• Sonuç bulunamadı

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ AVRUPA BİRLİĞİNE VE DİYALOGA

28 Nisan - 01 Mayıs 2004 tarihleri arasında Kahire’de düzenlenen 16. Uluslar Arası İslam Medeniyetinde Hoşgörü Konferansında, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali

218 APK Dairesi Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Yılı İstatistikleri, (Başkanlık Yay.) Ankara-2005, s. 67. 219 T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Yurtdışı Hizmetleri Broşürü, DİB Yayınları, Ankara-1995, s. 43-44. 220 Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Yılı İstatistikleri, Ankara-2004, s. 14.

Bardakoğlu, bu konudaki görüşlerini şöyle ifade etmiştir: İslâm’ın evrensel mesajından hareketle diyalog ve hoşgörü konusuna şu başlıklar altında yaklaşmak mümkündür:

1. Dinler ve kültürler arası diyalog olgusunun, son yıllarda bütün dünyada yükselen bir değer olması sevindirici bir husustur. Bu durum, tarihten gelen her türlü ayrılık ve çatışma noktalarını izale etmede yardımcı olacağı gibi çağımızda insanlığın ortak sorunları olarak acil çözüm bekleyen açlık, yoksulluk, işsizlik, ekolojik kirlilik, doğal afetler, uyuşturucu madde bağımlılığı, terör vs. gibi temel sorunların çözümüne de katkıda bulunacaktır. Artık insanlık tarihte kalması gereken, ama yapay bir biçimde gündeme taşınmak istenen çatışma kültürlerine iltifat etmemektedir. Öte taraftan dinleri yeni bir anlayışla ilgi alanına çeken insanlık, dinlerin özündeki espriye ne denli ihtiyaç duyduğunu son iki yüzyıllık tecrübelerden sonra daha iyi kavramış bulunmaktadır.

Yüce dinimiz İslâm, genelde insanlar arası özelde ise dinler arası olumlu ilişkilerin kurulmasına, yeryüzünden ayrımcılığın kaldırılmasına ve insanlığı tehdit eden ahlâkî yozlaşma ve adaletsizliğin giderilmesine önem verir. Bu çerçevede diyalog, farklı din ve kültüre mensup insanlar arasında hoşgörü ortamının tesisini ve tarafların birbirlerini tanıyıp anlamasını sağlaması açısından İslâm’ın değer verdiği bir kavram olarak dikkati çeker.

Binaenaleyh insanlığın geldiği bu noktada dinler arası diyalogun çok ayrı bir yeri vardır. Ancak bu olgunun hiçbir şekilde amacı dışında kullanılmaması ve istismar edilmemesi gerekir. Şayet bu olgu, yanlış anlamalara meydan verecek şekilde istismar edilir ve amacı dışına çıkılırsa sadece dinler ve kültürler arası diyalogu sekteye uğratmakla kalmaz, kültürlerin ve dinlerin kendi içindeki farklılıklara karşı hoşgörü ortamını da büyük ölçüde zedeler. Dinler ve kültürler diyalog zeminini kendi kurumsal misyonlarına yeni bir açılım imkânı ve yayılma politikalarının bir parçası olarak görme eğiliminde olurlarsa küreselleşen dünyamızda uyuyan birçok dev sorunu uyandırmış olurlar. Bu konuda özellikle üç büyük dinin (İslâm, Hıristiyanlık ve Yahudilik) temsilcilerinin fevkalade dikkatli olmaları gerekmektedir.

Bazı batı kiliselerinin dinler arası diyalogu, farklı inanç sahibi insanların birbirini tanıma ve anlama süreci olmaktan ziyade, Hıristiyan mesajını insanlara ulaştırma ve uluslar arası projelerin aracı olarak görmesi, diyalog çabalarının önünde ciddî bir sorun olarak durmaktadır. Kiliselerin Hıristiyan misyonunun yayılmasını hedefleyen bu anlayış ve tavrının, samimi diyalog çabalarını sekteye uğrattığı aşikârdır. Bununla birlikte birçok Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Budist vb. din mensuplarının gerçek ve samimi anlamda

diyalog için uğraş verdikleri de bilinmektedir. Böyle bir diyalogun tesisi, insanlar arasındaki şiddet ve çatışma ortamının önlenebilmesi için faydalı olacaktır. Birbirini tanıma ve anlama süreciyle birlikte hoşgörü ve anlayışın yaygınlaşması, dünyanın daha güvenli, huzurlu ve yaşanılır olmasını sağlayacaktır ki böylesi bir hedef -yukarıda vurguladığımız gibi- İslâm’ın anlayış ve çabasıyla da örtüşmektedir.

2. Farklılıkların bir diyalog zeminine dönüştürülmesinin önündeki zorluklar sadece dinler arası diyalogun bir sorunu değil, aynı zamanda her dinin ve kültürün kendi içinde de var olan bir sorun olmuştur. Zira kendi içinde barışık olmayan kültürlerin dünya barışına katkıda bulunabilmeleri mümkün değildir. Esasen dinler, hem iç hem de dış barışı tesis eden en kadim olgulardır. Bize düşen bu ilâhî dinlerin evrensel mesajını yorum farklılıklarımızla birbirimize dayatmamamızdır. Amaç müşterektir; herkesi yaratan bir Tanrı vardır ve O, yine herkesi bu dünyada yapıp ettiklerinden dolayı ahirette hesaba çekecektir. Bu bağlamda İslâm, kendi içindeki farklı yorumlara bir rahmet olarak bakmaktadır. İslâm düşünce ekolleri ve mezhepleri, biri diğerinden üstün olmayan ve her biri kendi içinde kurtuluşa götüren yolu formüle etmeye çalışan birer doktriner bütünlüktür. İslâm kültüründe bu farklı yorumlar bir zenginlik olarak görülmüş, istisnalar dışında gerilim ve ayrışma sebebi olmamıştır. Batıda ise mezheplerin âdeta farklı dinler gibi ayrıştığı, bu sebeple mezhepler arası ciddî çatışmaların yaşandığı bilinmektedir.

