• Sonuç bulunamadı

Dili ve Üslûbu

Belgede ÖZET YÜKSEK LİSANS TEZİ (sayfa 35-45)

2.2. Muhteva Bakımından

2.2.2. Dili ve Üslûbu

Nahl-i Tecellî yazıldığı yüzyıl dikkate alındığında genel itibâriyle oldukça sade bir dille yazılmıştır. Eserin giriş bölümlerinde yer alan Tevhîd ve Na’t başlıklarının ilk beyitlerine şair Arapça kelime ve tamlamalarla yazdığı oldukça ağdalı beyitlerle başlar. Bunu şairin Divan şairlerinin zaman içinde oluşturdukları ortak üslup özelliğine bağlı kalması şeklinde yorumlamak mümkündür. Zira Divan şiirinde tevhid ve na¡tlerin ortak özelliklerinden biri her iki türün de oldukça sanatlı ve üst seviyede bir dile sahip olmalarıdır49. Fakat bu bölümlerde bile “Görmeyen mevlâsını görsün seni “, ¡Iş…a teslîm it özüñ geç kendüden” gibi günümüz okuru için bile kolayca anlaşılabilecek mısralar yer alır. Eserin bir şerh olması ve tasavvufi aşkı konu edinmesi hasebiyle bu ağdalı dil asıl bölümde yerini daha anlaşılır sade bir dile bırakır.

Nahl-i Tecelli’nin kelime kadrosunda ve tamlamalarda Farsça ve Arapça önemli bir yer teşkil etmekle beraber özellikle rediflerde dikkat çeken Türkçe fiiler, mısra kuruluşundaki Türkçe gramer kurallarına uygunluk , Türkçe deyim ve tamlamalar da bir hayli fazladır. Hatta şair zaman zaman “el yumak, yav kılmak”,

“söyünmek” gibi arkaik Türkçe kelimelere de beytlerinde yer vermiştir.

Aşağıdaki beyitlerde günümüzde bile sıkça kullanılan deyimler yer alır.

‰âlib ¡ış…ı §adr-ı ¡âşı…da ara

Gör nedür †ut …ulaπın gerçek ara (163)

¡Aşı…ân kendi yaπıyla …avrılur

»irmeni †urfe hevâdan §avrılur (1869)

Sen saña elden ya…însün √â§ılı

Kendüñi seyr eyle neylersün eli (1882)

49 Metin Akkuş, Klasik Türk Şiirinin Anlam Dünyası-Edebi Türler ve Tarzlar, Fenomen, Erzurum, 2006, s.158.

Eserin aşk temasıyla sınırlı oluşu ve şairin Mevlânâ’nın beyitlerine bağlı kalarak şerhini yapması eserin söz dağarcığında bir sınırlamaya neden olmuştur.

Söz gelimi aşağıdaki Farsça beyitte geçen aşk ve akıl mukayesesi Adni’nin şerhinde bazı kelimelerin sıkça tekrar edilmesi zorunluluğunu beraberinde getirmiştir.

¡Iş…a bi-n-nisbe «ıred ebkem gibi Heybetünden ol da«ı sersem gibi

Gerçi ¡a…l idrâkde pek şöhredür

¡Iş… derkinden veli bî-behredür

Âfitâb-ı ¡ış… keşf-i ma√≥ iken Var su¡âl it dîde-i «uffâşdan

¡A…l …uvvetde olursa Cebre¡il

¡Iş…a her yerde yine olmaz delîl

¡Iş… yanında «ıred olmuş √a…îr Böyle tem&îl eyler ol zât-ı «abîr

ﺖﻔﺨﺑ ﻞﮐ رد ﺮﺧ ﻮﭼ ﺶﺣﺮﺷ رد ﻞﻘﻋ

ﺖﻔﮐ ﻖﺸﻋ ﻢه ﯽﻘﺷﺎﻋ و ﻖﺸﻋ حﺮﺷ

(189-194)

“Akıl, aşkın şerhinde çamura batmış merkeb gibi âciz kaldı. Aşkın da âşıklığın da şerhini yine aşk söyledi”50

Divan şiirinde gazellerin kelime dağarcığı üzerine bir inceleme yapan Walter G. Andrews bu şiirin söz dağarının oldukça dar oluşunu Osmanlı şairlerinin tema ve bağlam bakımından bağlı kaldığı kesin sınırlamaların bir

