• Sonuç bulunamadı

3. HĠKÂYELERDE SOSYAL MESELELER

3.5. Din ve Ġnanç Öğeleri

Fahri Celâl‟in hikâyelerinde, inanç veya din öğelerini çok sık kullanmamakla beraber dinî öğelerin bulunduğu sayıları sınırlı olan hikâyelerde yazar tarikatları, mahalle imamları gibi din adamlarını (Ör. Nikâh) veya “cerci” denilen köyleri kasabaları gezerek vaazlar veren, tarikatlarına erzak, yardım toplayan grupları iĢlemiĢtir. Hikâyelerde bu gruplara bakıĢı ise nötr veya olumsuz denebilecek durumdadır.

Tarikatlar, Ġstanbul‟un sosyal ve kültürel hayatında önemli bir kurum olarak karĢımıza çıkar. Tarihî kaynaklarda Kulekapı Mevlevihanesi Ģeklinde geçen ve halk arasında Galib Dede Dergâhı olarak da bilinen Galata Mevlevihanesi, Ġstanbul‟daki ilk büyük Mevlevi kuruluĢudur. Mevlevilik baĢlı baĢına bir yaĢama üslubu, bir duyuĢ ve düĢünüĢ biçimidir ve Ġstanbul kültürünün oluĢmasında ciddi bir paya sahiptir. Osmanlı döneminde Mevlevi Dergâhları ciddi bir disiplin içerisinde din, dil, edebiyat, musiki, hat, tezhib vb. eğitimi de vermektedir. Bunun yanında BektaĢilik, Halvetilik, Sünbülilik, UĢĢakilik gibi tarikatlar da Ġstanbul kültürüne ve gündelik hayatına büyük katkılarda bulunmuĢlardır (Ayvazoğlu, 2012, s.18-20).

Fahri Celâl‟in „‟Eldebir Mustafendi’’ kitabında yer alan “Tesbih” adlı hikâyesinde “Halveti” tarikatı anlatılmaktadır. Hikâyede geçen “Ümmü Sinan‟da ġeyh Mehmet Efendi merhuma iradet getirmiĢtim”. sözü bu durumu anlatmaktadır. Ümmü Sinan, 16. yüzyılın ilk yarısında yaĢamıĢ Halvettiye Tarikatı‟nın Sinaniyye Kolu‟nun kurucusudur. Eyüp‟te Düğmeciler Mahallesi‟nde dergâhı bulunmaktadır. Tesbih adlı hikâyede ġeyh Mehmet Efendi‟nin dergâhı ise Üsküdar‟dadır. Halvetilik temel olarak insanın her türlü dünya geçici heveslerinden, dünya nimetlerinden kurtularak Hakk‟a yönelmesini savunur. Zikrin amacı da Tanrı‟dan baĢka bir varlığı düĢünmemek, her varlık türünde Tanrı‟yı görmektir (Meydan Larousse, 1969, s.564).

Dinî öğe olarak bir tarikata bağlılığı ve Ģeyh – mürit iliĢkisini konu edindiği “Tesbih” adlı hikâyede iki defa tebdil-i Ģahsiyete (kiĢilik değiĢimine) uğradığına inanan bir

müridin dilinden bu olayların nasıl gerçekleĢtiği anlatılır. Mürit, Ümmi Sinan‟da ġeyh Mehmet Efendi‟ye bağlıdır ve Ģeyhi, kendisinin de bir kez tecrübe ettiği keramet sahibi biridir. Hikâyede tarikatın ilkeleri Ģöyle anlatılır: “Susuz, demeyeceksin, açım diye düĢünmeyeceksin. Aklın fikrin vacibü‟l - vucûdda. Cemal-i mutlakta, gözün gönlün de onda...” (Kedinin Kerameti, 2017, s.211).

Müridin Ģahsiyet değiĢtirdiği olaylardan biri, Ģeyhinin verdiği her gece on altı bin “Ya Lâtif” tesbihini çekerken ve Savm-ı Davud‟a niyetli iken, iki zeytin yeme izninin dıĢına çıkıp üç tane yemesi nedeniyle baĢına gelir. Mürit kendini UzunçarĢı‟da Abdülbaki ustanın kaçan çırağına dönüĢmüĢ olarak bulur. Usta buna kaçtığı için dayak atar ama o bu dayakları hissetmez bile. KarĢılıklı elliĢer okkalık çekiçlerle sabahtan akĢama kadar çelik döver, demir kırarlar. Nihayet bir gün demir döverken tarikatta, sema esnasında söylenen bir ilahiyi dudaklarında mırıldanır ve kendini tekkede Ģeyhinin dizinin dibinde bulur. ġeyhinin ayaklarına kapanır tövbe eder.

Ġkinci olayda ise akĢam karanlığında evine dönerken sırtına bir sopa ile vurulur ve mürit kendini, sakallı, boynuzlu bir keçiye dönüĢmüĢ olarak bulur. Sahibi onu sokakta bulup boynuzlarından çekerek evine götürür; sabah mezbahaya gidip kesilecektir. Sahibinin annesi keçinin yüzüne bakınca “Ayol bu keçi değil, vallahi insan” der ama adamı inandıramaz. Sabah mezbahaya götürülür ve tam kesilecekken yine o ilahiyi okur ve yine Ģeyhinin dizi dibinde uyanır. ġeyhi gülerek “Çok mu korktun?” buyurur. Bu sefer günahının ne olduğu belli değildir.

