• Sonuç bulunamadı

1990‟lı yıllarda artıĢa geçen çok sayıda kriz nedeniyle bu krizleri açıklamaya çalıĢan modellerin sayısında da artıĢ göstermiĢtir. Meydana gelen bu krizler ortak noktaları bulunmakta ancak her kriz birbirinin aynısı olmadığından ötürü, açıklayıcı teorik modeller yeterli olamamaktadır. Buna rağmen teorik modeller krizlerin sebeplerini açıklayabilmekte ve bütün krizlerin farklı boyutuna vurgu yapmaktadır. Krizler meydana geldikçe, yeni olgular gündeme geldikçe, yeni tip modellerle kriz açıklanmaya çalıĢılır hale gelinmiĢtir.

Krizlerin nedenlerini açıklamaya yardımcı olmak için oluĢturulan iki temel yaklaĢım vardır. Bu yaklaĢımlar; birinci nesil kriz modeli (spekülatif atak) ile ikinci nesil kriz modelleridir (kendi kendini doğrulayan kriz). Son zamanlarda bunlara ilave olarak üçüncü nesil kriz modelleri de (yayılma/bulaĢma etkisi) eklenmiĢtir. Her bir yeni kriz, mevcut modellerin bir kısmını ya da tümünü geçersiz veya yetersiz yapmıĢtır. GerçekleĢen bütün bu geliĢimler yeni ve farklı görüĢleri meydana getirmiĢ ve bu süreç, krizlerinin açıklanmasına ve tahminine yarayan yeni modellerin geliĢtirilmesine imkân vermiĢtir40.

1.5.1. Birinci Nesil Kriz Modelleri

Birinci nesil kriz modelini ortaya çıkaran Krugman‟dır41. Flood ve Garber42 ise

bu modelin geliĢmesini sağlamıĢtır. Bu modeller, krizin oluĢuma zemin hazırlayan temel makroekonomik faktörlere dikkat çekmekte ve para krizlerini, makroekonomik politikaların sürdürülemez olması ve yapısal dengesizlikler ile iliĢkilendirmektedir. Birinci nesil modeller kriz sebeplerini, sabit döviz kuru sürdürülebilirliği ile tutarsız iktisadi politika uygulamaları ile iliĢkilendirmektedir. Bahsi geçen politikalara örnek olarak ise bütçe açıklıklarını para basarak finanse eden geniĢleyici para politikaları

40 Ġsa Dolu, Türkiye‟de YaĢanan 1994 ve 2001 Ekonomik Krizlerin Analizi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġstanbul, 2009, s. 11 (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi).

41

Paul Krugman, “A Model of Balance-of-Paymentscrises”, Journal of Money, Credit and Banking, 1979, Cilt: 11, Sayı: 3, s. 311-325.

42

Robert Flood & Peter Garber, “Collapsing Exchange-Rate Regimes: Some Linear Examples”,

21

ile sabit kur rejiminin birlikte uygulanması gösterilebilir. Hatta bu uygulamalara döviz kurunu sabit tutabilmek için uygulanan döviz alımı ve satımı iĢlemleri de eklenebilir. Hükümetin, bütçe açıklarını para basarak kapatmak istemesi sabit döviz kuru düzeninin bozulmasına neden olacaktır. Sabit döviz kuru rejimi bozulduğunda ise yatırımcıların sermaye kaybından kaçınma uygulamaları neticesinde döviz rezervleri kritik düzeye düĢecektir. Döviz rezervleri kritik düzeye düĢtüğü takdirde ekonomi, döviz rezervi üzerinden spekülatif bir saldırı ile karĢı karĢıya kalacaktır. Birinci nesil model, rezervlerin tükenmesini bir süreç gibi görmek yerine spekülatörlerin saldırıda bulunup rezervlerin tamamını satın alması olarak görmektedir. Spekülatörler, Merkez Bankası‟nın (MB) döviz rezervleri erimeden sabit döviz kuru politikasına son verilmeden evvel sermaye getirisi kazanmak ve kâr elde etmek için rekabet ederler. Bu hareketleri rezervlerin tükenme hızını da artırmaktadır. Spekülatif saldırı neticesinde MB rezervlerin tamamını kaybeder ve kuru dalgalanmaya bırakır. Devletin yitirdiği rezervler, sürdürdüğü istikrarsız politikalar neticesinde ödediği bir cezadır.

