• Sonuç bulunamadı

Doğa, üretimi ve ekonomik düzeni beslemek için hayat destek sistemleri denilen süreçleri değerlendirmekte, bunlar, sınırları ve sağlığı oldukça karmaşık olan, hala daha bilimin yanıtlayamadığı karmaşıklıkta olan ekosistemlere dayanmaktadır. Bunun nedeni doğal ve yarı doğal ekosistemlerin hem kendilerini ilgilendiren hem de insanların bu ekosistemler ile elde ettiği ürün ve hizmetlerin yaşatılmasını sağlayan süreçleri ayakta tutmaktadır. Bu ekosistemlerden elde edilen ürün ve hizmetlere ilişkin gerçek değerlerinin dikkate alınmaması, sürekli olarak körüklemekte olduğumuz doğa tahribatının en önemli nedenlerinden biridir. Genellikle kentleşme politikalarının ekonomi ile ekolojiyi karşı karşıya getirmesi ve doğal çevre tahribatı ile neticelenmektedir. Fakat “ekoloji” kentsel çevrelerin oluşturulması için en önde gelmesi gereken öğedir. Bu bağlamda kentsel politikalarda “Yeşil Politika” adı verilen ve sürdürülebilirliği ön plana çıkaran, doğal çevrelerin korunmasını ve geliştirilmesini öngören politikaların uygulanması gerekmektedir. Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy’a göre ekolojik kentlerin özellikleri “bozulmuş alanların iyileştirilmesi, dengeli kentsel gelişime sahip olunması, kompakt bir kent yaratılması, sağlıklı ve güvenli bir çevre oluşturulması, sosyal adaletin yüceltilmesi, tarihe ve kültüre hak ettiği değerin verilmesi” şeklinde tanımlamıştır. Ekolojik bir yaklaşımla kentler, belli bir alanda yaşayan ve birbirleriyle daima etkileşim içerisinde olan canlılar ile cansız çevrelerinin bir bütün oluşturduğu kültürel ekosistemlerdir. Bu nedenle kentlerin çevrelerinde bulunan kıyı, göl ve orman ekosistemleri gibi diğer ekosistemlerle uyum içinde bulunması ve en azından zarar vermeyecek şekilde olması gerekmektedir. Ancak kültürel ekosistemlerin, yani insan eliyle oluşturulmuş olan ekosistemlerin diğer ekosistemlerden oldukça farklı yönleri vardır. Doğal ekosistemlerde sabit olan taşıma kapasitesinin kültürel ekosistemlerde teknoloji yardımıyla yükseltilebilmektedir. Bu değişken yapı ekosisteme ve çevresindeki

diğer ekosistemlere ek yükler getirmekte ve çeşitli sorunlara neden olmaktadır (Türkman, 2000).

Çevre tanımı sadece doğal yapıyı kapsamamaktadır. Çevre canlı ve cansız her şeyi kapsadığı gibi biyofiziksel ve sosyokültürel unsurları da içermektedir. Bunlardan ilki insanın biyolojik ve fiziksel tarafını, diğeri ise insanın politik, ekonomik ve entelektüel aktiviteleri kapsamaktadır. Bu iki unsur birbirleriyle ilişkili olup, birbirinin ayrılmaz parçasıdır (Türkman, 2000). Sılaydın (2003) tarafından yapılan çalışmada ekolojik planlama, modernist planlamanın doğal alanı kültürel alana dönüştürmesi ve mekân oluşturma anlayışının karşısındadır. Diğer bir ifadeyle ekolojik planlama, doğal döngülerin sürdürülebilirliğini sağlama amacı güden, doğadan taraf olan bir niteliğe sahiptir. Bu nitelik, Çizelge 1’de gösterildiği üzere farklı planlama ölçeklerine ve yerel özelliklere göre farklılaşan yapılaşma kriterlerinin ekolojik planlama bütününde belirlenmesini gerektirmektedir (Sılaydın 2003:10).

