’l-Ehâdîsi’l-Mütevâtira

Hamid Efendi bu risalenin Hz. Peygamber (S.A.V.)’e salât ve hadis tilavetini müştemil olduğunu, risaleyi okuyan kişinin Hz.Peygamber (S.A.V.)’e salât sevabı, hadisi şerif sevabı ve mütevatir hadisleri hıfz etme sevabı olmak üzere üç ayrı sevaba nail olacağını, dolayısıyla bu sayfalara müracaat edenlerden kendisi ve ailesi için dua

63 Saffet KÖSE tarafından risâle İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi 2005/5.sayıda neşredilmiştir. 64 Mü’minûn: 5,6,7.

27

istediğini belirtmiştir. Ayrıca risalede 140 hadis bulunduğunu, 141. hadis olan “Ümmetimden kim dininin emirlerini içeren kırk hadis ezberlerse kıyamet günü Allah onu âlimler ve fakihler zümresinde diriltir,” hadisini zayıf olmasına rağmen meşhur olması nedeni ile ilave ettiğini ifade etmiştir.

Müellif, hadisleri 10’dan fazla hocadan ve 10 tarikten rivayet ettiğini senedleri kısaltma amacıyla zikretmediğini; Şam muhaddisi merhum Şeyh Ebu’l-Mevâhib el- Hanbelî’den, o babasından, o Abdurrahman el-Behûtî’den, o Şems el-Alkamî (v.961/1554)’den, o da Suyûtî (v.911/505)’den meşhur senetlerle naklettiğini bildirmiştir. Ayrıca Erbeîniyyâtı da Şeyh Ebu’l-Mevâhib babasından, o Musa el- Meydânî el Hanefi’den, o fakih Zeynuddîn b. Sultân’dan, o da Şemseddin Muhammed b. Tûlûn es-Sâlihî (v.953/1546)’den farklı senedlerle zikretmiştir.

Müellif hadislerin sonuna koyduğu rumuzların kimlere ait olduğunu risalenin bitiminde belirtmiştir.

Müellif mütevatir hadis hakkında doyurucu bilgi verdikten sonra mütevatir hadis ezberlemenin ve Hz. Peygamber (S.A.V.)’e salâvat getirmenin faydaları üzerinde durmuştur. Risalenin başında 13 babdan oluşan bir fihrist yer almakta, risalede de her bir babla ilgili hadis örnekleri bulunmaktadır. Kaydedilen her hadisin başında “Salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammed,” denmek suretiyle her fırsatta Hz. Peygamber (S.A.V.)’e salâvat getirilmekte, iki yerde de bu nedenle risaleye es-Salavâtü’l-Fâhira bi’l-Ehâdîsi’l-Mütevâtira isminin verildiği belirtilmektedir.

Risalede yer alan babların isimleriyle birlikte örnek olması bakımından birkaç hadisi nakletmeyi uygun bulduk:

1- Bâbu’l-İlim, 2- Bâbu’l-İman,

3-Bâbu’t-Tahâre:%&& '( )* +, - (Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir.)65 4- Bâbu’s-Salâh,

5-Bâbu’l-Cenâiz, 6-Bâbu’z-Zekât,

28

8-Bâbu’l-Hac: 34 56 7+ . 8 (Ramazanda umre yapmak Hac mesabesindedir.) 67

9-Bâbu’l-Edeb,

10- Bâbu’l-Ahkâm:/ 4 ' ( Sarhoş eden her şey haramdır.)68, 11-Bâbu’l-Menâkıb,

12-Bâbu’l-Ba’s, 13- el-Erbeîniyyât.

23-el-Letâifu’r-Rûhâniyye fî Şerhi’l-Ebyâti’l-İlhâmiyye.

