• Sonuç bulunamadı

4. Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları

1.2. Derginin Yayın Hayatına Çıkış Felsefesi

Devlet din eğitiminin müfredatta yer alması konusunda negatif tutum takınmıştır. Bunun neticesinde tarihler 1924’ü gösterdiğinde ilk adım olarak liselerden dini tedrisat kaldırılmış, çok vakit geçmeden yani 1927’ye gelindiğinde bu defa ortaokullarda din dersi yasaklanmıştır. 1929-1931 yılları arasında ilkokullar ile öğretmen okullarının müfredatlarında artık dini eğitime yer verilmediğini görüyoruz. Köyde bulunan ilkokullar 1939 yılına kadar bu yasaktan etkilenmezler.134 Ancak 1939 tüm yurtta din eğitiminin tamamen ve her seviyede ortadan kaldırıldığı yıl olur. Bu tutum eğitimle sınırlı kalmamıştır. Önce din anayasadan çıkarılır, sonra halifeliğin, şer’iye ve evkaf vekâletlerinin kaldırılmasını takiben, geleneksel eğitim kurumu olan medreselerin, dinin toplumsal pratiklerine mekân olan tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması izler. Türk Medeni Kanunu kabul edilir. Özellikle tevhid-i tedrisat kanunu ile açık alan bırakılmamaya gayret gösterilir.135 Bütün bunlar dinin ihyası için uğraşanları, bilginin bilişsel yönünden ziyade aktarımı üzerine yoğunlaşmaya iter. Öyle ki, çağdaşlık ve laik bir eğitim anlayışını hayata geçirmek adına çıkarılan tevhid-i tedrisat kanununun bir uzantısı olarak Arap harfleri terkedilmiş, Latin harflerini kullanma zorunluluğu getirilmiştir. Bu kanuna muhalif olanların, Türk Ceza Kanunu’nun 526’ncı maddesi gereği üç aya kadar hafif hapis cezası veya 10 liradan 200 liraya kadar hafif para cezasıyla tecziye edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu yasak öylesine uygulanmıştır ki; mesela Gazi Antep’te elli yaşlarında bir kadın çocuklara Arap harfleriyle dini tedrisatta bulunduğu ihbarı üzerine suçüstü yapılmış ve üç tane mevlit, beş adet tebareke, yirmi beş tane amme cüzü, bir kasedemiallah, yedi Kur’an-ı Kerim, on elif ba cüzü, iki minder, bir sıra ve bir sopa suç unsuru sayılmıştır. Namaz surelerini Arapça olarak okutmak veyahut Arap harfleriyle tedrisatta bulundukları gerekçesi ile 1938 yılında Çankırı’da âmâ bir kişi, Kastamonu’da bir kadın, Bursa’da bir erkek ve Isparta, Rize, Erzurum,

134

Mustafa Öcal, “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi”, Uludağ Üniversitesi

İlâhiyat Fakültesi, Cilt 7, Sayı 7, (Yıl 1998), 242.

135

Mahmut Zengin, “Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi Eğitim Politikalarının Din Dersi Öğretim Programlarına Etkileri” Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi (SAUİFD), Cilt, 19, Sayı 36, (Aralık 2017), 116.

Çorum’da birden fazla kişi için hüküm verilmiştir. Milli Şef döneminde Said Nursi’nin liderliğini yaptığı Nurculuk, Süleyman Hilmi Tunahan’ın cemaati Süleymancılık ve Ticanilik olarak malum Kemal Pilavlıoğlu’nun cemaati, devletin en fazla tahkikatta bulunduğu gruplar olmuştur. Bu tarikatlarla birlikte, 1943 yılında Abdülhâkim Arvasi ve müritleri de tutuklanmıştır. Özellikle Süleymancıların çocuklara ve gençlere Kur’an-ı Kerimi öğretebilmek için yoğun çaba harcamaları laik eğitime aykırı görüldüğünden Tunahan ve arkadaşları 1943 yılında mahkûm edilmişlerdir.136