50 Tahir’ül-Mevlevi, a.g.e, C.I/116, s.137.

şairlerin hem de okur kitlesinin yaptığı bir tercihe bağlar.51 Andrews aynı yazısında söz dağarındaki bu darlığa rağmen şiir dilindeki gönderme gücünü dile getirir : “öte yandan sınırlı bir söz dağarı, söz dizim alnında belirsizliği ortadan kaldırıcı bir faktör işlevi görürken, aynı zamanda varlığıyla yüksek bir çok anlamlılık derecesi getirmektedir. Şiirsel kullanım kelimelerin anlamlarını genişletme etkisine sahiptir ve kelimeler uzun bir zaman dilimi boyunca pek çok bağlamda bu tür bir genişleme sürecinden geçerlerse çok geniş bir anlam yelpazesi ve gönderme gücü kazanırlar”.52 Adnî Nahl-i Tecellî’de şiirin bu imkânlarından oldukça faydalanmış zaten dar olan söz dağarını muhtevaya bağlı olarak iyice daraltmasına rağmen ayet ve hadislerden yaptığı iktibaslar ve telmihler; özellikle Mesnevî hikayelerine yaptığı göndermelerle bu sıkıntıyı aşmayı bilmiştir. Öyleki Adnî’nin Nahl-i Tecellî’de kullandığı en belirgin sanatlar mana sanatlarından olan ve işlenen konuyu farklı kaynaklara taşımayı kolaylaştıran telmih ve iktibas sanatlarıdır. ¡Adnî Receb Dede’nin işlediği aşkın ilâhi aşk boyutu ve 17.yya değin bu konu etrafında belirli bir ıstılahın oluşmuş olması da şairin konuyu derinlemesine işlemesini kolaylaştırmıştır.

Nahl-i Tecellî’de telmih ve iktibâs dışında en çok kullanılan sanatlar iştikak, teşbih, teşhis, tezat ve cinastır. Aşağıda teşbihe örnek olan beyitlerin ilkinde şair İlâhi aşkı insan için kanat olarak düşünmüştür. İkincisinde ise aşk ebedilik bahşeden bir kadehe benzetilmiştir.

Bâl ü perdür âdeme ¡ış…-ı ilâh

Sev…-ı ¡alîyyün ider bî-iştibâh (136)

¡Iş…dur saπra…-ı √üsn-i İzidî

¡Iş…dur câm-ı be…â-yı ser-medî (141)

Aşağıdaki beytlerde ise aynı kökten türetilen mazhar ve izhâr; aşk ve âşık kelimeleriyle iştikak sanatı yapılmıştır.

51 Walter G. Andrews, Şiirin Sesi Toplumun Şarkısı, çev. Tansel Güney, İletişim Yay., İstanbul 2003, s.75.

52 Andrews, a.g.e., s.77.

¡Aynı imiş çünki ma@hâr @âhirüñ

◊a……ile √a… oldı sırr-ı †âhirüñ (42)

‰âlib ¡ış…ı §adr-ı ¡âşı…da ara

Gör nedür †ut …ulaπın gerçek ara (163)

Nahl-i Tecellî’den cinas için vereceğimiz aşağıdaki iki örnekte şair leheb ve bir özel isim olan Ebû Leheb kelimeleriyle cinas yapmıştır. Bu örnekler ve şairin zaman zaman ayrı yerlerde de olsa aynı ayet ve hadislerden iktibas yapması düştüğü tekrarları göstermesi bakımından önemlidir.

Ger cehennemse ¡a≠âb-ı Bû-leheb

¡Âşı…a §ad cennet olmuş bu leheb (438)

Kâ’inâta §ıπmamışdur bu leheb

Bu lehebden «avf iderdi Bû Leheb (821)

Divan şiirinde kelime ve kelime guruplarının tekrarına dayanan anlatım tekniği bu şiirde ahengi sağlayıcı unsurlardan biridir. Bazı söz ve söz guruplarının belirli aralıklarla tekrarından doğan ahenk anlamla bütünleştiği zaman poetik bir fonksiyon icra eder ve meramın etkili bir biçimde sunulmasını sağlar. 53 Divan şiiri için ortak bir uslup özelliği olarak değerlendirilebilecek bu teknikten Nahl-i Tecellî’de de faydalanılmıştır. 54

53 Muhsin Macit, Divan Şiirinde Ahenk Unsurları, Akçağ, Ankara 1996, s20.

54 Divan şairleri için ortak bir uslup özelliği olarak değerlendirilen kelime ve kelime gurubu tekrarlarının özellikle Mevlânâ tesiriyle şiirler yazan divan şairlerinde benzer şekillerde görülmesi dikkat çekicidir. 14. yy şairlerinden Aşık Paşa’nın Mesnevi tesirlerinin hissedildiği Garibanâme adlı eserinden alıntıladığımız aşağıdaki beyit tamamen tekrarlardan oluşur:

Mustafâdur Mustafâdur Mustafa

Müctebâdur Müctebâdur Müctebâ (Kemal Yavuz, Aşık Paşa, Garibnâme, Türk Dil Kurumu Yay., İstanbul 2000, C.I, s.59.

