• Sonuç bulunamadı

www.upek2020.org

DKSS-06 [XVIV. Ulusal Pediatrik Endokrinoloji & Diyabet Kursu » Diyabet Kursu]

Tip 1 Diyabetli Çocuklarda Tanı Anı ve/veya Tanıdan Sonraki 1 Yıl İçinde Diyabet İlişkili Oto-antikor Pozitifliği ve Klinik Parametrelerle İlişkisi

Elif Eviz, Gül Yeşiltepe Mutlu, Ecem Can, Tuğba Gökçe, Serra Muradoğlu, Şükrü Hatun Koç Üniversitesi Hastanesi, Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Bilim Dalı

GİRİŞ: Tip 1 diyabet (T1D) pankreastaki beta hücrelerinin otoimmün mekanizmalarla haraplanması ile karakterizedir. Adacık antijenlerine karşı gelişen otoantikorlar tipik olarak tanıdan önce ve takip eden değişken bir süre boyunca mevcuttur. Bu antikorlardan en iyi bilinenleri GAD, adacık, insülin ve ZnT8’dir. Ülkemizdeki diyabet kliniklerinin çoğunda anti-ZnT8 bakılamamaktadır. Klinik uygulamalarda tanı anında her zaman antikorlarla ilgili veriler bulunmayabilir. Bununla birlikte bazı araştırmalar tanı anında antikor pozitifliğinin %80-90 oranında olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada tanı anında ve tanıdan sonraki yakın dönemde antikor pozitifliğinin ve antikor pozitifliğiyle klinik bulgular arasındaki ilişkinin araştırılması planlanmıştır.

MATERYAL-METOD: Koç Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Bölümü’ne Mayıs 2016-Şubat 2020 başvurmuş olan 750 tip 1 diyabetli çocuktan kliniğimize tanıdan sonraki ilk 1 yıl içinde başvurmuş olan tip 1 diyabetli çocuklar (n:120) diyabet ile ilişkili otoantikorlar açısından retrospektif olarak analiz edildi.

BULGULAR: 120 çocuğun ortalama yaşı 9.2 yıl (1.1-18 yaş), %53’ü female, başvuru anındaki median tanı süresi 1 ay (0-12 ay), median BMI-SDS 0.2’ydi. Tanı anında DKA sıklığı %23.5, %97’sinin birinci derece akrabalarında T1D öyküsü negatifken, %2.5’unun kardeş öyküsü mevcuttu. İzlemde 51’i (%42) balayına girdi. Diyabet ilişkili otoantikorlardan en az biri pozitif olanların sayısı 96 (%80) idi.

Anti-GAD pozitifliği 81 (%67.5) olguda saptanırken, anti insülin ve anti adacık antikor pozitifliği oranları sırasıyla %13.3 ve %16.3’tü ve anti-GAD pozitifliği diğer 2 antikorun pozitifliğine göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.001). Anti transglutaminaz IgA pozitifliği saptanan olguların sayısı 6 (%5)idi. Anti-GAD pozitif (n:81) ve negatif (n:39) olan olgular karşılaştırıldığında yaş, tanı süresi, BMI-SDS, cinsiyet, aile öyküsü, anti transglutaminaz IgA pozitifliği, tanı anında DKA varlığı, balayına grime oranları arasında anlamlı fark saptanmadı (tablo 1). Bununla beraber Anti-GAD pozitifliği ile yaş arasında negatif korelasyon saptandı (r:-0.331, p<0.05). Bunların yanı sıra HNF1B mutasyonu pozitif olan 2 olgu ve KCNJ11 mutasyonu pozitif olan 1 olguda da yüksek titrede Anti-GAD poizitifliği mevcuttu.

SONUÇ: Anti-GAD en yüksek oranda pozitif olan antikordur; bakılmayan diğer oto antikorların da bakılır hale gelmesi durumunda antikor pozitifliği artabilecektir; 3 MODY olgusunda Anti-GAD pozitifliğinin olması bazı vakalarda daha karmaşık bir patogenez olabileceğini düşündürmektedir.

