• Sonuç bulunamadı

3. GÜNÜMÜZDE DİNİ MENŞELİ RADİKAL ÖRGÜTLER

3.1. el-Kaide

el-Kaide13 son dönemde ortaya çıkan radikal hareketler için rol modeli özelliği taşıdığından dolayı özel bir ehemmiyeti haizdir. Mücadele edilmesi en zor örgütlerden birisi olmakla birlikte, meşruiyet ve motivasyon kaynağı olarak ‘cihat’ kavramını etkili olarak kullanan örgütlerden birisidir. Geleneksel İslâm çizgisinden farklı olarak el Kaide’nin beslenmiş olduğu ideoloji, Selefi-Vehhabi akımdan derinden etkilenmiş, hatta bu görüşün günümüz hayatında modern bir uygulaması olarak karşımızda durmaktadır. İslâm’ın daha dar ve katı şeklinde uygulanması olarak değerlendirilen bu görüş içerisinde, şiddet zaman içerisinde meşrulaşarak, ulaşılması hedeflenen noktalar için en büyük araç olmaktadır.

el-Kaide, bir yönüyle radikal grupların toplanma noktası ya da Cemaati İslâmiye, Özbekistan İslâmi Hareketi ve Hareket-ül Mücahidin gibi uluslararası faaliyet gösteren radikal örgütlerin içinde yer aldığı bir yapıda olup dünya genelinde hücre yapılanmasına sahiptir. Zira bu hareket İhvan-ı Müslimin gibi bölgesel değil küresel ölçekte iddia sahibidir. İhvan, Arap ülkelerindeki otoriter ve batı tipi devlet yapılarını hedef alırken, el-Kaide Batı hegemonyasıyla mücadeleyi öne çıkararak ölçeği genişletmektedir.

Soğuk savaş döneminin sonunu getirecek olan Sovyetlerin Afganistan’ı işgali (1979-1988), aynı zamanda el-Kaide gibi bir örgütün de ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. İhvan-ı Müslimin’in Mısır ve Filistin başta olmak üzere Arap coğrafyasındaki Batı hegemonyasına karşı mücadelesi ve oluşturduğu fikirler, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ile uygulama için münbit bir zemin oluşturmuş, Arap mücahitlerin Afganistan’ı komünist işgalden kurtarmak

13Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgali sonrası Eyman el Zevahiri ve Usame bin Ladin tarafından kurulmuştur (1988). ABD tarafından desteklenen örgüt, SSCB’nin Afganistan’ı terketmesinden sonra ABD’nin politikalarına karşı gelmeye başlamıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, NATO, Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar ile birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanımlanan örgütün 11 Eylül 2001 yılında NewYork’taki ikiz kule saldırılarını üstlenmesinden sonra dünya çapında bir şöhrete kavuşmuş ve bunun üzerine ABD Afganistan’ı ve ardından da Irak’ı işgal etmiştir. Örgüt Usame bin Ladin’in 2011’de öldürülmesi ile zayıflamış ve etkisini kaybetmiştir. Bkz, Gürler R.T. ve Özdemir, Ö.B. (2014). El Kaide’den post Kaide’ye Dönüşüm: IŞİD, Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, s. 113-155.

amacıyla silahlanıp Usame bin Ladin 14 (1957-2011) ve Abdullah Azzam 15 (1941-1989) gibi Arap liderler öncülüğünde mücadele etmesiyle el Kaide’nin temelleri atılmıştır.

Usame bin Ladin üzerinde özellikle İhvan-ı Müslimin’in lideri Abdullah Azzam’ın önemli bir etkisi buklunmaktadır. Ladin, Azzam’ın uluslararası insan toplama ağı olan Mekteb el-Hidamat’ı kurmasında yardımcı olmuş, Afganistan’daki mücadele Ladin’in psikolojik gelişiminde ve lidere dönüşmesinde çok önemli katkı sağlamıştır. 1986'da kendi kamplarını kuran Bin Ladin serveti, cömertliği, sade yaşantısı, karizması, savaştaki cesareti nedeniyle efsaneleşmiştir. 1988 yılında Abdullah Azam’la fikir ayrılığı sonrasında Mısır İslâmi Cihat örgütünün kurucusu olan Eyman el-Zevahiri 16 (d. 1951) ile birlikte el-Kaide’yi kurmuştur. el-Kaidenin nihai amacının bütün Müslümanları Hilafet altında birleştirerek bir İslâm Devleti kurmak olduğu ifade edilmektedir.

