• Sonuç bulunamadı

1.1. Tatar-Bulgar Meselesine Genel Bir Bakış

Tatarların kökleri Ġdil-Ural civarıyla bağlanmıĢtır. Ġdil-Ural bölgesinde eski dönemlerde Ġran-Osetinler yaĢadığından Türklerin buraya daha sonraki dönemlerde geldikleri düĢünülmüĢtür. Aslında bu durum Batılıların genel olarak Türklerin yaĢadığı birçok bölge ile ilgili temel bakıĢ açılarından birini göstermektedir. Bugün Türk olarak adlandırdığımız boylar birçok defa aslında Türk olmayan ancak Türklerin bu bölgelere geliĢiyle birlikte TürkleĢmiĢ kitleler olarak düĢünülmektedir. Bu düĢünceden dolayı da bir TürkleĢme problemi ortaya çıkmıĢtır. Bu bölgeye Türklerin gelmesini bazı araĢtırmacılar farklı dönemlere bağlamıĢlardır:

1. Doğu Avrupa'nın TürkleĢmeye baĢlaması 4. yüzyıla bağlanır. Hunlar, AĢağı Ġdil ve Don boylarından baĢka Orta-Ġdil ve Ural boylarına da yerleĢmiĢlerdir.

2. Hunlar 4. yüzyılda Orta Ġdil-Çulman boylarına gelememiĢler ve burada sadece Osetin ve Fin-Ugorlar bulunmuĢlardır. Ġlk Türkler buralarda Kuzey Kafkasya ve Azak Denizi boylarında yaĢayıp dağılan Büyük Bulgar devletinden 7. yüzyılın sonunda ve 8. yüzyılın baĢında Bulgarlar buraya gelerek bugünkü Tatarların Ġdil-Ural'daki ilk köklerini oluĢturmuĢlardır.

3. Bulgarlar buraya 7.-8. yüzyıllar arasında gelmiĢler; fakat onlar Tatarların köklerini değil ÇuvaĢların köklerini oluĢturmuĢlardır. Bugünkü Tatarların ilk kökleri olan Tatarlar, 13. yüzyılın baĢında Moğol akınlarıyla gelmiĢlerdir.

4. Tatarların dil ve kavim kökü 14. yüzyıldan baĢlar. Orta Asya'dan gelen Tatarlar ve Bulgarlar Tatarların esas kökünü teĢkil etmez. Asırlarca beraber yaĢarken bunlar birbirlerine karıĢır ve sonunda Orta Asya'dan gelen Tatarlar, yerli Bulgarları ÇuvaĢ dilinden normal Türk diline geçirir ve 1361'de kendileri de Orta Asya diyalektini unutup Ural Ġdil Türkçesinde konuĢmaya baĢlar. Bundan sonra Bulgar TatarlaĢır. Böylece bugünkü

18

Tatarların Tatar Ģeklindeki kavim adı bu devirde yerleĢerek o devirden itibaren Tatar diye adlandırılırlar.

5. Çulman-Ak Ġdil boylarında 7.-8. yüzyıllarda Büyük Macaristan hüküm sürmüĢ ve bu devlet içerisinde veya yakınlarında Tatarların Türk dedeleri bulunmuĢtur (Zekiyev ve öte., 2001: 18-19).

ÇağdaĢ Tatarları tanımlamak için ise üç etnonim kullanılmıĢtır: Kırım Tatarları, Dobruca Tatarları ve Bulgar-Tatarlar. Tatarların Kırım ve Dobruca isimleri yaĢadıkları yerlerden gelmiĢtir. Bulgar-Tatarlar ise asıl Bulgarlarla ilgisi olanlara denmiĢtir. Bundan baĢka bazı bilim adamları bunun yerine yaĢadıkları bölgeyi yansıtan baĢka etnonimler önermiĢlerdir: Kazan Tatarları, Ġdil-Ural Tatarları, Ġdil (Volga) Tatarları vb. Bunların hiçbiri tüm Bulgar-Tatarları kapsamadığını düĢünen bilim adamları 19. yüzyılda Bulgar-Tatar etnonimini bulmuĢlardır. Bu fikri ortaya atan isimlerden birisi 17. yüzyılda yaĢayan Alman bilim adamı Adam Oleariy'dir. Ġdil bölgesini ziyaret eden Oleariy, burada yaĢayan Türk halkına Bulgar-Tatarları demiĢtir. Bu etnonimin kullanımı daha da yaygınlaĢmaya baĢlamıĢtır. Bazı araĢtırmacılar tek büyük Tatar halkı hakkında fikir verebildiği için Tatar etnoniminin tanımsız kullanılması gerektiğini söylemiĢlerdir. Ayrıca Tatarlara Bulgar-Tatar etnonimi ile hitap edilmesi durumunda, zamanla, bunun Tatarlar kısmının düĢüreleceğini ve Tatar etnonimini kaybederek halkı adlandırmak için sadece eski Bulgar etnoniminin kullanılacağından halkın eski büyüklüğünü göstermek için kullanılan Tatar etnoniminin kaybedileceğinden korkmuĢlardır. Mirfatih Zekiyev Bulgar-Tatar etnonimini Ģu Ģekilde tanımlamıĢtır:

Bolgar-Tatarlar: Astrahan, Kazan, Kasım, Nijniy Novgorod, Sibirya, Litvanya, Orenburg Tatarlarına deniyor, çünkü hepsi Bolgar Devleti içinde veya hakimiyeti altında kalan ve ortak Bolgar etnonimi ile adlandırılan yerli Türk kabileleri oluyorlar. Ancak, XIII. yüzyılın sonunda ve XIX.

Yüzyılın baĢında, onlar Tatar etnonimini kullanmaya baĢlamıĢlardır. Ondan dolayı, Bolgar-Tatarlara, ancak XVIII. yüzyılın sonunda ve XIX. yüzyılın baĢından itibaren Tatar dememiz mümkündür. Ondan önce de onlara Bolgar ve tüm bu süre içinde de Bolgar-Tatarlar denmiĢtir.

19

Fakat Bulgar-Tatarlar, Kırım ve Dobruca Tatarlarının hepsi Türk-Tatar olarak adlandırıldığı için Bulgar-Tatar etnoniminin günümüzde kullanılmadığını belirten Zekiyev, bu etnoniminin çağdaĢ Tatarları, eski Tatarlar, Moğol-Tatarlar, Tartarlar ve Ordu Tatarlarından ayrı tuttuğunu söyler. Ayrıca Bulgar-Tatar etnoniminin anlamına Bulgar atalarının öncesi olan Suvar, Biar (Biler/Biger), KaĢan (Kasan), As, Kasar (Hazar), Alan, Akatsir, Majgar, Pardı, Kangerleri de katar. Böylece Bulgar-Tatar etnonimi, çağdaĢ Ġdil-Ural, Batı Sibirya ve Litvanya Tatarlarını birleĢtirmiĢ ve bu Tatarları eski Tatar, Moğol-Tatar, Ordu Tatarı, Tartar, Kırım ve Dobruca Tatarlarından ayrı tutumuĢtur (Zekiyev, 2002: 758-760).

Bulgar-Tatar teorisinin doğruluğunu ispatlayan çalıĢmalar da bulunmaktadır. T. DavletĢin "Tatarların ana kitlesi, eski Ġdil Bulgarlarının torunlarıdır" diyerek bu teoriye destek vermiĢtir. A. H. Halikov, arkeolojik incelemeri sonucunda bulgularını Tatar halkının kilép çıgışı (Tatar Halkının Kökeni) adlı çalıĢmasında gösterdi. Arkeolog R. S. Bahautdinov, A. V.

Bogaçyev ve S. E. Zubov gibi araĢtırmacılar birçok arkeolojik malzemeleri inceledikten sonra Ġdil-Kama Tatarlarının tarihi ritimlerinde pro-Bulgarların yer aldıkları sonucuna ulaĢmıĢlardır. Bulgar-Tatar teorisini savunan tarihçiler arasında ise Z. I. Gilmanov, S. H. AliĢev, R. G. Fahrutdinov, G. L.

Fayzrahmanov gibi isimler de vardır. Bunlar eserlerini Ġdil Tatarlarının Bulgar kökenli oldukları tezini esas alarak yazmıĢlardır. F. ġ. Huzin ve G.M. DavletĢin de Bulgar-Tatar teorisini savunanlar arasındadırlar. D. K.

