• Sonuç bulunamadı

4. Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları

1.4. Dil ve Üslup

Arapçadan köken alan üslup, takip edilen tarik, yol ile kabullenilmiş, benimsenmiş tarz manalarına gelir. Edebiyat ve dilde üslup, kişinin, duygu-düşünce ve heyecanlarını, coşkunluk ve duygusal gerilimlerini, duyumsadığı tüm hisleri ifade etmede kullandığı şekil ve dildir.251 Dil ve üslup, biri diğerinden koparılamayacak iki unsurdur.

İslâm’ın İlk Emri Oku dergisi, uzun soluklu bir dergi olmasının yanı sıra dergide yüzlerce yazar ve şairin yer alması derginin kimliğini, kendine has tarzını-üslubunu genel hatlarıyla da olsa ele almayı gerektirir. Kullanılan dil, savunulan muhtevayı yansıtmak sorumluluğunda ve zorunda olduğundan önemli bir konudur. Oku, dini ve milliyetçi bir dil kullanmıştır. Bu durumu makalelerin hemen başlığında bile yakalamak mümkündür. “İrfan Ordusuna”, “Orucun Hikmet-i Teşri’iyyesi”,

“Tesanüt”, “İslâm İnkılabından Örnekler”, “Türk Münevverlerinin Tarihi Mes’uliyeti” gibi. Oku yazarları geleneksel dili tercih ederler. Asırlardan beri

kullanageldiğimiz, dil bakımından zenginliğimize işaret eden, Arapça ve Farsça

248

Arif Erkan, “Toplum ve Manevi Değerler”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 107, (Şubat, 1971), 11. 249

Yusuf Işıcık, “Tasavvufun Gölgesinde”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 137, (Eylül, 1973), 3. 250

Kâmil Yaylalı, “Kitap, Sünnet ve Tasavvuf”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 177, (Şubat, 1977), 9. 251

Mustafa Uluçay, Mehmet Akif Ersoy’un Eserleri Üzerinde Dil ve Üslup İncelemesi, (İstanbul, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 2014), 17.

kelimeleri, zarafet ve medeniyet seviyesini gösteren ağdalı üslubu, öz Türkçe tasavvuruyla harap etmeleri sebebiyle Cumhuriyet aydınlarını tenkit ederler. Kullanımdan kaldırılan kelime ve ağdalı üslubun yerine, uydurukça da olsa, öz Türkçe üretmede başarısız olunduğu ve neticede Fransızcaya kapı aralandığından eleştirilerini sertleştirirler.252 Batılılaşma yerine Garplılaşma, aydın yerine münevver, denge yerine muvazene, hastalık yerine marazi, kelimelerini kullanmayı tercih ederler.

Özellikle derginin yayın hayatına başladığı ilk sayılarda, milliyetçi söylemin yoğunluğu dikkat çekecek kadar belirgindir. Zaten o dönem için milliyetçilikleriyle maruf, Kemal Fedai Coşkuner, Gökhan Evliyaoğlu ve Agâh Oktay Güner gibi şahsiyetlerin dergide görev aldıklarını görürüz. Ancak, İslâmcılar için, dönemin en büyük tehlikesi olarak, komünizm algılandığından, İslâmcı yazarların yazılarında da yoğunluklu milliyetçi bir dilin görülmesi olasıdır. Bu bağlamda, İslâmcı bir yazar olan Süleyman Özkafa’nın aşağıdaki cümleleri, “Bir zamanlar biz yüce bir millet

idik. Bu yüce milletin çocukları tunç bilekli, çelik iradeli, yüce imanlı idiler. At üstünde büyürler, at üstünde ölürlerdi. Atlarının nalları altındandı. Tarihi kendimiz yazar, coğrafyayı kendimiz çizerdik. Dostlarımız mesut, düşmanlarımız meflüç idiler. Bu yüce milletin başbuğları kahraman, yiğitleri fedai, âlimleri ülkücü, şairleri hak aşığı, sanatkârları hamleci, esnafı hilesizdi.”253 ile, milliyetçi yazarlardan Şükrü Coşkuntürk’ün gelen satırları, dönemin ruhunu yansıtması açısından önemlidir. “Gel,

sen de gönlüme sor, ey benim vatanım, uğrunda can veren, kan döken, imanında kuvvet bulup haysiyet ve şerefini kurtaran kahramanlar var. Dininden, ırkından ve duygularından kahramanlık yaratan destanları var.”254

