• Sonuç bulunamadı

B. GÜNCEL KONULAR HAKKINDA YAPILAN YORUMLAR

1. Dinler Arası Diyalog

Yakın zamanda sık sık gündeme gelen meselelerden birisi dinler arası diyalog meselesidir. Kimilerine göre farklı inançtan insanların iletişim halinde olmasında herhangi bir sakınca yok iken kimileri de bunun son derece sakıncalı bir husus olduğunu düşünmektedir. Üstelik her iki taraf da görüşlerini Kuran’a

288 Zehebi, age, s. 66-68.

289 Yunus 10/94, Enbiya 21/7, Zuhruf 43/45, Araf 7/163, İsra 17/101, Bakara 2/211. 290 Zehebi, age, s. 69-77.

dayandırmaktadır. Peki, hangi taraf haklıdır, en önemlisi dinler arası diyalog kavramı denilince iki tarafın zihninde beliren mana aynı mıdır?

Öncelikle tefsirinde konuya müstakil başlık açan müfessirimizin meseleyi nasıl değerlendirdiğine bakalım:

“Dinlerine uymadıkça Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaklardır. De ki: ‘Allah’ın yolu, tek doğru yoldur.’ Eğer sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyacak olursan Allah’tan sana ne bir koruyucu vardır ne de bir yardım edici…”291

Şimşek dinler arası diyalog kavramını dinde hoşgörü, tarafların baskı ve zorlama olmadan, birbirlerine inançlarını anlatmayı ve birbirlerini anlamaları olarak ele almıştır. İslam dininin buna karşı çıkmadığını bilakis dinimizin sadece Yahudi ve Hıristiyanlarla değil putperestliğe varıncaya kadar diğer inançtan olan insanlarla diyalog halinde olunmasını istediğine değinmiştir. Bu durumun Kuran’da pek çok örneğinin bulunduğuna işaret etmiştir. Örnek olarak Âdem ve İblis arasında geçen diyaloğu hatırlatır. Bu diyalogda Allah, şeytandan Âdem’e secde etmesini istemiş, ona niçin secde yapmaktan kaçındığını sormuş, o da kendisinin Âdem’den üstün olduğunu dile getirmiştir.

İslam’ın hoşgörü dini olduğunu söyleyen müfessirimiz, Müslümanların geçmişinin bunun örnekleriyle dolu olduğunu söylemiş, Kuran’da toplumun ahlaki değerine aykırı olmadıkça muhaliflerin görüşlerini dile getirmekte ya da dinlerini serbestçe yaşamalarında bir sakınca olmadığını açıklamıştır. Fakat buradaki tek şart

İslam’ın hiçbir alanından taviz vermemektir.292

Şimşek, dini tebliğ etmenin hepimizin bir vazifesi olduğunu söylemiş, bunu yaparken de tıpkı Kuran’ın benimsediği peyderpey metodu gibi aşama aşama yapmak gerektiğini ifade etmiştir. Yani önce muhatapla ortak noktalar saptanmalı, sonra kabullenmeye yakın olduğu meseleler anlatılmalı en son dinin tamamı

anlatılmalıdır.293 Nitekim Peygamberimiz de karşılaştığı tüm insanları İslam dinine

291 Bakara 2/120.

292 Şimşek, Tefsir, I/153. 293 Şimşek, Tefsir, I/153.

davet etmiş ve bu davette ortak noktadan hareket etmiştir. Ayette de belirtildiği üzere “De ki: Ey Kitap Ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir kelimeye geliniz: ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rabler edinmeyelim. Yine de yüz çevirecek olurlarsa o zaman şöyle deyin: ‘Şahit olun ki bizler Müslümanlarız.”294 Şimşek ayetten yola çıkarak

diyaloğun ortak nokta olan “la ilahe illallah” yani tevhitten -Allah’a ortak koşulmaması ve din âlimlerinin Rab mevkiine çıkarılmaması şartıyla- başladığına

ardından öteki meselelere geçildiğine dikkat çeker.295 Bu aşamaların hiçbirinde

muhataba baskı ve zorlama yapılmaması gerektiğini, herkesin istediği inancı seçmekte ve yaşamakta özgür olduğunu belirttikten sonra toplumun genel ahlaki değerlerine aykırı olmamak şartını da hatırlatmıştır.

