• Sonuç bulunamadı

Ben sonra tekrar, cevap verildikten sonra…

MODERATÖR:

Heh, tamam, okey.

D.K.:

Şimdi az önce benim Bologna Süreci’nden kastettiğim şey buydu. Yani kesinti olmadan öğrencimizin kendisini yetiştirebilmesi için olanaklar var. Çalgı, 4 yıl boyunca vardı. Ya da işte dans… Müzik alanındaki o nota eğitimleri 4 yıl boyunca vardı. Zorunluydu çünkü tanımlamamız belli. Ama şimdi seçimlik derslerimiz var, 2.sınıftan itibaren branşlaşılması gerektiğine ben inanıyorum ve katılıyorum da. Çünkü öğrenci o kalan 2 yılını bu şekilde farklı alanlardan eğitimler alarak beslensin. Aksi taktirde son sınıfa gelen bir öğrencinin hem bir yandan bitirme ödevini yapması, proje oluşturması, kendini yetiştirmesi mümkün değil. Çünkü alana çıkıyor artık. Neyi bilip bilmediğini sorgulayacak zamanı kalmıyor. Çünkü artık biz ona öğretmen kimliğini veriyoruz. Öğretmen her şeyi bilen gibi düşünülse de burada öğrencilerimizin özgüven eksikliği noktası; aslında soru işaretlerinin çokluğu ve aradığı ya da soru işaretlerine cevap bulamayışıyla alakalı. O yüzden benim hani naçizane önerim son olarak;

öğrencilerimizin gelmiş olduğu noktada çalgıda becerisi yüksekse seçimlik derslerini ona dönük, 4 yıl boyunca çalgıyla beslemesi ya da halk danslarında ritmik çalışmaya dönük bir beceriniz varsa o zaman seçimlik derslerinizi de ritmik. Çünkü şu anda bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Ancak az önce Füsun Hocam dedi ya “Ben çok karamsar gibi görünsem de bir şey yapamıyorum. Çünkü devlet politikası adı altında, önce oraların düzeltilmesi gerekiyor”. İşte benim vurgulamak istediğim şey buydu. Çocuklarımızın yaşamış olduğu bu sıkıntıya hep birlikte bir sözcü atamak ya da YÖK’e sesimizi duyuracak birilerinin olması gerektiği yönünde bir fikre sahibim. Ama belki benim sözüm farklı, olumsuz düşünülebilir ama bu da benim kendi şahsi düşüncem. Teşekkür ederim.

T.B.:

Bir cümleyle destekleyebilir miyim Hocam?

MODERATÖR:

Hocam… Çok az vaktimiz var, bir cümle olsun.

T.B.:

Evet, sadece bir cümle. Burada özellikle konservatuvarı olan üniversitelerin ve özellikle konservatuvar yetkililerinin bir bütünlük içerisinde komisyon sağlayarak kesinlikle ve kesinlikle kamuoyu oluşturması ve baskı yapması lazım. Daha önce verilmiş bir hakkın yeniden kullanılması söz konusu. Biraz önce kesin bilgi aldım, tereddüt ettiğimiz konuyla ilgili. Şu anda kesin bilgi veriyorum: Kartal, Kadıköy ve Şişli Halk Eğitim Merkezleri’nde hala kadrolu öğretmenler var. Demek ki bu kadrolar var, kapanmamış.

F.A.:

Hocam belli bir tarihten önce vardı zaten.

T.B.:

Var Hocam, şu anda görev yapıyor zaten…

F.A.:

Evet, evet; devam ediyorlar…

T.B.:

…ama sözüm şuna. Eğer orada mevcut var ise, bunun yeniden devamlılığı da bizlerin, özellikle de kamuoyu oluşturmak üzere konservatuvar yetkililerine ve o üniversitelere düşüyor, teşekkür ederim.

MODERATÖR:

Okey, teşekkür ediyorum.

T.B.:

Rica ederim.

