• Sonuç bulunamadı

EĞĠTĠM-ÖĞRETĠM FAALĠYETLERĠNĠN YÜRÜTÜLDÜĞÜ KURUMLAR (MEKÂNLAR) VE EĞĠTĠM-ÖĞRETĠMĠN KONULAR

2. Eğitim-Öğretimin Konuları

2.3. Dil Eğitim

Bir eğitim mekanı olarak “bâdiye” başlığı altında; Arapların, Arapçanın fasih olarak konuşulmasına önem verdiği, bu sebeple çölde yaşayan bedevilerden nasıl

206 İsfahânî, Ebû Nuaym Ahmed b. Abdillâh b. İshâk (430/1038), Hilyetü‟l-Evliyâ ve Tabakâtü‟l-

Esfiyâ, Beyrût, t.y., I, 269.

207 Ali Çelik, “Hz. Ömerin Hadisçiliği” SDÜİF Dergisi, 1995, sayı:2, s. 256. 208

İbn Abdilber, Câmi'u Beyâni'l-Ġlm, I, 109; Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit (463/1071), Takyîdu'l-ilm, Dımaşk, 1975, ss. 49-51; Suyûti, Ebu‟l-Fazl Celâlüddin Abdurrahman b Ebî Bekir (911/1505), Tedrîbu'r-Râvi, Tah.: Ömer Haşim, Beyrût, 1989, II, 64.

faydalandığı üzerinde durduk. Hz. Ömer zamanında fetihlerin artmasıyla farklı dilleri konuşan insanlarla Araplar aynı toplumun parçaları haline geldiler. Bu sebeple zamanla Arap dilinde bazı bozulmalar meydana gelmeye başladı. Hz. Ömer fethedilen bölgelerde İslâm dininin yayılması için tebliğ faaliyetlerine önem verirken, Arapçanın fasih olarak konuşulması için tedbirler almış, Arapça öğreniminin yaygınlaşması için de çalışmalar yapmıştır.

Hz. Ömer fetih hareketlerinin nihayetinde İslâm topraklarına dâhil olan halkın Müslüman olmalarını hedeflediği için, halka Kur‟ân öğretilmesini istemiştir. Bu da ancak Arapçanın da öğretilmesi ile mümkün olabilirdi. Özellikle çocukların eğitimine büyük önem veren Hz. Ömer, onların eğitimi için öğretmenler tayin etmiş; Kur‟ân‟ın, okuma-yazmanın, Arapça dil ve kâidelerinin öğretilmesini istemiştir.210 Bu dönemde Kur‟ân‟ın telaffuzunu ve i‟râbını öğretmek için de çalışılmış, Arap edebiyatını ve gramerini bilenlerin Kur‟ân öğretmelerine dikkat edilmiştir.211

Ebû Mûsâ el-Eşâri‟nin kâtibi Hz. Ömer‟e yazdığı mektupta, min Ebû Mûsâ212

şeklinde bir hata yaparak mektubu göndermiştir. Hz. Ömer bu hatayı fark edince Ebû Mûsâ‟ya şöyle yazmıştır: “Benim bu mektubum sana ulaĢınca, kâtibine

bir kamçı vur ve onu görevinden al.”213

Genel anlamda Hz. Ömer‟in Arapça‟nın doğru kullanılmasına verdiği önemi anlatan bu hadise, özelde bizlere, dil bilgisi ve gramer kaidelerinin iyi bilinmesini bir gereklilik olarak göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca kâtiplik vazifesi yapan görevlilerin belirlenmesinde, gerekli olan özelliklerin belirlenmesinde dil hâkimiyetine verdiği önemi açıkça ortaya koymaktadır.

Fethedilen bölgelere tayin edilen valiler de İslâm‟ın ve Arapçanın doğru öğrenilmesi konusunda çok hassas davranmışlardır. Hz. Ömer tarafından Medâin‟e vali olarak tayin edilen Selmân-ı Fârisî, imamlık yapıp Kur‟ân okuması için Arap olan Sahvan‟ı görevlendirdi. Kendisinden Kur‟ân öğretmesini isteyenlere de:

210 Fayda, Hulefâ-yı RâĢidîn Devri, s. 340. 211

Sarıçam-Erşahin, Ġslâm Medeniyeti Tarihi, s. 126.

212 Ebû Mûsa‟dan anlamına gelen bu ifadenin doğrusu Arapça yazım kurullarına göre“ min Ebi Mûsa”

şeklinde olmalıydı.

Kur‟ân‟ın Arapça indirildiğini, bu sebeple de Sahvan‟dan öğrenmelerinin daha uygun olacağını söylemesi, Selmân-ı Fârisî‟nin Arapça konusundaki hassasiyetini ortaya koymaktadır.214

Görüldüğü üzere Hz. Ömer, atadığı valileri de dil konusunda hassas olanlardan tercih etmiştir.

Hz. Ömer‟in Arapçanın doğru öğrenilmesine bu kadar önem vermesi, İslâm dininin doğru öğrenilmesine verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Hz. Ömer dil korunmaz ve diğer dillerin etkisinde bozulursa bu bozulmanın uzun vadede İslâm dininin de tehlikeye girmesine sebep olabileceği endişesini taşıyordu.