Anahtar Kelimeler: tip 1 diyabet, oto antikor, anti-GAD

Anti GAD pozitifliği durumuna göre olguların demografik, klinik ve laboratuvar bulguları Anti-GAD (+)

Anti adacık antikor pozitifliği 10(%12) 6 (%15) 0.49

Anti insülin antikor pozitifliği 13(%16) 5(%13) 0.873

3 – 5 Aralık 2020

XIX. DİYABET KURSU

www.upek2020.org

DKSS-07 [XVIV. Ulusal Pediatrik Endokrinoloji & Diyabet Kursu » Diyabet Kursu]

Tip 1 Diyabet Tanısı Almış 10-17 Yaş Arası Çocuk Ve Ergenlerde Depresif Belirtilerin Sıklığının Değerlendirilmesi Ceren Dinler1, Derya Buluş2, Aslı Çelebi Tayfur1

1Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk sağlığı ve Hastalıkları

2Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Endokrinoloji Bölümü

AMAÇ: Diyabetes mellitus (DM), endokrin sisteme ait bir bozukluk olmakla birlikte, hasta açısından duygusal, ruhsal ve sosyal boyutları olan bir durumdur. Çalışmamızda tip 1 diyabetli hastaların depresyon eğilimlerine dikkati çekerek, bu konuda klinisyen farkındalığı yaratabilmeyi amaçladık.

GEREÇ-YÖNTEM: SBÜ Ankara Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Polikliniği’ne başvuran 10-17 yaş arasında, insülin pompası ya da multi doz insülin enjeksiyon tedavisi alan, en az 1 yıldır tip 1 DM tanılı 76 hasta ile hastanemizin çeşitli polikliniklerine başvuran 99 sağlam çocuk çalışmaya dahil edildi.Bireylerin depresyon durumlarını belirlemek için Çocuklar için Depresyon Ölçeği (ÇDÖ), sosyodemografik özelliklerini sorgulamak için tarafımızca hazırlanan bir anket kullanıldı. Ayrıca kontrolleri sırasında bakılan fizik muayene özellikleri ve HbA1c düzeyleri kaydedildi. Son 6 aydadiyabetik ketoasidoz ve ağır hipoglisemi nedeniyle hastaneye başvuru sayısı, kaç yıldır diyabet hastası olduğu, ek ilaç kullanımı, diyabet komplikasyonu, ek hastalık varlığı hasta dosyalarından tarandı.

BULGULAR: Tip 1 diyabetli hastaların %42,1’i erkek, yaş ortalaması 14,2±2,5 yıl, ortalama diyabet süresi 5,0±3,2 yıldı. Günlük ortalama insülin düzeyi 1,0±0,4 Ü/kg/g, en son kontrollerinde bakılan HbA1c ortalaması %9,3±2,7,son 1 yıldaki HbA1c ortalaması %9,3±2,2, son 1 yıllık HbA1c ölçümlerine göre kötü kontrol oranı ise %25 (n=19)’di.

Hasta ve kontrol grubu arasında ÇDÖ puanları açısından istatistiksel olarak fark yoktu. Tip 1 DM’lerde depresyon kız ve erkeklerde eşit oranda görülmekteyken, kontrol grubunda kızlarda daha sıktı. Tip 1 diyabetli çocukların boy, kilo, VKİ değerleri, SDS’leri, puberteleri, en son bakılan HbA1c değerleri, 1 yıllık HbA1c ortalamaları, diyabet süreleri, günlük insülin dozları, insülin pompasıve ek ilaç kullanımı, son 6 ay içindeki diyabetik ketoasidoz (DKA) sayısı ve komplikasyonların varlığı ile depresyonları arasında bir ilişki bulunmadı. Depresyon durumu ile ek hastalık varlığı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki gözlendi. Hastaların yaşları ile ÇDÖ puanları arasında pozitif yönlü zayıf bir ilişki mevcuttu.Anne-baba eğitim düzeyi ile depresyon arasında her iki grupta da bir ilişki saptanmazken, kontrol grubunda gelir düzeyi düşük olanlarda depresyon görülme oranları daha yüksekti. Tip 1 diyabetli çocuklarda kardeş sayısı>2 ve evde yaşayan kişi sayısı>4 olması ile depresyon arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulundu. Her iki grupta da hiç spor yapmayan bireylerde depresyonu olanların oranı spor yapanlardan daha yüksek olmakla birlikte bu farklılık yalnızca kontrol grubunda istatistiksel açıdan anlamlı bulundu.

