• Sonuç bulunamadı

EFSANE VE RİVAYETLERDE DİNİ, MİTOLOJİK VE İNANÇLA İLGİLİ UNSURLAR

3.1. Efsane ve Rivayetlerde Dini ve Mitolojik Unsurlar

Efsane ve mit birbirleriyle yakından iliĢkilidir. Öyle ki efsanelerin köklerinden birisi de mitlerdir. Efsanelerin mitolojik kökleri ise eski inanç sistemiyle alakalıdır. Halkın belli olaylara, maddelere bakıĢı ve onlar hakkındaki düĢüncesi sistemleĢir ve bir bütün halinde halka yayılarak genelleĢir. GenelleĢen bu düĢünceler giderek fonksiyon değiĢtirir ve bir dinȋ inanç sistemi haline gelmeye baĢlar. Bu inanç sistemin içinde hem tarihte olmuĢ ya da olması muhtemel gerçek olaylar hem de halkın hayalindeki uydurma unsurlar da bulunabilir. Bu unsurların bazıları ise efsanenin kökünü oluĢturur. Bir kısım efsaneler de tarihȋ kökler üzerine teĢekkül eder (Ergun, 1997a: 41-42).

Hayalȋ-fantastik kökler ise her efsanede az ya da çok vardır. Bu durum ise mitolojik efsanelerde daha çoktur; fakat tarihȋ efsanelerde önceden de söylendiği gibi halk, olan olayları ve kahramanları görmek istediği Ģekilde görerek anlatır ve bunlara bazı hayalȋ uydurmalar ilave eder. Bunun yanı sıra tamamen hayalȋ-fantastik kökler üzerine kurulan bazı efsaneler de vardır (Ergun, 1997a: 45).

Olağanüstü varlıkları konu edinen efsaneler Tatar edebiyatının bu türünde de görülmektedir. Pertev Naili Boratav ise olağanüstü varlıkları konu edinen efsaneleri Ģu Ģekilde tasnif etmiĢtir; a) Alın yazısı, b) Ölüm ve ötesi, c) Tekin olmayan yerler, d) Tabiatın bir parçası olan yerler (orman, göl vb.) ile hayvanların sahipleri (koruyucuları), e) Cinler, periler, ejderhalar vb. olağanüstü güçte yaratıklar, f) ġeytan, g) Hastalık ve sakatlık getiren varlıklar (Albastı gibi), h) Olağanüstü güçleri olan kiĢiler (büyücü, üfürükçü, efsuncu gibi), i) Mitik nitelikte hayvan ve bitkiler (adamotu gibi) üzerine anlatılar. Bu olağanüstü varlıklara ait efsaneler de birçok ermiĢler (evliyalar) üzerine anlatılardan bir bölümü gibi, bir inanıĢı, varlığın herhangi

188

bir niteliğini, gücünü belirten anlatmalardır (Boratav, 1982: 104-105). ġunu belirtmek gerekir ki mitolojik özellikler taĢıyan mitler ile normal mitler birbirleriyle hem benzerlik hem de farklılıklar gösterebilirler. ġöyle ki;

efsane ve mitler inançlara dayalı olmasından dolayı benzerdirler ve gerçek olduklarına inanılır (Sakaoğlu, 1980: 21); fakat efsaneler, mitolojiden farklı olarak daha gerçekçidirler. Efsaneler gerçekle olan Ģeylerle bağı kuvvetlidir.

Her iki türde de fantastik ve hayalȋ unsurlar çok fazladır. Mitlerde Tanrı ve yarı Tanrılar vardır; fakat efsanelerin kahramanları tarihȋ Ģahıslardır.

Mitlerin esas unsuru tabiattır; efsanelerinki ise toplum olaylarıdır (Ergun, 1997a: 46-47). Mitlerdeki yer baĢka bir dünyadır; efsanedeki ise günümüzün dünyasıdır. Mitler kutsallık ifade ederler; fakat efsanelerdeki bu kutsallık kesin ve belirleyici değildir (Sakaoğlu, 1980: 21).

Olağanüstü varlıklar Tatar efsanelerinde hem konu olarak hem de birer motif olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu motif ve konular efsanelerden yola çıkılarak aĢağıda ayrıntısıyla incelenmiĢtir.

3.1.1. Ad Koyma

Türkler'in Ġslamiyet'i kabul etmeden önce tabiatta bazı varlıklara tapınmalarının etkisi ile Türk isimleri yırtıcı hayvan, kuĢ ve dıĢ tesirlere dayanıklı maddelerden seçilmiĢtir. Verilen bu adlar çocukluk ve gençlik dönemlerinde olmak üzere iki safhada verilirdi. Doğumun hemen ardından çocuğa ad verilmez, bir yaĢına girdikten sonra, Türk âdetlerine göre büyük bir Ģölen (toy) yapılır ve bu Ģölene katılanların en yaĢlısı tarafından ad konurdu. Gençlik çağında alınan adlar, gösterilen bir kahramanlıktan sonra, hazırlanan bir toy merasiminde ve ileri gelen Ģahsiyetler tarafından verilirdi.

Ġslâmî eserlerde çocuğa ad koymanın zamanı üzerinde durulmuĢ ve bazı rivayetlerde doğumunun üçüncü, bazılarında ise yedinci günü ad koymak için en uygun zaman olarak gösterilmiĢtir (Aras, 1988: 332-333).

