• Sonuç bulunamadı

Fazlı Necip’in Dilaver adlı romanında kahramanların dini inanç, duygu ve ibadetlerine fazla yer verilmemekle birlikte yine de birkaç yerde Allah’ın emri, mucizesi, namaz, cennet, şehitlik, günah ve nikâh gibi dini konulardan söz edilmiştir.

Romandaki olaylar Selanik’in bir köyünde ve Türk Yunan savaşı zamanında geçer. Roman köy halkının savaşa gidecek gazileri yolculamasıyla başlar. Savaşa gidecek gazilerin içinde köyde çok sevilen Dilaver de vardır. Herkesin gözü Dilaver’dedir. Gazileri yolculamaya gelenlerin arasında Dilaver’in eski sevdiği Nedime ve nişanlısı Binnaz da vardır. Nedime ve Binnaz ağa kızlarıdır. Nedime görgülü, ağırbaşlı, iyi ahlaklı ve güzel bir kızdır. Binnaz da çok güzeldir. Fakat son derece kıskanç ve kibirlidir. Dilaver’i yolcularken tavırlarıyla Nedime’ye kibirlenir. Binnaz’ın bu hareketini kadınlardan bazıları görür. Gazileri yolculadıktan sonra köye dönerlerken iki kadın Dilaver hakkında konuşular. Kadının biri köye yeni gelin gelen diğer bir kadına Dilaver, Binnaz ve Nedime’nin arasında daha önce geçen olayları anlatır.

Dilaver daha önce o köyde çobanlık yapmıştır. Osman Kâhya’nın evine çobanlık sebebiyle girip çıkar. Osman Kâhya’nın kızı Nedime ile birbirlerini severler. Kırlarda birlikte dolaşıp görüşürler. Bu aşk köyde duyulur. Bu arada Mehmet Ağa’nın kızı Binnaz da Kel Hacı’nın oğlu Hüseyin’e nişanlıdır. Dilaver’i askere alırlar. Dilaver askere fakir bir çoban olarak gider. Nedime sararıp solar. Dilaver’e olan sevgisinden dolayı bütün evlilik tekliflerini reddeder. Kendi haline bırakırlar. Dilaver askere gittikten sonra dayısı ölür. Dayısının bütün malı tek mirasçısı olan Dilaver’e kalır. Dilaver askerden hem zengin hem de okuma yazmayı ve güzel konuşmayı öğrenmiş olarak döner.

Dilaver askerden dönmezden önce Binnaz’ın nişanlısı Hüseyin’i de askere alırlar. Kel Hacı oğlunun yerine birisini askere göndermek ister. Fakat Binnaz, Nedime’nin sevdiği Dilaver askere gittiği ve Nedime de onun yolunu gözlüyor diye bu durumu kıskanan Binnaz ille de nişanlısı Hüseyin’in askere gitmesini ister. Bütün köylü buna şaşırır.

Dilaver askerden döndükten sonra Selanik’ten bir usta getirir. Güzel bir ev yaptırır. Konuşması ve okumasıyla herkesi şaşırtır. Artık herkes Dilaver’i bir çoban değil bir efendi olarak görür. Köyün ağaları bile Dilaver’in güzel konuşması yanında konuşmaktan utanırlar.

Binnaz daha önce Nedime’nin bir ağa kızı olmasına rağmen Dilaver gibi bir çobanı sevmesini alaya almaktadır. Fakat Dilaver’in bu hali karşısında onu Nedime’nin elinden almak hevesine düşer. Dilaver’i baştan çıkarır. Görüştükleri köyde duyulur. Dilaver, Binnaz’ı ister. Köyün imamı ve ileri gelenleri bir asker nişanlısının başkasına verilemeyeceğini söyleyerek buna karşı çıkarlar. Hüseyin’i beklerler. Hüseyin askerden döndükten sonra Dilaver onu zorla razı eder. Binnaz Dilaver’le nişanlanır. Aslında Hüseyin, Binnaz’ı parası için sevmektedir. Binnaz da Dilaver’le sırf Nedime’yi kıskandığı için nişanlanır.