252

Kemal Kuşçu, “Uydurmacalara Karşı Passif Mukavemet”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 41, (Aralık, 1964), 8, 9.

253

Süleyman Özkafa, “Yüce ve Cüce Millet”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 12, (Şubat, 1962), 16. 254

Şükrü Coşkuntürk, “Ruhtan Bakışlar: Türk Dedim”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 12, (Şubat, 1962), 5.

“Ruhun ezeliyet ifadesindeki kuvveti, milliyetinin son nefeslerindeki kahramanlığını kucaklayana Türk dedim. Gönlünde mabetler kuran, gözlerinde dünyalar yaratanlara Türk dedim.”255

Aslında, bilinç dışı bir söylemin, kullanılan dilin aidiyet bağlamında nereye ait olduğuna dair bir sorunun, kısacası jargonla ilgili kasıtsız bir kaymanın varlığı göze çarpmaktadır. Halit Güler’in 2. ve 3. Sayıda yayınlanan iki yazısı bu konu için örneklik teşkil edebilir. “Kardeşlik Ruhu” başlıklı ilk yazısında daha ziyade din dilini işe koşarken, ikinci yazısı “Doğuluyum!..” isimli yazısında milliyetçi bir jargona kendini kaptırır. “Dinimizin, bu mükemmeliyet havası içerisinde gerçekleşmesini

istediği ilahi emirlerden birisi de kardeşlik ruhudur. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de: ‘Muhakkak müminler kardeştir.’ ayeti ile belirtilmektedir… İslâmiyet’in istediği kardeşlik, bütün şahsi menfaatlerden ve geçici dünya hırsından sıyrılarak, dilden kalbe, bedenden ruha intikal eden ve temizliğini bizzat tatbikat sahasında ispat eden ilahi bir bağlılıktır.”256 Şimdi de yazarın milliyetçi tavrını ortaya koyan yazısına

bakalım. “Ben Orta Asya steplerinde Kahramanlığın en güzel numunelerini veren bir

ırkın çocuğuyum! Ben, engin ovalarda, yalçın kayalıklarda atlarının nal seslerinden her şeyin korktuğu bir devrin içerisinde bayraklaşan bir neslin evladıyım. Ben, Türklere dünyanın bütün kapılarını açtıran fetihler, zaferler kazandıran bir ruhun hayranıyım.”257

Yazarların yerel ağzı kullanma noktasında bir çekinceleri yoktur. “İdealsiz

cemiyetlerde, ihtiyar ve yatalak, uyuşuk ve mıymuntı cemiyetlerde gençlik, davasız ve teşkilatsız bir parazit sürüsüdür.”258 cümlesindeki “mıymıntı”, “Saçlar garson traşı, ayaklarda şıpıdık sokak terlikleri, omuzda asılı külhanbeyvari yün kazak, bacaklarda pantolon…” cümlesindeki “şıpıdık” kelimesi, “İslâm’ın yurdunda garip ığranışlar hissediliyordu” cümlesindeki “ığranışlar”259, bir hadisi şerifin

255

Coşkuntürk, “Ruhtan Bakışlar: Türk Dedim”, 5. 256

Halit Güler, “Kardeşlik Ruhu”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 2, (Nisan, 1961), 4. 257

Halit Güler, “Doğuluyum!..”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 3, (Mayıs, 1961), 10. 258

Yusuf Kılıç, “Gençliğin Izdırabı…”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 35, (Nisan, 1964), 8. 259

tercümesinde, kapılarınızı kapatın manasına, “kapılarınızı pekitin”260 bu durum için örneklik teşkil eder.

