• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.5. Ana-Baba Kabul ve Red Kuramı

2.5.3. EKAR Kuramı’nın Kişilik Yaklaşımı

EKAR kuramında, dünyanın çeşitli ülkelerinde ana-babaları tarafından reddedilmiş çocuk veya erişkinleri tanımlayan en belirgin özellikler ele alınmış, diğer bir deyişle, ana-baba tarafından reddedilmenin kişilik üzerinde en belirleyici etkileri üzerinde durulmuştur. EKAR kuramında ele alınan yedi kişilik özelliğini, yedi kişilik

24 boyutu olarak görmek gerekmektedir. Bu kişilik özellikleri, olumlu uçtan olumsuz uca uzanan bir boyut üzerinde düşünüldüğünde, her birey, her kişilik boyutuna ait uzantı üzerinde, belirli bir noktada olacaktır. EKAR kuramının kişilik yaklaşımı, farklı kültür, ırk ve dillerdeki bireylerde ana-babası tarafından reddedildiği durumda aşağıda özetlenen yedi kişilik özelliğinin olumsuz uçlarında yeralan bir kişilik örüntüsünün ortaya çıkacağını ileri sürmektedir (173). Aşağıda sıralanan yedi kişilik özelliği, bu yedi boyutun reddedilme ile ilgili “olumsuz” uçlarıdır.

1. Bağımlılık veya savunucu bağımsızlık (yaşanan reddedilmenin şiddetine ve biçimine bağlı olarak)

2. Duygusal tepkisizlik (duyarsızlık)

3. Düşmanlık, saldırganlık, pasif saldırganlık ve/veya düşmanlık veya saldırganlığın denetimiyle ilgili sorunlar

4. Olumsuz öz-saygı 5. Olumsuz öz-yeterlik 6. Duygusal tutarsızlık 7. Olumsuz dünya görüşü

2.5.3.1. Bağımlılık veya savunucu bağımsızlık

En geniş anlamıyla “bağımlılık” kelimesi diğer insanların tepkisine, özellikle de olumlu tepkisine duyulan duygusal bir gereksinimdir. Davranış düzeyinde,

“bağımlı davranış”, çocuğun (veya erişkinlerin) kendileri için önemli olan insanlardan olumlu tepki alma girişimleridir. Çocukluktan erişkinliğe uzanan yaşam sürecinde, olumlu tepkiye duyulan gereksinim farklı biçimler alır. Buna paralel olarak, kişilerin olumlu tepkinin kendilerinden esirgenmesine (reddedilmeye) verdikleri tepkiler de artan zihinsel gelişimle birlikte farklılaşır.

Bağımlılık ve reddedilme arasında, karmaşık ve doğrusal olmayan bir ilişki vardır. Ana-babası tarafından kabul edilmiş çocuk, normal koşullarda orta derecede bağımlı olacaktır. Anababanın giderek daha fazla reddedici olduğu durumlarda -belirli bir noktaya kadar- çocuğun da olumlu tepki almak yönündeki girişimleri artacak, yani, giderek daha fazla bağımlı olacaktır. Reddedilme uzantısı üzerinde belirlenmemiş olan bir noktadan sonra çocuk olumlu tepki almak için giderek daha az girişimde bulunacaktır. Bundan sonrasında çocuk dışarıdan bakıldığında

25 bağımsızmış gibi görünse de, bu bağımsızlık “sağlıklı bir bağımsızlık”tan çok

“savunucu bir bağımsızlık” olacaktır. Ancak, sürekli düşmanca veya kayıtsız davranan ana-babalarından sevgi istemeye devam etmek, onlar için çok acı vericidir.

