• Sonuç bulunamadı

2.5. Din-Devlet İlişkileri ve Sekülerleşme

2.5.1. Din-Devlet İlişki Modelleri

Doğu ve Batı tarihi tecrübeleri neticesinde günümüzde din-devlet ilişkileri çeşitlilik arz etmektedir. Bu alanda ABD üzerine çalışmaları bulunan Stephen V.Monsma ve Christophen Soper, din-devlet ilişkileri için üç model önermişlerdir. Bunlardan ilki, ABD’de görülen din-devlet ilişkilerinin tamamen ayrı olduğu yani devletin dine karşı tamamen tarafsız olduğu model, ikincisi, İngiltere’deki devletle kilisenin uyum içerisinde geleneksel formda devam ettiği model, sonuncusu ise Hollanda’daki gibi devletin belirli bir kiliseyi resmen tanıdığı ancak toplumdaki hem seküler hem de dindar grupların ihtiyaçlarını çoğulcu, adil ve eşit bir yaklaşımla karşıladığı modeldir. (Nieuwenhuis, 2012, s. 152-174)

Hukuk ve din çalışmaları ile bilinen Silvio Ferrari (2004, s. 308-309) ise bu üç yaklaşımın günümüz toplumlarının ihtiyaçlarını karşılamadığına dikkat çekerek, hem devlet kilisesi modelinin hem de din-devlet ayırımı yapan anlayışın gittikçe çözüldüğünü, Fransız tipi laikliğin bile zamanla yumuşatılmak zorunda kaldığı üzerinde durmuştur. Yani, din- devlet ilişkilerinde sosyal bilimciler tarafından önerilen modellerin, toplumsal olan dinamizmi sebebiyle günümüz devletlerine modellenmesi tam anlamıyla mümkün görünmemektedir. Öyle ki post-Sovyet/post-Komünist ülkelerde bile özellikle 1980’lerden sonra devletin, “inanç özgürlüğü” bağlamında dini kurumlarla kontrollü de olsa ilişkiler geliştirmeye çalıştığı görülmüştür. Bununla birlikte Ferrari, bir modelden ziyade din-devlet arasındaki ilişki düzeyine göre bir piramit önermiştir. Bu piramide göre, devletin kendi

49

içindeki dini yapıdaki çeşitliliğe göre üç düzeyli bir ilişkiden söz edilebilir. Birinci düzey (alt düzey), devletin en az ilişkide olduğu ve işbirliği yaptığı dini gruplar, ikinci düzeyde (orta grupta) devletin tanıyıp, kayıt ve dolayısı ile kontrolü altına aldığı dini gruplar, üçüncü düzey (üst grup) devletin en fazla işbirliği yaptığı ve bir nevi imtiyazlandırdığı konumdakileri kapsamaktadır. (Ferrari, 2004, s. 308-309) Ferrari’nin bu ilişki modellemesi, özellikle çok dinli ve çok etnili toplum analizlerinde daha analitik görünmektedir.

Aralarındaki ilişkinin nitelik ve düzeyinin yanında devletlerin siyasal yapılanmalarındaki farklılıkların da din-devlet ilişkilerine etkisi olduğunu söylemek gerekir. Örneğin Federal devletlerde her bir federe devletin farklı bir din politikası olabilir. Benzer şekilde ulusal devlet olmasına rağmen yerel yönetimlerin daha özerk siyasal yapıların kendi içerisinde de çeşitlilik olması muhtemeldir. Bunlara ek olarak devletin, içinde bulunduğu sosyal değişimin hızı ve yönü de belirleyici faktörler arasında sayılabilir.

Tarihi seyri ile birlikte günümüz devlet yapılanmaları ve din politikaları dikkate alındığında din-devlet ilişki modellerinin araştırmacılar tarafından din devleti modeli, devlet dini modeli, laik model, uyum modeli ve dışlayan ya da yoksayan model (Albayrak Ş. , 2015, s. 64) olmak üzere dört başlıkta incelendiği görülmektedir.

2.5.1.1. Din Devleti Modeli

Bu grupta, anayasa ve alt düzenlemelerinde dini aidiyetini açıkça belirten devletler sayılabilir. Bu tür devletlerin temel karar alıcı organlarında ya ruhani bir lider ya da bu gücü temsil eden bir devlet yetkilisi bulunur. Vatikan, İsrail, Suudi Arabistan, İran ve Pakistan bu modele uygun örnekler olarak gösterilebilse de (Cornel, Starr, & vd., 2018, s. 13) sayılan bu devletlerin kendi aralarında önemli farklılıklar olduğu, aynı dini mensubiyete sahip olanların dahi bireysel haklar, özgürlükler, örgütlenme, yasama, yürütme ve yargı erklerinin kullanımı ve uygulamalarda ciddi farklılıklar olduğu görülmektedir. Genel gruplandırma içerisinde burada sayılan Vatikan’ın seçimli monarşinin olduğu teokratik bir devlet olarak günümüz devletleri içerisinde ayrı bir kategoride olduğunu da (Sevinç, 2017, s. 177) belirtmek gerekir.

