• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAM ALANI

1.7. Din ve Aile

Aile, evlilik, süt, kan bağı veya evlat edinme gibi diğer yasal yollarla oluşan ve birbirine bağlı olan karı, koca, çocuklar, kardeşler vb. arasındaki ilişkilerin oluşturduğu en küçük toplumsal birliğe denilmektedir (Kirman, 2011:21). İnsan topluluklarının hemen her kültür döneminde, aile kurumuna; yani ana-baba ve çocuklar ve bazen kan bağı olan başka birtakım kişilerin sıkı bağlarla birbirine bağlanmış bir hayat birliği oluşturarak birlikte yaşamaları olgusuna rastlanılmaktadır. (Freyer, 2013:66) Sosyoloji literatüründe birincil gruplar arasında sayılan ailenin en önemli sosyal fonksiyonlarından biri bireyleri topluma hazırlama ve sosyalleştirme olarak görülmektedir (Kirman, 2011:21). Geleneksel olarak aile; iki ya da daha fazla insanın evlilik, kan bağı ve evlat edinme yoluyla bir araya gelen oluşum şeklinde tanımlanmaktadır. Başka bir tanıma göre aile; insan türünün devamının sağlandığı, sosyalleşme sürecinin başlangıcını temsil edildiği, belli kurallar çerçevesinde karşılıklı ilişkilerin inşa edildiği, biyolojik, ekonomik, toplumsal, hukuksal vb. yönlere sahip olduğu temel bir sosyal birimi ifade etmektedir (Kılıç, 2014:175).

Ailenin din üzerinde büyük etkileri bulunmaktadır. Aile her şeyden önce dinin öğrenilip ilk pratiklerin gerçekleştiği yer olarak bilinmektedir. Aynı şekilde dinin de değerlerini

yerleştirip gerçekleştirdiği alan olan aile din açısından en önemli obje olarak görülmektedir. Din, doğumdan ölüme, düğünden bayrama kadar aile ile ilgili önemli olaylarda yerini almaktadır (Aydın, 2014:189).

Geleneksel toplumlarda ailenin kutsal bir birliği teşkil ettiği görülmektedir. Bu topluluğun üyelerini birleştiren duygu kan bağı üzerine değil, hayatı meydana getiren ilahi kuvvetlerin hissedilmesi olayına bağlı bulunduğu için aile, insanlığın ilk dönemlerinde bir dini cemaati teşkil etmektedir. Kutsal bir unsurun aile üyelerini birleştirmesi, bu cemaate bir kutsallık ve değer vermektedir (Mensching, 2012:33-34). Geleneksel toplumlarda aile ve ev, çocukların doğduğu, evlenmelerin gerçekleştiği, insanların öldüğü ve gömüldüğü yerler olarak tarif edilmektedir. Bu olaylar belirli dinsel merasim ve ayinler eşliğinde yapılmaktadır. Aile, bütün yaşayışı içerisinde hep dinsel törenlerin mevcut olduğu yerler olarak görülmektedir. Örneğin; Yeni doğan çocuklara isim konulması gibi olaylar dinsel merasimle yapılmaktadır (Freyer, 2013:69).

Aile, toplumsal bir kurum çerçevesinde geleneksel toplumlarda olduğu gibi modern toplumlarda da önemli bir yeri ifade etmektedir. Ailenin temelinde evlilik toplumun temelinde de aile yer almaktadır. Denge ve uyum gözetilerek oluşturulan sağlıklı evlilikten sağlıklı nesiller ortaya çıkmakta ve bu da sağlıklı ve güçlü toplumları meydan getirmektedir. Aile, toplumun temel bir kurumu olarak geçmişten ve sosyal yapıdan beslenerek oluşturduğu gücünü korumaktadır. Toplumların ayakta kalmaları büyük oranda ailenin kültürel varlığıyla sağlanmaktadır (Kılıç, 2014:176).

Evrensel olarak kabul edilen dinlerde din ve aile ilişkileri önemli bir yer tutmaktadır. Konfüçyanizm ve Budizm'den İlahi dinlere kadar bütün büyük dinler, çocuğun ilk kalıcı tesirler kazandığı aile kurumunu sağlam temeller üzerine oturtmak için çaba harcamıştır. Bu açıdan, tüm dinlerin, dünyevi konular içerisinde en çok aile kurumuyla ilgilendiği söylenebilir (Kurt, 2015:320).