Risalede Hamid Efendi başından geçen bir manevi hali nakletmiştir: Bir gün cuma namazından sonra kıble yönünde sağ tarafına yatmış, gönlünde tamamen ilham ile bu beyitleri bulmuş ve unutmadan, değiştirmeden çabucak yazmıştır. Ertesi gün şeyhi Muhammed Murat el-Hüseynî en-Nakşibendî (v.1188/1774)’yi ziyarete gitmiş, beyitleri ona nakletmiş ve şerhine vâkıf olmuştur

Beyitlerin şerhi dışında Allah’ın “kün” emri ile her şeyin oluverdiğine her şeyin Allah’tan geldiğine, O’nun kudretinin büyüklüğüne, vs. değinmiş; hükmî ve hakîkî ölümden sonra Allah’a dönüleceğini, bunun için kalbin yalnız Allah’a

65 Dârimî,Taharet:41; Tirmizî, Taharet: 52; Nesâî,Taharet: 46. 66 İmam Malik, 2, 176.

67 Buhârî, Umre: 4; Müslim, Hac: 222. 68 Buhârî, Eşribe:1; Müslim, Eşribe:73.

29

hasredilmesi gerektiğini tasavvufî bir yaklaşımla anlatmıştır. Risalenin telifi (1154/1740)’ta tamamlanmıştır.

24-el-Halâs min Damâni’l-Ecîri’l-Müşterek ve’l-Hâs.

Hamid Efendi bu risaleyi ecîr-i müşterek ve ecîr-i hâs’ın sorumluluğu ile ilgili sorulara cevap mahiyetinde kaleme aldığını ifade etmiştir. Ancak daha çok tazmin sorumluluğu konusunda yoğunlaşmıştır.

Risalede öncelikle ecîr-i müşterek ve ecîr-i hâs’ın tanımları yapılmış ve daha sonra üzerinde ücretle iş görülmek üzere verilen şeyin helakı durumunda tazmin gerekip gerekmediği konusundaki farklı görüşlere yer vermiştir.

25-el-İzhâr li Yemîni’l-İstizhâr

Risale, “Ölen bir insanın borcunu hayatta iken rehin karşılığında ödediğini iddia eden kimseye yemin ettirilir mi, ettirilmez mi?” sorusuna cevap olarak yazılmıştır. Risalede “ Beyyine müddeî, yemin münkir üzerinedir’’ hadisinden yola çıkarak müddei konumundaki bu adama yemin gerekip gerekmediği tartışılmıştır. İbn Nüceym’in “İhtiyaten yemin ettirilir”, Hayruddin er-Remlî’nin “Kesinlikle gerekir. Çünkü ölü aleyhine hak iddia etmektedir,” şeklindeki fetvaları gibi birçok farklı görüşe gerekçeleri ile birlikte yer vermiştir. Son olarak müellif kendi görüşünü şu şekilde ifade etmiştir: “Bu yemine ‘İstihzar yemini’ denir. İddia eden kişi yemin ettiğinde alacağı ödenir, yemin etmezse ödenmez.”

Risalede görüşlerine yer verilen âlimler: İbn Nüceym (v.970/1562), Hayruddîn er-Remlî (v.1081/1671), Hamevî (v.1098/1687), Pîrî Zâde (v.1099/1688), el-Eşbâh, el- Fetâvâ.

26- el-Metâlibu’s-Sünniyye li’l-Fetâvâ el-Aliyye

Hâmid Efendi Osmanlı Müftüsü Şeyhülislam Ali Efendi (v.1103/1692)’nin aslı Türkçe olan fetvalarını, başvuranların istifadesini kolaylaştırmak amacıyla bir de fihrist oluşturmak suretiye Arapça olarak nakletmiştir. Risalenin 60 bölümden oluşan fihristini ve örnek olması bakımından 1.bölümün tercümesini nakletmeyi uygun bulduk.

Kitabu’t-Tahâre, Kitabu’s-Salâh, ez-Zekâh, Sadakatü’l-Fıtr, es-Savm, el-Hac, en-Nikâh, er-Radâ, et-Talâk, el-Itâk, el-Velâ, el-İman, el-Hudûd, es-Serika, es-Siyer,

30

el-Lukâta, el-Âbık, el-Mefkûd, eş-Şerike, el-Vakf, el-Bey’, es-Selem, es-Sarf, el- Medâyinât, el-Kefâle, el-Havâle, el-Kaza, eş-Şehâdât, Tercîhu’l-Beyyinât, el-Vekâle, ed-Da’vâ, el-İkrâr, es-Sulh, el-Mudârabe, el-Vedîa, el-Âriye, el-Hibe, el-Îcâre, Ücretü’l -Vakf, el-Hacr, el-Me’zûn, el-Gasb, eş-Şuf’a, el-Kısme, el-Müzâraa, el-Müsâka, es- Sayd, el-Eşribe, el-Kerâhe, eş-Şirb, el-Hîtân, er-Rehn, el-Cinâyât, ed-Diyât, el-Vesâyâ, el-Ferâiz, Mesailü’r-Ra’y, ve’l-Erâdî.