Dilaver ve Hüseyin köyün diğer delikanlıları ile savaşa yolculanırken Dilaver, Binnaz’la nişanlıdır. Nedime sevdiği Dilaver’in savaşa gitmesine son derece üzülmekte; fakat Binnaz, nişanlısı Dilaver’in ayrılığından Nedime kadar üzüntü çekmemektedir.

Türk Yunan savaşı başlar. Düşmana yapılan hücumlarda ve taarruzlarda Dilaver en ön saflarda bulunur ve çok kahramanlıklar gösterir. Dilaver’in bu kahramanlıkları komutanların dikkatinden kaçmaz. Dilaver’le komutanı, şehitlik ve gazilik hakkında konuşurlar. Komutanı Dilaver’e kendisi gibi namuslu bir gazinin de şehitler gibi cennette Allah’ın nimetlerinden faydalanacağını söyler (s. 39).

Kazanılan ilk zaferden sonra tabur dinlenir. Dilaver’in taburuna ileride düşmanın olduğu haberi gelir. Tabur düşmanın olduğu yere doğru hareket eder. Hücumdan önce taburun dinlenmesi için mola verilir. Asker dinlenmek için dağılır. Kimisi sigarasını içer. Kimisi peksimetini yer. Kimisi de sabah namazını kılar (s. 45).

Hücuma geçmek zamanı gelir. Hazırlıklar yapılırken Dilaver, köylüsü olan Hüseyin’le karşılaşır. Konuşurlar. Hüseyin, Dilaver’e kinli bir şekilde bakarak hainliğini dile getiren sözler söyler. Hücum başlar. Bütün hücumlarda taburun arkasında kalan Hüseyin bu hücumda en ileride olan Dilaver’in arkasından ayrılmaz. Savaş bütün dehşetiyle devam eder. Toplar ateş saçmaktadır. Osmanlı ordusu üç koldan ilerler. Dilaver’in bulunduğu tabur üzüm bağları arasında ilerler. Dilaver bir anda arkasında bir acı

duyar. Sıcak bir şeyin içine aktığını hisseder. Kendinden geçer. Uyandığında gecedir. Seslenir, kimse cevap vermez. Çok susuzluk çeker. Hararetinden Kendi kendine “Ah! Niçin gözümü açtım Niçin şehit olmadım… Şehit olsaydım şimdi artık cennette, rahatta bulunacaktım” diye söylenir (s. 53). Birkaç kere bağırır. Az ileride bir inilti işitir. Bu da yaralı bir askerdir. Ayağından yaralıdır. Yarası Dilaver’inki gibi ağır değildir. Sürünerek gelir Dilaver’e su verir. Silahıyla boşluğa ateş eder. Bu işaret sesini duyan Osmanlı askeri gelip onları bulur.

Dilaver, hem yarası ağır olduğu ve hem de o yaralı haliyle mataradaki bütün suyu içtiği için hummaya tutulur. İki aya yakın kendinden geçmiş bir şekilde komada kalır. Doktorlar neredeyse ümidi keserler. İki aydan sonra uyanır. Diğer yaralıların yanına alırlar. Birkaç gün geçer. Dilaver’in dikkatini bir şey çeker. Komutanlar ve doktorlar diğer yaralıların yanına gittikleri zaman onlara güzel sözlerle hitap etmekte ve büyük bir şefkat göstermektedirler. Fakat Dilaver’in yanına geldikleri zaman hiçbir şey konuşmuyorlar, yüzlerini ekşitiyorlar. Dilaver bir soru sorduğu zaman ya cevap vermiyorlar ya da azarlar gibi veriyorlar. Bu duruma çok üzülür. Ama bir şey diyemez. Bunu kabullenir. Madalya verilme günü yaklaştığı zaman, bir askerle konuşurken, her şeyi öğrenir. Asker, Dilaver’e madalya verilmeyeceğini söyler. Dilaver’in bunun nedenini sorması üzerine asker, yarasının arkadan olduğunu, düşmana karşı savaşan bir askerin yarasının kesinlikle önden olacağını, Dilaver’in savaştan kaçtığı için yarasının arkadan olduğunu bunu doktorların komutanlara söylediğini ve herkesin de bunu duyduğunu söyler. Dilaver duyduklarına inanamaz, çok üzülür. Derdini kimseye anlatamaz. Anlatsa bile kimseyi inandıramayacağını bilir.