Sabirov ve Ya. ġ. ġarapov 2000 yılında yayınladıkları Tataristan Tarihi adlı üniversite ders kitabında Tatar etnogenezini Bulgar-Tatar teorisini esas alarak savunmuĢlardır. A. Muhammediyev, eski Hazar ve Bulgar-Tatar sikkelerini inceleyerek Bulgar-Tatar teorisini ispatlamaya gitmiĢtir. N. Ġ.

Borovyev, G. M. Hisamutdinov, R. G. Muhammedova, Yu. G.

MuhammetĢin, R. G. KaĢafutdinov, N. A. Halikov, R. F. Urazmanova, R. N.

Musina ve S. V. Suslova da Bulgar-Tatar teorisi taraftarıdırlar. G. V.

Yusupov Bulgar-Tatar Epigrafikasına Giriş (Vvedniye v bulgaro-tatarskuyu epigrafika) adlı eseriyle yine Bulgar-Tatar teorisine destek veren isimdir (Zekiyev, 2007: 263-265).

20

Muhabay Engin, Ferit Agi, Ali AkıĢ ve Nadir Devlet de Kazak ve Tatar Türkleri adlı ortak çalıĢmalarında Ġdil-Ural bölgesinde yaĢayan Tatarların menĢei hakkındaki üç teoriden bahsederler ve Harezm'e gelen ilk Tatarların Cengiz'in orduları tarafından buralara sürüldüklerini, bu Moğollarla birlikte çok sayıda Türklerin de göç ettiğini, DeĢt-i Kıpçak'ta bulunan çeĢitli Türk boyları, Ġdil (Volga) Bulgarlarının kalıntıları, çeĢitli Fin kavimleri ve Moğollardan karıĢmıĢ olan bu halk topluluğuna Tatar adı verildiğini belirtirler (Engin ve öte., 1976: 130-134).

Azade-AyĢe Rorlich'in Volga Tatarları adlı eseri, Tatar-Tatar teorisine ters düĢecek Ģekilde derin araĢtırmalar sonucunda ortaya koyduğu malzemeler ile Bulgar-Tatar teorisine destek verici bir çalıĢmadır. Öyle ki Kazan Tatarlarının kökeni ile ilgili ortaya çıkan iki temel düĢünce vardı:

Kıpçak ve Bulgar. Kıpçak tezinin taraftarları Kazan Tatarlarının Altın Ordu Tatarlarının doğrudan torunları olduğunu savunuyorlardı (Rorlich, 2000: 33) ki bu Tatar-Tatar teorisinin temelini teĢkil ediyordu. Tatar-Tatar teorisini savunan Zeki Velidi Togan'a göre, Kazan Tatarları temelde Kıpçak Türklerine dayanır (Togan, 1981: 66). Bulgar devleti bünyesinde Ġslam dinini kabul etmiĢ bulunan Bulgarlar Kazan Tatarları adıyla anılmıĢlardır (Togan, 1981: 133). Moğol istilasından önce Kıpçaklar, Ġdil-Bulgar Devleti'ne gelerek Bulgar ordusuna kayıt olmuĢ veya yerleĢik hayata geçerek tarımla meĢgul olmuĢlardır. Altın Ordu Devleti bünyesinde ise 50 bin Moğol-Tatar ailesi bulunmakta idi. Göç nedeniyle nüfus bakımından sayıları azalan Moğol-Tatarlar 13. yüzyıl sonlarına doğru Kıpçaklarla karıĢarak etnik özelliklerini kaybetmiĢlerdir. Kıpçaklar daha sonra Tatar adıyla anılmaya baĢlamasından dolayı Ġdil Bulgarları arasından Kıpçak-Tatarlar ortaya çıkmıĢtır (Arık, 2005: 13).

Tatar-Tatar teorisi sağlam temellere oturtulmadığı ve bu teori ile ilgili çalıĢmalar da yetersiz olduğundan Bulgar-Tatar teorisi kadar uzun soluklu olamamıĢtır.