SONUÇ: Tip 1 DM’li hastalarda cinsiyet, fiziksel özellikler, HbA1c düzeyleri, hastalığa ilişkin özellikler, anne-baba eğitim ve gelir düzeyi ile depresyon ilişkili bulunmazken, kalabalık aile ve kardeş sayısının çokluğu, ek hastalık varlığıdepresyona etki eden faktörler arasındaydı. Diyabetin kontrolü için psikolojik ve psikososyal sorunların tanınması ve önlenmesi için girişimlerde bulunulması, iyi metabolik kontrolü olan hastaların atlanmaması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Tip 1 Diyabet, Depresyon, HbA1c, Sosyoekonomik düzey.

3 – 5 Aralık 2020

XIX. DİYABET KURSU

www.upek2020.org

DKSS-08 [XVIV. Ulusal Pediatrik Endokrinoloji & Diyabet Kursu » Diyabet Kursu]

Tip1 Diyabetli Çocuk ve Ergenlerde Hipoglisemi Korkusunun Değerlendirilmesi

Didem Güneş Kaya, Kader Saran, Hande Turan, Yavuz Özer, Gürkan Tarçın, Oya Ercan, Saadet Olcay Evliyaoğlu İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı GİRİŞ-AMAÇ:

Tip1 diyabet tedavisinde metabolik kontrolü sağlamak için belirlenen sıkı kan şekeri kontrolü hedefi zaman zaman hipoglisemiyle sonuçlanmaktadır. Hipoglisemi diyabetli olgularda titreme, halsizlik, yorgunluk ve bilinç kaybı gibi rahatsız edici semptomlar göstermektedir. Bu da zaman içinde diyabetlinin hipoglisemiden çekinir hale gelmesine ve kan şekerinin yüksek tutma eğilimine neden olmaktadır. Bu çalışmada amacımız kliniğimizde izlenen olgularda hipoglisemi korkusunu belirlemektir.

YÖNTEM:

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinolojisi Polikliniği’ne 01/12/2019 ve 31/01/2020 tarihleri arasında rutin poliklinik kontrolü için başvuran ve çalışma için gönüllü olan 97 Tip1 diyabetli olgu çalışmaya dahil edildi. Olguların antropometrik ölçümleri, biyokimyasal bulguları ve sosyodemografik özellikleri poliklinik dosyalarından kayıt edildi. Olgulara yüz yüze anket yöntemiyle Virginia Üniversitesi Düşük Kan Şekeri ölçeği uygulanmıştır. Bu ölçekte 25 adet soru bulunmaktadır ve sorular likert ölçeğine göre planlanmış olup diyabetli 0-4 puan arası alabilmektedir. Toplamda yüksek puan almak yüksek kaygı düzeyi ile ilişkilidir. Ölçekte en alınan en düşük ve en yüksek puanın ortalaması bir kesim noktası oluşturmakta ve bunun altında/üstünde olmak kaygı düzeyinin saptanmasında belirleyicidir.

BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen diyabetlilerin 43’ü kız 56’sı erkektir ve yaş ortalamaları 12,8 ±2,8 idi. Olguların ortalama diyabet yaşları 5,2±1,2 dir. Diyabetlilerin 38’i tedavi yöntemi olarak insülin pompası ve 59’u insülin kalemi kullanmaktadır. Diyabetlilerin HbA1c ortalamaları %8,2dir. Ölçekten alınan en düşük ve yüksek puanların 8 ve 62 olduğu görüldü ve kesim noktası 35 olarak belirlendi. Olguların % 62‘i bu değerin altında kalarak düşük kaygı düzeyine sahip ve %38’i bu değerin üstünde kalarak yüksek kaygı düzeyine sahip olarak değerlendirilmiştir. HbA1c ile hipoglisemi korkusu pozitif ilişki olduğu gösterildi (p:0.05) SONUÇ:

Bu çalışmada olguların üçte birinden fazlasında hipoglisemi kaygısı olduğu ve hipoglisemi korkusu ile birlikte HbA1c düzeylerinin arttığı belirlendi. Diyabetli olguların eğitiminde hiperglisemi kadar hipoglisemi konusunda da yeterli ve doğru bilgilerin verilmesinin ve anlaşılmasının önemi bir kez daha vurgulandı.

