• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1. LİTERATÜR İNCELEMESİ VE KAVRAMSAL BAKIŞ

1.4. Eğitimde Reform

Düşünce tarihi içerisinde farklı filozoflar tarafından dile getirilen görüşler etraflıca incelendiğinde aslında hepsinin bir reform hareketinin temellerini oluşturduğunu görüyoruz. Dolayısıyla her reform süreci esasında felsefi bir temele oturmaktadır ve farklı meşruiyetlere sahiptir. Ancak eğitimde değişimin ve zamanın şartlarına ayak uydurmanın gerekliliği daha önce de vurgulandığı üzere ilk kez Dewey tarafından dile getirilmiştir. Pragmatist akımın temsilcilerinden olan Dewey aslında bu yaklaşımı ile toplumların pragmatist davranmaları gereken konuların başında eğitimin yer aldığına vurgu yapmaktadır. Başka bir deyişle eğitim hususunda pragmatist davranamayan toplumların çağın gereklerine ihtiyaç duyulan hızda adaptasyon sağlayamayacağından yok olacakları tezini savunmaktadır.

Eğitim reformu anlayışı tarihin her döneminde vardı. Reform kelime kökü itibari ile yeniden şekle sokmak anlamına gelmektedir ki Türkçe de inkılap kelimesi ile de kullanılmaktadır. Reform kavramı hegemonyal devrim kavramından ayrılmaktadır. Çünkü devrim ya da reform konusundaki tarihsel söylemde, reformun yavaş, temkinli,

38

tereddütlü, evrimsel bir yaklaşımla ilişkilendirilirken, devrimin aciliyet, kararlı eylem ve sorunlara karşı umutsuz çözümlerle ilişkilendirildiği görülmektedir (Demiroviç, 2012: 18). Reform, büyük ölçüde toplumun genel beklentisini göz önünde bulundurur ve toplumun rızasını arar. Nitekim Jean-Jacques Rousseau tarafından dile getirilen volonté générale kavramı bu yaklaşımı anlatmaktadır. Bir politika yürütülürken dikkate alınacak olan toplumun genel rızası ya da isteği anlamına gelmektedir. Her eğitim reformu esasında genel olarak bir eğitim sistematiği içerisindeki girdilere (input) ve çıktılara (output) yoğunlaşarak bir input-output analizi yapar. Yani eğitilen insana uygulanan müfredatın (input) öğrenciyi istenilen seviyeye (output) getirip getirmediği sorgulanır. İstenilen sonuca ulaşılamadığında müfredat mı yoksa uygulamamı sıkıntılı araştırılır.

Eğitim reformu toplumsal değişim hamlelerinin başında gelmektedir. Çünkü eğitim reformu ile atılan küçük adımların toplumda büyük değişikliklere yol açacağına inanıldığından bu kavram ayrı bir önem taşımaktadır. Bir yönü ile gelecekte görmek istediğimiz toplumu bugün uyguladığımız eğitim reformları ile belirleriz. Ya da başka bir yaklaşımla gelecekteki toplum yapısı esasında bugün ki eğitim sisteminin bir sonucudur. O nedenle eğitim reformu kavramını analiz etmede input-output analizi kavramına müracaat edilerek eğitim reformu kavramına açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Reformlar eğitim sürecinde etkin olan birçok parametreyi hedef almaktadır. Eğitimdeki etkinlik ve verimliliği artırmanın yanı sıra eğitim harcamaları gibi hususlar da reform hareketlerinin konusu olabiliyor. Dolayısıyla her reform hareketi esasında iki sorunun cevabını arar. Birincisi “neden?” sorusudur ki bu reform hareketinin başlama noktasıdır ve bu aşamada reform yapmanın meşruiyeti aranır. İkincisi ise “nasıl?” sorusudur ve reformun gerekliliği anlaşıldıktan sonra başlayıp uygulamaya konacağı ana kadar devam eden fikri yoğunlaşma sürecidir.