50

2.5.1.2. Devlet Dini Modeli

Devlet dini modeli, anayasal olarak dini bir düzeni kabul eden bir mahiyette olmasa da dini aidiyeti, mensubiyeti veya bir dini himayeyi, anayasa ve alt düzenlemelerinde beyan eden bir modeldir. Bu, bir mezhebin benimsendiği durumlar yanında devletin bir mezhebe ait kiliseyi resmi olarak milli kabul etmesi şeklinde de görülebilir. Malta, Kosta Rika, Bolivya, Norveç ve Finlandiya bu gruba örnek ülkeler olarak verilebilir. Bu grupta değerlendirilebilen Avrupa devletlerindeki genel görünüm Hristiyanlığın bir mezhebinin anayasal olarak tanınması şeklindedir. Örneğin, devlete bağlı olan Anglikan Kilisesi, İngiltere de anayasal bir statüye sahiptir. (Cornel, Starr, & vd., 2018, s. 14) Baş Piskopos, lordlar kamarasında piskoposları temsil eder. Din eğitimi, devlet okullarında zorunludur, diğer inanç grupları bu kapsamda ayrıca değerlendirilmektedir. İbadetin dahi yapılabildiği okullarda din eğitimi, devlet tarafından denetlenir. Bu yönüyle, İngiltere laik bir devlet olmamakla birlikte seküler bir görünüm arz etmektedir. (Kara H. , 2012, s. 53)

2.5.1.3. Laik Model

İlk örnekleri ABD ve Fransa’da görülen din ve devletin anayasal olarak ayrılığını kabul eden modeldir. (Bardakoğlu, 2013, s. 47) Uygulamalardaki farklılıklara rağmen günümüzde çok sayıda devletin bu modeli benimsediği görülmektedir.

Fransız uygulamasını kendilerine örnek alan ve laiklik ilkesini benimseyen ülkeler arasında Azerbaycan, Hindistan, Kazakistan, Kırgızistan, Polonya, Rusya, Senegal, Sırbistan, Tacikistan, Türkiye ve Türkmenistan gibi ülkeler sayılabilir. Bazı ülkelerin anayasalarında açıkça laik olduğu yazmamasına rağmen Portekiz ve Çek Cumhuriyeti’ örneklerinde görüldüğü üzere “hiçbir inanca, ideolojiye bağlı değildir” tarzındaki ifadelerle din-devlet arasındaki nötür ilişki tanımlanmaktadır. Benzer şekilde anayasasında laiklik ifadesi geçmemesine rağmen “herhangi bir dinin kurumsallaşmasına müsaade edilmeyeceği” şeklinde hükümler bulunan devletler de bu grupta değerlendirilebilir. Bu ülkelere örnek olarak ABD, Arnavutluk, Avustralya, Brazilya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Almanya, Kore Cumhuriyeti, Moldova, Ukrayna, Sırbistan, Tacikistan verilebilir. (Albayrak H. , 2012)

51

Yukarıda isimleri geçen ülkeler arasındaki sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik farklılıkların varlığı dahi tek başına bu ülkelerdeki laik devlet politikalarının birbirinden çok farklı olacağının göstergesidir. Günümüz din-devlet ilişkileri dikkate alındığında ABD, Fransa, Türkiye ve Kazakistan’daki laikliğin birbirinden ciddi oranda farklılıklar arzettiğini söyleyebiliriz.

2.5.1.4. Uyum Modeli

Günümüz devletlerinin birçoğunda anayasal olmasa da ilgili kanunlarda yapılan düzenlemelerle17 ya da de facto olarak belirli bir din veya inancı destekledikleri

görülmektedir. Burada, dinin o toplumdaki tarihi geçmişinden ve mensuplarının kazanılmış hakları üzerinden tezahür eden bir durum söz konusudur. Sri Lanka, Kuzey İrlanda, Taylan, İspanya, İtalya, Macaristan, Hırvatistan, Polonya bu bu grupta değerlendirilebilir. (Albayrak H. , 2012) Bu modelde, ayrıcalıklı olduğu çeşitli sebeplerle kabul edilen dinin yanında diğer din ve inanç gruplarının uyumuna özen gösterilir.