Bulgar Şehrinin Kurulması Hakkında adlı efsanede çocuğa isim verilmesi Ģu Ģekilde anlatılmıĢtır: Alp'in iki çocuğu vardır. Bir gün çocuklardan birisi sürekli kollarını sallaya sallaya ağlıyormuĢ. Alp ne yaptıysa çocuğun ağlamasını kesememiĢ. Bu çocuk uzun süre ağlayınca Alp: "Bu çocuk sebepsiz yere böyle ağlamasa gerek. O uzun zamandır

189

ağlıyor. Onun böyle ağlamasında, her ne sebeple olursa olsun bir hikmet vardır" demiĢ ve düĢünmeye baĢlamıĢ. Çok düĢününce Alp'in aklına "Bu çocuğun ağlaması onlara ad vermemekten olmalı, ad koyarsam belki o ağlamasını durdurur." diye bir fikir gelmiĢ. O, bundan sonra bu çocuğa ad verecek olmuĢ. Alp karısıyla konuĢmuĢ ve bu çocuk ağlarken kollarını sallayarak ağladığı için Bolgar adını vermiĢ. Çocuklarının Bolgar (Bulgar) adlı olması Alp'ın ve karısının çok hoĢlarına gitmiĢ. Onlar ikinci çocuklarına da isim vermek istemiĢler. Karı koca bu konu hakkında düĢünmüĢler, epey vakit harcamıĢlar. En sonunda ikinci çocuklarına Bortas adını vermeye karar vermiĢler. Böylelikle bunların ikinci çocuklarının adı Bortas olmuĢ (1).

Kahramanlara ad verme motifi Dede Korkut hikayelerinde de görülmektedir. Bu görev ak sakallı yaĢlılara düĢmektedir. Kuzey Türk destanlarında, ak sakallı bir ihtiyar ortaya çıkıp, kahramana ad verdikten sonra kaybolur. Müslüman olmayan Altay Türklerinde ise Gök sakallı bir ihtiyar çocuklara ad koyar (Ögel, 2010: 14). Ġslamiyet ile Altay ve Kuzey Türk destanlarında ad verme iĢini "kayın ağacından inen gök sakallılar veya Dede Korkut gibi ulu kiĢiler yapardı; fakat sonradan bunların yerlerini Hızır almıĢtır (Ögel, 2010: 97). Ögel, ad verme olayını iki çağ türü ile tanıtmıĢtır:

1) Adın, Tanrı tarafından verilmesi: Kayın ağacından inen, görünen ve kaybolan kocalar, Hızır veya Anadolu'daki derviĢler. 2) Adın Korkut Ata ve Hızır gibi ulu bilgiler tarafından verilmesi tarihi devirlerde görülür (Ögel, 2010: 98).

Olağanüstü bir Ģekilde doğan kahramana ad verilmesi de Bamsı Beyrek hikayesinde ayrıntılı bir Ģekilde görülmektedir. Türk destanlarında ve hikayelerinde kahramanlara ad koyulması önemli bir durumdur. Kahramana genellikle uğurlu ve yakıĢan bir ad koyulur. Bu ad koyma iĢi ise saygıdeğer bir konuğa, boy liderlerine ya da boyun Ģamanına atfedilmiĢ bir görevdir.

Kahraman ad verme olayı genellikle törenlerle gerçekleĢir. Han veya bey büyük bir toy düzenler ve oğluna bir ad verilmesini ister; fakat ona ad veren kiĢi genellikle aksakallı bir dededir (Gökyay 2004: CCCLXXXVI-CCCLXXXVII).

Hikayelerde ve özellikle Dede Korkut'taki hikayelerde ve bazı destanlarda kahramanlar eli kılıç tutmadan, baĢ kesmeden ad alamazlardı.

190

Bamsı Beyrek'e bezirganların malını soygunculardan kurtarmasından sonra Bamsı Beyrek adı verilmiĢtir.

Birdenbire bezirgȃnlar geldiler. BaĢ indirip selȃm verdiler. Gördüler ki o yiğit ki baĢ kesmiĢler, kan dökmüĢler, Pay Püre Bey'in sağında oturuyor.

Bezirgȃnlar yürüdüler yiğidin elini öptüler. Bunlar böyle edince Pay Püre Bey'in hiddeti tuttu, bezirgȃnlara der: Bre kavat oğlu kavatlar, baba dururken oğul elini mi öperler? Dediler: Hanım, bu yiğit senin oğlun mudur? Evet benim oğlumdur dedi. Dediler: ġimdi incinme hanım önce onun elini öptüğümüze, eğer senin oğlun olmasaydı bizim malımız Gürcistan'da gitmiĢti, hepimiz esir olmuĢtuk dediler. Pay Püre Bey der:

Evet baĢ kesti, kan döktü, adam devirdi dediler. Bre, bu oğlana ad koyacak kadar var mıdır dedi. Evet sultanım, fazladır dediler.

Pay Püre Bey kudretli Oğuz beylerini çağırdı misafir etti. Dedem Korkut geldi, oğlana ad koydu. Der:

Ünümü anla sözümü dinle Pay Püre Bey Allah Taȃla sana bir oğul vermiĢ tutu versin Ak sancak kaldırınca müsülmanlar arkası olsun KarĢı yatan kara karlı tağlardan aĢar olsa Allah Taȃla senin oğluna aĢıt versin Kanlı kanlı sulardan geçer olsa geçit versin Kalabalık kȃfire girince

Allah Tȃala senin oğluna fursat versin Sen oğlunu Bamsam diye okĢarsın

Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun

Adını ben verdim yaĢını Allah versin (Ergin, 2012: 61-62).

Ad verme merasimini Tatar Türklerinin Edigey destanında da görmek mümkündür. Bu yere kadar kahramanlara isimleri Hızır, aksakallı dedeler tarafından koyulmuĢtur; fakat Edigey destanında isim, babası tarafından seçilmiĢ ve konulmuĢtur. ToktamıĢ han,

Ulu kızı aya denk, Adını koyup Haneke, Küçük kızı güne denk,

Benzer Belgeler