Çağın şartlarına bağlı olarak toplumların kendi rekabet kapasitelerini artırma çabaları aslında bütün reform hareketlerinin öncüsü olmuştur. Rekabet gücünü kaybeden toplumların yavaş yavaş tarih sahnesinden siliniyor olması aslında tarihin her döneminde var olan bir gerçekliktir. Fakat özellikle modern hayat ve küreselleşme beraberinde toplumsal rekabet kavramını daha belirgin hale getirmiştir. Belki antik

39

çağda ülkelerin silah gücü rekabet edebilmenin ana unsuru iken buna zamanla ekonomi ve bilgi gibi birçok husus daha eklenmiştir. Dolayısıyla modern çağımızda rekabet edebilmenin yeni yüzleri ile karşılaşan toplumların eğitimlerini ona göre dizayn etme zorunlulukları doğmuştur. Örneğin anaokulu uygulaması ilk Prusya Krallığında uygulamaya konmuştu ve ana amacı krallık bünyesinde yaşayan dağınık Alman halklarının çocuklarına anaokulu seviyesinde dil öğreterek dilde birliği sağlamaktır ve başarılı da olmuştur (Cubberley, Ellwood (1920). Bugün alman dilinin homojen bir yapıya bürünmesinde de bu okulların faydası büyüktür.

Eğitim reformunun kökleri tarih öncesine kadar uzanmaktadır. Çünkü aslında her yeni eğitim sistemi bir reform anlamına gelmektedir. Kutsal öğretinin bize aktardığına göre ilk öğrenme doğrudan tanrı tarafından yapıldı. Sonra insanlık bu öğretiyi farklı sistematiğe yükledi. Yazının icadından önce öğretme resimlerle yapılıyordu. Belki de yazının icadı dahi başlı başına bir eğitim reformunun sonucuydu. Eski Mısır’da Orta Krallık döneminde okullar vardı (Assmann, 2002: 127). Belki de bugün ki okul anlayışının temelleri o dönemde atılmıştı. Eski Yunanda kurulan akademilerse konseptleri gereği bugünkü yükseköğrenimin öncüsüydüler. Büyük İskender tarafından kurulan kütüphane bilginin kolay erişebilir şekilde olması için depolanması adına önemli bir adımdı (Blainey, 2004).

Konfüçyüs öğretim sistemi ciddi bir reforma uğramaksızın modern zamana kadar Çin başta olmak üzere Uzak Doğu’da bir eğitim sistemi olarak devam etti. Eğitim bu dönemlerde keşfedilen dünya ile sınırlı değildi. Amerika kıtasında Aztekler “tlacahuapahualiztli” adını verdikleri örgün bir eğitimle halkı eğitmeye çalışıyorlardı (Ernesto, 2014: 65). İnsanı güçlendirme ya da yetiştirme anlamına gelen bu örgün eğitim konsepti (León-Portilla, 2012: 134–135) sadece erkekleri ya da toplumun belirli bir kesimini kapsamıyordu. Tarihçilere göre bu konsept toplumun kadın erkek bütün kesimini kapsıyordu. Konseptin ilginç olan tarafı ise herkesin eğitimli olmasının toplumsal entegrasyona katkı sunduğuna ve bir bütün halinde toplumun yararına olduğuna inanılıyordu (Reagen, 2005: 108). Görüldüğü üzere eğitim her devirde vardı ve toplumun dizayn edilmesi için bir araç olarak kullanılıyordu.

40

Batı Romanın yıkılması sonrasında din eksenli bir eğitim modeli Rönesans’a kadar varlığını devam ettirdi. Bir taraftan Hristiyan âleminde Chartres Katedralinin öncülüğünde günümüz üniversitelerinin atası müesseseler kurulurken (Sanz ve Bergan, 2006: 136) diğer taraftan İslam âleminde özellikle geometri ve matematik alanında bilimlere öncülük eden medreseler hayata geçirilmişti. Rönesans’la beraber eğitim sistemi adım adım farklı bir modele büründü ve yeni reformlarla bugünki şeklini aldı.

Bu süreçleri bir bütün halinde incelendiğinde eğitim reformunun her dönemde ortaya çıktığı ve bazılarının çok uzun zamanlar toplum üzerinde tesirler bıraktığı görülmektedir. Yine reformların genel itibari ile iki şekilde gerçekleştiğini görüyoruz. Birincisi toplumun kendi içerisinde, kendi dinamiklerini harekete geçirerek geliştirdiği modeller ki buna Azteklerin örgün eğitimini, Mısırlıların okullarını, Yunanlıların akademilerini verebiliriz. İkincisi ise özellikle büyük toplumsal transformasyon sonrası (özellikle Hristiyanlık ya da İslamiyet gibi dinilerin tesirinde) toplum düşünce yapısında meydana gelen değişikliklerin eğitim sistemi ve modeline yansımasıdır.