Usame Bin Ladin tarafından 1989 yılında Afganistan’daki savaşçıları bir araya getirmek ve onlara liderlik yapmak amacıyla kurulan birlikler, El-Kaide isimli bir kampta toplandığı için kampın adı örgütün de adı olmuştur (Acar, 2011: 18). El-Kaide kelimesi Arapça kamp ya da ev gibi merkez alınan bir mekân veya bir üs anlamına geldiği gibi bir sütunu destekleyen taban, kural, akide, formül, yöntem veya örnek anlamlarına da gelmektedir. Bunların yanı sıra “operasyon üssü”, “kuruluş” mânasında da kullanılmaktadır. Örgüt ismiyle ilgili bir diğer veri ise Amerikan güvenlik kurumlarının, FBI’ın bombalamalarla ilgili soruşturmalarında geleneksel yapıdaki örgüt tanımlaması için

“el-Kaide” ismini kullanmış olmasıdır (Yılman, 2014).

1989 da Abdullah Azzam’ın bombalı bir suikast sonucu öldürülmesi neticesinde (Acar, 2011: 18), Mekteb el-Hidamat’ın bütün elemanları ve mal varlığı da el Kaide’ye geçmiştir. Diğer taraftan Usame Bin Ladin ve eI-Kaide isimleri birbirleriyle özdeş hâle gelmiş olsalar bile, örgüt sadece Usame Bin Ladin tarafından tek başına yönetilmemektedir. Usame Bin Ladin en üst düzeyde Dr. Eyman El-Zevahiri ve Muhammed Atef isimli iki danışman ve yardımcıya sahiptir. Bu iki kişiden El-Zevahiri, EI-Kaide'nin dini lideri ve Ladin'in varisi olarak görülmektedir (Katman, 2011).

14Usâme bin Ladin,1957'de Suudi Arabistan'ın Riyad şehrinde doğdu. 1979'da Sovyetler Birliği Afganistan'ı işgal edince bin Ladin Afgan direnişine katıldı.

Afganistan'da CIA'nın Cyclone Operasyon Programı kapsamında ABD'den yardım aldı. Sovyetler 1989'da ülkeden çekildikten sonra Usame bir kahraman olarak Suudi Arabistan'a geri döndü. Birleşik Devletler bin Ladin ve mücahitlerinden "Özgürlük Savaşçıları" olarak bahsetti. Bin Ladin Suudi yönetiminin Körfez savaşında ABD’yi desteklemesine karşı çıktı. Batılı güçlere karşı küresel direniş gerçekleştiren el-Kaide ağını kurdu. Usame bin Ladin 11 Eylül 2001'de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon'a yapılan saldırıların plânlayıcısı olmakla itham edildi. 2 Mayıs 2011'de ABD Başkanı Barack Obama, bin Ladin'in Pakistan'ın Abbatâbad şehrinde özel bir suikast timi tarafından öldürüldüğünü açıkladı.

http://www.biography.com/people/osama-bin-laden-37172.

15Abdullah Yusuf Azzam, 1941'de Filistin’in Jenin kentinin birkaç kilometre kuzeybatısında, Seyletul Harisiye köyünde doğmuş. İlk ve orta eğitimini aynı yerde almış. Şeyh Azzam üniversiteden mezun olduktan sonra Güney Ürdün’de öğretmen olarak çalışmış. Daha sonra Şam Üniversitesi'ne girmiş. İsrail'in 1967'deki Altı Gün Savaşları ile Batı Şeria'yı işgali üzerine Ürdün’e geçmiş ve orada İhvan-ı Müsimin’e katılmış ve Seyyid Kutup'un öğretilerini benimsemiş.

Azzam 1970'lerde Suudi Arabistan'a taşınmış ve 1979 yılına kadar Cidde'de Kral Abdul Aziz Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmış. Talebeleri arasında Usame bin Ladin de varmış. 1979 yılında Azzam, Sovyetlerin Afganistan'ı istila etmesine direnmek ve Afganistan'da mücahit yetiştirmek üzere Pakistan'a geçmiş. Usame bin Ladin'i de Afganistan'a gelmeye ve cihada yardım etmeye ikna etmiş. Birlikte Ruslara karşı mücadele etmişler. Azzam Kasım 1989'da Peşaver'deki bir bombalı saldırı sonucu ölmüş. http://www.newworldencyclopedia.org/entry/Abdullah_Yusuf_Azzam.

16Eymen el-Zevahiri, Mısırlı bir ilahiyatçı, genel cerrahi uzmanı, tıp doktorudur. Daha önceden Mısır İslâmi Cihadı'nın emiri olan Zevahiri, Kahire'de tıp okudu.

Mısır ordusunda cerrah olarak görev aldı. Bundan sonra Kahire'deki bir hastanede çalıştı. Zevahiri 1980 yılında Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi'ne yardım etmek amacıyla Pakistan'a gitti. Orada Usame bin Ladin’le birlikte El Kaide’yi kurdu. Arapça, İngilizce ve Fransızca bilen Zevahiri, bin Ladin’in öldürülmesinden sonra El Kaide’nin başına geçti.