15.yy şairlerinden olan ve 1436’da Mesnevi’yi Mesnevi-i Muradiye ismiyle tercüme eden Mu’inî’nin tekrarlara dayalı bir beyti şöyledir:

Mevlevîyem Mevlevîyem Mevlevî

Yo«sa imkân …ande vü …ande vücûb

¢ande işrâ…-ı se√er …ande gurûb (36) Remz idüp bu sırrı dir ol «ôş §ıfât

¡Ayn-ı ≠âtem ¡ayn-ı ≠âtem ¡ayn-ı ≠ât (294)

¢ılma ¡âşı… himmet-i nâm u nişân

Bî-nişân ol bî-nişân ol bî-nişân (609)

Bî-nişânlı… lâ-mekân itsün seni

Bî-nişândur bî-nişânuñ meskeni (610)

Beyit içinde ahenk sağlayıcı bu tarz kelime ve kelime gurubu tekrarlarının dışında şairin bir de Mevlânâ beytlerini tanık göstermek için kullandığı klişe kelime ve ibâreler vardır. Eser içinde bu tarz tekrarlar ahenk sağlamaktan öte eseri tek

Mevlevî olmayan olur levlevî (Mesnevi-i Muradiye, Mu’inî’nin çevirisinden haz. Kemal Yavuz, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1982, s.X.

Yine Mevlânâ tesiriyle şiirler yazan Dede Ömer Rûşenî’de de aynı üslup özelliği görülür:

Rûşeniyem Rûşenîyem Rûşenî Bende yohdur zerrece mâ¡ vü menî ---

Men senünle oldugum-çün ey Ganî

Rûşeniyem Rûşenîyem Rûşenî (Orhan Kemal Tavukçu, Dede Ömer Ruşenî, Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Divânı’nın Tenkitli Metni, Suna, Erzurum 2005, s.97.

Bütün bu örnekler bu uslup özelliğinin en azından Mevlânâ etkisinin hissedildiği şairler için, Mevlânâ’etkisinden kaynaklandığını akla getirir. Nitekim Nahl-i Tecellî’deki bir Mevlânâ beyti şöyledir:

ﺖﺴﻴﻧ

ﻊﻤﺷ نا نوﭽ ﻖﺸﻋ ﻊﻤﺷ ﻚﻴﻟ

54

ﺖﺴﻴﻨﺷور رﺪﻧا ﻦﺷور رﺪﻧا ﻦﺷور

“Lâkin aşk mumu, diğer mumlar gibi değildir. Aydınlık içinde aydınlık, aydınlık içinde aydınlıktır”, Tahirü’l- Mevlevi, a.g.e., C.XI/11573, s.1022.

düzeliğe sürükleyen unsurlar olarak değerlendirilebilir. Şair bu beytlerde “böyle buyrur ...” kelime gurubunu 9, “böyle buyrur ol...” kelime gurubunu 3; yine

“böyle dir...” kelime gurubunu 10 ve “böyle dir ol...” kelime gurubunu ise 3 kez tekrar eder.

Eserin didaktik yönü şairin uslubunu da etkilemiştir. Adnî, Nahl-i Tecellî’de çoğu zaman bir muhataba seslenir, ders verir gibi bir konuşma tonuyla beyitler söylemiştir. Şairin bu beyitlerde muhatabı genellikle aşık olmakla beraber zaman zaman da ¡âkil, zâhid ve sûfîdir:

‰ut ki olduñ sözde §â√ib-«amse sen

◊ükm-i ev§âf-ı beşerdür cümle fen

¡Iş…ı «ırmen-sûz-ı efkâr eyle gel

Me&nevîye ba… ¡amel eyle ¡amel (455-456)

Yukarıda örnek beyitlerin ikincisinde iki kez tekrarladığı “eyle-“ fiilini şair eserin tümünde aynı şekilde emir kipiyle tam 36 defa kullanmıştır. “İt-“ fiili ise yine aynı şekilde 23 kez tekrarlanır.

Şair bazen kendisiyle de diyalog halindedir. Bu beyitlerde şair genellikle kendi eleştirisini yapmaktadır.

¢âbil olsa… fey≥-i kâmil-¡âşı…a Cânile teslîm olurdu… «âlı…a

Âh oldu… beste-i tedbîr-i ¡a…l Gör nice tevbî« ider ol pîr-i ¡a…l

Adnî mahlasını andığı aşağıdaki beytinde ise kendine nasihat eder:

¡Iş…-ı Mevlâ ma«zenü’l-esrârdur Bil ki ¡ayn-ı pertev-i dîdârdur

Vâ§ıl olmazsın §a…ın ol ma«zene

¡Adnîyâ olmazsan â«ir gürsine (2139-2140)

Netice itibariyle Nahl-i Tecellî’nin aşk konusu etrafında oluşturulmuş bir şerh olması eserin kelime kadrosu ve uslubunda tekrarları doğurmuş, yine her beş beytte kullanılan klişe ifadeler eserde bir tekdüzeliğe sebep olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, Beyrut, h.1418/m.1997, II C.