“Kitâbü’t-Tahâre: Cünüp olan için zikir, tesbih, Peygamberimize salât caizdir. Özürlü kimse, güneş doğarken abdest alır öğle namazının vakti girene kadar farz ve nafile kılar. Abdest sırasında bir hades ortaya çıkarsa yeniden abdest alır.40 günden kısa bir sürede loğusalık kanı kesilirse (kadın) abdest alır ve namaz kılar.Kandan dolayı özür sahibi olan kimse, kanı siler, abdestini alır, ayağına mestini giyer ve ona mesh eder. Özür sahibi olmayan kişi her türlü hadesten dolayı abdest alır.”

Araştırmacıların, fetvaları tercüme edip günümüz fetvaları ile mukayese etmeleri faydalı olur kanaatindeyiz.

27-er-Risâletü’l-Hâmidiyye fi’l-Farkı beyne’l- Hâssa ve’l-

Hâssiyye.

Hâmid Efendi bu risaleyi, anladığımız kadarıyla, el-hâssa ve el-hâssiyye kelimelerinin ayrı iki kelime olduklarını vurgulamak ve karıştırılmalarını önlemek amacıyla kaleme almıştır.

Kısaca özetlemek gerekirse; hâssa, kendi cinsinden olanların tamamına has özelliktir. İnsan cinsine has özellikler gibi. Hâssiyye ise, başkasında bulunmayıp bilkuvve veya bilfiil kişinin kendine mahsus özelliğidir. İnsanın gülüşünün kendine has olması gibi… Havâs, mana bakımından hâssiyyenin çoğuludur, ancak sanat bakımından değil. Hâssiyyât, hâssiyenin çoğuludur. Aynı zamanda kâinatın özelliklerini kapsar; ateşin sıcak, karın soğuk olması gibi… Müellif ayrıca söz konusu kelimelerin geçtiği ayet örneklerine de yer vermiştir.

Müellifin görüşlerine yer verdiği isimler ve eserler şunlardır: Râğıb el- Isfehânî (v.503/1109)’nin el-Müfredât’ı, Seyyid Şerif (v.816–1413)’in Şerhu’l- Miftâh’ı.

28-en-Nefhatü’l-Ğaybiyye fi’t Tesliyyet’l-İlâhiyye

31

etmiştir. Risalede öncelikle Suyûtî (v.911/1505)’nin risalesinden, sahih olduğunu ifade ettiği iki hadise yer vermiştir. Bu hadislerden ilkinde; her şeyin Allah’ın belirlediği vakitte gerçekleşeceği, ikincisinde ise; anne karnındaki nutfenin 40 veya 45. geceden sonra cinsiyetinin, amelinin, ecelinin ve rızkının yazıldığı ve bunun değişmeyeceği anlatılmıştır. Hâmid Efendi akla gelebilecek bir soruya da cevap olması bakımından “Sıla-i rahim ömrü uzatır,’’ hadisindeki artışın başarı ve hayrın bereketi olduğunu belirtmiştir.

İbnü’l-Cevzî (v.592/1201)’nin “Bu dünya ile ilgili istekleri bir tarafa bırakıp nefsimizi arındırmamız gerekir,” tavsiyesinden yola çıkarak bu dünyanın fânî olduğunu anlatan kendi yazdığı beyitlere yer vermiştir.

