• Sonuç bulunamadı

4.2. Şükufe Nihal’in Öykülerinde Dil ve Üslup

4.2.1. Dolaylı ve Dolaysız Üslup

Geleneksel dilbilimde dolaylı ve dolaysız konuşma ve düşünceler kesin olarak belirlendiği için çağımıza kadar bu sınırlar esnek olmayan biçimler görünümünü almıştır. Yirminci yüzyılda kimi dilbilimcilerin bulgularına göre bu geleneksel kuralları yazarlar, zorlayarak yeni yan tür ve biçimlerin doğmasına yol açmışlardır.

Böylece öykü yazarları hem geleneksel dolaylı ve dolaysız konuşma ve düşünce aktarım yöntemlerini hem de yeni yan türleri kullanarak düşüncelerini kağıt üzerine aktarmışladır.172

Şerif Aktaş, edebî metinlerde bulunan dolaylı ve dolaysız üslup kavramlarını şöyle açıklar:

“İbareyi söyleyen veya yazan ile onda ifadesini bulan olayı yaşayan kişi arasındaki ilişki, üslubun belirlenmesinde önemli rol oynar. Bu husus önce cümle seviyesinde açıklayalım: ‘Babamın ölümünü duyduğumda çok üzüldüm’

cümlesinde üzülen ile sözü söyleyen aynı kişidir. Böyle bir üslubu dolaysız kelimesiyle nitelendirmek yerinde olur. Üzülen insan ile konuşan veya yazan arasında aracı yoktur. ‘Babasının ölümünü duyduğuna çok üzülmüş’ cümlesi de anlam bakımından yukarıdaki ile aynıdır. Ancak ikincisinde üzülen ile konuşan farklıdır. Burada dolaylı üslup söz konusudur.”173

172 Ünsal Özünlü, Edebiyatta Dil Kullanımları, Multılıngual Yayınları, İstanbul, 2001, s. 166.

173 Şerif Aktaş, Edebiyatta Üslup ve Problemleri, 3. b. , Akçağ Yayınları, Ankara, 1998, s. 45, 46.

Dolaylı Üslup

“Kocasını çok sevmiş bir kadın… Bir sene evvel evlenmiş; daha ilk günlerde müthiş ve sebepsiz bir kıskançlık hissiyle üzülmeye başlamış… Genç ve sadık arkadaşının bütün teminleri fayda vermemiş genç kadında her gün daha ateşli bir hisle büyüyen aşk rabıtası muhayyilesindeki yakıcı tevehhümü bir kat daha beslemiş… Nihayet, vehimlerinin büsbütün esiri olduğu bir gün onu buraya getirip bırakmışlar…”-Tevekkülün Cezası

“Üç sene evvel Cavidan başka bir gençle nişanlanmış, bir zaman sonra nişanlı, genç kızı terk etmiş, hastalık o zaman başlamış…”-Tevekkülün Cezası

“Hülya evlendikleri günden beri kocasından hep Nihad’ı dinlemişti, onun Sermed’e gönderdiği yığınlarla mektuplarını okumuştu, yazılarını çok beğenmişti, Nihad’ı görmeyi adeta merak etmişti.”- Ayrılmayacak Arkadaşlar

“Munise ikisini de hayretle güldüren bir vaka anlattı: Nâzım bir yazı ailesiyle birlikte Naciye Hanımın Erenköy’ündeki köşkünde geçirmiş… Naciye, Nâzım’a âşık… Nâzım uzun zaman lakayt kalıyor: Bir gün ona keman dersi verirken Naciye Hanımın başı gayri ihtiyari Nâzım’ın koluna düşüyor.”- Gururun Yalanı

“Şair… Bey, sabah karanlığında yataktan fırlayınca gecelik entarisiyle erik ağacının tepesine çıkar, erik yermiş… Gece yatarken saçlarına sürdüğü pomat çarşafları berbat eder ve her sabah annesinden azar işitirmiş… Eve gelenlerden eğlenmediği, rahatsız etmediği kadın kalmazmış. Hatta bir gün mutfakta zavallı Arap aşçıya iltifat etmiş.”- Kaybolan Şair

Dolaysız Üslup

“Şişli hastanesinin melankolik hastalara mahsus bir odasındayım.” –Tevekkülün Cezası

“Kâmil yazıhaneden çıkardığı küçük defteri bana uzattı. Yaprakları çevirdim. İki üç sene evvelki tarihlerle başlayan ufak tefek hatıralara, süslü temennilere ait sayfaları geçtim, ‘tevekkülün cezası’ diye bir serlevha gözüme ilişti, okumaya başladım.”- Tevekkülün Cezası

84

“Çiftliğe misafir gitmiştim. Ben de merak ettim, bir akşam Sabri Bey’den gizlice hocanın odasına indim, camları açtırdım, bir sandalye getirerek kenarına iliştim: Bak bakalım hoca efendi dedim benim akrabamdan birinin bir bağı var, içinde Bizans’tan kalma harabeler var bir de büyük toprakla örtülü bir taşın kenarından karanlığa inen bir taş merdiven görünüyor. Amma, bu taşı kaldırıp merdivenden inmeye bağa uğursuzluk gelir diye bir itikadı var, ben orada bir hazine vardır, diye ümit ediyorum.”- Sabri Beyin Eşeği

“Ben de o yaşlarda iken her hafta hemen bütün mecmualarda yazısı çıkan bir genç şair vardı, onun evvela ismini beğenmiştim; hafif ahenkli harflerden mürekkep ince, seyyal iki isim. Bence tam bir şair ismiydi… Yazıları da o zaman yazanların hepsinden çok hoşuma giderdi. Benim gibi bütün arkadaşlarım da müttefikan onu beğeniyorlardı… Onu okumak için bütün gazetelere abone oldum.”-Kaybolan Şair Fevvare ile kocası Cevad muhitlerinde birbirlerine karşı hürmetleriyle, nezaketleriyle tanınmış gençlerdi, bunların arasındaki dayak meselesine kahkahalarla gülmek gayet tabii. Hâlâ gülüyorduk.”- Baba Mirası

“Buzlu bir şubat sabahı acele ile Eminönü’nden geçiyordum. Bir dakika karşıma çıkan bir levha, bana dur dedi.”- Düşenler Önünde Kadın

“Büyük harp senelerinde… Karşılık bekleyen tramvayın penceresinden görüyorum:

Bütün bacağını ve bir kolunu kim bilir hangi toprağımıza hediye ettikten sonra bu ulvi nişanı ile milletin karşısında, nihayet avuç açmaya mecbur olan bedbaht kahramanlardan biri…”- Dilenciler

“…gazetesinin muharrirlerinden diye takdim ederlerken karşımda, solgun, mariz çehreli, nazik yapılı, incecik bir çocuk gördüm…”- Ziyan Olan Genç

“Bu bizim için mektepte haftanın en canlı günü idi… Bütün öteki derslerin kuruluğunu ancak bugünün, bu saatin vereceği neşeye mukabil hazmediyorduk.”- Hocamın Endişesi

“Ben yeni yetişen bir kızdım. O, evli, genç bir kadındı. Babalarımız, ta çocukluktan mektep arkadaşı oldukları için, ailece samimi görüşürdük. Ben sık sık onlarda kalırdım”.- Fikret’in Derdi

“Tabiat benim en eski en samimi sevgilimdi… Çocukken arkadaşlarımın yaramazlıklarından, oyunlarından usandığım zaman aralarından kaçar; bahçeye, tenha ağaçlıkların arasına iltica ederdim.”-Tabiat Aşkı

Benzer Belgeler