Dilaver, yarasıyla ve bu üzüntüsüyle uğraşırken Hüseyin, planlarını yapmaya uğraşmaktadır. Mütareke imzalandığı için taburdaki askerler beklemektedirler. Askerler çevredeki bahçelere giderek aç karnına meyve yerler. Meyvenin üzerine pınarlardan soğuk su içerler. Daha sonra çimenlerin üzerinde rüzgâra karşı uyurlar. Bu şekilde yatan askerler sıtmaya tutulurlar. Sıtma hastalığı günden güne asker arasında artar. Sıtması ilerleyenleri memleketlerine gönderirler. Hüseyin de bir gün çimenlerin üzerinde uzanırken yanına gelen komutan, Hüseyin’i uyarmak için sıtmanın sebeplerini anlatır. Onun da böyle yapmaması hususunda uyarır.

Komutanın söyledikleri üzerine Hüseyin’in kafasında bir şimşek çakar. Son derece sevinir. Hüseyin de komutanın dediklerini aynen yapar. Aç karnına meyve yer. Soğuk su içer. Açıkta yatar. Sonunda sıtmaya tutulur. Verilen ilaçları yutuyormuş gibi yapar. Fakat yutmaz. Sıtması iyileşmeyince memleketine gönderilmesine karar verilir.

Memleketine gelir. Bundan sonra sıtma ilaçlarını kullanmaya özen gösterir. Beslenmesine dikkat eder. On gün içinde iyileşir. Dilaver’i sormak için gelen köylülere, Dilaver’in düşman karşısında hücumda değil; çok adi ve lüzumsuz bir şekilde hiç beklenmeyen bir yerde vurulup şehit olduğunu söyler.

Hüseyin bundan sonraki günlerini halen Dilaver’in nişanlısı olan Binnaz’a ulaşıp onu tekrar elde etmek için uğraşmakla geçirir. Günlerce Binnaz’ın evini gözetler. Bir gün yine evi gözetlerken Binnaz’ın evinden hayvanlarla birlikte küçük bir çocuğun çıktığını görür. Bu çocuk, Binnaz’ın babası Mehmet Ağa’nın çobanı Osman’dır. Çocuğu takip eder. Onunla konuşur. Eline biraz para vererek onu gece vakti kendisini Binnaz’ın evine alması için kandırır.

Bir gün sonra gece vaktinden sonra Osman Hüseyin’i içeri alır. Hüseyin Osman’ın odasında bekler. Osman sabah hayvanları götürür. Mehmet Ağa değirmene, Binnaz’ın annesi de çamaşır yıkamaya gider.

Binnaz, annesini yolcu ettikten sonra kapıyı kapatıp odasına çıkar. Binnaz, nişanlısı Dilaver’in şehit olmasına fazla üzülmez. Hüseyin’in de köye gazi madalyası takarak dönmesi üzerine düşünmeye başlar. İçten içe Hüseyin’in tekrar kendisini istemesini arzu etmektedir. Onun canını sıkan Nedime’nin kendisinden önce evlenmesi ihtimalidir. Hüseyin her şeyi göze alarak yavaşça Binnaz’ın odasına çıkar. Binnaz Hüseyin’i görünce şaşırır. Hiddetlenmek veya karşısına çıkan bu güzel fırsata sevinmek arasında tereddüt eder. Hüseyin şaşkınlığını üzerinden atarak, böyle içeri girdiği için af diler. Binnaz’ı çok sevdiğini, Binnaz’ın kendisine yaptığı vefasızlıklara rağmen ondan vazgeçemeyeceğini söyler. Bıçağını çıkarır. Tekrar kendisini istediğini eğer reddederse bıçakla kendisini öldüreceğini söyler. Binnaz buna çok sevinmekle birlikte kendisini biraz naza çeker ve utanıyormuş gibi yapar. Binnaz’ın bu halinden kabul ettiğini anlayan Hüseyin, Binnaz’ın ellerini tutar. Zaten ağır bir kız olmayan Binnaz daha önce Dilaver’le ve yine Hüseyin’le sevişmiş olduğu için kendisini kolayca Hüseyin’in kollarına bırakır. Hüseyin, Binnaz’ı

öpmeye başlar. Sevişirler. Avludan annesinin sesi gelir. Binnaz Hüseyin’i yatak dolabına saklar.