Müellif âdetâ nefsi arındırmanın yolunun tasavvuftan geçtiğini vurgulamış ve tasavvufî bir terim olan “cezbe” üzerinde durmuştur. “Şeyh Murat Nakşibendî (v.1188/1774)’nin ‘cezbe’ tarifini hatırlıyorum. Buraya kaydetmek isterdim ama onu korumak, anlamak ve oluşumunu gözlemlemek gerekir,’’ diyerek aslında bu halin yaşanmadan anlaşılamayacağını belirtmiş yine de basit bir dille cezbeyi anlatmıştır: “Ruh cesetten önce yaratılmıştır ve Allah’ı tenzih etmeyi bilir. Ruh ulvîliğe yakındır ki bu, irfanı gerektirir. Bunu bilmek de imtihansız olmaz. Bunun için ruh cesede bindi ve aşk terkibi oluştu. Zulmet içindeki ceset ruhu kendi boyasıyla boyadı (ona kendi görüntüsünü verdi). Ruh da ulvîliğini unuttu. İşte ruhun bu zilletten kurtulup ulvîliğini hatırlaması cezbe-yi ilâhîdir. Ruh aslına döner, …,şer’î menâsiklerle özdeşleşir, Nebevî metodlara tâbî olur, derecesinin yükseldiğini görür, kemâl derecesine ulaşır, …, tahiyyatı efdal, salavâtı ekmel olur. Muhammedî meşrebin vârisi olur.’’ Hamid Efendi ayrıca sülûksüz cezbenin gerçekleşemeyeceğini, olsa da bunun mecnunluk olacağını belirtmiştir. Daha sonra kendi yazdığı ve “tesellî beyitleri” diye nitelendirdiği, Allah’ı ve Resulünü konu edinen şiirleriyle risaleyi sonlandırmıştır.

29-Kurratu Ayni Ehli’l-Hazzı’l-Evfer fî Tercemeti’ş-Şeyh

Muhyiddîni’l-Ekber

Hâmid Efendi bu risaleyi İbn Arabî (v.543/1148)’nin muarızlarına karşı bir savunma niteliğinde kaleme almıştır. Müellife göre risaleyi yazmasının nedeni, dedesi Abdurrahman Efendi ile İbn Arabî arasında yaşanan manevi hal içerikli hatıranın kendisine aktarılması ve kendisinin de İbn Arabî tercümesinde, dedesinin hattıyla telif edilmiş bir kitabı görmüş olmasıdır. Ayrıca kitabın bulunduğu şehirleri ve (620/1220)’li yıllarda Konya’da olduğu bilgisini de aktarmıştır.

32

Müellif, İbn Arabî’yi objektif olarak yazdığını ifade etmiş ve Ebu’s-Suud Efendi (v.982/1574)’nin, Muhyiddîn Arabî şeriatın dışındadır diyenlerin ‘mülhid’ hükmünde olduğunu bildiren fetvasını nakletmiştir. Ayrıca İbn Arabî’ye iftira atanların içinde Yahudilerin de olduğunu, onlara karşı dikkatli davranılması ve onlardan uzak durulması gerektiğini vurgulamıştır.

Risalede İbn Arabî, eserleri bakımından incelenmiş ve şu şekilde değerlendirilmiştir:

et-Tefsîru’l-Kebîr; 95 cüzdür. Allah’ın “Katımızdan ilim öğrettik,” sözüne vasıl olmuştur.

et-Tefsiru’s-Sağîr; 8 cilttir. Müfessirlerden muhakkık olanların tarîki üzeredir ve içinde inkâr edilecek nitelikte hiçbir şey yoktur.

Kitâbü’r-Riyâzü’l-Firdevsiyye fi’l-Ehâdîsi’l-Kudsiyye; eserin içinde sahih hadislerden başka bir şey yoktur. Öyle sahih ki Peygamber (S.A.V.) Allah’tan rivayet etmiştir. Bu durumda nasıl olur da bir müslümanın ‘Bu kitapların içeriği helal değildir.’ demesi caiz olur? diyerek hayretini ifade etmiş ve İbn Arabî’nin sözleri Kur’an-ı Kerim ve hadise dayanırken ‘Bu sözler küfürdür.’ diyenleri Allah’ın ayetindekilere benzetmiştir.

9:;<= :%<#= >> =?@A B C'B =D =;BE = ==0=$E = =F<G H@ IJE@ %@K =?> =2<>= :LEM= >=

( Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan sorumludur.)69

Hamid Efendi, İbn Arabî’nin akidesinin Ehl-i Sünnet akidesi olduğunu, onun özelliklerini ve yaşadığı devre etkilerini anlatmıştır. Velayetini doğrulayan âlimleri zikretmiş ve onunla ilgili yaşananları, bir nevi kerametlerini şahısların ağzından aktarmıştır. Ayıca İbn Arabî’ nin yanlış anlaşılan sözlerinin ve beyitlerinin yanı sıra Müveşşehât’ına70 ve İbn Arabî’ ye yazılan mersiye ve beyitlere yer vermiştir. Hâmid Efendi risalenin büyük bir bölümünde İbn Arabî’den ‘Büyük Şeyh’ diye bahsetmiştir. Tartışmalı bir konu olan ölüm yılı ile ilgili farklı rivayetlere yer vermiş ve ölüm tarihini 22 Rebîulâhir 638 (8 Kasım 1240) Şam olarak kaydetmiştir.