Yaşanan bu menfi durumlara rağmen muhafazakârlar, siyasi kırılganlıkları da fırsat bilerek İslâm’ı bir şekilde gündemde tutma gayreti içinde olmuşlardır. Bu gayretlerden birisi de Konya’da 1961 yılında yayına giren, özellikle yayınlandığı ilk zamanlarda milliyetçi kimliğiyle tanınan yazarlara da düşüncelerini ifade etme fırsatı veren “İslâm’ın İlk Emri Oku” dergisidir.

Dergi bir niyet ve ümitle, 27 Mayıs darbesini, manevi kalkınmanın bidayeti olacağı temennisiyle selamlayarak yayın hayatına girer. Yazarlarından Mustafa Ateş öncelikle emellerini ve beklentilerini şu cümlelerle ifade eder, “Dini kültürün engin

kaynaklarından cemiyete hayat usaresi vermek için ömrünü hasretmek isteyen bizler, hayallerin füsunkâr cazibesinde uçuşan ümitlerimizi, her devrin başından habersiz, cıvıl cıvıl caddeler dolusu okula giden yavrulara gıpta ediyoruz, onlardan evvel doğduğumuz için içimizi çekiyoruz. Sabrımızla haleler ördüğümüz öksüz davamıza köksüz davalar kadar ehemmiyet verilmediğini görerek kaderin sillesini yemiş mağdurlar gibi kıvranıyoruz.’137 Halit Güler de darbecilerden beklentisini şu cümlelerde dile getirir. “27 Mayıs’ta milletçe bir inkılap yaptık. Başta şerefli

ordumuzun mensubu genç ve dinamik subaylarımız olmak üzere, milletçe geçmiş iktidarlar zamanında yapılan işleri beğenmediğimizi, memleketi demokratik şartlar içerisinde maddi ve manevi sahalarda ileri ve yapıcı hamlelerle kalkındıracağımızı

136

Ali Dikici, “Milli Şef İsmet İnönü Dönemi Laiklik Uygulamaları” Ankara Üniversitesi Türk

İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 42, (Kasım 2008), 175, 176, 177, 178.

137

haykırdık. Onun için bir toplum olarak dünya umumi efkârı önünde ikinci bir imtihanı başarmak üzere olduğumuzu unutmayalım.” 138

“Bugün Türk Milletinin maddi kalkınmadan daha ziyade manevi ve kültürel kalkınmaya ihtiyacı olduğu bir hakikattir. Nitekim bu sebepten dolayı eğitim seferberliği ön plana alınmış, köylerimiz öğretmen, okula kavuşturulmak için çok büyük gayret sarf edilmiştir. Bu kültürel çalışmaları takviye edecek ve kısa zamanda başarıya ulaştıracak dini faaliyetleri de hızlandırmak kaçınılmaz bir zarurettir.” 139

Dergi yazarlarından Mustafa Akıncı da İslâm’da dini ilimler ile müspet ilimlerin çatışmadığını, Kur’an’ın ilmi teşvik ettiğini, bilen insanla bilmeyen, cahil arasında ciddi ayrım yapıldığını, dinin, ilmin her dalını teşvik ettiğini ve dolayısıyla İslâm’ın hükümlerinin din dışı olanla çatışamayacağını belirtir. Önceki ulemanın, fizik, kimya, matematik gibi pozitif bilimlerin Kur’an ilimlerine vukufiyeti artırması açısından önemine değindiklerinden bahsetmektedir.140

Dini eğitimin hurafelerden arındırılması, eğitimin İslâm’ın ruhuna aykırı olmaması ve gerçeklerden koparılmaması gerekliliğine değinilir. 141