MODERATÖR:

Son 5 dakikamız var. Soruyu alacağız ama İbrahim’e cevap vereceğiz. O yüzden soruyu bir alalım. Cevaplayamazsak sonraki şeyde devam edeceğiz. Soru? Alalım…

M.K.:

Benim sorum, nasıl görüldüğümüzle ilgili aslında; imajdan da konuştuğumuz için bunu sormak istiyorum. 3 yıldır benim de aklımda. Çünkü benim de aslında nasıl görüldüğümle ilgili hiçbir fikrim yok aslında; yani halk oyunları lisans öğrencisi olarak, Miray KÖKTAŞ bu arada… Nasıl görüldüğümüz derken yani… Kendi kişisel hayatımda da aynı. Demin konuşurken Deniz Hoca’nın da dediği gibi; “Ay ne güzel! İşte lay lay lom geçiyorsunuz sınavlardan.

Hopluyorsunuz, zıplıyorsunuz. Hayat size güzel” gibi bir görüntü çiziyoruz onlarda. Ama bunu nasıl değiştirebiliriz? Burada sorun biz de mi; yani öğrencilerde mi? Akademide mi?

Hocalarımızın dışarıya gösterdiği mi? Yoksa insanların halk oyunlarına ya da konservatuvarlara karşı tutumuyla mı ilgili? Yani bunu nasıl değiştireceğiz? Çünkü bu benim…

D.K.:

Bu soruya cevap ben mi? Yoksa?

MODERATÖR:

Hayır, soruya cevap genel…

D.K.:

Çünkü böyle bir işaret oldu…

M.K.:

Genel…

MODERATÖR:

Deniz Hocam, herhangi bir cevap bun şu anda veremeyeceğiz; 5 dakikamız olduğu için… Çok varoluşsal bir soru geldi oradan. Ardından daha fazla şey alamıyorum.

YUNUS EMRE KILIÇ (Düzenleme Komitesi/Y.E.K.):

Ben de bir soru iletsem; daha sonra cevabını alabilirim, hiç önemli değil (Gülüşmeler).

MODERATÖR:

Peki, tamam. Son 5 dakika. Kısa…

Y.E.K.:

Füsun Hocam, bizim uzmanlaşmamızla ilgili bir benzetmesi var; yani ben beğeniyorum bu benzetmeyi ama ne kadar katılırsınız, sizlerin de bu konuda görüşlerini almak isterim, tüm hocalarımdan. Arkadaşlarımın, yani lisans döneminde uzmanlaşmaya yönelik söylemleri var.

Aynı şeyleri lisans döneminde hep yaşadık, konuştuk. Lisans döneminde belki bunu çok edinemiyoruz. Bu konunun sadece tartışmasından ibaret kalıyor. Ama Füsun Hocam şöyle diyor; “Siz lisans döneminde birer pratisyen olarak yetişiyorsunuz, bir nevi pratisyen hekim olarak. Yüksek lisansla uzman adayı oluyorsunuz. Doktora süreciyle, eğer devam ederseniz, doktorayla da uzmanlığınızı alıyorsunuz. Bu görüşe ne kadar katılırsınız? Öğleden sonra da cevabımı alabilirim. Teşekkür ediyorum.

MODERATÖR:

Bunu tartışmayacağız sanıyorum. Çünkü çok az vaktimiz var. İbrahim’in sorusunu özellikle sona bıraktım ben. Çok varoluşsal bir soru sordu. Bitmez bu. Ama bir girizgâh yapalım.

Gerçekten de…

D.K.:

Sonrasında devam edelim.

MODERATÖR:

…sonrasında devam edeceğiz. 28, 10 dakika tanıyacağım, taş çatlasa 12 dakikada bitirmemiz gerekiyor.

A.Ü.:

Bir soruyu hatırlat (Düzenleme Komitesi/İbrahim TAŞCIOĞLU’na)…

MODERATÖR:

İbrahim sorunu çok kısa bir özetler misin?

İ.T.:

Tamamdır.

A.Ü.:

Amaç ne diye?...

D.K.:

Amaç ne? Eğitimin amacı?...

İ.T.:

Yani…

MODERATÖR:

Spor mu?…

(Hep bir ağızdan aynı anda konuşmalar)

C.O.Ç.:

Aklımızdaydı soru.

MODERATÖR:

Seçenekler… Biliyorum soruyu, ben biliyorum. Yani sadece hatırlamak açısından. Yani “Gösteri mi?” dedi, “Yarışma mı?” dedi. Çok daha geniş bir perspektif çizdi -ki onu tercih ediyor-…

M.T.K.:

Cevap, hepsi (Gülümseyerek).