69 İsrâ: 36.

70 el-Müveşşehâtü’l-İlâhiyye ve’l-Ezcâl adlı eseri İbn Arabî’nin kendi hattıyla Süleymaniye Kütüphanesinde mevcuttur. (Osman Yahya, Müellefât-ı İbn Arabî, Kahire 1992, s.599).

33

Risalede çok fazla isme yer verildiğinden biz hatıraları aktarılan ve şiirlerine yer verilenlerin dışındakileri aktarmayı uygun gördük: Nevevî (v.676/1277), Taftazânî (v.792/1390), Hâfız İbn Hacer (v.852/1447), Kemal Paşa (İbn Kemal olduğu düşünülerek v.940/1534), Ebu’s-Suud Efendi (v.982/1574), Ebu’l-Hasan Ali en- Nablûsî.

30-Minhatu’l-Munâh fî Şerhi Bedî’i Misbâhi’l-Felâh

Metni Hamid Efendiye ait olan risaleyi Muhammed b. Muhammed el-Kenci şerh etmiştir. Risalede Arap dili belagatına dair 53 bölüme yer verilmiştir ki bunlardan bazıları şöyledir: husnu’l-matla’, berâetü’l-istihlâl, tezyîl, sec’, cinâs, husnu’l-beyân, iğrab, müsâvât, îcaz, istidrad, istiâre,… Risalenin sonlandırıldığı 53. bölüme husnu’l- hitâm adı verilmiştir.

Hamid Efendi “senâ” hadisini risalenin konusunu oluşturan bedi’ ilminin çeşitlerini açıklarken her biri açısından değerlendirmiştir. Ayrıca risalenin birçok bölümünde Arap dili edebiyatından seçkin beyitler örnek olarak kullanılmak suretiyle risale zenginleştirilmiştir.

31-Salâhu’l-Âlem bi İftâi’l-Âlim

Risalenin konusu edebü’l-müftîdir. Müellif bu risalede ismini tam olarak Hâmid b. Ali b. İbrahim İbn Abdurrahman el-İmâdî şeklinde zikretmiştir. Hâmid Efendi birçok risalede olduğu gibi bu risaleyi de yaşadığı dönemde ortaya çıkan bir hâdise üzerine kaleme almıştır. Olay, bir adamın verdiği fetvadan dolayı müftü ile tartışması ve kullandığı kötü sözlerin yayılmış olmasıdır. Bu bağlamda Hâmid Efendi; soru soran kişi avamdan ise müftüye gereken şey fetvayı vermenin yanında hüküm bildiren meselelerde avamın fetva vermeye kalkışmasınını caiz olmadığını, onun fikir ve zandan yola çıktığını, halbuki bu fetvaların Allah’ın kitabında mahfuz olduğunu anlatmaktır. Aynı zamanda halkı bu konuda bilgilendirmenin de bir sorumluluk olduğunu belirtmiş ve Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in “Kim insanlara ilimsiz fetva verirse yeryüzü ve gökyüzü meleklerinin laneti üzerine olsun,” hadisini hatırlatmıştır.

Hâmid Efendi konuyu tüm netliğiyle ifade etmek üzere 35 babtan oluşan Kitâbun fî Edebi’l-Müftî adında bir telif ortaya koyduğunu ifade etmiş ancak risalede sadece bablarının isimlerini vermekle yetinmiştir. Nakletmeyi uygun gördüğümüz bu bablar şöyledir: 1-Fetvanın tarifi. 2-Müftünün tarifi. 3-Müsteftinin âdâbı. 4-Fetvanın güvenilirliğinin âdâbı. 5-Soru yazımının keyfiyeti. 6-Cahil (müftünün) fetvası. 7- Soruyu yazım biçimi. 8-Müftüye saygı. 9-Fetvaya saygı. 10-Müftünün kadıdan ayrıldığı yerler. 11-İfta işinin önemi. 12-Fetva vermenin tehlikeleri/sakıncaları. 13-

