• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: KAMU ÖZEL İŞBİRLİĞİ KAVRAMI VE TARİHSEL SÜRECİ

2.2. Ekonomik Büyümenin Kaynakları

Ekonomik büyümenin kaynakları olarak birçok kaynak gösterilmektedir. Bu kaynaklardan önemli olanlarına çalışmamızda yer verilecektir. Ekonomik büyümenin temel kaynakları; beşeri sermaye, doğal kaynaklar ve sermaye kaynaklardır.

2.2.1. Beşeri sermaye

Beşeri sermaye bireylerin sahip olduğu nitelik ve bilgileridir. Yani emek verimindeki artışın asıl kaynağıdır. Yeni bir buluş yapıldığında ve gittikçe daha çok insan eski buluşları ne şekilde kullanacağını öğrendiğinde beşeri sermaye artar (Parkin, 2011,

s.547). Beşeri sermaye kavramı, iktisadi faaliyetler ile alakalı olarak insanlarda oluşan bilgi, yetenek ve diğer vasıfları, yani özetle bireyin üretken anlamda sergileyebileceği tüm vasıfları kapsamaktadır. Kavram ilk kez 1960’lı yıllarda Theodore W. Schultz tarafından ifade edilerek; gelir artışına endeksli olarak elde edilmiş insani özellikleri belirten geniş bir terimdir. Kavram genel olarak; insanların bilgilerini, yetenek ve becerilerini aynı zamanda eğitim süresince elde ettikleri kazanımları barındırmak ile beraber bireylerin sağlık ve beslenme durumlarından kaynaklı elde ettikleri güç ve canlılığı da içermektedir (Özyakışır, 2011, s.52)

1980’li yıllara kadar, neoklasik büyüme kuramının öğretisi bağlamında kullanılan sermaye faktörü, yalnızca fiziksel sermaye olarak kabul edilmekteydi. Neoklasik büyüme kuramı, işgücünü üretimde değişmez faktör olarak almış, işgücünün üretkenlik ve verimliliğinde yaşanan değişimleri, yani beşeri sermaye kavramını ele almamıştır. Bunun yanı sıra nüfus ve işgücünde meydana gelen artış ile teknolojide yaşanan değişmeler neoklasik modellerde dışsal etken olarak yer bulmuştur. Bilgi, eğitim, deneyim yetenek, teknolojik gelişme ve teşvikin üretime etkilerinin zaman içerisinde artarak önemli hale gelmesiyle beraber bu etkenler de sermaye kapsamına dâhil edilmeye başlanmıştır (Şimşek ve Kadılar, 2010, s.117-118).

Beşeri sermaye, göstergelerinin tespitinde, beşeri sermaye unsurlarından ziyade eğitim üzerinde durulduğu görülmüştür. Çünkü insanın sahip olduğu bilgi ve yeteneklerin en önemli göstergesi eğitim olduğu için beşeri sermaye genellikle eğitim göstergeleri üzerinden değerlendirilmektedir (Eser ve Gökmen, 2009, s.44).

2.2.2. Sermaye Birikimi

Sermaye birikimi diğer adıyla sermaye stoku, bir üretim biriminin belirli bir zamandaki mal ve hizmet üretme kabiliyeti olarak tanımlanabilir. Emek faktöründen yoğun bir şekilde yararlanılan bazı hizmet dallarında ve tarım kesiminde üretim kapasitesinin sermaye birikimine daha az bağımlı olmasına rağmen sermaye birikimi olmadan üretimden bahsetmenin güç olduğu söylenebilir (Saygılı, Cihan, ve Yurtoğlu, 2002, s.10 )

Mal ve hizmet arzında kullanılan “üretilmiş” kaynaklar stokuna sermaye kaynakları denir. Diğer bir ifadeyle sermaye, mal ve hizmetlerin kolay üretimini sağlayan, toplumun biriktirdiği varlıkların bütünü şeklinde nitelendirilebilir. Tesisler, fabrika ve makine teçhizatlar sermayenin en bilindik türleridir. İnsan yapımı olan ve üretim

sürecinde emeğin verimliliğini yükselten her çeşit alet, makine bina, tesis ve malzemeler bu sınıfa girmektedir. Sermaye ile doğal kaynaklar arasındaki fark, sermayenin sonradan insan eliyle üretilmesidir. Her iki faktörde emeğin üretim sürecindeki yaratma gücünü önemli ölçüde artırmaktadır (Özsağır, 2008, s.11).