Annesi odaya geldiği zaman Binnaz’a çok acıktığını sofrayı hemen buraya sermesini söyler. Binnaz’la annesi yemek yerlerken Binnaz’ın gözü hep dolaba kayar. Annesi niçin devamlı oraya baktığını sorunca dolabın içinde bir delikten bunları gözetleyen Hüseyin korkarak geri çekilir. Hüseyin’in bu ani hareketi üzerine ileri doğru kayan yataklar dolap kapağının mandalını kırar. Hüseyin odanın ortasına yuvarlanır. Hepsi dona kalırlar. Annesi Hüseyin’i azarlayarak kovar. Binnaz’a da kızar. Fakat Binnaz kendisinin bir suçu olmadığını söyleyerek annesini bastırır.

Çoban Osman, Hüseyin’i Binnaz’la görüşmesi için içeri aldığını anasına babasına söyler. Bu haber köyde kısa zamanda yayılır. Binnaz’ın babası bu dedikoduyu duyduğu zaman hiddetlenir. Bu hiddetle eve gelir. Fakat o da yumuşar. Binnaz’ı Hüseyin’e nişanlarlar. Nikâh kıymak vakti gelir. Köydeki bütün ihtiyarlar buna itiraz ederler. Bir şehidin nişanlısının hemen başkasına nişanlanmasının doğru olmayacağını söylerler. Köyün imamı, Binnaz’ın Dilaver’e layık bir kız olmadığını bildiği için bu nikâha itaraz etmez. Bir mu’cize-i ilâhiye eseri olarak (s.115) Dilaver şehit olmazsa bile Dilaver’in Binnaz’ı almasının doğru olmadığını ifade eder. Eğer şehit olmuşsa bile Cennat-ı âliyyâta gittiğini (s.115) söyleyerek köylülerin itirazlarına cevap vererek onları susturur (s. 115).

Hüseyin, Binnaz’la nişanlanmayı başarır. Hüseyin köyde bunlarla meşgulken Dilaver de iyice iyileşmiş her şeyi hatırlamaya başlamıştır. Kendisinin vurulduğu o son hücumda Hüseyin’in hep arkasında olduğunu, hücumdan önce konuşurlarken Hüseyin’in kendisine çok kinli bir şekilde bakarak bir şeyler mırıldandığını hatırlar. Arkadan gelen kurşunun Hüseyin’in silahından başka bir silahtan çıkmadığına iyice hükmeder. Vatan için kurban olmaya giderken bir cinayet kurşununun kurbanı olması ve arkadaşlarının nazarında bir korkak muamelesi görmesi Dilaver’e çok ağır gelir. Hüseyin’e karşı kin ve hiddeti artar. Şimdi onun tek düşüncesi Binnaz’ı ne halde bulacağıdır.

Hastaneden çıktıktan sonra Selanik’e gelir. Bir handa kalır. Bir kahvehaneye gider. Orada köylüsü Talip Ağa ile karşılaşır. Binnaz’ı sorar. Talip Ağa önce bir şey söylemez. Dilaver ısrar edince Talip Ağa Binnaz’ın Hüseyin ile nişanlandığını İmam Efendi’nin de yarın nikâh işi için kasabaya geleceğini söyler. Dilaver bu duyduklarının tesiriyle sabaha kadar uyuyamaz. Sabah köye gitmek için kayığa biner.

Köylülerin köyün delikanlılarını savaşa yolcu ettikleri dere ağzında birkaç köylü kadın ve kızları çamaşır yıkamaktadırlar. Nedime de bunların arasındadır. Hüseyin ve Binnaz’ın nişanı üzerine konuşurlarken uzaktan bir kayığın gelmekte olduğunu görürler. İmam Efendi hasta olduğu için kasabadan hekimin geldiğini zannederler. Bu kayık karaya iyice yaklaşınca kadınlar bir kenara çekilirler. Kayıktaki yolcu karaya çıkıp bunlara yaklaşınca kadınlar bu gelenin hekim değil Dilaver olduğunu anlarlar. Kadınlar şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemezler. Nedime gerçekten sevip hiç unutamadığı ve şehit olmuş zannettiği sevgilisini, böyle karşısında görünce kendinden geçip bayılır.