Komünizm ve rüşvetle mücadele, imam hatip okulları ile yüksek İslâm enstitülerinin inşası ve dönemin tartışılan konularından biri olan dinde reform meselesi, derginin ilgi duyduğu konular arasındadır; bu konuda orduya açık mektup yazmaktan çekinmezler ve Halit Güler ‘M.B. K. ne Açık Mektup’ Adlı yazısında şu ifadelere yer verir. “Şu hususu da belirtmek isterim ki; beni böyle bir mektup

yazmaya ve dertlerimizi size duyurmaya sevk eden amil, manevi kıymetlere olan saygınız ve dini sahada bir şeyler yapabilmek için vuku bulan haklı çırpınışlarınız olmuştur. Takdir edersiniz ki; insanoğlu meyvesinin olgunlaştığına ve düşürebileceğine kanaat getirdiği ağaca taş atar. Ben de inandım ki; şu anda

138

Halit Güler, “Dini Öğrenmenin Lüzumu”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 1, (Mart 1961), 5 139

Güler, “Dini Öğrenmenin Lüzumu”, 5 140

Mustafa Akıncı, “İrfan Ordusuna” İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 1, (Mart 1961), 7, 9. 141

kahraman Türk Milletinin mukadderatını ellerinde bulunduran sizler, benim âcizane kaleme aldığım hususların gerçekleşmesini zaten istiyorsunuz.” 142

“Şanlı tarihimizi mertlik ve cesarette olduğu kadar, ilim ve irfan sahasında da

zenginleştiren Alparslanların, Yavuzların, Fatihlerin, Gazi Osman Paşaların, M. Kemallerin torunları olan sizler ve bizler; topyekûn Türk Milleti, memleket davalarını müşterek halletmemiz, milli menfaatlere aykırı hareket eden komünistleri, masonları, midecileri olduğu yerde boğmalıyız. Veyahut da bu şekilde yıkıcı faaliyetleri susturmaya muvaffak olacak dinine, milliyetine bağlı bir zihniyetin gerçekleşmesini sağlamalıyız. Demokrasi esaslarına hayatı boyunca sadık kalacak bir nesli, dini gerçekleri aslına uygun olarak tatbik edecek ve millete duyuracak din adamlarını yetiştirecek prensip ve müesseseleri kurmalısınız.”143

Derginin bir diğer yazarı olan Talip Arışahin meseleye çok daha iddialı bir giriş yapar. “İmam Hatip Okullarından mezun olanlar çoğaldıkça ve bu çokluk

birleştikçe muazzam ve önünde durulmaz bir kuvvet halini alacak. Fakat hiç kimse buna “Tehlikeli kuvvet” demeyecek, diyemeyecek ve kendileri için tehlikeli buldukları bu kuvveti, o kimseler yenmeye çalışmayacaklardır; çünkü yenemeyeceklerdir. Bu kuvvet memleket ve millet için, din yolunda, Allah uğrunda, karşısına dikilen korkunç zihniyetin tepesine bir balyoz gibi inecektir.”144

“İmam Hatip Okulu mezunlarının yüksek tahsil yapmaları için İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü açıldı. Dört yıllık bir tahsilden sonra, buradan mezun olanlar, İmam Hatip Okullarına öğretmen olarak döndüklerinde Müslüman Türk Milleti için yeni bir altın çağ başlayacak, İmam Hatip Okullarından, İmam Hatip Okullarına dönenler yeni bir devir açacaklar… O devir, feyizli ve bereketli olacak inşallah…”145

142

Halit Güler, “M.B. K. ne Açık Mektup”, İslâm’ın İlk Emri Oku, Sayı 7, (Eylül 1961), 3 143

Güler, “M.B. K. ne Açık Mektup”, 3 144

Talip Arışahin, “Tarihi Mukadderatımız ve Dini Tedrisat Müesseseleri”, İslâm’ın İlk Emri Oku,

Sayı 7, (Eylül 1961), 12

145

“Yüksek İslâm Enstitüsü mezunları Diyanet İşleri Reisliği üst kademelerinde vazife aldıkları zaman dini sahada da bir tekâmül ve parlayış görülecek. Fakat bu, bazılarının umduğu gibi, asla bir reform olmayacak.”146