Bir ekonomide sermaye birikiminin sağlanması halinde, mevcut gelirin bir bölümü tasarruf edilebilir ve sonraki süreçte üretimim arttırmak maksadıyla sermaye yatırıma dönüştürülebilir. Artan sermaye stoku sayesinde üretim seviyesinin artması mümkün olabilir. Bu nevi yatırımlar üretken yatırımlar olarak nitelendirilir (Künü, 2013, s.33).

Genel anlamda, yatırımların, dolayısıyla da sermaye birikiminin, ekonomik büyüme üzerinde yaptığı etkilerin sebepleri olarak şunlar gösterilebilir (Saygılı, Cihan, ve Yurtoğlu, 2002, s.12 ):

 Yatırım ölçek ekonomileri ile artan getirinin özünü oluşturur,  Yatırım sayesinde yeni teknolojilerin gelişimi ve kullanımı sağlanır,  Yatırım sayesinde deneyim edinerek yaparak öğrenme sağlanır,  Yatırım sosyal sermeye ile diğer dışsallıkların temelini oluşturur,  Yatırım verimliliği artırarak çalışma alanları oluşturmaktadır. 2.2.3. Doğal kaynaklar

Doğal kaynaklar, doğada yer alan, yenilenebilir ya da yenilenemez türleri barındıran, insanların yararlanmalarına doğrudan ya da dolaylı şekilde açık bulunan yer altı ve yer üstünde bulunan canlı ve cansız bütün doğal varlıklardır. Yer altında bulunan maden ve mineral kaynakları, petrol ve doğalgaz kaynakları ile yer üstündeki ormanlar, su kaynakları, bitki ve hayvan türleri çeşitleri doğal kaynaklara örnek olarak gösterilebilmektedir (Bal, 2003, s.89).

Doğal faktörün ya da doğal kaynakların aslına bakılırsa günümüzde diğer üretim kaynaklarına göre daha kıt durumda olduğu bilinmektedir. İktisat literatüründe klasik örnek olarak belirtilen toprak kıtlığı yalnızca toprak için değil, diğer doğal kaynaklar açısından da geçerlidir. Doğal kaynakların kıt olma durumu ile azalan verimler yasasının etkisi görülmektedir. Bu kanuna göre, herhangi bir üretim kaynağı diğer kaynaklara göre sabit olarak kalması ya da azalması, yani diğerleriyle beraber arttırılmaması sonucu meydana çıkmaktadır. Buna göre diğer kaynakları oransal anlamda artırmak mümkün

iken, doğal kaynak bozulmaya uğradığı için sabit dahi kalamamakta, dolayısıyla azaldığı görülmekte ve faktör bileşimini aynı oranda devam ettirilemediğinden, azalan verimler durumu ortaya çıkmaktadır (Başol, Durman, ve Çelik, 2005, s.64).

Doğal kaynaklar, diğer iktisadi mallardan farklı şekilde doğada bulunmalarından dolayı daha yüksek bir kar oranına sahiptirler. Doğal kaynaklar, kiralanarak ya da olduğu haliyle piyasaya sürülerek ekonomik bir getiri sağlamalarının yanı sıra mekân, şekil, zaman ve mülkiyet faydası oluşturmak suretiyle daha yüksek katma değer elde etme imkânı bulunmaktadır. Bu sebeple doğal kaynak, özellikle az gelişmiş ülkelerde ekonomik refah seviyesinin artması ve kalkınmanın gerçekleştirilmesinde, yoksulluğun azaltılmasında ve yine uzun vadede sürdürülebilir büyümenin yakalanmasında önemli bir rol oynamaktadır (Çınar, 2015, s.173 ).