Gerçeklere ve gözlemlere uygun olmamasına karĢın bu modelde, MB‟nin elinde bulundurduğu bütün döviz rezervlerinin sabit kur politikasının devam ettirilebilmesi için kullanılabileceği, dolaylı olarak minimum döviz rezerv düzeyinin sıfıra eĢit olabileceği varsayılmıĢtır43

.

1.5.2. Ġkinci Nesil Kriz Modelleri

1992-1993 yılları arasında ortaya çıkan Avrupa Döviz Kuru Mekanizması (ERM) ve 1994 Meksika krizinin birinci nesil modellerin temel özelliklerine uyumlu olmadığının fark edilmesi sonucunda, ikinci nesil kriz modellerinin geliĢtirilmesi hız kazanmıĢtır. Temel ekonomik verilerde bir bozulma meydana gelmemiĢken ortaya çıkan krizler birinci nesil kriz modelleri ile açıklanamaz duruma gelmiĢti. Birinci nesil kriz modelleri esas alınarak uygulanan tutarsız makroekonomik politikalar neticesinde ekonomik verilerde bozulma ortaya çıkmakta ve dolayısı ile kriz baĢ göstermekteydi. Ġkinci nesil kriz modellerine göre, temel ekonomik verilerde ciddi bozulmalar meydana gelmeksizin (bütçe açığı, enflasyon oranı ve döviz rezervleri benzeri), iktisadi ajanların içsel ve/veya dıĢsal sebeplerle de tetiklenebilen beklentilerindeki ani değiĢimler ekonomide parasal istikrarsızlık meydana

43

Umut Çakmak, “Kriz Modelleri Tasarımı Türkiye 2001 Finansal Krizinin Açıklaması”, Gazi

22

getirebilmekte ve finansal bir krizin ortaya çıkıp çıkmamasında önemli rol oynayabilmektedir44.

Birinci nesil kriz modelleri meydana gelen krizleri açıklamada eksik kaldığı için, krizlerin meydana gelmesinde baĢka sebepleri inceleyen modeller geliĢtirilmeye baĢlanmıĢtır. Birinci ve ikinci nesil kriz modellerinde ortak görüĢ, ekonomik temellerde devamlı bozulma gerçekleĢmediği durumlarda dahi krizin çıkma imkânının bulunduğu yönündeydi45.

Bu yaklaĢım, iktisadi aktörlerin beklentileri ile fiili politika dolayısıyla ortaya çıkan sonuçlar arasındaki etkileĢimi temel almakta ve bu etkileĢimin kendi kendini yaratan krizlere yol açtığını ileri sürmektedir.

1.5.3. Üçüncü Nesil Kriz Modelleri

1997 senesinde meydana gelen Doğu Asya krizini açıklamada her iki model de etkisiz olmuĢtur. Doğu Asya Krizi, bütçe açıklarını finansman yönteminin sabit kur sistemiyle tutarsızlığından kaynaklandığını savunan birinci nesil kriz modeli ile açıklanamamıĢtır. Diğer taraftan makroekonomik büyüklükler kriz yaratacak ölçüde olmadığı halde spekülatörlerin hükümetin sabit kur sistemini devam ettiremeyeceği yönünde gerçekleĢen beklentilerin sebep olduğunu savunan ikinci nesil kriz modeli de ortaya çıkan krizi açıklayamamıĢtır. Netice olarak bu durumu açıklayabilmek için yeni araĢtırmalar üzerine yoğunlaĢılmıĢtır. Ġkinci nesil para modellerini de kapsayabilen yeni model Krugman46 tarafından bulunmuĢtur. Bu çalıĢmalar literatürde üçüncü nesil kriz modelleri Ģeklinde isimlendirilmektedir47.