21

1.2. Tatar Efsane ve Rivayetlerde Şahıs Kadrosu

Menkıbelerin (rivayetlerin) ya da destanların Ģahıs kadroları türlerine göre değiĢiklik arz etmektedir. Epik destan geleneğinde (ki biz bunları menkıbelerde veyahut baĢka halk edebiyatı türlerinde de görebilmekteyiz) topluma model olarak sunulan tiplerin baĢında baĢkahraman olarak Alp tipi, Bilge Devlet Adamı tipi, Kadın tipleri ve Hayvan tipleri gösterilir. Bu baĢkahraman tiplerinin yanında destan kahramanlarının düĢmanları, destan kahramanlarının yoldaĢları da destan üzerinde durulması gereken tipler olarak karĢımıza çıkmaktadır. Destanlarda, yapılan seferler sırasında destan kahramanlarının kahramanlıkları ortaya çıkmakta ve onların ne büyük yapılamayanı yapacak, baĢarılamayanı baĢaracak kahraman oldukları iĢlenmektedir (Çobanoğlu, 2003: 98). Yukarıda da söylendiği gibi destanlardaki baĢkahramanlar, onların düĢmanları ve yardımcıları gibi tipler menkıbe ve efsanelerde de karĢımıza çıkmaktadır. Belki bu tipler destanlardaki gibi çok kuvvetli bir Ģekilde anlatılıp öne çıkarılamazlar; fakat kavmin ya da halkın tarihiyle, coğrafyasıyla vb.leriyle iliĢkilendirildiğinde buradaki kahramanların mücadelelerini ve yaptıkları iĢler ile ön plana çıktıklarını görebilmekteyiz.

Kahramanlık ve ona ait değerler içinde yaĢadıkları toplumsal yapının beklediği değerlerle birlikte sözlü kültür ortamında meydana getirilen sözlü edebiyatın genel ve temel bir özelliği olarak tiplerin karakterlerinden ziyade, bir insanın belli bir takım özelliklerinin diğerlerinden farklılaĢtırılıp ön plana çıkarılmasıyla tipleĢtirme veya tipler anlatılarda yer alır (Çobanoğlu, 2003: 98).

1.2.1. Alperen Tipi (Baş Kahraman) ve Düşmanları

Türk epik destan geleneğinde örnek tip alperen tipidir. Alperen tipi, Türk epik destan geleneğini baĢtan sona bütünleyen en önemli unsurlarından birincisidir denilebilir. Fakat destan tasniflerinin bir çoğunda M. F.

Köprülü'den bu yana egemen olan İslam öncesi ve İslam sonrası Ģeklinde sınıflandırılmıĢ ve tek tip olan alp ve alperen Ģeklinde iki ayrı terim ortaya koyulmuĢtur. Buna göre alp cesur, yiğit, düĢmana ve dünyaya buyruk olmaya çalıĢan insan olarak düĢünülür ve tamamen dıĢa dönük bir insan profili çizilir. Alperen ise, alpın bu vasıflarının yanı sıra kendi içine dönük

22

ve kendini aĢarak daha yüksek idealler ülküler uğruna mücadele ederek kendini feda eden Müslüman bir tip olarak düĢünülmüĢ ve bu dönüĢüm Türklerin büyük bir çoğunluğunun Ġslamiyeti kabul etmelerinin bir sonucu olarak Ġslam medeniyeti dairesine girmeleriyle açıklanmıĢtır. Gerek alp tipinin gerekse alperen tiplerinin savaĢtıkları insan ve diğer varlıkların cesaret ve güçleri bakımından kahramanlardan aĢağı değillerdir. Onlar da sıradan insan değillerdir; fakat istendik olmayan değerleri taĢımaları nedeniyle anlatılarda karşı kahraman durumundadırlar. Bundan dolayı istendik vasfı veya idealliği ortaya çıkarılan olumlu tip alperen olmuĢtur (Çobanoğlu, 2003: 99-101).

Türk, Alp ve Oğuz:

Tatarların halk edebiyatında yer alan Bulgar Şehrinin Kurulması rivayetinde kahramanların dini motifleriyle karĢılaĢmaktayız. Yafes'in oğullarından Türk, Alp ve Oğuz kardeĢlerdir. Kahramanların fizikȋ özelliklerinin anlatımları çok kısa olmakla beraber uzun ve yakıĢıklıdırlar.

Bu kahramanlardan Alp'in küçük dağları devirecek kadar kuvvetli oluĢu ve tek eliyle atları ve sığırları kaldırabilmesiyle onun olağanüstü güce sahip olduğunun bir göstergesidir (1).