3. İçinde yaşadığımız yüzyılda insanlık tecrübesinin hoşgörü, diyalog, kültürel farklılıklara saygı ve birlikte yaşama kültürü için demokrasi çok önemlidir. Barışın evrenselliği ve kalıcılığı açısından demokrasi önemli imkânlar sunmaktadır. Türkiye’de gelişen dindarlık anlayışı ve hoşgörü kültürü bunun önemli bir göstergesidir. Bunda Osmanlıdan gelen tarihî tecrübenin de önemli katkıları vardır. Nitekim Anadolu ve Balkanlarda yüzyıllarca farklı din ve kültürler barış ve hoşgörü içinde bir arada yaşayabilmişlerdir. Dinleri şiddetin, gerilimin, aramızdaki kavganın kaynağı ve sebebi olmaktan çıkarıp ortak bir barış zemini tesis etmek istiyorsak buna, Türkiye’de yaşadığımız tecrübenin büyük katkısının olacağını düşünüyorum.

4. Dünya barışı adına hoşgörü, diyalog, kültürel farklılıklara saygı ve birlikte yaşama kültürünün yaygınlaşması için bilime dayalı bir din anlayışı önemlidir. Çünkü bilim, insanlığın ortak bir değeri, dünün özeti, bugünün realitesi ve yarının zeminidir. Doğru bilgiye dayanan bilimin hakemliği bizi uzlaştırır ve yumuşatır. Çünkü bilimsel bilginin olduğu yerde özgüven ve özgürlük olur. Bilen insan hem kendine özgüveni olan

hem de başkalarına özgürlük alanı bırakmasını bilen insandır. Özgürlüğün yolu kendimize güvenmekten geçer. Kendisine güvenmeyen kişi veya sistemler özgürlük alanlarını da giderek kısıtlarlar. Dinler arası diyalogun geliştirilmesi için bilginin sağlıklı şekilde ve yanlışı dışlayacak bir dinamizm kazanarak üretilmesi ve bunun aktüel hâle getirilmesi kaçınılmazdır.

5. Hoşgörü ve birlikte yaşama kültürünün gelişip yaygınlaştırılmasında önemli katkıları olan diğer bir unsur ise sufî gelenek ve derin tasavvufî düşüncedir. Dinlerin tarihsel tecrübe içinde kazanmış oldukları katılıkları yumuşatan, onların mesajlarını toplumun bütün katmanlarına taşıyan bu zengin kültür, evrensel birçok projeye veri sunabilecek niteliktedir. Niyet ve düşüncede incitmeme ve incinmeme anlayışına dayanan, pratikte ise yaratılanı yaratandan ötürü sevmeyi prensip hâline getiren bu anlayış insanlık için sevgi dolu bir hayat kaynağıdır. Muhyiddin İbn Arabî, Hakîm Tirmizî, İmam Rabbanî, Ahmet Yesevî, Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî vb. şahsiyetlerden hoşgörü ve birlikte yaşama kültürü açısından öğreneceğimiz çok şey vardır.

6. Ayrıca dinlerin anlaşılmasında salt dinin ana metinlerinden hareket etmek yerine onun tarihsel tecrübesini, bu tecrübe içinde yer alan sanatı, estetiği, mimarîyi, musikiyi, edebiyatı ve yaşama kültüründeki farklılıkları da göz önünde bulundurmalıyız. Metinleri, tarihsel bağlamını ve ortamını göz ardı ederek kendi tercihimize göre seçip ele alırsak metne tâbi olmaktan ziyade kendi kişisel tercihimizi metne onaylatmış ve onu meşrulaştırmış oluruz. Özetle İslâm başta olmak üzere bütün ilâhî dinlerin mesajlarında insanlığın huzur ve barışını sağlayıcı yönde önemli unsurların bulunduğunu, gerek tarihte ve gerekse günümüzde din farklılıklarından beslenen birtakım olumsuzlukların aslında dinlerin özünden değil, bağlılarının yanlış yorumlamalardan kaynaklandığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla dünya barışı ve insanlığın mutluluğunu sağlamak için hepimizin sağlıklı iletişim, diyalog, hoşgörü ve birbirimizi anlamaya gerekli önemi vermemiz gerekmektedir.

Ben diyalogdan, farklı olduğumuzun farkına varmak ve farklılıkları abartmadan ve bunları fazla sorun etmeden kendimizi geliştirebilmeyi, bu ortamda en iyi ve güzeli yakalamayı, ötekiyle de barış içinde bir arada yaşama isteğini anlıyorum. Akıp giden zaman içinde, her bir bireyin kendine özgü çevresi, bilgi kaynakları, özellikleri ve iç dünyasının olduğu bir zeminde farklılığa karşı durabilir miyiz? Öyleyse farlılıkları varoluşun doğasında aramak gerekir. Belki farklılıklarımız olmasaydı yüce yaratıcıyı bilemeyecektik, kendimizin

ve hayatın güzelliklerinin farkına varamayacaktık. Bu sebeple farklılıkları yok etmeyi, onlara şekil vermeyi, onları belli bir forma sokmayı diyaloga aykırı, hatta doğal gidişe aykırı görüyorum. Esas olan, farklılıklarımızın farkına vararak birbirimizi sevmek ve iyilikte yarışmaktır.221

C- DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI VE DİNLER ARASI DİYALOG