MODERATÖR:

Hocam, sizinle (Dr. Öğr. Üyesi Serkan KELEŞOĞLU’nu kastediyor) başlayalım sonra sizinle (Doç.

Dr. Alparslan ÜNVEREN’i kastediyor) devam edelim.

S.K.:

Ben -çok kısaca-; bence bir eğitim sisteminin, hani devletin bir amacı var; bunu netleştirmeli ve kapsayıcı olmalı işte beden eğitimi, değer eğitimi, sanat eğitimi gibi…

D.K.:

Evet.

S.K.:

Bir de dernekler kendi amaçlarına göre sınıflanırlar. Kim hangi amaca hizmet ya da hizmet almak istiyorsa o derneğe gider…

D.K.:

Çok doğru…

S.K.:

…ve ihtiyacını karşılar…

D.K.:

Karşılar…

S.K.:

…Bence öyle olmalı.

A.Ü.:

Bence eğitimi verdiğiniz kurumun yetkilisi sizin amacınızı belirliyor zaten. Diyor ki; “Ben bunu istiyorum”. Siz de ona göre çalıştırıyorsunuz. “Yarışma istiyorum”, yarışma…

M.T.K.:

Evet…

A.Ü.:

…“Eğlence istiyorum”, eğlence. “Gösteri istiyorum”… “Boş zaman faaliyeti”, boş zaman faaliyeti; böyle… Diğer arkadaşımın da sorusu; “Ben lisans öğrencisiyim, önümü göremiyorum.

Akademisyenler bir araya gelsinler. Ben önümü göreyim, o yoldan yürüyeyim. Meslekî kaygı yaşamayayım” diyor, doğru mu?

R.K.:

Aslında arkadaşımın soruduğu daha açıklayıcı… Yani uzmanlık alanında akademisyenler bir araya gelip ne yapabilir?

A.Ü.:

Yani işte, aynı şeyi düşünüyorum galiba, değil mi? Doğru yol haritası ama bana göre şu anda sizin… Doğru yoldasınız. En kolayı…

MODERATÖR:

Sorunun cevap… Yani sorunun cevabı derken…

İ.T.:

Benim sorumun cevabı halen gelmedi bu arada. Benim sorduğum şey şuydu: Sizce ne? Bu şey değil. Evet, ben de onun farkındayım; kurumun başındaki kişi…

A.Ü.:

Ama…

İ.T.:

…isteyebilecek kişi ne diyorsa odur.

A.Ü.:

“Sizce ne?” derken, şimdi bence sağlık.

İ.T.:

Heh, tamam; yani ben de ondan bahsediyorum.

D.K.:

Bence eğitim.

İ.T.:

Sadece şey olarak değil. Yani mesela…

A.Ü.:

Önce bir gelişim. Yani herkes bir şey atacaktır ortaya…

MODERATÖR:

Tamam.

İ.T.:

Tamam, sizce (Doç. Dr. Alparslan ÜNVEREN’den bahsediyor) sağlık. Ben bunu biliyordum. Ama ben bunu, buradaki soruların hepsi de kelimeleri cevaplanabilir zaten. Biz bunların içeriğini açıp, anlatmak için zaten buraya toplandık.

C.O.Ç.:

Süre sınırından dolayı…

İ.T.:

Yok, şey; şu anda tamam girizgâh olarak tamam. Ama dediğim gibi mesela gelen sorunların birçoğunu da çok kısa cevaplamıyoruz zaten; uzun süre olduğunda da… Dün 7 saat süremi vardı, bazı sorulara 1 dakikada falan cevap verildi. Ama bunların içeriği açılmadıkça… Ee, tamam, ben de diyeyim o zaman “Bence -işte ne dileyim-, insanların bir arada toplanması”…

Hani… Böyle bir şey düşünmüyorum, tabii ki de… Bunu deyip kestirip atabilirim ama bunu bir temeli olmalı; “Bu düşünceyi neden düşünüyoruz?”un temeli olmalı.

MODERATÖR:

Evet, Deniz Hocam. Sonra sizde (Doç. Dr. Taner BOZKUŞ’u kastediyor)…

T.B.:

Evet, ben…

D.K.:

Önce ben, sonra siz Hocam…

T.B.:

Pardon Hocam.