Birçok yönden milli bir karakter gösteren Yahudilikte din ile ırkın âdeta özdeşleştiği görülmektedir. Bu durumdan aile kurumunun da etkilendiği görülmektedir. Yahudi toplumu, Tevrat çerçevesinde aileyi genellikle dini ilkelere dayanarak inşa etmektedir. Yahudiler, kendilerini seçkin bir ırk olarak gördükleri için evliliklerin kendi ırklarının

çoğalması ve özellikle erkek çocuk elde edilmesi amacıyla yapıldığı, başka din ve milletten insanlarla evlenmeme konusunda da titiz davrandıkları görülmektedir. Hıristiyanlıkta din ve aile arasındaki ilişki Hz. İsa'nın yaşantısı temelinde şekillendiği görülmektedir. Hz. İsa'nın, insanları birleştiren organik ilişkiler karşısında tam bir ilgisizlik gösterdiği düşünülmektedir. Maddi bağlarla oluşmuş kan ve soya dayalı bağlar, müminler cemaatine göre ikinci planda yer almaktadır. Bu dinde hayatın dinî olmayan kısmı gibi evliliğinde geçici olduğuna inanılmaktadır. Hz. İsa'dan sonraki dönemde evliliğe karşı olumsuz tutum artarak devam etse de Hıristiyanlık mezheplerinde farklı tutumlar izlendiği görülmektedir (Kurt, 2015:322-325).

İslamiyet'in, Hıristiyanlıktaki gibi, kan ve soya dayalı ''ailevi cemaat'' müminlerin oluştuğu cemaate göre ikinci planda kalmaktadır. İslamiyet, kültürden gelen alışkanlıkların bazı uygulamalarını reddederken bazılarını iyileştirmiş ya da karışmamıştır. Evlilik, boşanma, aile düzeni gibi konulara Hıristiyanlığa nazaran daha fazla ağırlık verirken, evli bir yaşam bekârlığa göre daha makbul sayılmıştır. Boşanma olumsuz bir tavır gibi görünse de yasaklanmamıştır. İslamiyet'te hem çekirdek hem de geniş aile tiplerini görmek mümkündür. Bireyin ailesiyle ve akrabalarıyla bağlarını koparmaması tavsiye edilmiştir. Ayrıca İslam çok fazla kadınla evliliği ne tavsiye ne de özendirmiştir. Aksine tek eşliliğe vurgu yaparak bir nevi çok sayıda kadınla evliliklerin yapıldığı Arap toplumuna düzen getirmeye çalışmıştır. İslamiyet, aile hayatında erkeğe daha fazla sorumluluk yüklemesine karşın erkeğin kadınlardan daha fazla hakka sahip olmadığını vurgulamıştır. Kadının düşük konumunu iyileştirme konusunda çeşitli icraatlara girişmiştir. Günümüzde kadınlara verilen hakların erkeklere göre sayısal anlamda düşük olduğu fikri olsa da bunun temel nedeni İslam'ın kendi hukukundan değil, aksine onun kadına verdiği hakların Hz. Peygamber'den sonra kesintiye uğraması ve getirdiği yenilik ve düzenlemelerin çağın gereklerine göre sağlıklı bir şekilde yorumlamamasından kaynaklanmaktadır (Kurt, 2015:330-333).

Modernleşme ve aile ilişkisinden de bahsetmek gerekmektedir. Modernleşme sürecinden en fazla etkilenen kurumlardan biri de aile olarak görülmektedir. Büyük toplumlardaki yapısal ve fonksiyonel değişmeler belli bir sosyal düzenin parçası olan aileyi de etkilemektedir. Aile kurumu, bu tarihi süreçte sürekli değişen bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanayi toplumunda geniş aile sosyal hareketlilik yönünden engel

teşkil ettiği için yaygın olan aile tipi çekirdek aile olarak görülmektedir. Bu toplumdaki birey ve gruplar arasındaki bağlar zayıf ve birbirlerine yabancılaşmaları oldukça fazla görülmektedir (Kılıç, 2014:178).

BÖLÜM 2: SEYYİD KUTUP'UN DİN VE TOPLUM ANLAYIŞI