Hz. Ömer‟in dil hassasiyeti sadece Arapçanın doğru yazılması ve konuşulması ile sınırlı değildi. O Arapçanın etkili konuşulmasına da önem vermiş, etkili konuşanları da övmüştür. Celûla zaferinin müjdesini getiren Ziyad b. Ebîh, savaşı bütün ayrıntılarıyla Hz. Ömer‟e ve halka anlattı. Onun dile hâkimiyetinden etkilenen215 Hz. Ömer onu takdir ettikten sonra sordu: “Bu kadar edebî ifade tarzını

nereden öğrendin?” “Ġslâm askerleri kılıçlarını kullanırlarken, bize de dilimizi kullanmayı öğrettiler” diyen Ziyad‟ın cevabı yine edebî olmuştur.216

Ayrıca sefâret görevinden edindiği tecrübe ile dil bilmenin bir devlete neler katabileceğinin farkında olan Hz. Ömer‟in bu alanda donanımlı bir tebasının olmasını istemesi de oldukça muhtemel bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hz. Ömer, resmi belgelerde kullandığı dile önem vermiş ve edebî bir üslup benimsemiştir. Yazışmalarında veya yöneticileriyle yaptığı görüşmelerde zaman zaman benzetmeler kullanmış ve ifadelerini sanat ile zenginleştirmiştir.217

Kadîsiye Seferine başkomutan olarak atadığı Sa‟d b. Ebî Vakkâs‟ı yolcu ederken kullandığı ifadeler bu durumu ortaya koymaktadır:

“ Hakikatin bilgi, renk ve izleri bulunmaktadır. Hakikatin bilgisi, edepten ve yumuĢak baĢlı olmaktan geçer. Hakikatin rengi ve izleri ise af yolunu tutmaktır. Allah her Ģeye girilecek bir kapı bahĢetmiĢ ve bu kapılar için birer anahtar

214

Nemengâni, et-Terbiyetü ve‟t-Ta‟lîm, s. 41.

215 İrfan Aycan, “Ziyâd b. Ebîh”, DĠA, İstanbul, 2013, XLIV, 481. 216 Ağırakça, Hz. Ömer, s. 43.

belirlemiĢtir. Olaylardan ders çıkarmak hakikatin kapısı, takva sahibi olmak ise anahtarıdır. Takva ise haksızlığa uğrayanın hakkını, haksızlık edenden almaktır.”218

Hz. Ömer döneminde Arapça dil eğitimine önem verildiği kadar yabancı dillerin öğrenilmesi konusunda da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bizzat Hz. Ömer‟in İbrânice öğrendiği ve Tevrat‟ı okuduğu ile ilgili rivayetler kaynaklarımızda mevcuttur.219

Medine‟de kurulduğu günden itibaren divan defterleri Arapça tutulurken220 Irak‟ta Sâsânîler, Suriye ve Mısır‟da Bizanslılar tarafından kurulan ve İslâm fetihlerinden önceki dönemlerden beri devam etmekte olan Dîvânü‟l-Harac‟lar aynen ve kendi dillerinde bırakılmışlardır. Bu defterler Irak‟ta Pehlevîce, Suriye‟de Rumca, Mısır‟da da Rumca veya Kıptîce tutuluyordu.221

Farklı dilleri konuşan diğer devletlerle yapılan görüşmelerde de dil hayati bir öneme sahiptir. Bu sebeple ülkeler arasındaki önemli görüşmeleri gerçekleştiren elçilerin, gittikleri ülkelerde konuşulan dile hâkim olmaları elzemdir. Örneğin Kadisiye Savaşı öncesi elçi olarak görevlendirilen Selmân-ı Fârisî‟nin, Sâsânîler‟in konuştuğu dil olan Farsça‟yı konuşuyor olması, elçi olarak seçilmesinde hiç şüphesiz büyük bir rol oynamıştır.222

Hatta bazen elçilerden gittikleri bölgelerdeki halklar hakkında gizli bilgiler toplamaları istenmiştir. Mesela Amr b. el-Âs Mukavkıs‟a gönderdiği heyetin içine Kıptîce bilen birini yerleştirmiş, Kıptîce bildiğini fark ettirmeden o bölge hakkında gizliden bilgi toplaması talimatını vermiştir.223

Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere Hz. Ömer döneminde yabancı dile hakim olan elçiler devletin başka devletlere karşı güzel temsil edilmesine olanak sağlamıştır.

Hz. Ömer döneminde İslâm devletinin geniş sınırlara ulaştığı, sınırların içerisine farklı dilleri konuşan ülkelerin dâhil olduğu ve komşu devletlerle devamlı

218 Taberî, Târîhu‟r-Rusül ve‟l-Mülûk, IV, 86. 219 İbn Kesîr, el-Bidâye ve‟n-Nihâye, II, 133. 220 Fayda, Hulefâ-yı RâĢidîn Devri, s. 323. 221

Sarıçam-Erşahin, Ġslâm Medeniyeti Tarihi, s. 116; Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-

2 Hz Ömer, 5. Bsk., Ankara Okulu Yay., Ankara, 2017, s. 61.

222 Taberî, Târîhu‟r-Rusül ve‟l-Mülûk, III, 489.

irtibat halinde olmanın zorunluluğu göz önüne alındığında yabancı dillere Müslümanların önem vermesi gerektiği hakikati ortaya çıkmaktadır.