• Sonuç bulunamadı

3.6. AĞLAMA ANACIĞIM AĞLAMA

3.6.1. Dış Yapı Özellikleri

3.6.2.4. Dil ve Anlatım:

Anlatım açık, akıcı, kısa, duru ve içten cümlelerle yapılandırılmıştır. Kitapta kurallı cümleler devrik cümlelerden daha fazla kullanılmıştır. Hikâyelerde yer alan devrik cümlelere şu örnekler verilebilir:

“Şimdi ise o güzel ormanlar, o güzel dağlar üzüntü veriyordu kendisine” (AAA, 2009: 22).

“Allah bana ne oğul verdi ne de kardeş” (AAA, 2009: 42).

“Doğana aldırmayınca ben onu bırakır mıyım hiç” (AAA, 2009: 88).

Çocuk edebiyatı ürünlerine, temel söz varlığı içerisinde sıklıkla kullanılan ve çocukların anlayabileceği düzeyde kelimeler seçilmelidir. Daha önce de söz konusu edildiği gibi kitaplarda çocukların, anlamını bilmediği kelimelere de yer verilerek kelime hazineleri geliştirilebilir. Ancak “Ağlama Anacığım Ağlama” adlı kitapta yer alan bazı kelimelerin çocuğun günlük hayatında karşılaşması ve cümlenin anlamından çıkarması zor olan kelimeler olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple aşağıda örneklerini verdiğimiz kelimelerin çocuğun yeni kelimeler öğrenmesine ve sözcük dağarcığını geliştirmesine hizmet etmeyeceği söylenebilir. Hikâyelerde çocukların anlamını bilmediği kelimelerin kullanıldığı cümlelere şu örnekler verilebilir:

“Sırtında yırtık pırtık bir aba vardı” (AAA, 2009: 11).

“Kazan Bey ciğeri yana yana konur atını mahmuzladı” (AAA, 2009: 24).

“Yoksa kafirlerin kadehini doldurup Kazan’ın namusunu sındırayım, beş paralık edeyim mi?” (AAA, 2009: 32).

“Banı Çiçek yaşmaklandı, yüzünü kapattı” (AAA, 2009: 50). “Deli Karçar’ın ölçüsü endazesi yoktu” (AAA, 2009: 56).

“Bu şölende ilk kez bir yere üç otağ daha kurdurmuştu” (AAA, 2009: 95). “Yoksa kara urbalı kafirlere mi aldırdın?” (AAA, 2009: 104).

atasözleri, yansıma sözcüklerle ve çeşitli söz kalıplarıyla güçlendirilmiştir. Hikâyelerde yer alan deyimlere şu örnekler verilebilir:

“Düşünde aç kurtlar sürüsüne saldırıyor, onlarla baş edemiyordu” (AAA, 2009: 18). “Olura olmaza pabuç bırakmazdı” (AAA, 2009: 18).

“Bir yol gösterin bana” (AAA, 2009: 54).

“Boğaç’ı babasının gözünden düşürmeliyiz” (AAA, 2009: 100). Hikâyelerde kullanılan ikilemelere şu örnekler verilebilir:

“Tavla tavla şahbaz atlarının, katar katar develerinin, sürü sürü koyunlarının sayısını kimse bilmezdi” (AAA, 2009: 12).

“Yalnız gece gündüz yavuklum dünyanın en güzel kızı olsun diye yakarırdım” (AAA, 2009: 52).

“Soğuk soğuk pınarlarım sana içme olsun” (AAA, 2009: 92).

“Daha güneş ufuktan başını göstermeden tan yeli serin serin esiyor, boz tüylü çayır kuşları cıvıl cıvıl ötüyordu” (AAA, 2009: 96).

Hikâyelerde tespit edilen pekiştirme örnekleri şunlardır: “Etekleri yemyeşil ormandı” (AAA, 2009: 15).

“Hepsini tastamam getirdim” (AAA, 2009: 58). “Sapa sağlam oldu” (AAA, 2009: 107).

Hikâyelerde geçen yansıma sözcüğe şu örnekler verilebilir: “Astıkları dal çat diye kırılıp yere düştü” (AAA, 2009: 37).

Hikâyelerde geçen atasözlerine şu örnek verilebilir: “Su uyur düşman uyumaz” (AAA, 2009: 16).

“Ağlama Anacığım Ağlama” adlı hikâyede argo bir söze yer verildiği görülmüştür. Çocuklara kötü örnek olabilecek bu gibi kelimelerin çocuk edebiyatı ürünlerinde yer alması uygun değildir.

“ ‘Şimdi hepinizi ayaklarımın altına alırım fışkılar!’ dedi.”

Kitaptaki tüm hikâyelerde halk edebiyatında önemli yeri olan dualara ve beddualara rastlanmaktadır.

“Dua edeyim hanım! Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Havada uçan kuşların kanatlarının ucu kırılmasın. Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun.

Tanrı’nın yandırdığı ışığın hiç sönmesin. Tanrı seni namerde muhtaç eylemesin!” (AAA, 2009: 112).

“ ‘Ağzın kurusun, dilin çürüsün çoban,’ dedi. ‘Allah senin alnına kara yazı yazsın!’ ” (AAA, 2009: 27).