Rusların mağlup edilmesinden sonra Taliban’ın izin vermesiyle pek çok Arap savaşçı Afgan topraklarında kalmaya devam etmiştir. 1996-2001 arasında Taliban hükümeti döneminde Usâme bin Ladin, Afganistan’da varlığını devam ettirmiş ve el Kaide’yi buradan yönetmiştir. Bu esnada kendi ülkelerindeki rejimlerle problem yaşayan Selefî Arap gençler, mücahit olabilmek için Abdullah Azzam’ın “hicret doktrini” adını verdiği görüşe uyarak Afganistan’a gelmeye başlamıştır (Erkin, 2016: 1).

1989 yılında Sovyetler Birliğinin Afganistan’dan ayrılmasıyla, Ladin ABD’nin Suudi Arabistan topraklarında üs kurmasını müteakip düşmanlığı ABD’ye yöneltmiştir. Bin Ladin, dünya üzerindeki hâkimiyetinin sona ermesini istediği ABD ve liderliğindeki Batı dünyasıyla savaşabilmenin yolunun İslâm dünyasını da etki altında bırakan küreselleşmeden geçtiğini düşünmekteydi (Köstem, 2010: 184). el-Kaide’nin stratejisi de bu çerçevede şekillendi.

Bunun için de Afganistan’da merkezi bir konuma sahip olan el-Kaide’nin “ümmeti cihat çerçevesinde seferber etmesi” ve İslâm dünyasının her tarafındaki silahlı grupların liderliğini üstlenmesi ya da bir başka değişle ele geçirmesi gerekliydi. Böylece “Küresel Cihat” mücadelesi Endonezya’dan Bosna’ya, Çeçenistan’dan Mısır’a kadar uzanan geniş bir alana yayılmış olacak, bin Ladin de bunun komutanlığını üstlenecekti. el-Kaide bu strateji çerçevesinde aslında aynı hedefleri taşımayan silahlı örgütleri bir ağ içerisinde topladı (Köstem, 2010: 184).

Üsame bin Ladin’in ABD güçlerince öldürülmesi el-Kaide’yi ciddi ölçüde zaafa uğratmıştır. Bugün bu örgütün başında el-Zevahiri bulunmaktadır. Lâkin el-Kaide’nin bin Ladin liderliğindeki gücü artık bulunmamaktadır.

Özellikle IŞİD’in el Kaide’den ayrılması ve daha sonra el-Nusra’nın da aynı yolu takip etmesiyle el-Kaide gücü ile beraber nüfuzunu da kaybetmeye başlamıştır.

el-Kaide kendinden ayrılarak bağımsız hatta rakip yapılara dönüşen IŞİD ile metot konusunda anlaşmazlığa düşmüştür. Bunun iki sebebi bulunmaktadır. Birincisi el-Kaide’nin içine girdiği mali zorluklar sebebiyle bağlı kuruluşlara kişi veya para gönderememesi ve onlarla iletişim kurmakta zorlanması, ikincisi ise metot konusundaki görüş ayrılıklarıdır. el-Kaide çekirdeği, Taliban'ın başarılı olacağı ve bu başarıyı "geri kazandırabileceği" konusunda umut sebebiyle bölgeyi terk etmek istememektedir. Ancak Afganistan'da yaklaşık 2.000-3.500 civarında savaşçısı bulunan IŞİD ekonomik gücü sebebiyle Afganistan'daki artan mülteci nüfusundan da faydalanarak savaşçı almayı sürdürmektedir. el-Kaide gerilerken IŞİD öne çıkmaktadır (UN Security Council, 2017: 17-18).

Diğer yandan El Kaide’nin Bağdadî liderliğindeki IŞİD’e eleştirisi, tekfir metodunu aşırı kullanmaları ve Şiîlere karşı kullandıkları şiddet ve saldırı yöntemi üzerine olmuştur. Burada iki örgütün doktrin açısından da farklı düştükleri gözlenmektedir. el-Kaide “uzak düşman’’ teorisini savunurken IŞİD ise “yakın düşman’’ teorisini ön plâna almaktadır. el-Kaide’ye göre “uzak düşman” ABD’dir ve eğer ABD’nin gücü zayıflar ve Ortadoğu’daki Müslüman devletlerin başındaki rejimlere olan desteği kesilirse, bu devletler mücahitlerin eline geçebilir. IŞİD’in benimsediği “yakın düşman” teorisine göre ise hedef ABD değil, doğrudan mevcut rejimler olmalıdır. Dolayısıyla IŞİD, mücadeleye “uzak düşman” yerine Müslüman ülkeleri yöneten “mürted rejimler” ve hânedanlardan başlanması gerektiğine inanmaktadır. Bahse konu uzak düşman ve yakın düşman konseptleri ele alındığında, cihat

hareketlerinde “küresel” ve “yerel” ayrımı da şekillenmiş olmaktadır: el-Kaide küresel bir cihat hareketi, IŞİD ise isminden de anlaşılacağı üzere yerel/bölgesel bir cihat hareketi olarak öne çıkmaktadır (Erkin, 2016: 3-4).