Bu hikâyede müridin dilinden anlatılan olaylar hikâyede, bir palavracının yalanları veya bir ruh hastasının gördüğü halüsinasyonlar gibi anlatılmaktadır. Müridin yaĢadığını iddia ettiği gerçek üstü olaylarla yazar adeta Ģeyh – mürit iliĢkilerini, tarikat ehlinin inanıĢlarını sorgulamakta, halkta yaygın olan bu tarikat, Ģeyh, keramet vb. inanıĢların gerçek dıĢılığını kendi üslubuyla ortaya koymaktadır.

Dini öğelerin kullanıldığı hikâyelere örneklerden biri de „‟Kına Gecesi’’ adlı kitapta yer alan “İstiskal” adlı hikâyedir. Bu hikâyede dini eğitim aldıkları medreselerine para ve erzak toplamak için cerre çıkıp köyleri gezen hoca ve talebeler iĢlenmiĢtir.

Cerre çıkmak tabiri Osmanlı Devleti zamanında medrese talebelerinin mübarek üç aylar olarak nitelendirilen Receb, ġaban ve Ramazan‟da köylere dağılıp halka, ahaliye dinî nasihatlerde bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplamalarına denmektedir. Hikâye bir köyde geçmektedir. Hüseyin Ağa‟nın evine Yozgat‟tan cerci hocalar ramazan bayramını geçirmek için gelirler. Hüseyin Ağa ve ev ahalisi bu misafirlikten ve gelenekten hiç memnun değildir. Misafirleri doğrudan da kovamayacaklarından onlara bir oyun oynarlar. Hüseyin Ağa önce hocalara çok misafirperver görünüp onlara içki ikram eder. Hocalar bu ikrama karĢı ĢaĢkın bir Ģekilde birbirlerine bakarlar. Daha sonra da büyük bir sofra kurarlar hocalar bol bol yer içer artık hocalar la havle çekecek kuvvet bile kalmaz. Ġmam, teravih namazını kılmak üzere abdest alırlar, seccadeler serilir ev sahibinin rakısını bitirmesi beklenir ancak bitirmeyeceğini anlayınca iki çömeziyle birlikte namaza baĢlar.

Namazın bütün kaidelerini bilen Hüseyin Ağa, imam niyetten sonra kısa bir ayet okuyup namazı süratle bitirince ve tam ka‟de-i ahirede iken, “Hocalar olmadı yanlıĢ kıldınız” diyerek namazın tekrarlanmasını ister. Namazın yeniden kılınmasında ısrar eden Hüseyin Ağa‟dan iyice korkan softalar tekrar niyet ederek 32 rekâtı tekrar kılarlar. Namazın yine yanlıĢ kılındığını ileri süren Hüseyin Ağa bu sefer elindeki silahını ateĢler. Bundan sonra iyice korkan imam ve talebeleri sabah erkenden heybelerini bile almayı unutarak kaçarcasına evi terk ederler (Kedinin Kerameti, 2017, s.106).

Fahri Celâl, dinî öğeleri veya inançları bazen de hikâye kahramanlarının inançları üzerinden iĢlemiĢtir. Örneğin, inançlarına sıkı sıkıya bağlı bir insan figürünü “Eldebir Mustafendi” adlı hikâyede görmek mümkündür. Eldebir Mustafendi, bir diĢ hekiminin yanında diĢçiliği öğrenmiĢ, evlere giderek diĢ çeken, dolgu yapan, diĢ ağrılarına müdahale eden yaĢını almıĢ efendi bir adamdır. ĠĢini yaparken düzgün ahlakı ve edebiyle onu tanıyan herkesin güvenini kazanmıĢ, rahatlıkla her eve çağırılmaktadır (Kedinin Kerameti, 2017, s.163).

ĠĢte bu adama diĢ tedavisi için gittiği bir evde bir kadın âĢık olur. Türlü bahanelerle adamı tekrar tekrar evine çağırır. Kadın, adamın cebine bir pakette biri yanmıĢ iki

sigara koyarak, bir ucu yanmıĢ mendil koyarak aĢkını ilan etmeye, ondan karĢılık görmeye uğraĢır ancak Mustafendi‟den beklediği karĢılığı bulamaz. Sonunda kadın adama doğrudan aĢkını ilan eder. Mustafendi “Ama efendimiz, böyle Ģeyler bize ayıptır, hem de günahtır, zatıâliyeniz kölenizin kerimem yerindesiniz, duyanlar bana ne der, size ne söylerler…” dese de kadın ikna olmaz. Mustafendi ise çareyi çantasını toplayıp evden kaçmakta bulur. Bunun nedenini ise “Ben bu yaĢtan sonra namusumu iki para edemem… Cenab-ı Hak haramı nasip etmesin…” sözleriyle ifade eder (Kedinin Kerameti, 2017, s.166).

Bu hikâyede Mustafendi üzerinden yazar, güzel ahlâk ve erdemi yüceltmektedir. Mustafendi, dinî inancı nedeniyle harama yönelmemiĢ, çıkarı ne olursa olsun zaaf göstermemiĢ ve inancının gereğini yerine getirmiĢtir. Yazarın dinî öğelerin yer aldığı hikâyeleri arasında, dinî inancı en olumlu Ģekilde resmettiği hikâyelerden biridir denilebilir.

Fahri Celâl İstiskal, Tesbih ve Eldebir Mustafendi isimli hikâyelerinde dinî öğeleri kullanır. Bu hikâyelerde tarikatlar, Ģeyhler, müritler, köyleri gezen cerciler ile ilgili genelde olumsuz bir bakıĢa sahiptir. Bu konuları ya alaycı ya da mizahî bir üslûpla iĢlemiĢtir. Bunun yanında, “Eldebir Mustafendi”de olduğu gibi, dinî inançları nedeniyle harama göz dikmeyen, saf ve temiz insanların inançlarını ve erdemlerini ise yüceltmiĢ, övmüĢtür.