Bulgar ve Bortas:

Alp'in oğullarıdır. Bu çocukların fiziksel özellikleri de babaları gibi kuvvetli olarak tasvir edilmiĢtir. Rivayette geçen Bulgar ve Bortas isimleri, Tatarların kökeni olarak kabul ettiği Bulgar Türklerinin yaĢadığı yerler ve o yerlerin halklarıdır.

Büyük Gövdeli İnsan:

Tatar efsane ve rivayetlerinde geçen iri cüsseli dev alp hakkında bilgi verir (3). Bulgar alpin olağanüstü özellikleri ve kutsallığının benzeri Ġbn Fadlan'ın eserlerinde de görülmektedir. Alpin bakıĢı bile erkek çocuğunu öldürebilir, hamile kadının zamanından önce doğum yapmasına neden olabilir. Ye'cüc ve Me'cüc soyundan olan ve kuzeyden nehir yoluyla gelen bu alp, dev gövdeli, çok güçlü ve olağanüstü yeteneklere sahip birisiydi.

Bunun için alp, yüksek bir ağaca güçlü zincirle asılmıĢ ve burada da

Cümlelerin sonunda gösterilen rakamlar ele alınan efsane ve rivayetlerin özetidir.

Atıftabulunan efsane ve rivayetlerin tamamı çalıĢmanın sonunda Ek'teki Metinler kısmında verilmiĢtir.

23

ölmüĢtür. Fadlan ise sadece bu devin iskeletlerini görmüĢtür (Fadlan, 1975:

58-60).

Bulgar topraklarında bulunan bu iskeletten bahseden diğer isim ise el-Gırnatȋ'dir; fakat el-Gırnatȋ'nin eserindeki alp daha gerçekçi bahadır nitelikleri taĢımaktadır:

Bulgar hanı at arabasıyla savaĢa yanında aldığı yemeyi onun için hazırlamıĢtır. Kaskı ise büyük kazan biçimindeki demirden yapılmıĢtır. Bu adam kuvvetli bir erkeğin kaldıramadığı güçlü meĢe ağacından yapılan büyük batonla savaĢmıĢtır ki bu baton onun ellerinde bizim elimizdeki sopa gibi gözüküyordu (DavletĢin, 2013: 94).

Ahd-i Atîk‟e göre Magog, Nûh‟un oğlu Yâfes‟in yedi çocuğundan biri veya bu nesilden gelenlerin yaĢadığı ülkenin adı, Gog ise MeĢek ve Tubal‟ın kralı ya da Magog ülkesinin halkıdır. Ahd-i Atîk‟te Gog Yahudilere musallat olan, onların mallarını yağmalayan, çocuklarını öldüren bir topluluk Ģeklinde nitelendirilir. Ahd-i Cedîd‟e göre Gog ve Magog, kutsal Ģehri iĢgal etmek üzere Ġblîs‟in kendileriyle iĢbirliği yapacağı bir topluluktur. Ebü‟l-Kelâm Âzâd‟ın verdiği bilgiler de vardır. Bu bilgilere göre, milâttan önce 600 yıllarında bugünkü Moğolistan topraklarında yaĢayan ve kendilerine Mongol denilen bu topluluğun adı mongog veya monçuktan gelir, bu da Me‟cûc kelimesine çok yakındır. Gog Magog kıssasının Kitâb-ı Mukaddes‟te yalnızca gelecekle irtibatlandırılmasına karĢılık Kur‟an‟da bahsedilen Ye‟cüc ve Me‟cüc biri geçmiĢte ortaya çıkmıĢ, diğeri gelecekte ortaya çıkacak olaylarla iliĢkili olarak iki defa zikredilmiĢtir. Kehf sûresinde Ye‟cüc ve Me‟cüc‟den zaman ve mekân belirtilmeden geçmiĢte yaĢamıĢ bir topluluk Ģeklinde söz edilmekte, onların etrafa zarar verdikleri ve Zülkarneyn‟in yaptırdığı büyük sed sayesinde engellendikleri bildirilmektedir. Ye‟cüc ve Me‟cüc çevreye yayılıp zarar veren, yakıp yıkan toplulukların bir tasviridir; Kur‟an, geçmiĢte olduğu gibi gelecekte de bu niteliği taĢıyan toplulukların ortaya çıkacağını haber vermektedir. Ye‟cüc ve Me‟cüc konusuna tarih, tefsir, kelâm ve hadis Ģerhi kitaplarında da yer verilir. Bazı rivayetlerde bunlar geniĢ yüzlü, kırmızı

24

tenli, küçük gözlü, basık burunlu diye nitelendirilir. Onların Türk soyuna mensup bulundukları söylenmiĢtir (Çelebi, 2013: 373-375).