Nedime’nin bayılması üzerine kadınlar arasında bir telaş olur. Dilaver bu telaş üzerine durup kadınlara doğru bakar. Köyün yaşlı kadınlarından Hatice Hala, Nedime’yi ayıltmak için tasını alıp dereye doğru gelir. Dilaver’in yanına yaklaşınca, Dilaver orada ne olduğunu sorar. Hatice Hala, Dilaver’e “zavallı kız seni görünce bayıldı” der. Su alıp dönerken Dilaver, merakından “Binnaz mı bayıldı” diye sorar. Bu soru üzerine Hatice Hala kızarak “sen de hala Binnaz’dan vefa bekliyorsun” diye çıkışır. Binnaz’da bir erkek için bayılacak vefa olmadığını; bayılacak kadar vefanın ancak, daha önce sevip de terk ettiği zavallı Nedime’de olduğunu ekler. Bu sözler Dilaver’in üzerinde büyük tesir yapar. Binnaz’ın Hüseyin’le nişanlanmasını daha önce öğrenmesine rağmen Hatice Hala’nın bu sitemli ve kızgın sözlerinden her şeyi yavaş yavaş anlar. Nedime’ye acımaya başlar.

Kadınların yanından ayrılan Dilaver, köyün imamının yanına gelir. Binnaz’ı istediğini nişanlısını başkasına vermenin asla caiz olmadığını aksi takdirde hükümete başvuracağını söyler. İmam Binnaz’ın iyi bir kız olmadığını onun için onu kendisine layık görmediğini, bundan vazgeçmesini Dilaver’e anlatmaya çalışır. Dilaver buna razı olmaz. Ayrıca Binnaz’ın babası Mehmet Ağa’yı çağırıp her şeyi anlatmasını ve kızını tekrar kendisine nişanlamasını imama söyler.

Dilaver kasabaya iner. Askerde olanların nişanlılarının başkasına nikâhlanamayacağını bildiği için kadıya arzuhal verir. Fakat Kadı kendisinin askerden döndüğü için artık bu hükmün geçersiz olduğunu, eğer kız isterse başkasına gidebileceğini söyler. Kızı alabilmek için anne ve babasının razı edilmesi gerektiğini söyler.

Kasabada aklıyla herkese yardımcı olan Yahudi hekim hoca Avram’ın evine gider. Bütün meseleyi anlatır. Hüseyin’in anne ve babasını razı ederse kendisine büyük para vereceğini söyler. Hoca Avram köye Hüseyin’in babası Kel Hacı’nın evine gider.

Dilaver’in hükümete başvurduğunu bir bela çıkaracağını söyleyerek Hüseyin’in Binnaz’dan vazgeçmesi için epeyi dil döker. Kel Hacı korkar. Sonra Mehmet Ağa’nın evine gider. Onlara da bu işin olmayacağını, Dilaver’in bu işin peşinde olduğunu söyleyerek Mehmet Ağa’yı korkutur.

Dilaver, Hüseyin’i ikna etmek için gece Hüseyin’in evine gider. Hüseyin o anda anne ve babasıyla bu meseleyi konuşmaktadır. Hüseyin’in annesi, Dilaver’in Hüseyin’i vurmasından korkmaktadır. O sırada kapı çalınır. Hüseyin “kim o?” diye seslenir. Gelenin Dilaver olduğu anlaşılınca korkuya kapılırlar. Babası Hüseyin’in evde olmadığını söyler. Fakat Dilaver buna inanmaz. Ona bir şey yapmayacağını sadece konuşacağını söyleyerek aşağıya gelmesini ister. Dilaver daha önceden zihninde planını yapar. Hüseyin aşağı iner ve konuşurlar. Dilaver, hücum esnasında kendisini bir arkadaşının arkadan vurduğunu bunu takım arkadaşlarından Onbaşı Ali ile on yedinci takımdan Çakmak Mehmet’in gördüğünü kimseye söylemediklerini; eğer kendisi dava edecek olursa şahitlik yapacaklarını Hüseyin’e söyler.