Çizelge 1. Ekolojik Planlamada Farklı Ölçeklerde Yapılaşma Kriterleri

Ölçekler Kriterler

Yerleşim Ölçeği Yer Seçimi

Yapı Yoğunluğu Yönlenme İnsan Ölçeği

Yapı Adası Ölçeği Yapı Nizamları

İnsan Ölçeği

Yapı Ölçeği Bina Yönlenmesi

Yapı Malzemelerinin Seçimi Cephe Düzenlemeleri

Yapı Formu Kaynak: (Sılaydın, 2003)

Nüfus artışıyla gittikçe yayılan ve kontrolsüz şekilde gelişen kentlerin tarımsal alanlara verdiği zararlar, artan kirlilik, atık yönetimi yapılmadığından dolayı doğanın gördüğü zarar, tüketimin ve enerji ihtiyacının artması, insan sağlığında bozulmalar, enerjinin geri kazanılmaması, yeşil alanların az olması nedeniyle ortamdaki bozulma, sosyo-ekonomik düzeyleri farklı insanların yabancılaşması, kaynakların tükenmesi, çevre zararlarından dolayı ekolojik dengenin bozulması ve buna bağlı olarak ortaya çıkan iklim değişikliği, doğal afetler gibi yaşam alanlarımızda hissedilen sorunların artması sonucunda farklı

yaklaşımlara yönelme zorunluluğuna neden olmuştur. Ekolojik planlama, fiziksel planlama anlayışından ziyade insan doğa ile kent kurgusunun sürdürülebilirliğine yoğunlaşmaktadır. Ekolojik planlama üzerine yapılmış olan ilk bilimsel çalışmalar 19.yüzyıl ortalarında Kuzey Amerika’da gerçekleşmiştir. Ekolojik dengelerin devamlılığının sağlanması, kısıtlı doğal kaynakların sürdürülebilirliği ekolojik planlama yaklaşımının esasını oluşturmaktadır (Aydın 2010).

Tozar (2006) tarafından yapılan çalışmada ekolojik planlamanın en etkili ve etkin doğayı koruma aracı olduğuna, sürdürülebilir gelişme ile kalkınmaya esas oluşturduğuna ilişkin sonuçlara ulaşılmıştır. Ekolojik planlama ile doğal kaynakların sürdürülebilir ve en uygun şekilde kullanımları insan ihtiyaçlarına göre gerçekleştirilirken, amaç ekolojik dengelerin devamlılığının sağlanmasıdır.

Özcan (2007) ise sürdürülebilir ekolojik planlama yaklaşımının hem sürdürülebilir kentsel gelişmeyi yönlendirmede hem de yapılı çevrenin gelişmesi ve değişmesi sürecinde doğaya ve çevreye zarar vermeyecek şekilde korunmasında etkili rol oynamaktadır. Bu sayede kaynaklar geleceğe taşınmakta ve iyi yaşam kalitesine sahip çevrelerin oluşturulması ve aktarımı sağlanabilmektedir.

Çevre ve kentsel sorunların giderek artmasının temelinde fiziksel planlamanın insan gereksinimleri için doğayı kullanma yatmaktadır. Çözüm arayışında fiziksel planlamadan ekolojik planlama anlayışına doğru yönelim olduğu görülmektedir. Ekolojik planlamada doğayla uyumlu, doğaya zarar vermeden, tüketmeden nasıl yaşanabileceğine ilişkin felsefi anlayışa uygun çözümler üretilmesi amaçlanmaktadır. Fiziksel planlama anlayışında ise sorunlara geliştirilen çözümler kısa vadeli olup, beraberinde yeni sorunlar çıkmaktadır. Ekolojik planlamada ise uzun vadeli bütüncül çözümlerin ortaya konması amaçlanmaktadır. Doğanın parçası olarak görülen insandan yola çıkılarak, doğayı tüketmenin terk edilmesine dayalı olarak yapılan planların temelinin doğal kaynaklar olduğu kabul edilmektedir. Tarım alanları, su kaynakları, ormanlar ile varlığını sürdüren yenilenebilir doğal kaynakların korunması, verimliliğin geliştirilmesi, çevreye zararlı olan atıkların yönetilmesi, azaltılması, geri kazanımı, fiziksel mekanların yaşanabilir, güvenli ve sağlıklı olması ekolojik planlamanın amaçları olarak gösterilebilir (Tosun, 2017).

Benzer Belgeler