Anahtar Kelimeler: Tip1 diyabet, hipoglisemi, korku

3 – 5 Aralık 2020

XIX. DİYABET KURSU

www.upek2020.org

DKSS-09 [XVIV. Ulusal Pediatrik Endokrinoloji & Diyabet Kursu » Diyabet Kursu]

Tip 1 Diabetes Mellitus Tanılı Çocuklarda Endotel Hasarında Yeni Belirteçler: Serum Endocan ve Endoglin Düzeyleri Ayşe Anık1, Elif Çelik1, Özge Çevik2, Tolga Ünüvar3, Ahmet Anık3

1Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Aydın

2Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Aydın

3Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı, Aydın

AMAÇ: Tip 1 diabetes mellitus’ta (T1DM) endotel disfonksiyonu damar hastalığının erken bir belirtecidir. Bu çalışmanın amacı T1DM’li çocuklarda endotel hasarının belirteçleri olan endokan ve çözünebilir endoglin (S-endoglin) düzeylerinin belirlenmesi ve bu belirteçlerin metabolik kontrol ile olan ilişkilerinin değerlendirilmesidir.

METOD: Çalışmaya mikrovasküler komplikasyonu olmayan 64 T1DM tanılı ve 64 sağlıklı çocuk dahil edildi. Çocukların antropometrik ölçümleri, puberte evreleri ve insülin dozları kaydedildi. Glikozile hemoglobin (HbA1c), serum endokan ve S-endoglin düzeyleri ölçülerek her iki grup arasında karşılaştırıldı.

SONUÇ: Serum endokan ve S-endoglin düzeyi T1DM’li çocuklarda sağlıklı gruba göre daha yüksek olarak bulundu (p<0.01). Serum endokan ve S-endoglin düzeyleri ile HbA1c ve serum endokan düzeyi arasında pozitif ilişki izlendi (sırasıyla: r=0.579, p<0.00; r=0.296, p=0.01). İyi metabolik kontrollü hastalar ile kötü metabolik kontrollü hastalar karşılaştırıldığında (HbA1c > 8%); kötü metabolik kontrollü olan çocukların yaşının daha büyük, diyabet süresinin daha uzun ve pubertal olma oranlarının daha fazla olduğu görüldü. Ayrıca, kötü metabolik kontrollü hastaların serum endokan ve S-endoglin düzeyleri sağlıklı gruptan daha yüksek olmakla birlikte bu fark istatistiksel anlamlılık taşımıyordu. Serum endokan ve S-endoglin düzeyleri ile hastaların yaşı, diyabet süresi ve insülin dozları arasında ilişki yoktu.

TARTIŞMA: Endotel disfonksiyonunun yeni belirteçleri olarak bilinen endokan ve S-endoglin’in serum düzeyleri T1DM’li çocuklarda yüksektir. Mikrovasküler komplikasyonu olmayan T1DM’li çocuklarda yüksek serum endokan ve S-endoglin seviyeleri, hastalığın erken evrelerinde endotel hasarının başladığını işaret etmektedir.

Anahtar Kelimeler: tip 1 diabetes mellitus, endoteli endokan, endoglin

3 – 5 Aralık 2020

XIX. DİYABET KURSU

www.upek2020.org

DPS-02 [XVIV. Ulusal Pediatrik Endokrinoloji & Diyabet Kursu » Diyabet Kursu]

Tip1 Diyabet ve Çölyak Hastalığı Birlikteliği Olan Olguda Yakın Takip, Karbonhidrat Sayım Tekniği ve İnsülin Pompa Tedavisi

Fatime Şahin1, Seda Erem Basmaz2, Gülay Yalım3

1Karabük Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Diyabet Eğitim Hemşiresi

2Karabük Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı

3Karabük Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Diyetisyen

AMAÇ: Tip1 diyabet mellitus (DM) çocuk ve gençlerde ortaya çıkan insülin eksikliğine bağlı otoimmun bir hastalıktır.