El-Kazvȋni'ye göre Ye'cûc ve Me'cûc, Yȃsef bin. Nuh'un oğulları Türklerden büyük iki kabiledir. Bunlar yedinci iklimin doğusunda otururlar (ġeĢen, 1985: 152).

Yakut el-Hamavȋ'nin Mu'cem el-büldȃn'da ise Ye'cüc ve Me'cüc 22 kabiledir. Türkler ise bu 22 kabileden birisidir (ġeĢen, 1985: 140).

ġeĢen Ye'cüc ve Me'cüc hakkında Ģunlar söyler:

Kur'an ve Tevrat'ta da geçen kavmin kimler olduğu ve yurdu hakkında çeĢitli rivȃyetler bulunmaktadır. Hȃdislere ve ilk Ġslȃm kaynaklarına göre, bu kavim Türkler ve Moğollardır. Hȃdislerde bu kavme dair verilen fizyonomi Türk - Moğol fizyonomisinden baĢka bir Ģey değildir. Türkler müslüman olmaya baĢladıktan sonra, Ye'cûc ve Me'cûc hakkındaki telȃkkiler değiĢmiĢtir. Bundan sonra, Ye'cûc ve Me'cûc Ġslȃvların kuzeyinde yaĢayan Ġskandinavyalılardır. Eski Araplar tarafından Ye'cûc ve Me'cûc'ün küçük boylu, yassı burunlu, yuvarlak yüzlü kavimlere benzetilmesine mukabil, kuzey menĢe'li rivȃyetlerde bu kavim uzun boylu, mavi gözlü, sarıĢın Ġskandinavyalılara benzetilmektedir. Arap ve Ġran menĢe'li rivȃyetlerde bu kaviminbir seddin arkasında yaĢadığı, kuzey menĢeli rivayetlerde ise, bir adada yaĢadığı ve balıkla geçindiği belirtilmektedir. Bulgar ülkesindeki insan azmanının Ye'cûc ve Me'cû'den olduğuna inanılması bu telȃkkiye bağlanmalıdır. Ebû Hȃmid el-Endelüsȋ, de Bulgar ülkesinde Âd kavminden bir dev gördüğünü söyler.

Ye'cüc ve Me'cüc seddi hakkındaki kanaatler de aynı Ģekilde değiĢmektedir. Bazıları bu seddi Derbend, bazıları Demirkapı, bazıları ise Çin seddi Ģeklinde tefsir etmektedir. MenĢei Tevrat olan bu telȃkkinin Sakalar hükümdarı Gök ile alȃkalı olmasına bakarak bahsedilen seddin Derbend olduğu söylenebilir (Fadlan, 1975: 59).

Ergenekon efsanesinde bu kavim Türkler'e benzetilmiĢtir. Yahudi ve Hristiyanlar, Ye'cüc ve Me'cüc kavminin geldikten sonra kıyametin kopacağına inanmıĢlardır. Asırlarca bu kavmin gelmesini bekleyen halk en nihayetinde Orta Asya'dan gelen her Türk kavmini, Ye'cüc ve Me'cüc kavmi

25

sanmıĢlardır. Hunların bu halkın üzerine geliĢi Ye'cüc ile Me'cüc kavminin geliĢi gibi olmuĢtur (Ögel, 1993: 70).

Bulgar Pehlivanı:

Eski halklarda dev, karanlığın temsilcisi ve insan kılığına girmiĢ Ģeytanȋ bir varlıktır. Türk destanlarında ve rivayetlerinde devler çoğunlukla 40 arşın boylu Ģeklinde tanıtılır. Ejderha, Türkler'e çok eski zamanlarda Çin'den gelen motif olmuĢtur. Rivayette geçen Bulgar pehlivanı, Âd kavmindendir.

