• Sonuç bulunamadı

4.3. Kurumsal Sorunlar

4.3.3. Eğitimcilerin Parçalanmış Aile Çocuklarına Yaklaşım Sorunları

Veriler analiz edildiğinde, katılımcı öğretmen ve yöneticilerin lisans eğitimlerinde doğrudan parçalanmış aile çocuklarına özel bir eğitim almadıkları anlaşılmaktadır. Her gruptan öğrenci gibi parçalanmış aile çocuklarının da yaşayabileceği sorunlara yönelik kriz yönetimi, problem çözme, öfke yönetimi gibi konuların eğitim bilimleri derslerinde verildiği bilinmektedir. Öte yandan öğretmen ve yöneticilerin büyük çoğunluğunun görev sürelerinde parçalanmış aile çocuklarıyla ilgili bir eğitime katılmadıkları görülmüştür. Parçalanmış aile çocuklarına özel bir eğitim almadıklarını belirten katılımcıların ifadeleri aşağıdaki iki alıntıyla örneklendirilmiştir.

K8: …Kendi adıma konuşayım: Bu çocuklarla ilgili fakültede eğitim almadık. …Hani üniversitede kriz yönetimi, problem çözme gibi konuları rehberlik dersinde almıştık, o var. …Göreve başladıktan sonra da bir eğitime katıldığımı hatırlamıyorum. Bu dönem bir semire gittim ama o daha çok mülteci öğrenciler içindi…

88 K23: Geçen yıllarda parçalanmış aile çocuklarına nasıl davranmalıyız gibi bir konuyla ilgili seminer vardı. Ben katılamadım. Galiba Karaman’dan az kişi katılabilmişti. Bunun gibi benzeri seminerler verilmeli ama hocam bu seminere herkes dâhil edilmeli. Ulusal olmasına da gerek yok, mahalli de olabilir.

Son yıllarda parçalanmış aileden gelen çocuk sayısıyla birlikte bu çocukların yaşadıkları sorunlar, artmakta ve aynı zamanda farklılaşmaktadır. Farklı yaşantıları olan, karmaşık sorunlar yaşayan, hayatlarında farklı riskler barındıran bu öğrencilerin hayatlarına dokunabilmenin ve onlara yardımcı olabilmenin bir profesyonellik ya da eğitim gerektirdiği anlaşılmaktadır. Katılımcı eğitimciler, bu çocuklara nasıl yaklaşılacağı ve onların sorunlarına nasıl çözüm üretileceği konularında kendilerini yeterli görmemektedirler. Karşılaştıkları sorunlardan edindikleri deneyimle bir davranış ortaya koydukları, zaman zaman ise hata yapabildikleri anlaşılmaktadır. Daha profesyonel bir yaklaşım geliştirmek için eğitim almaları gerektiğine inanmaktadırlar. Katılımcıların bu düşünceleri aşağıdaki alıntılarda dillendirilmektedir.

K20: Bence öğretmen arkadaşlar bu konuda eğitim verilmeli, öyle düşünüyorum. Bu çocuklarla ilgilenme öyle kolay değil hocam. … Çok farklı hikâyeleri var. Şartları diğer arkadaşlarıyla eşit değil. …Artık günümüz sorunları çok kompleks, riskler çeşitleniyor. Biz o sorunlara yabancı olduğumuz için çözmemiz de kolay olmuyor. Profesyonelce konuya eğilmeliyiz. … “Ben biliyorum, tecrüben var.” Yok efendim, “Eğitime ne gerek var?” olayına girmeye hiç gerek yok.

K27: ... Tecrübeyle elde edindiğimiz bazı yöntemlerimiz var, doğru. Onlarla idare ediyoruz işte. Bazen kaş yapacağız derken göz de çıkarabiliriz ama. Bu konuda mutlaka, kesinlikle, burayı vurguluyorum bak hocam, eğitime katılmalıyız. Öğretmeni, yöneticisi herkes. Benim meslekte 25 bitiyor. İlk yıllarımda sorsanız gerek yok derdim. Ama şimdi en önemli sorunlardan birisi oldu. Eskiden boşanmalarda, ölüm durumunda çocuk çok mağdur olmuyordu. Bir akraba, dede, amaca bakıyordu çocuğa.

K11: Yok hocam, biz bu çocuklara nasıl yaklaşacağımızı, problemlerine nasıl yardımcı olacağımızı, bence bilmiyoruz… Ortamlarını mutlaka görmeliyiz. Mesela, staj yaptığımız zaman mutlaka bir çocuk esirgeme kurumuna gitmeliyiz, mutlaka veli

89 ziyaretleri yapmalıyız özellikle de bu ailelere yönelik. Tabi bunu görev esnasında da yapmalıyız.

Aslında her yeni deneyimin bünyesinde hata barındırabileceği ve herkesin kendi tecrübesiyle bilgiyi edinmesinin ekonomik bir yöntem olmadığı düşünülebilir. Parçalanmış aile çocuklarına karşı nasıl yaklaşılması gerektiğine ilişkin bir eğitimin seminer şeklinde değil daha çok tecrübelerin paylaşımı şeklinde yapılması gerektiğine inanan katılımcının görüşü şu şekildedir:

K26: Tamam eğitim olmalı ama sadece biri gelsin anlatsın, gitsin değil. Bizler, atıyorum milli eğitimin [Karaman Milli Eğitim Müdürlüğünü kast ediyor.]salonunda toplansak. Ben yaşadığımı anlatsam o yaşadığını anlatsa karşılaştığımız sorunları paylaşsak inanın çok faydası olur. Tecrübeden yararlanırız, benim düştüğüm hataya arkadaşım düşmez.