Tip1 DM ile birlikte çölyak hastalığı (ÇH) sıklığı oldukça yaygındır. Her iki hastalıkta da beslenme tedavisinin yeri oldukça önemlidir. Son yıllarda DM tedavisinde önemli teknolojik gelişmeler olmuştur.Bu gelişmelerden biri insülin pompa tedavisi ve subkutan glukoz monitorizasyonudur. bu tedaviler ve izlem yöntemi yaşam kalitesini artırır,biçimine esneklik getirir; hipoglisemi sıklığını ve şiddetini azaltır. Kan şekeri kontrolünü ve hgbA1c düzeyinde düzelme sağlamaktadır. Tip1 DM ve ÇH hastalığında beslenme şeklinin idame etttirilmesi genç hastalarda oldukça zor olmaktadır, bu hastalar hastalığı kabul etmeme, arkadaşları gibi beslenme istemektedir. Bu vakada yakın izlem, psikolojik destek, arkadaş desteğinin ön planda bulundurulması, yakın şeker takibi ve sonunda insülin pompası takılması ile beraber kan şekeri regülasyonunun sağlanabileceğini göstermeyi amaçladık.

OLGU: 1,5 yaşında DM,2 yaşında ÇH tanısı alan 19 yaşındaki hasta son iki yıldır hipo-hiperglisemi atakları ile acil servise ve polikliniğe başvurmaktadır, bu nedenle tekrarlayan hastanede yatış öyküsü bulunmaktadır. Hastanın poliklinik kontrolü sırasında istenilen kan şekeri takibi incelendiğinde gün içinde 4-5 sefer hipoglisemi (30 mg/

dl civarında ) sonrasında hiperglisemisi ( 500 mg/dl civarında ) olduğu görüldü. Hastanın gün içindeki alışkanlıkları soruldu. Normalde kan şekeri takibi yapmadığı, hipoglisemi yaşamamak için sürekli yemek yediği, kendini kötü hissetttiğinde kan şekeri ölçümü yaptığını ve yüksek çıkarsa kafasına göre ek doz yaptığı öğrenildi, hastaya yakın destek olunarak beslenme tedavisi düzenlenmesi yapılmak istendi,hasta kabul etmedi. Defalarca aynı şikayeti olunca hasta ikna olarak takibimize girmeyi kabul etti. Sık aralıklarla çağırarak öncelikle karbonhidrat sayım tekniği (KH) hastaya öğretildi, bu sırada hastanın eğitimleri defalarca tekrarlandı, aile ile beraber diyetisyen görüşmesi sağlandı.

Arkadaşları çağrıldı, beslenme desteği hep beraber yürütülmesi amaçlandı. Hasta buna rağmen hala kayıt tutmayı reddediyor,yediklerinin ve glukometrenin fotoğrafını veya ses kaydı atıyordu. Aile desteği tam olan olgunun tüm takiplerini baba yapmakta ve babaya daha önce öğrenip unuttuğu KH tekrar öğretildi.1,5 ay bu şekilde takip sonrası toplam insülin dozu 52 ünite/gün, 15/1 Kİ, 52 IDF ayarlandı. İnsülin pompası tedavisi önerildi ama kabul etmedi.

Hastaya yoğun uğraşı ile ikna edilip demo sonrası karar vermesi istendi. Şeker ölçümler iyi gidip hipo olmaması olguyu cesaretlendirdi ve pompaya karar verdi.Hastanın insülin pompası tedavisindeki en beğendiği günde 4 kez injeksiyonun olmamasıydı. Pompa öncesinde laboratuvar bulguları; hba1c 8,9, tit 3 +glukoz, diğer tahliller normalken, 3 ay sonraki hba1c % 6,5 tit - gllukoz, şeker ölçümler iyi, hipo ve hiperglisemi yok, motivasyon ve moral yüksek geldi.

TARTIŞMA: Tip 1 DM ile birlikte ÇH yaygın olarak görülmektedir. Bu birliktelik, her iki hastalığın patogenezinin genetik-otoimmün temellerinin olduğunu göstermektedir. Her iki hastalığın tedavisinde beslenmeye dikkat edilmesi gerekmektedir.