F.A.:

Ben kaynadım ama…

MODERATÖR:

Sizden sonra…

F.A.:

İyi kaynadım ama…

D.K.:

Ben halk danslarının eğitiminin amacı kesinlikle bakın, eğitim diyoruz; önce nitelikli eğitim.

Yarışma, şunlar, bunlar, sonra çatallanmış; aslında branşlaşma dediğimiz olgu. Yani bunlar gereklilik doğrultusunda ortaya çıkıyor. Ama önce bireyleri donanımlı yetiştirmemiz gerekiyor.

Temel taşımız bence öncelikle eğitim.

F.A.:

Ee, üniversiteye kadar ne olacak çocuk?

D.K.:

Ee, kesin, her dalında eğitim var. Yani…

F.A.:

Ama iyi de…

D.K.:

…Yarışma olarak, eğlence aracı olarak süreci gördüğümüz vakit… Sonraki süreçte… İşte eğlence aracı olarak kalma sebebi de bu. Önce sürece eğitimin temel taşlarını koyalım ama eğlence de olsun… mesleğinden atmıyor. Ama bu çocuk 7 yaşında bu aktiviteye giriyor ve -Hocanın (Dr. Öğr. Üyesi Serkan KELEŞOĞLU’ndan bahsediyor) dediği gibi- sosyal gelişim olsun, işte takım çalışmasını öğrensin, bir araya gelsin, işte kültürel olguya bakış açısı değişsin ama arkadaş edinimi çok önemli -dediğim gibi, o kuşakları çok önemsiyorum ben; işte akran onayı alsın, akran iyi bir şey söylesin ki olumlansın çocuk falan-, bir sürü zaten yetişiyor. Ama sistem -biraz önce, şey yine Hoca söyledi galiba, hani Alparslan Hoca- sistem atacak zaten. Siz mi (Dr. Öğr. Üyesi Serkan KELEŞOĞLU’ndan bahsediyor) söylediniz? Evet, siz söylediniz. Yani hani bir şekil, bir yere gelecek çocuk, sosyalleşmiş gelecek; daha üniversiteye gelemeden… Hani üniversite akademik eğitim verecek, zaten bizim adımız bu ya da -Ruhat’a cevap da olsun- yani biz dersleri koyuyoruz, zaten o üniversite yol gösterir, tali yollardan sen kendin çıkış yolu bulursun. İşte kişisel gelişimin nedir, ilgi alanların nedir -dediği gibi Deniz’in- bir sürü şey bulursun. Ama hiçbir yerde Kariyer Planlama gibi bir birimde ders yoktur ama birim vardır, hocalar danışır, hocalar koçluk yapmakla yükümlüdür. Devlet para verir bunun için; “Öğrencini yetiştir” diye.

Ama akademiye kadar olan biz, süreç bizim için bence çok önemli. Yani bize kim geliyor? Biz bir, olguya bakın. Sosyo-ekonomik durumu, vasatın altındalar bu etkinlikle ilgileniyor. Yani bu, şimdi… Bir bakıyorsun işte güreş sporcularıyla -spor hocalarım (Doç. Dr. Alparslan ÜNVEREN ve Doç. Dr. Taner BOZKUŞ’u kastediyor) daha iyi bilir- tenis sporcularının ailelerine bakıldığında; sosyo-ekonomik düzeyleri arasında uçurum vardır. Halk oyunlarıyla bale, işte halk oyunlarıyla işte bu tip ayrım zaten… İşte bu zaten, sosyo-ekonomik sıkıntıyla zaten başlayan takım çalışmasıyla, sosyalliği öğrenen çocuk; bir gün bunu eğitim olarak kullanmaya yetki kazandığını düşünüyor. Bu Bologna Sistemi’nde de açıklar var ya; niye çalışıyor o çocuklar? Paraya ihtiyacı olduğu için. Bizim akademik kariyer yapan, işte YDS’lerden 80 alan öğrencilerimiz de o boş vakitlerinde kına gecelerinde dans ediyor. Buna mecburlar, olsun.