Başta Rusya olmak üzere post-Sovyet ülkelerinin din alanını düzenleyen yasalarında da belirli bir din/mezhebin tarihi ve kültürel ayrıcalığına vurgu yapılmaktadır. Kazakistan da Hanefi İslam ve Ortodoks Hristiyan inancına tarihi ve kültürel geçmişinden kaynaklı olarak (geleneksel olarak tanımlanan) ayrıcalıklı bir konum tanınmıştır.

2.5.1.5. Dışlayıcı Model

Bu model esas itibari ile 20. asır sosyalist ve komünist rejimlerine sahip devletleri karakterize etmektedir. Ancak günümüzde de Çin, Küba, Vietnam, Kuzey Kore gibi bir kısmı hala komünist idareye sahip devletlerin (Cornel, Starr, & vd., 2018, s. 18) özel alan dâhil olmak üzere dine karşı dışlayıcı yahut hasımane tutum ve davranış içerisinde oldukları görülmektedir. Bu ülkeler dışında soğuk savaş sonrası dönemde henüz ulus inşa süreçlerini yaşayan ve bu sebeple özgürlük-güvenlik ikilemi yState aşayan bir kısım devletlerin dini

17 Bunların yanında Papalıkla yapılan Konkordato anlaşmaları ile de bir din ve inanca özel bir ayrıcalık verilebilmektedir. İspanya, Macaristan, Hırvatistan ve Polonya örneklerinde olduğu gibi.

52

toplumsal gerçeklikten uzak (toplumun beklenti ve ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak) bir düzlemde götürmeye çalıştıkları görülmektedir. Asya’da, Balkanlar ve Doğu Avrupa da hatta son yıllarda kıta Avrupasında yaşanan İslamafobya olgusu üzerinden benzer örnekler olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuç olarak günümüzde din-devlet ilişkilerinin, her toplumun kendi tarihi, sosyal, siyasal ve ekonomik yapısında etkili iç dinamikler tarafından şekillendiği söylenebilir. Yani anayasal olarak laik olan bazı devletlerin tarihi ve kültürel nedenlerle dinle çok farklı ilişkilerinin olabileceği, öte yandan anayasal olarak laik olmasa da toplumsal düzeyde seküler olan ülkelerin olduğu görülmektedir. Bu farklılık, laiklik ilkesini benimsemiş Sovyet sonrası kurulan ülkelerin kendi içerisinde bile bariz bir şekilde farklılaşmaktadır. Örnek vermek gerekirse Kazakistan ve Kırgızistan’daki yasal ve kurumsal düzenlemeler birbirine çok benzemekle birlikte uygulama da farklılaşmalar olduğu, Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan’daki dini kurumların ise devletle ilişki biçimlerinde farklılıklar olduğu görülmektedir. Devlet okullarında din eğitimi ile ilgili olarak da benzer durumdan bahsedilebilir. Örneğin, Kazakistan’da “laiklik ve dini araştırmaların temelleri” adlı temel düzeyde din dersi bütün inanç grupları için 9. sınıfta zorunlu iken, Rusya’da bölge ve dini gruplara göre farklılaşmakta ve alternatif seçmeli dersler sunulmakta, Tacikistan’da ise din eğitimi zorunlu olarak müfredatta yer almaktadır. Anayasa ve yasalarında laiklik ilkesini benimseyen Kazakistan’daki uygulamalar, tarihi nedenlerle Soyet dönemi izlerini taşımakla birlikte kendine özgü bir karakteristiğe sahiptir. Bu nedenle her ne kadar görünüşte şüpheci ve tecrit eden Fransız modeli gibi gözükse de uygulamada Kazakistan modeli, Hanefi İslam ve Ortodoks Hristiyanlığa yasal olarak yapmış olduğu ayrıcalıklı atıf, güvenlik ve ulusal bütünlük merkezinde sosyal barış ve uyumu önceleyen “uyum modeli” içerisinde değerlendirilebilir. Belirtmemiz gereken bir başka husus ise Kazak modeli laikliğin, dönemsel olarak bir evrim geçirdiğidir. Bağımsızlıktan 2000’li yıllara kadar, laik yapısına rağmen din, devlet/ulus inşa sürecinde aktif bir işleve sahip olmuştur. 2000 sonrasında toplumsal olarak din, önemini koruyor olsa da, ileride detaylı görüleceği üzere, din-devlet ilişkisinde işlevsel olmasa da zeminsel bir zayıflama görülmüştür.