Günümüzde bu tarzda beslenmeye uymak gençlerde oldukça zordur.Yakın takip ve psikolojik destek ile diyabet tedavisi daha kolaylaşmaktadır. KH tekniği hastanın beslenme tedavisinin esnekliğini sağlamakla beraber insülin pompası günde 4 kez injeksiyon sayısını 3 günde bir rezervuar değişimine bırakmaktadır. Bu esneklik genç ve ergenlerde gün

3 – 5 Aralık 2020

XIX. DİYABET KURSU

www.upek2020.org

DPS-03 [XVIV. Ulusal Pediatrik Endokrinoloji & Diyabet Kursu » Diyabet Kursu]

Diyabetli Çocuk ve Adolesan Bakımında Sosyal Hizmet Uygulamaları Havva Nur Peltek Kendirci1, Nesrin Yiğit2, Ümran Karayurt3

1Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Erol Olçok EAH Çocuk Endokrinolojisi Bölümü, Çorum

2Hitit Üniversitesi Erol Olçok EAH, Sosyal Hizmet Birimi, Çorum

3Hitit Üniversitesi Erol Olçok EAH Çocuk Endokrinolojisi Bölümü, Çorum

Diyabet, fiziksel bir hastalık olmanın yanında psiko-sosyal boyutları da olan bir durumdur. Hastanın tedavi sürecine katılımının ve sürekliliğinin sağlanması, tıbbi tedavisini uygulaması, ailesinin ve sosyal çevresinin hastaya ve hastalığa uyum sağlayabilmesi ve hastalığın kontrol altında tutulabilmesi için tıbbi desteğin yanı sıra, hasta ve ailesinin psiko-sosyal anlamda desteklenmesi gerekmektedir. Sosyal hizmet; bireylerin problem çözme, baş etme ve gelişme kapasitelerini arttırmayı, kaynak, hizmet ve olanak sağlayacak sistemlerle bireyler arasındaki ilişkiyi kurmayı, sistemlerin etkili ve insancıl olarak işlev görmesini sağlamayı ve sosyal politikaların gelişimi için katkıda bulunmayı amaç edinmiş bir bilim ve meslektir.

Hastanemiz Çocuk Endokrinolojisi Kliniği, diyabet ekibine sosyal hizmet uzmanının dahil olması sonrasında diyabetli çocuk ve adolesan hastalar ve yakınları ile psikososyal çalışmalar yapılmakta, hasta ve yakınlarının faydalanabileceği haklar (Çözger Raporu, Engelli Kimlik Kartı, 2022 sayılı yasa, Engelli Bakım Yardımı) ve toplumsal kaynaklar konusunda bilgilendirmeleri sağlanmakta, ilgili kurumlara yönlendirme yapılmaktadır.

Diyabetli çocuk ve adolesan hastalar ile yapılan çalışmalar:

-Yatılı olarak lise öğrenimine devam eden Tip-1 diyabetli hastamızın kaldığı yurtta Ramazan ayı boyunca yemek saatlerinde sıkıntı yaşadığı ve bu durumun kan şekeri regülasyonunu olumsuz etkilediği öğrenilmiş olup, ilgili yurt yönetimi ile iletişime geçilerek insülin enjeksiyonuna uygun saatlerde yemek çıkarılması sağlanmıştır.

-Tip-1 diyabetli bir çocuğumuzun kanser tedavisi gören babası için

LÖSEV’e başvuru yapılarak ayni ve nakdi yardım alması sağlanmıştır.

-Tip-1 diyabet tanısı olup, ailesi tarafından düzenli kontrollere getirilmeyen iki hastanın Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğüne bildirimi yapılarak, hastalar hakkında mahkeme tarafından Sağlık Tedbir Kararı alınması sağlanmıştır.

-Tip-1 diyabet tanısı olup, düzenli takip ve tedaviyi reddeden, tedavi uyumsuzluğu gösteren, kötü metabolik kontrollü iki adolesan hastanın aileleriyle de işbirliği yapılarak Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğüne başvuru yapılmış ve mahkeme kararı ile Sağlık Tedbir kararı alınması sağlanmıştır.

Diyabet tedavisinde başarılı olmak için ekip yaklaşımı önemlidir. Diyabet gibi kronik hastalıklarda, hastalık olgusunun tıbbi boyutu kadar psikolojik, sosyal ve ekonomik boyutu ile bir bütün içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, sosyal hizmet uzmanın diyabet ekibinin bir parçası olmasının önemine dikkat çekmek istedik.

Anahtar Kelimeler: diyabet, sosyal hizmet, adolesan

3 – 5 Aralık 2020

XIX. DİYABET KURSU

www.upek2020.org

DPS-04 [XVIV. Ulusal Pediatrik Endokrinoloji & Diyabet Kursu » Diyabet Kursu]

Benzer Belgeler