Çünkü o, bu idam ettirmesi lazım hayatını. Yani burada, şey İbrahim… İbrahim’in sorusunu çok önemsiyorum. Bize göre ne? Bize göre kurumsal çatı olarak da amaç değişiyor, yine başta da söylendiği gibi. Yani benim bu şeyim, görevim ve misyonum, akademiye gelen öğrenciyi bir

yerer getirmek; bir amaçla. Hangi amaç? Bilimsel, akademik yolu, sanatsal yolu göstermek, işte disiplinlerarası alışmaya yönlendirmek, kendi kişisel gelişimini sağlatmak. Ama bir dernek ya da alaylı spor eğitimi almış hoca… Ama federasyon… Federasyonun amacı -tabii ben bilmediğim için-, sizin bunu belirlemeniz ve eşgüdümlü gitmemiz çok önemli. Ama ben akademiyim diye federasyonu yönlendiremem. Buna gücüm yetmez. Federasyon da zaten akademiye danışmaz. Kendi içinde, böyle bir şey. Yani hakikaten kurumlara göre değişen bir amaç ve kim, ne amacı güdüyor?... Ama bana göre hepsinin çok şey olması lazım, gerçekçi davranması lazım. Yani böyle sosyal aktivite diye; “Sosyal, lay lay lom“dansa; o çocuk hakikaten, küçük yaşta da belli dans disiplinlerini alması lazım. Halk oyuncu. Nasıl görünüyorsun Miray, biliyor musun? Ben, benim gözümde nasıl göründüğünü söyleyeyim.

Çünkü ben, benim öğrencimi tanıyorum. Keşke gidip workshop’lara… Üniversite artsa da workshop’larda tanıdığım Dicle, Sakarya, bir sürü öğrenci bile var; çok da hala haberleştiğim…

İyi görünüyorsunuz. Ama şöyle iyi görünüyorsunuz: Kendini geliştirme yolunu seçen iyi görünüyor.

MODERATÖR:

Hocam son 5 dakikamız.

F.A.:

Özür…

MODERATÖR:

Ona cevabı sonraya bıraktık.

F.A.:

Tamam.

MODERATÖR:

Kesmek zorundayım…

F.A.:

Kestim, tamam.

MODERATÖR:

Hocam’a (Doç. Dr. Taner BOZKUŞ’tan bahsediyor) söz verdim.

T.B.:

Evet.

MODERATÖR:

Deniz Hoca istiyor. Ondan sonra da çok üzülerek daha fazla alamayacağım. Şey çok…

C.O.Ç:

Senden nefret ediyorum, evet (Gülüşmeler).

MODEATÖR:

Nefret etme, sana da söz veririm ama…

C.O.Ç.:

Yok, teşekkür ederim (Gülümseyerek).

MODERATÖR:

…yemek vaktimiz geldi. En can alıcı noktalara son 15 dakika gelince…

C.O.Ç.:

Evet…

MODERATÖR:

…ama olmuyor yani, ondan sonra da aç kalacağız.

F.A.:

Çok, evet haklısınız.

MODERATÖR:

Yani Taner Hoca, Deniz Hoca, ondan sonra Çetin Hoca. Benden nefret etmesin diye (Gülümseyerek)…

T.B.:

Şimdi ben tekrar İbrahim tartışmasının konusuna dönmek istiyorum. Tabii ki amaç öncelikle kurumlar -aslında arkadaşlarımın bütün dediklerine katılıyorum ama- hedef kitlenin yaş grubu var burada; bu da önemli. Amacı belirlerken kurumlar önemli. Ya kitle, hedef kitle nasıl? Ona göre belirlenmeli. Fakat sabit bir amaç da olmamalı diye düşünüyorum. Hangisi olursa olsun.

Bu Eğitim Bilimleri Fakültesi de olsa. Çünkü amaçla giderken farklı alternatifler olmalı.

Eğitimcilerin de farklı alternatifleri olmalı. Yolda giderken farklı bir alternatif buldu mu, onu da değerlendirebilmeliyiz. Yani meyve bahçesini dolaşıyoruz; sadece armuda odaklanmamamız lazım, elma varsa şeftali varsa ondan da almamız gerektiğini düşünüyorum.

Ana amaç halk oyunlarının evet eğitimi ama eğitimle beraber farklı hedefler ve heyecanlar da yaratmak lazım. Bu sporda da böyledir. B planı olmayınca o süreyi atlatma diye bir şey yok.

Adam dünya şampiyonu oldu, bitti mi? Sıfır mı? Hayır. O diğer şampiyonanın hedefi koymazsan geri kalır. Dolayısıyla halk oyunlarında hedef… Evet, bir kere sen öğrendin; ondan sonra festivale katıldım, ondan sonra bir halk oyunları yarışmasına katıldım; hep o heyecanı sıcak tutmak ve hep B planı, alternatif amaçlar koymak lazım diye düşünüyorum.