Hikâyede baba ile oğul arasında kopuz eşliğinde yapılan bir atışmaya, bir annenin söylediği ağıta ve şiirsel söyleyişlere yer verilmiştir. Bu durum esere renklilik ve canlılık katmakla birlikte çocukların İslamiyet öncesi Türk edebiyatı ve halk edebiyatı nazım biçimleri hakkında bilgi sahibi olmalarına da yardımcı olacaktır. “Dumanlı dağlarla çevrili yurdum,

Seni nasıl bıraktım, nasıl buldum? Altın sarayımdan eser kalmamış, Ak saçlı anam ah çekip ağlamış. İşte göz yaşları ıslatmış yeri, Eziyet etmişler düşman erleri. Oğlum Uruz’u da alıp gitmişler,

Ah Tanrım, ah Tanrım bu nasıl işler?” (AAA, 2009: 24).

Kitapta Oğuz Türkleri hakkında bilgilere de yer verilmiştir.

“Oğuz Türklerinin güzel bir âdeti vardı. Barış günlerinde birbirlerine ziyafet çekerlerdi. Bunun adı şölendi. Şölenlerde bir araya gelip sohbet edilirdi. At koşturulur, ava çıkılır, pehlivan güreşleri düzenlenirdi” (AAA, 2009: 12).

Hikâyelerde kişi tasvirlerine yer verilmiştir. Bu durum okuyucunun karakterleri zihninde canlandırmasını kolaylaştırır.

“Beri gel başımın tahtı, evimin bahtı! Evden çıkıp yürüdüğünde ulu bir serviyi andırıyorsun. Sırma saçların topuklarına kadar iniyor. Kaşların kurulmuş yaya benziyor. Ağzın o kadar küçük ki çift badem sığmıyor” (AAA, 2009: 96).

Hikâyelerde olağanüstülüklere yer verildiği görülmüştür.

“Babası Bay Püre Bey, oğlu için ağlayıp gözyaşı dökmekten gözleri görmez olmuştu. Püre Bey’in geniş otağı sevinçten hop kalktı hop oturdu.

Gözleri görmeyen Püre Bey hâlâ kuşku içindeydi:

‘Eğer gelen oğlum ise,’ dedi, ‘serçe parmağını kanatsın. Kanı mendille silsin. Mendili gözlerime süreyim. Açılacak olursa oğlum Beyrek’tir.’ Mendili sürünce gözleri açıldı, görmeye başladı” (AAA, 2009: 81-82).

sanatlarına yer verildiği görülmüştür. Kitapta en fazla kullanılan söz sanatı teşbih (benzetme) tir. Metinlerde yer alan söz sanatlarına şu örnekler verilebilir:

“Karacık Çoban böyle söyleyince düşmanlar yaylarına sarıldılar, yağmur gibi ok yağdırdılar” (AAA, 2009: 20).

“Gittiler Bayındır Han’ın tavlasından ejderha gibi iki yiğit at getirdiler” (AAA, 2009: 54).

“Göz açıp da gördüğüm, gönül verip de sevdiğim! Bir yastığa baş koyduğum! Koç yiğidim! Şah yiğidim! Karşı yatan kara dağları ben sensiz neyleyim?” (AAA, 2009: 92).

Kitapta hikâyeler hâkim bakış açılı üçüncü tekil şahıs tarafından anlatılmıştır. Kitaplar oluşturulurken yazım ve noktalama kurallarına uyulmalıdır. “Deli Dumrul’un Köprüsü ve Boğaçhan” adlı hikâyelerde yazım yanlışlarına rastlanmıştır. Bu yazım yanlışlarına şu örnekler verilebilir:

“Sapa sağlam oldu” (AAA, 2009: 107). Bu cümlede yer alan pekiştirme “sapasağlam” şeklinde bitişik yazılmalıdır.

“Dinle ey Kazılık dağı…” (AAA, 2009: 106). Yer adlarında ilk isimden sonra gelen ve deniz, nehir, dağ vb. tür bildiren ikinci isimler büyük harfle başladığından dağ kelimesinin büyük harfle başlaması gerekir.

“Omuzu kuşlu elbise ver” (AAA, 2009: 100). Bu cümlede kullanılan “omuz” kelimesine ünlü ile başlayan bir ek geldiğinden ünlü düşmesi olması gerekir. Yani “omuzu” yerine “omzu” kelimesi doğrudur.

“şu Tanrı buyruğu nedir tanımayan delinin gözüne görün, benzini sarart, canını hırıldat, al gel” (AAA, 2009: 86). Bu cümlenin baş harfinin büyük olması gerekir.

Kitapta tespit edilen bazı noktalama yanlışları ise şöyledir:

“Deveden erkek develer, attan aygırlar, koyundan koçlar kestirmişti..” (AAA, 2009: 85). Bu cümlenin sonunda yer alan yan yana iki nokta kullanımı yoktur. Bunun yerine tek nokta konulması uygundur.

“Dağa boşanma ilenme anacığım,” dedi (AAA, 2009: 106). Bu cümlede ise tırnak içindeki cümlenin sonuna virgül yerine nokta getirilmesi uygun olacaktır.

“ ‘Siz de kimlersiniz,’ diye bağırdı” (AAA, 2009: 85). Tırnak içindeki cümlenin sonuna virgül yerine soru işareti getirilmesi uygun olacaktır.

Benzer Belgeler