Dilaver’in bu sözleri üzerine Hüseyin müthiş bir heyecana kapılır. Dilaver, Hüseyin’e bir şart koşar. Bu şarta göre, Hüseyin’i dava etmeyeceğini kendisini vurduğunu hiç kimseye söylemeyeceğini bunun karşılığında da Binnaz’ı bırakması gerektiğini söyler. Hüseyin ise Binnaz’ı bıraktığı takdirde kendisini dava etmeyeceğinden nasıl emin olacağını Dilaver’e sorar. Dilaver, din ve iman üzerine yemin eder (s. 160). Hüseyin yumuşar. Dilaver’in gerçeği hükümete anlatması durumunda zaten Binnaz’ı kaybedeceğini düşünen Hüseyin, rezil olmaktansa bu şekilde davranmayı daha akıllıca bulur. Binnaz’dan vazgeçtiğini söyler. Ama Dilaver’den kendi namusu için bir şey anlatmamasını ister. Dilaver namusu üzerine söz verir (s. 173). Hüseyin yukarı çıkar. Binnaz’dan vazgeçtiğini anne ve babasına söyler. Onlar da bu işin sonunda bir bela sezdikleri için işin bu şekilde sonuçlanmasına memnun olurlar.

Dilaver, tekrar Binnaz’la nişanlanır. Binnaz’ı gelinlik içinde Dilaver’in evinde görmek için Nedime ve annesi dışında köyün bütün kadınları gelirler. Fakat Binnaz’ın Hüseyin’den Dilaver’e bu gidiş gelişlerine şaşmadık insan kalmaz. Düğün yapılır. Kadınlar eğlenirler. Köyün erkekleri ile birlikte akşam namazını cemaatle kılan Dilaver, cemaat tarafından evin önüne getirilir (s. 180). İmam bir dua okur (s.180). Fakat Dilaver bu duaya iştirak etmeyecek kadar pek neşesiz ve düşüncelidir. Binnaz’ın olduğu odaya çıkar. Elini

eline alır. Bir anda irkilir. Elini iter. Bütün olup bitenleri; Binnaz’ın yaptığı bütün vefasızlıkları yüzüne haykırır. Onun yanında kalmayı namusuna erkekliğine yakıştıramadığını söyler (s. 184). Bütün bunları yüzüne söylemek için onunla evlendiğini, şimdi burada duramayacağını söyleyerek odadan dışarı çıkmak ister. Binnaz önüne geçerek bütün yaptıklarına pişman olduğunu, kendisini affetmesini söyler. Dilaver bu sözlere inanmayarak evi terk eder. Binnaz kahrından ve hiddetinden minderin üzerine düşer. Ertesi sabah Dilaver, Binnaz’ın nikâhı boş kâğıdını Mehmet Ağa’ya gönderir (s. 188).

Bu olaydan üç ay sonra bir kış gecesi Dilaver’in evinde iki âşık oturmaktadır. Bunlardan birisi Dilaver diğeri ise Nedime’dir. Dilaver, Nedime ile evlenir. O gece Dilaver’in başı Nedime’nin dizinde olduğu halde geçmişten konuşmaktadırlar. Dilaver yaptıklarından dolayı suçluluk duyar. Nedime’den af diler. Nedime ise bir daha bunlardan bahsetmemesini Dilaver’den rica eder. Sevgiyle birbirlerine sarılırlar. Roman, kahraman ve mert Dilaver ile vefalı Nedime’nin mutlu olmasıyla biter. Kötü düşünceli Hüseyin ile kibirli ve kıskanç Binnaz da yaptıklarının cezasını bulur.

Romanda bir Yahudi kahraman dışında bütün şahıslar Müslüman’dır.

Müslüman Olanlar: Dilaver, Binnaz, Nedime, Hüseyin, Binnaz’ın babası Mehmet

Ağa ve annesi, Nedime’nin babası Osman Kâhya, Hüseyin’in babası Kel Hacı ve annesi, çoban Osman, Dilaver’in Köylüsü Talib Ağa, Köyün İmamı, Köyün yaşlıları, köy kadınları ve Hatice Hala.

Musevi Olanlar: Kasabadaki yaşlı hekim, eczacı, akıl hocası Yahudi Hoca Avram.

Benzer Belgeler