Üçüncü nesil kriz modelleri, bankacılık ve finans sektörünün önemine dikkat çekerek, bankacılık krizleri ile para krizlerinin birbirlerini tamamlayan bir kısır döngü oluĢturduğu ana fikrine dayanmakta ve krizlerin ülkeler arasında yayılma mekanizmasını açıklamaya çalıĢmaktadır. Bu model, finansal piyasaların her geçen zaman bütünleĢtiği, bugünün dünyasında herhangi bir ülkenin finans piyasasında ortaya çıkan istikrarsızlıkların ya da krizin baĢka bir yerde makroekonomik temellerle açıklanamayan bir krizi yaratabileceği fikrini içinde barındıran bir modeldir. Buna

44

Vildan Serin ve Eyüp Bastı, “GeliĢmekte Olan Ülkelerde Görülen Finansal Krizlere Getirilen Teorik Açıklamalar ve Türkiye Örneği”, Yeni Türkiye, 2001, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, s. 116.

45

Blanchard, a.g.e., s. 49. 46

Krugman, a.g.e., s.311-325.

23

göre, hükümet ile büyük iĢletmelerin arasında olan uygunsuz iliĢkiler krizlerde kritik roller üstlenmektedir. Sermaye akımlarının serbest olduğu bir ekonomide, hükümetin bankaların veya Ģirketlerin yurt dıĢından aldıkları borçlara direkt veya dolaylı bir Ģekilde garanti sağlaması, finansal birimlerin kontrolünün yeterli olmadığı halde önemli ahlaki risk sorunlarına yol açmaktadır. Alınan sermayenin marjinal ve verimsiz olan yatırımlara aktarılması, neticede hükümet garantisi altında olan sermaye kayıplarına sebep olmaktadır. Olumsuz bir dıĢsal Ģok, kayıpların artmasına neden olarak, ekonomide önemli ölçüde daralmaya, geri dönmeyen kredilere, banka iflasları ve sermaye kaçıĢına yol açmaktadır. Üçüncü nesil modellerde, bankacılık ve para krizlerine yol açan kırılgan bir finansal düzenin krizlerin ortaya çıkmasındaki rolüne dikkat çekilmektedir48.

Üçüncü nesil kriz modellerine göre; hızlı bir finansal liberalizasyondan sonra denetimi ve düzenlemeleri zayıf bir bankacılığın varlığı halinde, yoğun sermaye giriĢleri, risk yönetimi geliĢmemiĢ ve sermaye yeterlilik düzeyleri düĢük bankalar aracılığıyla, aĢırı bir borç verme ve/veya tüketim patlamasına sebep olmakta; aĢırı borçlanma borsada ve gayrimenkul fiyatlarında patlamaya sebep olmaktadır. Ekonomi durgunluk dönemine girdiği zamanda ise, iyi araĢtırmadan ve izlemeden sağlanan krediler bankaları kırılgan ve krize hassas duruma getirmekte, ülke içi parayı savunmak güçleĢmekte ve parada bir çöküĢe imkân vermektedir. Yine bu tip modellerin baĢka bir vurgusu da, hükümet aracılığıyla gizli saklı desteklenen ve bağlı Ģirketlerine kredi vermesine imkân verilen bankaların, ahlaki riske dayalı olarak meydana getirdiği aĢırı borçlanmanın ve fonlanmamıĢ yükümlülüklerin esasen gizli devlet borcu haline geleceğidir. Bu halde, makroekonomik temellerdeki sağlamlık bir yanılsama durumuna gelmekte ve hükümetler fiilen dikkatsiz ve sürdürülemez harcamalara katlanmak zorunda kalmaktadırlar49.

48

Umut Vural, Geleneksel Olmayan Para Politikalarının YükseliĢi, Ankara, 2013, s. 25,

(YayımlanmamıĢ TCMB Uzmanlık Yeterlilik Tezi).

49

Ercan Sancak, ve Erkan DemirbaĢ, “Küresel Ekonomik Kriz ve Türkiye Konut Sektörüne Etkileri”,

Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2011, Cilt: 16, Sayı:

24

ĠKĠNCĠ BÖLÜM PARA POLĠTĠKALARI

Benzer Belgeler