Ali Enver, Semâhâne-i Edeb, Alem Matbaası, İstanbul, 1309.

Andrews, Walter G., Şiirin Sesi Toplumun Şarkısı, çev. Tansel Güney, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003

Buhari, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buhari : Muhtasarı Tecrîd-i Sârih, (çeviri, tahric ve notlar: Abdullah Feyzi Kocaer), İstanbul, 2004, II C.

Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, Bizim Büro Basımevi, Ankara, 2000.

Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Rehber, Ankara, 1997.

Ceylan, Ömür , Tasavvufi Şiir Şerhleri, Kitabevi, İstanbul, 2000.

Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, 21.

bsk., Ankara, 2004.

Dilçin, Cem, Yeni Tarama Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1983.

Duru, Necib Fazıl, Mevleviyâne, Şiir Güldestesi, İstanbul, 2000.

Ergün, Ergün, Türk Şairleri, İstanbul 1945.

Genç, İlhan, Tezkire-i Şuârâ-yı Mevleviye, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay., Ankara 2000.

Gölpınarlı, Abdülbaki, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İnkılap, İstanbul, 1983

………..., Mevlêvî Adâb ve Erkânı, İnkılap, İstanbul 2006.

Göre, Zehra, Belgrad Mevlevîhaânesi Şeyhi ¡Adnî Receb Dede ve Nahl-i Tecellîsi”, Birinci Uluslar arası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu Bildirileri, (19-21 Aralık 2001-Manisa Mevlevîhânesi), Manisa, 2002.

……….., Adni Receb Dede, Hayatı, Sanatı ve Eserleri, Basılmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, S.B.E., Konya, 2004.

Güllüce, Hüseyin, Kur’ân Tefsîri Açısından Mesnevî, Ötüken, İstanbul, 1999.

İpekten, Haluk vd., Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara, 1988.

……….. , Fuzûlî, Hayatı, Sanatı, Eserleri, Akçağ, Ankara 1996.

Yay., 3. bsk, İstanbul, 1999.

Macit, Muhsin, Divan Şiirinde Ahenk Unsurları, Akçağ, Ankara 1996

Mazıoğlu, Hasibe , “Mesnevi’nin Türkçe Manzum Tercüme ve Şerhleri”

Mevlana’nın 700. Yıldönümü Dolayısıyla Uluslararası Mevlana Semineri, 15-17 Aralık 1973, Ankara

Mehmed Süreyya, Sicil-i Osmanî, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996.

Mevlânâ Celâleddin, Mesnevi-i Manevi, neşr. Raynold Nicholson, Leiden, 1925-1933, VI C.

Mustafa Safâyi, Tezkiretü’s-Safâyi, Bitirme Tezi, Haz: Muharrem Güzeldir, Erzurum 1970

Sakıb Mustafa Dede, Sefine-i Nefise-i Mevleviyân, Matbaa-ı Vehbiye, Mısır 1283.

Şeyhi Mehmed Efendi, Şakayık-ı Numaniye ve Zeyilleri, Vakâyi’ül-Fuzalâ, Neşr.

Abdülkadir Özcan, İstanbul, 1989.

Tavukçu, Orhan Kemal, Dede Ömer Ruşenî, Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Divânı’nın Tenkitli Metni, Suna, Erzurum 2005

Tolasa, Harun, “Divan Şairlerinin Kendi Şiirleri Üzerine Düşünce ve Değerlendirmeleri”, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, S.1, s.17.

Tuman , M. Nail, Tuhfe-i Naili, Bizim Büro Yayınları, İstanbul, 2001.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, C.I.

Ünver, İsmail, “Mesnevi”, Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), 415-417, 1986.

Yavuz, Kemal, Aşık Paşa, Garibnâme, Türk Dil Kurumu Yayınları, İstanbul 200.

………, Mesnevi-i Muradiye, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara,1982

Yeniterzi, Emine , Mevlânâ Celâleddin Rûmî, TDV. Yayınları, Ankara 1997.

Yücel, Bilal, Adni Receb Dede’nin Tasavvuf Manzumesinde XVII. Yüzyıl Türkçesi Özellikleri, Türklük Bilimi Araştırmaları, IV, 1997.

Yılmaz, Mehmet, Edebiyatımızda İslami Kaynaklı Sözler(Ansiklopedik Sözlük), Enderun Kitabevi, İstanbul,199

Belgede ÖZET YÜKSEK LİSANS TEZİ (sayfa 35-45)

Benzer Belgeler