Din, bilimle birlikte medeniyetin inşa unsuru olarak görülür. Din ve bilimin birlikte yürümeleri neticesinde insanlık üstün bir medeniyet kurabilmiştir. Aklın bir ürünü olan bilim ancak dinin rehberliğinde insanlık için faydalı olabilir, tıpkı ilimden uzak dinin hurafelerden ibaret olduğu gibi. Cehalet, atalet ve gericilik asla İslâm’la bağdaştırılamaz. Öyle ki; kitap, “İnsan için ancak gayretlerinin karşılığı vardır.”,

“Kim bu dünyada kördür, öbür dünyada da kördür; hatta oradaki şaşkınlığı daha beterdir.” buyurduğuna göre mümin daima cevval ve terakkiperest olacaktır. Bilgisi

ona yol gösterecek, gayreti onun yol kat etmesini sağlayacaktır. Müslüman daima yeni şeyler araştıracak, bulduklarını öğrenecek, öğrendiklerini hayata geçirecek, böylece insanlığa faydalı olacak, insanlığın refahı, mutluluğu, huzuru ve rahatı için her zaman gayret gösterecektir.147

Dünya siyasetine de bigâne kalınmaz, özellikle İslâm coğrafyasındaki gelişmeler takip edilmeye çalışılır. Cezayir’deki direniş alkışlanır, Fransa’daki Cezayirli Müslümanların mahkûm edilmeleri, hürriyetleri ellerinden alınmalarından dolayı Fransız yönetimi kınanır.148

Tarihte temayüz etmiş dindar simalar da unutulmaz, bazen özel sayı niteliğinde bu isimler dergiye konu olur. 11. Sayının Mehmet Akif Ersoy, 41. Sayının Mevlana’ya ayrılması gibi, bazen de bu isimler birkaç sayfalık yazılarla anılırlar. Ahmet Hamdi Akseki’nin ikinci vefat yılı sebebiyle 22. Sayıda anılması gibi.

Dinin, hayatın tüm alanlarına nüfuz ettiğine inanmış olduklarından olacak ki; boşanma, ticaret ahlakı, doğum kontrolü gibi toplumsal olaylar noktasında uyarılarda

146

Arışahin, “Tarihi Mukadderatımız ve Dini Tedrisat Müesseseleri”, 12 147

Özmen, “İlmin Dinimizdeki Üstün Yeri”, 5 148

bulunulur. Evliliğin Muhammed peygamberin hassaten üzerinde durduğu insani bir ihtiyaç, hatta vazife olduğu vurgulanır. Evliliğin bireyi ve toplumu koruyucu vasfı anlatılır. Boşanmanın caiz olmasına karşın Allah tarafından sevilmediği hadisi hatırlatılır. Bu konuda özellikle çocukların mağduriyeti de hatırlatılarak sorumlulukların yerine getirilmesi hususunda ikazda bulunulur.149

Çok kazanma hırsı ve kötü mal satma gayretinde olanların yaptıkları ticaret, dine, akla-mantığa, ahlaka aykırı olduğundan kınanır.150 İslâm dini yardımlaşma ve dayanışma dinidir, toplumsal birliği tekit eder, toplumsal yardımlaşma İslâm için bir teşvik değil, zarurettir.151

Zaruret hali dışında doğum kontrolü uygun değildir. Ayrıca doğum kontrolü için karı-kocanın müşterek rızası şarttır.152

Derginin temel ekseni yukarıda zikrettiğimiz dönemin toplumsal sorunlarını, İslâmi bir yaklaşımla ele almak, din ve milli kültür havzasında olmayanlara dikkat çekmek, bu konuda ısrarcı olanları reddetmek, diğerlerini ikna ederek sorunları İslâmi bir referansla çözmektir.