Üslup noktasında da Oku yazarları pervasız görünürler, üslup için bazen sert demek yanıltabilir; çünkü argo kelime kullanmada sınırları öylesine zorlarlar ki; bu aşağılama ve küçük düşürmeye varır. Süleyman Özkafa’nın satırlarıyla bu durumu örneklendirelim. “Nazım edebiyat tarihlerine geçmiş bir şair değil, komünizmden 30

yıl mahkûmiyet giyen ve sonunda da Rusya’ya kaçan ve senelerce ‘Bizim Radyoda’ Türk milletine havlıyan vatan haini bir köpektir. Sosyalistimize göre Fransa’da böyle bir şaire hücum etmeğe kimse cesaret edemezmiş, aksi halde halk o kimseyi rezil edermiş. Doğrudur ama herhalde Fransa’dakiler insan ve şairdirler. Nazım ise hain ve köpektir. Fark burada. Nazım’ın büyük şair olduğu komünistler ve gafiller tarafından şişirilmiş bir balondur.”261 Abdullah Hüdaverdi ise üslubunu şu satırlarla

ortaya koyar. “Behimi zevklerinin esiri olan şaşkın ve taşkın kimseler, nefislerini

tatmin için hayvanlarla yarışırlarken sana düşen vazife, ölçüyü bulmak ve tek örneği tanıyarak onların yolunda olmaktır.”262 Haberler ve Kritiği köşesinde ise şöyle bir

haber yer alır. “Rus filozofu Alexander Grabovski yaptığı açıklamada Rus toplumunun

kadınlaştığını ileri sürmüş. Bu netice tabii idi. Tabiat kanunlarına, içtimai kanunlara aykırı olan bir rejimin sonu bu. Komünizm gibi adi bir rejim ancak saçı uzun aklı kısalarla yürütülebilir. Aklı eren erkekler bu rejimde kullanılabilir mi? Oldu olacak şu bizdeki uzun favorili, soğan erkeği yapılı sosyalist, malum uzuvlarından başka erkeklikle alakası olmayan tiplerin de cinsiyeti değiştiriliverse…”263 Bir de Bekir

Başarıcı’nın “Lanetler” şiirinin ilk iki kıtası da örnek verilebilir;

“Moskof sürüsünü, Lenin piçini, Örnek alanlara lanetler olsun. Stalin denilen Rus’un hiçini, Örnek bilenlere lanetler olsun…

260

Yazarsız, “Teenni”, İslâm’ın İlk Emri Oku, (Konya, Şubat, 1968, Sayı 74), 13. 261

Süleyman Özkafa, “Sola Açılan Pencere”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 49, (Eylül, 1965), 21. 262

Abdullah Hüdaverdi, “İstikbal İslâm’ındır”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 69, (Eylül, 1967), 18. 263

Zalimlerin önünde eğilenlere, Nutuklarda çamlar devirenlere, Her an zıkkımlanıp anıranlara, Kıyamete kadar lanetler olsun…”264

İmla hususunda da dergi yazarlarını titiz olarak değerlendirmek pek mümkün görünmüyor. Ayrı yazılması icap eden –de, -da bağlaçları çoğu zaman ayrılmaz. Yine bağlaç olan –ki’ler, –mı, -mi ekleri birçok yerde bitişik yazılır.265 Özel isimlerden sonra gelen ekler de zaman zaman ayrı yazılmayarak imla kusurlarına sebebiyet verilir.266 Bazı kelimelerde yazım yanlışına da rastlanır, mesela “Penceremin Önünde” başlıklı şiirde, bütün pencere kelimesi “pençere" olarak yazılır. Müstehcen kelimesi, müstehçen olarak imla edilir.267