34

Fetva vermeye kim ehildir, şartları nelerdir? 14-Bir bölgede fetva vermek üzere tahsis edilen müftünün bağımsızlığı. 15-Muteber kitaplardan naklin keyfiyeti. 16-Muteber kitaplar. 17-Bir meselede iki görüş varsa nasıl amel edilir? 18-Bulunduğu yerde kendisinden daha âlimi varken müftünün fetva vermesinin caiz olduğu. 19-Müsteftinin araştırma ve münazara âdâbı konusunda üstünlüğü olmakla birlikte fetva verme konusu. 20-İki müftünün fetvası tearuz ederse hangisi alınır. 21-Edebu’l-müftî. 22- Fetva vakıa için değil soruyu soran için belirlenir. 23-Bir meselede farklı tercihler varsa hangisinin alınacağı konusu. 24-Yazım için ücret almak. 25-Fetva vermenin sevabı. 26-Müftünün araştırma yapması ve (bir kanaate sahip olamadıysa) tevakkuf etmesi. 27-Fetva konusundaki sicil kayıtlarını müftüye arz etme ve müftünün dava suretini talep etmesi. 28-Müftüyü uyarmak, ilmi ile amel etmeye teşvik etmek ve müftünün Allah rızası için hareket etmesi. 29-Sicil kâtipliğinde fetvaların toplanması. 30-İlmi gizlemek. 31-Hile meselelerini öğretmek. 32-Müftünün mezhebi dışında bir mezhebe göre soru soruyorsa müsteftiye ne cevap verilir. 33-Kitabın satın alınması,

kiralanması, ödünç alınıp verilmesi konularındaki âdab. 34-Müftünün kaynaklara müracaat için süre vermesi. 35-Soru soranın âdâbı. Allah’tan soruyu en güzel şekilde sormayı dilemesi ve bu anlayışla sorusunu tamamlaması gerekir.

Risalenin sonunda, fetva verecek kişinin özellikleri anlatılmış, ilimlere özellikle de fıkıh ilmine vâkıf olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Bir müftüde bulunması gereken özellikleri taşımayan “cahil” bir kimsenin fetva veremeyeceği, müftü olan zatın ise kendinden daha iyi bilen bir âlim veya müftü biliyorsa meseleyi ona yazılı olarak göndermesi ve cevabını alması gerektiği vurgulanmıştır.

Risalede görüşlerine yer verilen âlimler ve eserler: İmamı Şâfiî (v.204/819), Şirâzî (v.476/1083), Beydâvî (v.691/1292), Taftazânî (v.793/1390)’nin Hâşiyetü’l- Keşşâf’ı, el-Aynî (v.855/1451), Şeyh Ali b. Merhalî el-Mâlikî, Şeyhülislam Cevâhirzâde, Ahmed b. Yunus el-Îsevî

32-el-Kavlu’l-Muzhir li Hükmi men Halefe alâ İ’tâi(‘n-Nafakati)

İmraetihi ve Hiye Tünkir

Hâmid Efendi bu risaleyi kendisine yöneltilen şartlı talakla ilgili bir soru üzerine yazmıştır. Soru şu şekildedir: bir adam karısına ‘Kumaş alırsan boş olursun.’ demiş, karısı almadığını söylerken adam aldığını iddia etmiştir. Bu durumda talak vâkî olur mu? Hâmid el-İmâdî, talak vâkî olmaz demiş ve benzer bir soruya da risalesinde yer vermiştir: kocasının, yemin ederek kendisini boşamak için yemin ettiğini söyleyen

35

ve kendisi de bunu inkâr eden ancak delili olmayan bir hanımın sorusu üzerine aynı cevabı vermiştir.71

Müellif, sünnete uygun olarak boşama, şartlı talak, hangi durumlarda delil gerekir konularını daha çok Fethu’l-Kadîr’den örnek ve çıkarımlarla aktarmıştır. Ayrıca nafaka konusunda; koca verdiğini, kadın vermediğini iddia etse kadının sözüne itibar edileceği, vekil söz konusu ise vekilin sözünün geçerli olacağını ifade etmiş dolayısıyla söz konusu iki meseleyi de asıl konu ile bağlantılı olarak kısaca ele almıştır. Risalede görüşlerine yer verilen âlimler ve eserler: İbnu’l-Humam (v.861/1457)’ın Fethu’l-Kadîr’i, İbn Nüceym (v.970/1563), Kadı Fahruddin.