D.K.:

Çok hızlı. Ve bu öğleden sonra devam edecekse çok daha güzel devam ederiz diye düşünüyorum. Şimdi -Füsun Hocam’ın söylediğinden hareketle- bizler evet akademisyeniz, üniversite çerçevesinde, alttan gelen çocukları yetiştirecek eğitmenler ya da akademisyenler yetiştiriyoruz. Bizim temel felsefemiz aslında şu olmalı: Dışarıya çıktıktan sonra ortamla karşılaşan çocuklarımızın çıktıları neler? Ne tip sorunlarla karşılaşıyorlar? Onlarla -ben öyleyim çünkü- iletişim halinde olmak, var olan sorunlarından hareketle vermiş olduğumuz eğitimde çocuklarımıza yaşantı odaklı, yaşadıklarını ve ona dönük çözüm yollarını da sunabilmek; bana göre. Eğitim bana göre temel şartımız. Çünkü biz sonrasında dipte olan çocuklarımıza bir şeyler verebilecek, öğretebilecek nesiller yetiştiriyoruz. Ben halk danslarını sadece bir eğlence aracı olarak görmüyorum. Çünkü halk dansları bir kültür, bir gelenek-görenek-örf ve adettir.

Çocuklarımızın temelde… Hani yarışma olgusuna karşı değilim ama yarışma olgusu 1.sınıfta mı ya da ilkokullarda mı verilmeli? Verilse bile; önce çocukların iletişim kurmalarına olanak sağlamalıyız. Rekabet duygusu, çekememezlik, ego olayı bu sebeple türüyor, ürüyor. Ve dolayısıyla biz öncelikle paylaşmayı öğretmeliyiz. Bunun da temel taşı bireylerin öğretebilme becerisini geliştirecek yan dalları kendilerine almaları, öğretirken de bunlardan beslenerek hareket etmeleri. İbrahim sorusuna da… Amacımız, sadece yarışma vesaire değil bireylerin, gittikleri ortamlarda ihtiyaç duyulan her soruya yanıt verebilecek nitelikte kişiler yetiştirebilmek. Yani bu tamamen ucu bucağı olmayan bir kavram. Bireyler kendi

yeterliliklerine göre şekil alacaklar. Bizler de tabii ki ışık tutacağız talep edildiği ölçüde ve ama altında da hap gibi küçük küçük nüanslar… Teşekkür ederim.

MODERATÖR:

Cemal Hoca bir şey söyleyecek, bir dakika.

C.O.Ç.:

Şimdi amaç derken, İbrahim herhalde -böyle genelde hızlı konuşurum gene öyle konuşayım okulumuzun amaç… Yani “Biz ne amaçla eğitim alacağız?” gibi anladım ben, o yönde söyleyeceğim. Türkiye’de Spor Akademileri, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulları ve Spor Bilimleri Fakültesi var. Bunların süreçleri böyle gitti; 2-3 yıllık eğitim lisans eğitimi… Üniversite der ki; ”Lisans ve lisans üstü eğitim verir”; bu bir. Halk oyunları ve konservatuvar, lisans üstü eğitim verir. Halk Eğitimler’de müdür olabilmek için 657 Yasaya tabidir. Sadece 4 yıllık lisans mezunu olması gereklidir; kamuda hangi görevde olursa olsun, Bakanlığa da atanır. Branşı önemli değildir, kadro önemlidir. Beden eğitimi… Spor Bilimleri Fakültesi’nde Beden Eğitimi Öğretmenliği Bölümü vardır. Öğretmenlik bölümünde okusa dahi, diğer branşlarından fark olarak, sizlerin yani sizlere demiyorum, siz arkeoloji mezunu… Bizim hep mezunların almadığı pedagojik formasyon aldı. Pedagojik formasyon ne için alınır? Eğitim Fakültesi’nin seviyesine gelsin diye. Çünkü pedagojik formasyon eğitimi ayrı bir müfredattır, öğretmen yetiştirir.