Diyalogda kısır döngüye düşmemek için hedefin iyi saptanması gerektiğine değinen Şimşek, tartışmada bulunurken adil ortamda, tarafların birbirini küçük

düşürmeden diyalog kurmalarını tavsiye etmiştir.296

Müfessirimize göre diyalog kurulurken dikkat edilecek bir başka husus da siyasi partiler arasında bazı siyasi konularda uzlaşma sağlandığı gibi dinler arasında uzlaşma sağlanarak yeni bir din oluşturmak kesinlikle kabul edilemez, dininin Allah tarafından gönderildiğini düşünen birinin, inancının bir kısmından vazgeçmesi mümkün değildir.

Dinler arası diyalog kavramı için İbrahimi dinler başlığının seçilmesini de eleştiren Şimşek, dinin peygamberler tarafından değil Allah tarafından

oluşturulduğunu beyan etmiştir.297

Müfessirimizin dinler arası diyalog meselesine bakışını yansıtmaya çalıştık. Söylediklerinde katılmadığımız bir nokta bulunmamaktadır. Hepimiz İslam’ı tebliğ etmekle mükellefiz. Ve bu sorumluluğumuzu yerine getirirken Kuran bize yol göstermiş, aşamalarını ortaya koymuş ve sınırlarını çizmiştir. Ortak noktadan yani tevhitten hareketle meseleye yaklaşmalı peyderpey İslam anlatılmalıdır. Aksi

294 Al-i İmran 3/64.

295 Şimşek, Tefsir, I/365. 296 Şimşek, Tefsir, I/153. 297 Şimşek, Tefsir, I/365.

takdirde insanları ötekileştirerek, onlarla muhatap olmadan tebliğde bulunma imkânımız yoktur. Sanırız bu şekildeki bir diyaloğa karşı çıkan olmayacaktır. Peki, bugün dinler arası diyaloğu eleştiren, buna şiddetle karşı çıkanlar tam olarak neye karşı çıkmaktadır?

Bu kesimin dinler arası diyalog ile kastettiği 1962-1965 yılları arasında yapılan II. Vatikan Konsili ve diyalogla ilgili konsilin aldığı kararlardır. Aslında bunun kökeni 12. Yüzyılda Haçlı seferlerine dayanmaktadır. Haçlı seferlerinden istenilen sonucu alamayan Hıristiyanlar artık savaşmak yerine İslam ülkelerine göç ederek, Müslümanlarla beraber yaşamaya karar vermişlerdir.

1860 yılında Batılı devletler, Asya kültürleri ve dinleri Yahudi-Hristiyan geleneğiyle buluşturma yöntemleri geliştirmeye başlamışlar ve dinlerle kültürleri emperyalizm siyasetine alet ederek, bugün İslam-Hıristiyan diyaloğu için “Yollar farklı, Allah tek” dendiği gibi, “Biz de sizdeniz, siz de bizdensiniz” denilmek, ötekiliğin yerine birlikteliği ve efendiliği yerleştirmekti. Amaç diğer sahalarda olduğu gibi dinler ve manevi akımlar sahasında da tek elden idare etmekti. Bu

amaçla 1867 yılından itibaren birçok dini cemiyetler ve dernekler ortaya çıkmıştır.298

II. Vatikan Konsili’nin hazırlık aşamasında ve Konsil süresince söylenenler ve Konsil’in resmi dökümanları ikiyüzlü ve yönlü bir diyalogdan bahsetmektedir. Diyaloğun başlangıcı, diğer din mensupları ile iyi ilişkiler kurma safhası, diyaloğun sonucu ise diğer din mensuplarını Hıristiyanlaştırmak ve misyonerliktir. Diyalog

amaç değil misyon için sadece bir araç olarak görülmektedir. 299II. Vatikan

Konsili’nin resmi kararlarında diyalog, bir taraftan barış ve manevi değerlerin korunması olarak açıklanırken diğer taraftan misyonerlik için bir vasıta olduğu belirtilmiştir.300

Kabaca anlatmaya çalıştığımız “Dinlerarası “diyalog” olarak terimleşmiş bu yapıyı kabul etmemiz mümkün değildir. Bu yapının amacı İslam dinini asimile ederek, Hristiyanlığı yayma girişimidir. Diğer din mensuplarıyla ilişki kurmakta

298 Bayrakdar, Mehmet, “Dinlerarası Diyalog ve Tarihçesi”, Journal of Islamic Research 2007, C. 20, S.4, s. 379-380.

299 Bayrakdar, agm., s. 387. 300 Bayrakdar, agm., s. 389.

elbette bir sakınca yoktur. Anacak bize düşen dinimizi tebliğ etmek, İslam’ı tüm dünyaya duyurmaktır, diğer dinlerle ortak bir işbirliği oluşturmak, yeni bir din tahsis etmek değildir. “Kim İslam’dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahrette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”301

Benzer Belgeler