Bu dev cüsseli pehlivan padiĢahın hizmetinden olan kiĢidir. Fiziki özelliği ve mensup olduğu kavim bakımından her ne kadar Ye'cüc ve Me'cüc'e benzetilse de bu dev cüsseli kiĢi mizacı ve yaptığı iĢler bakımından olumlu özellikler taĢımaktadır (4). Bulgar pehlivanının bu Ģekilde tanıtılması Tatar halkının o zamanlar ne kadar güçlü olduğunun göstergesi olabilir. El-Gırnatȋ, dev alplerin Bulgarlar tarafından yüceltildiklerini, Türklerin ise ona saygı duyduğunu ve onu karĢılarına doğru yürürken gördükleri zaman

"Tanrımız bize öfkelenmiĢtir" sözüyle hemen oradan uzaklaĢtıklarını söyler (DavletĢin, 2013: 46). Aynı Ģekilde bu dev cüsseli kiĢiler baĢka rivayetlerde de kendini göstermektedir.

Defgıy:

Bulgar'da Âd halkından olan dev bir alptir. O, koltuğunun altına küçük bir çocuğu sıkıĢtırmıĢ insan gibi, atını koltuğunun altına sıkıĢtırıp durması onun çok güçlü olduğunu göstermektedir. Bazen bu ülkede savaĢ çıktığında elinde sopa tutuyormuĢ gibi, büyümüĢ bir meĢe ağacını yolup, onunla savaĢırmıĢ. Görüntüsü ne kadar korkutucu olsa da çok hürmetli bir kiĢidir.

Bir de onun bir kız kardeĢi vardır. O da Defgıy gibi çok güçlü dev bir alptir.

O kadar iri cüsselidir ki Bulgar Ģehrindeki hiçbir hamama sığamaz (5).

El-Gırnatȋ bu dev Ģahsı tanıdığını söyler; fakat bu dev alpi tanıtırken kız kardeĢinin özelliklerini birleĢtirerek ve onun adının Danki olduğunu belirterek anlatır:

Ben Bulgar'dan 530 (1135/36) yılında boyu yedi dirsekten fazla olan ve adı Danki olan bir adam gördüm. Bu adam bir insanın küçük kuzuyu kol altına alırcasına atı kol altına alırdı. Bu adam, at bacağını eliyle kıracak ve diğer insanların yeĢilliği kopardığı gibi atın etiile damarlarını koparacak

26

güce sahipti... Bulgar'da bir hamamnın dıĢında onun girebileceği hamam yoktu, o da bu hamama giderdi. Bu insan Adem oğullarından en acayip olanıydı, ona benzer birini hiç görmemiĢtim (DavletĢin, 2013: 94).

Tatar efsanelerinde bu dev cüsseli alpler mücadele zamanında halkla savaĢa katılır ve onlarla düĢmana karĢı direnirlerdi. Bir efsanede Bulgarlar Ġslamiyeti Hazar hükümdarından izinsiz kabul ettikleri için Hazar hükümdarı tarafından saldırıya uğrarlar. Bulgarlar aniden çıkan atlı alplerin sayesinde bu mücadeleyi kazanırlar (2).

El-Gırnatȋ, Bulgar Pehlivanı ve Defgıy ile onun kız kardeĢi gibi alplere karĢı korkuyu ve aynı zamanda da ona karĢı saygıyı anlatmaktadır. Alpin iyiliksever, barıĢseveri merhametli ve mütevazi olduğunu da söylemektedir (DavletĢin, 2013: 94-95).

Defgıy ve onun kız kardeĢinin fiziki özellikleri ve güçleri yine olağanüstü bir Ģekilde tasvir edilmiĢtir. Bu kiĢilerin Ye'cüc ve Me'cüc kavminden farklı olduğu, o dönemlerde Tatar halkının düĢmanlarına karĢı olan mücadelelerin çetin geçtiğini ve bu dev cüsseli kiĢilerin bir güç simgesi olması bakımından halkın yanında olup onlara yardım ettiği gözlemlenmiĢtir.

Defgıy'ın kız kardeĢi gibi alp kadınlar eski Yunan müelliflerinin derleme eserlerinde de bulunur. Bu kadınlar, Küçük Asya, Kuzey Kafkasya,

Defgıy'ın kız kardeĢi gibi alp kadınlar eski Yunan müelliflerinin derleme eserlerinde de bulunur. Bu kadınlar, Küçük Asya, Kuzey Kafkasya,

Benzer Belgeler