Öğretmeni kim yetiştirir? Bu son 10-15 yılda -işte tarih vermeyeyim, yanıltırım- YÖK’ün çıkardığı onaylı bir yönetmelikle, sadece Eğitim Fakülteleri yetiştirir. Türkiye’de Eğitim Fakültesi mezunu öğretmen olabilir. Ne yapmıştı Spor Bilimleri Fakültesi? Beden Eğitimi Öğretmenliği yapmış, formasyon dersleri koymuştur. Ama herkesin girdiği gibi sınava girer, KPSS’ye girer, öyle ataması yapılır. Antrenör yetiştirir. Antrenör nedir? Antrenör kavramı federasyonla devreye girmiştir, halk dansları literatürüne. Çalıştığı branş anlamında başarıya yönelik eğitimi veren insandır ve o bölümde -bakın çalıştığı branşta, bizim çalıştığımız branşta ayrı bir kavram kargaşası- antrenörlük veya spor yöneticisi yetiştirir. Bizim halk oyunları bölümlerimizde bu tür bir tasnif olmadığı için sizdeki kargaşa var. Amaç doğrultusunda da çalıştığınız kurumun amacına göre de sizi çalışmaya sevk ediyorlar. Maalesef…

İ.T.:

Tek diyeceğim şu -hemen çok kısa şey ben de şey yapayım, öbür oturuma devam etmesi açısından-; öncelikle sadece yükseköğretim kurullarıyla ilgili değildi sorum, kendiniz öğretirken neyi amaçlayarak öğrettiğinizi ben sormak istedim. Artı olarak şöyle; antrenörlük vesaire kavramları zaten konuşacağız…

C.O.Ç.:

Konuşacağız diye ben de hızlıca geçtim.

İ.T.:

…O konuşulacak, tamam. Ben sadece şunu söylüyorum: Bu öğretilmeden önce de var olan bir olgu; hani öğretime, derlemeye vesaire olmadan önce. Adı belki halk dansları değildi, o zamanlar halkın içinde söylenişi. Ama halk dans ediyordu kendi yöresinde, ki bu zaten beli bir şey. Bunun sonrasında o zamanlarki amacı, şu anki öğretilme amacı mı? Ve akabinde o zaman, kendileri için ve kendilerini dans ederek yarıştırmak gibi değil de hani işte farklı yörelere…

Gidip de başka köye; “Hadi gel, danslarımızı yarıştıralım” demiyorlardı. O zamanki amaçla şu anki amacı da ben karşılaştırmamızı istiyorum…

C.O.Ç.:

Şimdi bahsedince… Daha demin bu kadar açık değildi.

İ.T.:

Yoo, tabii…

MDOERATÖR:

Açıktı da herkes durduğu yerden cevap veriyor.

İ.T.:

Evet.

MODERATÖR:

Çok doğal bir şey.

İ.T.:

Hani böyle biraz daha genel…

MODERATÖR:

Yani akademisyen olarak…

İ.T.:

…Berna Hoca’nın dediği gibi daha varoluşuyla ilgili bir…

C.O.Ç.:

Anladım.

İ.T.:

…amaç soruyordum. İkinci oturumda devam edersek de sevinirim.

MDOERATÖR:

Devam edeceğiz. Şimdi ikinci oturuma kalan gençlerin soruları var. İşte bu amaç… Eski ve bugün arasında daha varoluşsal, tarihsel, şu, bu...

T.B.:

Ama olay sadece, böyle konservatuvarların gelecek kaygısına dönüşmemeli. Ondan çıkamayız yani…

MODERATÖR:

Zaten dedi, onu söyledi zaten…

(Kısa süreli bir gürültü)

MODERATÖR

Ben; (Sesini hafifçe yükselterek) bundan sonra ben konuşuyorum…

C.O.Ç.:

Otorite var burada.

MODERATÖR:

…Yani, lütfen evet… Bitmez bile, bitsin artık. Bunun zaten farkındayız. Cevap vermeye çalıştım.

Herkes durduğu yerden cevap verir. Senin istediğin cevabı tam olarak almayacaksın, verili alacaksın. Burada sadece söylenen şey şu, hatırlamak babında; aslında bir uyarı yapıyor bize:

Herkes durduğu yerden cevap verir. Senin istediğin cevabı tam olarak almayacaksın, verili alacaksın. Burada sadece söylenen şey şu, hatırlamak babında; aslında bir uyarı yapıyor bize:

Benzer Belgeler