Bazı katılımcı eğitimcilerin parçalanmış aile çocukları ve onların sorunlarıyla yeteri kadar ilgilenmediği, onlara yardımcı olmada isteksiz olduğu anlaşılmaktadır. Öğrencilerle ilgilendiği ve öğrencilerin sorunlarına kafa yorduğu anlaşılan katılımcı eğitimciler ise bu durumdan rahatsızlık duymaktadır. Ailesinde yaşanan boşanma, ölüm ve ayrı kalma gibi sebeplerden belirli sorunlar yaşayan ve diğer öğrencilere göre dezavantajlı şartlarda olduğu bilinen bu öğrencilerin görmezden gelinmemesi gerekmektedir. Sorunlarını tespit ederek onlara yardımcı olmak, onların hayatına dokunmak bir eğitimcinin en başat görevlerinden birisi olarak düşünülmelidir. Aşağıdaki alıntılarda yer verilen katılımcı görüşleri, konuyu açıklaması açısından önem arz etmektedir.

K23: Biz öğretmenler için şöyle bir eleştirim var: Çok körüz, görmüyoruz bazı şeyleri. “Bu çocuk zaten böyle, bundan bir şey olmaz, zaten bütün sınıfın düzenini de bozan o madundayız.” Çoğu zaman birini kazanma derdimiz yok. Bunu en başta kendi adıma da söylüyorum [Aslında kendisinin parçalanmış aile çocuklarıyla ilgilendiği fakat başkalarını suçlamak istememesinden dolayı bu ifadeyi kullandığı çok net anlaşılmaktadır]. …Mesela, “Bu parçalanmış bir aile çocuğu, bizlere göre dezavantajlı bir ailede yetişmiş.” diye düşünüp “Bunun elinden tutmam gerekiyor. Bu benim mesleğimin ve insan olmamın gerektirdiği bir sorumluluk.” demeliyiz. Üç maymunu oynamamalıyız hocam.

90 K11: Bizim okulda bazı öğretmen arkadaşlar hiç ilgilenmezler mesela. Tabi insanın yapısından kaynaklanan bir şey bu. Ben dersimi anlatır giderim, bana ne öğrenciden havasında olan öğretmenlerimiz var az da olsa. Bu çocuklarla daha çok ilgilenmeliyiz. Bizim çocuklarımız zeki çocuklar hocam, bir yerden tutturduğun zaman gidiyor, sorunları düzeltebiliyorsun. Bizde çözüm basit, çocuğa dokunabildin mi tamam.

Parçalanmış aile çocuklarına pozitif ayırımcılıklar yapılırken öğrencinin bunu bilmemesi ve öğrenciye topluluk içinde diğer öğrencilerden farklı davranılmaması gerekmektedir. Bu durumunu kullanacak öğrencilerin olacağı gibi öte yandan kendisine farklı davranılmasından rahatsızlık duyanlar da olabilir. Bir katılımcı (K11), bu durumu “…çocuklara arkadaşlarının arasında, sınıfta kesinlikle farklı davranmamalıyız, ne olumlu ne de olumsuz yönde. Bunu kullanabilir. Fakat arka planda pozitif ayrımcılık olabilir ki yapmamız lazım da.” şeklinde ifade etmiştir.

Öğretmen ve yöneticilerin tanımadığı öğrenciye ailesiyle ilgili sorular yöneltirken dikkatli olması gerekmektedir. Onlarla tanışırken ya da arkadaşlarının bulunduğu bir ortamda doğrudan anne/babası hakkında sorular sormamalıdır. Şöyle ki aile bireylerinden birisi ölmüş ya da çocuk ailedeki herhangi birilerinden nefret ediyor olabilir. Öğrenci bu durumun bilinmesini istemeyebilir, bilinmesi halinde üzülebilir ya da farklı tepkiler gösterebilir. Bir katılımcı kaygılarını şöyle dile getirmektedir:

K12: Biz sınıf rehber öğretmenlerine ders öğretmenlerine sık sık şunu belirtiyoruz: Sınıf içinde, arkadaş ortamında çocuklara “Olum, kalk bakalım ayağa, baban ne iş yapıyor senin?” şeklinde bilmeden kesinlikle sormayın. Bizlere hep böyle sormadılar mı hocam? …artık günümüzde yanlış, tanışmak için bu sorular sorulmamalı. Çocuk yeni geldiği bir okulda hiç tanımadığı bir sınıfta bu sorulara muhatap olmak istemez. Çocukların istemediği, korktuğu bir şey bu. Belki babası ölmüştür, belki de çocuk babadan nefret ediyordur, bilmiyorsun ki sen.

4.3.4. Parçalanmış Aile Çocuklarının Danışmanlık ve Rehberlik İhtiyacının