Bu çocuklar, sıklıkla kendi içlerine kapanır (yani, duygusal olarak daha az tepki vermeye başlar) ve duygusal olarak yalıtıldıkça, olumlu tepki için giderek daha az girişimde bulunmaya başlarlar. Hem ana-baba sıcaklığının (sevgi ve sevecenlik), hem de açık reddetme ifadelerinin çocuğun bağımlılığını bir noktaya kadar yükseltiyor olması, ana-baba tarafından kabul veya reddedilme ile bağımlılık arasındaki ilişkiyi daha da karmaşık bir hale getirir. Çocukların bağımlılık gereksinimleri bir kabul edilme ortamında, sıcak ve duyarlı ana-babalar tarafından pekiştirilecektir. Çocuklar böyle bir ortamda benimseyebilecekleri bir model bulacaklardır. Ana-babanın sıcaklığı ve sevecenliği, müdahele edici bir ana-baba denetimi ile yan yana geldiğinde, bağımlılık eğrisinde özellikle göze batan bir yükselme oluşturur. Rohner (2000) bağımlılık eğrisindeki bu yükselmeyi “immatür bağımlılık” olarak adlanmıştır. Çünkü bu tür ana-babalık, küçük yaştaki, meraklı, aktif çocukların yapma eğilimde oldukları birçok şeyi yapabilme fırsatını onların elinden alır. Bu immatür bağımlılığa yol açan ana-babalığı Rohner “boğucu sevgi”

olarak adlandırmıştır (174).

2.5.3.2. Duygusal tepkisizlik

Ciddi şekilde reddedilmiş çocuklar, model alabilecekleri sevgi dolu ana-babaları olmadığı için, sevgi vermeyi öğrenmemişlerdir. Sevecenliğe çok gereksinim duymalarına karşın, bunu vermekte ve almakta zorluk çekerler. Reddedilmiş çocuklar, kendilerini duygusal olarak daha fazla hırpalanmaktan korumak amacıyla duygusal olarak geri çekilme, giderek olumlu tepki almak için daha az girişimde bulunmak ve duygularını üzerini örtmek eğilimindedirler. En sonunda, kendileri için önemli olan insanlardan olumlu tepki almak için çabalamaktan vazgeçebilirler. Ama tüm bunları yaparken, genellikle farkında olmadıkları, bazen de şiddetli bir şekilde inkar ettikleri bir sevgi gereksinimi duyarlar. Bu şekilde, reddedilmiş çocuklar duygusal açıdan yalıtılmış, başkalarıyla özgürce ve açıkça sıcak ve yakın ilişkiler kuramayan kişiler olurlar. Bağlanmalarında duygusal sınırlılık veya savunuculukta

26 sorunlar yaşarlar. Daha şiddetli olgularda apati görülebilir veya bu olguların duygulanımları küntleşebilir.

2.5.3.3. Düşmanlık ve saldırganlık

Reddedilmiş çocuklar, ana-babalarına öfkelenme veya kızgınlık duyma eğilimindedirler. EKAR kuramının kişilik yaklaşımına göre, ana-babanın çocuğu reddediş biçimi, düşmanlık ve saldırganlık şeklinde ortaya çıkıyorsa, reddedilmiş çocuklar düşmanlık duyguları hissetmeye, saldırgan olmaya veya pasif agresif bir tutum içerisine girmeye eğilimli olabilirler. Bu şartlar altında, çocuklar saldırgan bir modelle karşı karşıya kalabilirler. Bu şekilde saldırganlık eğilimleri daha da yoğunlaşabilir. Bazı ana-babalar çocuklarının öfkelerini açıkça ifade etmelerine izin vermezler. Bu çocuklar, öfke denetiminde sorunlar yaşamaya eğilimli olurlar. Ancak, en uygun koşullarda bile çocuklarda (veya erişkinlerde) belli bir düzeyde saldırganlık görülebilir. Normal çocuklar (veya erişkinler) zaman zaman sinirlilik, öfke gibi düşmanlık veya saldırganlık içeren bir tablo içerisine girebilirler. Hiçbir zaman öfkeli veya saldırgan görünmeyen çocuklar da, aşırı saldırgan çocuklardan farklı, fakat aynı derecede psikolojik olarak sorunlu olabilirler (163).

2.5.3.4. Olumsuz öz-saygı

Öz-değerlendirme, bireyin kendisiyle ilgili duygu, tutum ve algılarını içerir.

EKAR kuramının kişilik yaklaşımında “öz-saygı” ve “öz-yeterlik”, bireyin kendisiyle ilgili değerlendirmelerinin iki farklı boyutunu oluşturur (175). Öz-saygı boyutu, bireyin değeri; öz-yeterlilik ise kapasitesi ile ilgilidir.