71 Talak: Nikah bağının çözülmesi veya “talak” ve benzeri lafızlarla nikah akdinin çözülmesi yahut derhal veya ilerde olmak üzere kendine mahsus lafızlarla nikah bağını kaldırmak demektir. Ayrılığın bir şarta bağlanmasına da “şarta bağlı talak, et-Talaku’l-Muallak” denir. Cumhura göre talakta aslolan nahoş olmaktır. Ancak bunu mübah kılacak sebepler çıkarsa helal olur. Mübah olması da geçimsizliğin verdiği ızdıraptan kurtulma zaruretinden dolayıdır. Ortada hiçbir sebep yoksa bundan kurtulmaya da zaruret yok demektir. Çünkü Allah “Eğer hanımlarınız size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın” (Nisâ 34) buyrmuştur. (İbnü’l-Hümam, Muhammed b. Abdülvahid, Şerhu Fethi’l-Kadir, Beyrut 1316,C.3/21.) Dört mezhebe göre, şarta bağlanırsa bu şartın gerçekleşmesi ile birlikte talak vaki olur. (Şâşî el-Kaffal, Muhammed b. Ahmed, Hulyetu’l-Ulemâ fî Ma’rifeti Mezâhibi’l- Fukahâ,Mektebetü’l-Risâleti’l-Hadîse,Ürdün 1988,VII/71-110. Şarta bağlı talakta, şart cümlesi içinde kullanılan sözcüklerin sonuçları, boşama adedî, vs.de farklılıklar olmakla birlikte genel olarak dört mezhebin görüşü, şartın gerçekleşmesi ile birlikte talakın vâki olacağı doğrultusundadır. Mesela, bir adam karsına “falan kişi ile konuşursan boşsun” dese, kadın da o kişi ile konuşsa boşama gerçekleşir. Ancak kadının bir kereden fazla konuşması veya şart cümlesinde tekrarı gerektiren bir sözcüğün kullanılmasının (her ne zaman konuşursan boşsun gibi) sonuçları konusunda farklı görüşler vardır. (Serahsi, Şemsü’l-Eimme Muhammed b. Ahmed,el-Mebsût, Beyrut 1980,VI/105; Şirâzî, Ebu İshak İbrahim b. Ali b. Yusuf, el-Mühezzeb, Mısır ts., II/88; Sahnun, el-Müdevvenetü’l-Kübrâ, Daru’l- Kütübi’l-İlmiyye,Beyrut 1994,II/60; İbn Kudame, Abdullah b. Ahmed, el-Muğni, Mektebu Himayeti’l- Mülkiyye, Beyrut 1984,VII/338.). Kudurî “Şartın meydana gelişinde karı koca ihtilaf ederlerse söz kocanın sözüdür. Ancak kadın delil getirirse onun sözü muteber olur. Şartın meydana gelişinin bilinmesi yalnız kadına bağlı ise kadının kendisi hakkındaki söz kendi sözüdür. Mesela koca, “ Adet görürsen boşsun” der ve kadın da “ Adet gördüm” derse boş olur.” demiştir. (Kudurî, Ebu’l-Hasan Ahmed, Muhtasaru’l-Kudurî, Beyrut 2005, 368.) Genel olarak şarta bağlı talak konusunda Hâmid Efendi’nin farklı bir görüşü olmedığı ortaya çıkmış bulunmaktadır. Kadını ilgilendiren bir iddia söz konusu olduğunda Hâmid Efendi’nin kocanın sözüne değil, kadının sözüne itibar ediyor olması da klasik Hanefi görüşle aynı düşünmüş olduğunu göstermektedir.

36

33-Akîletü’l-Meğânî fî Te’addüdi’l-Ğavânî

Hâmid Efendi’nin bu risalesi Dürzî Ahmed Paşa’nın oğlu Mustafa Bey’in nazmen sorduğu bir soruya hem nazmen hem nesren verdiği cevabı içermektedir.

Mustafa Bey yaptığı iki evlilik sonucu iki kötü hanıma sahip olduğunu,

Benzer Belgeler