Öz-saygı, bireyin kendi değeri hakkında yaptığı genel duygusal değerlendirmedir. Olumlu öz-saygı, bireyin kendisini beğendiği, onayladığı, kabul ettiği, kendisiyle barışık olduğu, kendisini değerli, başkalarının saygısını hak eden biri olarak algıladığı, nadiren kendisinden memnun kalmadığı anlamına gelir. Diğer yanda, olumsuz öz-saygı, bireyin kendisini beğenmediği veya onaylamadığı, suçlanmayı hak etmiş biri olarak algıladığı, kendisini değersiz ve diğer bireylerden aşağı gördüğü anlamlarını taşır. Çocukların yaşamındaki “önemli bireyler” arasında yer alan ana-babaları sevgi göstermiyorsa kendilerini sevilemeyecek, değersiz ve yetersiz bireyler olarak algılama eğiliminde olurlar (166).

27 2.5.3.5. Olumsuz öz-yeterlik

Öz-yeterlik, bireyin kendi yeterliliği hakkında yaptığı değerlendirmelerin bir bütünü olarak tanımlanır. Olumlu öz-yeterlik, bireyin kendisini sorunlarıyla yeterince başa çıkabilen, başarılı veya yapacağı işlerde başarılı olacağını düşünen, kendine güvenen ve sosyal açıdan yeterli biri olarak gördüğü anlamına gelir. Diğer yanda, olumsuz öz-yeterlik, yetersizlik duyguları, günlük yaşamın ereklerini yerine getiremediğini düşünme, bireyin arzuladıkları için yeterince mücadele edemediğini hissetmesi gibi duygu ve düşünceleri içerir (166).

Kendilerini değersiz ve eleştirileri hak eden biri olarak gören çocuklar, bu duyguları kolayca kişisel yetersizlik ve yeteneksizlikle ilgili inançlara genellerler. Bu çocuklar yaşamlarındaki önemli olaylar üzerindeki kontrollerinin az olduğunu hissederler. Bu çocuklar, olumsuz öz-yeterlik duygularını yanlış bir şekilde diğer alanlara da genelleme eğilimindedirler. Kendilerini yetersiz ve beceremeyen bir olarak gördükçe, gerçekten de öyleymiş (kendi kendini gerçekleştiren kehanet) gibi davranmaya başlayabilirler. O zaman, diğer insanlar onları daha olumsuz bir şekilde değerlendirir ve bu olumsuz değerlendirme onların zedelenmiş olan saygı ve öz-yeterlik duygularına bir geribildirim olarak ulaşabilir. Bu yıkıcı döngünün, ana-babaları tarafından reddedilmiş çocukların okul başarısının, kabul edilmiş çocukların okul başarısına göre daha düşük olmasında rolü vardır (166).

2.5.3.6. Duygusal tutarsızlık

Reddedilmenin getirdiği psikolojik hasardan dolayı sevilmediklerini hisseden çocukların, ana-babaları tarafından kabul edilmiş çocuklara göre strese karşı toleransları daha düşüktür. Bunun bir sonucu olarak ana-babaları tarafından kabul edilmiş çocuklara göre duygusal açıdan daha az tutarlıdırlar (166).

2.5.3.7. Olumsuz dünya görüşü

Bir insanın gerçekliği -ya da yaşam ve dünya ile ilgili imgesini - psikolojik açıdan nasıl inşa edeceği büyük ölçüde çocukluktaki yaşantıları, özellikle de ana-babasıyla olan ilişkisinde yaşadığı kabul veya reddedilme deneyimleri tarafından biçimlenecektir. Ana-babalarının ellerinde psikolojik açıdan incinmiş olan

“reddedilmiş çocuklar”, anksiyöz, güvensiz, bağımlı veya savunucu bir biçimde

28 bağımsız, öfkeli ve duygusal açıdan tepkisiz olmaya, öz-saygı ve öz-yeterlik duygularını değersizleştirmeye eğilimli olacaklardır (166).

Benzer Belgeler