• Sonuç bulunamadı

B. ÇİÇEKLER

4. DİĞERLERİ

Ankara yöresinden tespit edilen bir inanışa göre tütün, şeytanın toprak üstünde bıraktığı pisliğinden bitip türemiştir.129 Balıkesir yöresine ait tütünle ilgili inanışlar şu şekilde tespit edilmiştir:

“Balsarı gelmesin diye tütün kaynatılıp kullanılır. Tütünlere kum saçılır. Hastalık gelmesin diye yapılır.” (Fatma ERKUT, Bigadiç-Durasalar Köyü)

“Tütün çift yapraklı olduğunda da tütünün bol olacağına çabuk satılacağına işarettir.” (Habibe OLGUNSOY, Savaştepe-Yeşilhisar Köyü)

128 Saim Sakaoğlu, (2004), 101 Türk Efsanesi, (Ankara), s. 43-44. 129 Boratav, (1997), a.g.e. s. 54.

Balıkesir yöresinden tütünle ilgili olarak edinilen bilgilere bakıldığında, tütünün çift yapraklı olmasının berekete işaret etmesi dikkat çekicidir. Çift yapraklı tütünle sıkça karşılaşılmamaktadır. Tütünün yapraklarının çift olması, çokluğu simgelemektedir ve dolayısıyla, tütünün bol olması ve çabuk satılması umudunun da onaylayıcısı konumundadır.

b. Bakla

İnsanlar en eski dönemlerden beri gelecekten haberdar olmak istemişlerdir. Bunun sonucunda da fal ortaya çıkmıştır. Tarih boyunca devlet adamları da falcılardan geleceğe dair işaretler ummuşlardır. Kız kulesinin yapılış öyküsü de fala dayanmaktadır. “Irk Bitig” adlı fal kitabını göz önüne alırsak, falın insanlık tarihinde ne kadar eski olduğunu kavrayabiliriz.

Fal bakmak, İslam dinine göre yasaklanmış, fala bakana da baktırana da büyük günah olduğu bildirilmiştir. Buna rağmen insanlar, kendilerini gelecekten haberdar olma arzusundan alıkoyamamışlardır. İnsanlar bu arzularına meşruluk katarak sadece bakla falına özgü bir iltimas yaratmışlardır. Bakla falı, kırk bir tane kuru baklanın arasına bir kömür, bir şeker, düğme, yüzük, para gibi nesnelerin karıştırılmasıyla bakılmaktadır. Bakla falına bakan kişi bunları üç kere yere atar. Bunlardan çeşitli yorumlarda bulunulur. Bu konuyla ilgili bölgeden tespitlerimiz şunlardır:

“Baklada elif harfi vardır. Baklayı yemek sevaptır. Bakla falına bakmak da başında elif harfi olduğu için günah değildir.” (Kamile PARLAK, Balya-Müstecab Köyü)

“Ayşe validemiz bakla falı bakıyormuş. Peygamberimiz gelmiş. “Ya Ayşe ne yapıyorsun?” demiş. “Fal atıyorum” demiş. Peygamberimiz de “Denk geliyor mu?” demiş. “Üçte biri denk geliyor” demiş. Bakla falı oradan kalmış. Hepsi denk geliyor deseymiş hepsi gerçekleşecekmiş. Üçte biri denk geliyor dediği için bakla falının üçte biri doğru çıkarmış. Bakla falına bakmak peygamberimizden kaldığı için günah değildir.” (Habibe OLGUNSOY, Savaştepe Yeşilhisar Köyü)

Yukarıda da görüldüğü gibi, fal bakmakla ilgili uygulamalarda bakla falı peygamberimizden kalma bir uygulama olduğundan ve baklanın başındaki siyahlık elif harfine benzetildiğinden dolayı bakla falına bakmak ya da baktırmak Balıkesir

yöresinde olumsuz karşılanmamaktadır. Öyle ki Balıkesir yöresinde yapılan çalışmada kaynak şahıslarımızın pek çoğu kahve falına bakmaya şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Ancak söz konusu olan bakla falı olduğunda bu konuda günah kaygısı taşımamaktadırlar.

c. Soğan

“Soğan kabuğu yakılmaz.” (Medine DOLANBAY, Balıkesir-Merkez-Ayvatlar Köyü; Şaban ŞAHİN, Balıkesir-Merkez-Dedeburnu Köyü)

“Hıdrellez günü iki tane soğan yaprağı alınır. Dilek dilenir. Birine olacak birine olmayacak denir ve ekilir. Sabaha hangisi büyürse o gerçekleşir.” (Emine TAN, Sındırgı- Çaykıran Köyü; Sevim YILDIZ, Balıkesir-Merkez)

ç. Sarımsak

İnsanoğlu ölümü kabul edememiştir. Bu dünyadan ayrılmak istemeyen insan ölümsüzlüğün yolunu bulmaya çalışmıştır. Bu çalışmalar hala bir hayali gerçekleştirmek adına sürmektedir.

Altay toplumlarında ölmeme arzusu o denli güçlüdür ki, dualara duyulan inanç, güven onlara yeterli gelmemektedir. Cengiz Han, başkaları batıl itikat diye nitelendirmiş olsa da bir ölümsüzlük ilacı bulma arzusuyla yanıp tutuşuyordu.130

Ölümün büyük bir felaket olarak algılanması ve en derin üzüntülere yol açması, mümkün olan tüm imkânlarla, çarelerle aranılan ve sıklıkla ifade edilen bu çok güçlü yaşama arzusunun normal bir sonucudur.131

Sarımsak da ölüme çare olarak gösterilen bir bitkidir. Sarımsağın tohumu bulunsaydı belki bu dilek gerçek olacaktı. Aşağıda sarımsağın hikâyesi verilmiştir.

Yaptığımız araştırmada sarımsak yalnızca ölüme çare olarak gösterilmemiştir. Akrep, yılan gibi hayvanları uzaklaştırıcı etkiye de sahiptir:

“Ağaçların dibine sarımsak konursa o eve akrep, yılan gelmez.” (Yurdanur ZEYBEK, Balıkesir-Merkez-Akarsu Köyü)

130 Jean Paul Roux, (1999), Altay Türklerinde Ölüm, Çev. Aykut Kazancıgil, (İstanbul), s. 52. 131 a.g.e. s. 62.

“Çobanlar yanlarına yılan gelmesin diye iki üç diş sarımsak koyar.” (Aydın ZEYBEK, Balıkesir-Merkez-Akarsu Köyü)

“Sarımsağın olduğu yere yılan gelmez.” (Yaşar Hüseyin MAÇIN, Bigadiç- Karkın Köyü; İsmail BAYKAN, Balıkesir-Merkez-Orhanlı Köyü; Sevim YILDIZ, Balıkesir- Merkez; Recep YILMAZ, Susurluk-Aziziye Köyü; Hasan İBİŞ, Susurluk- Sultançayırı Köyü; Kamile PARLAK, Balya-Müstecab Köyü; Ali BALABAN, Balıkesir- Merkez-Konakpınar Köyü; Şaban ŞAHİN, Balıkesir-Merkez-Dedeburnu Köyü; Mehmet Ali AYDEMİR, Burhaniye- Börezli Köyü; Mustafa GÜZEL, Sındırgı-Çelebiler Köyü; İbrahim TAN, Sındırgı-Kocakonak Köyü; Hüsnü ABATEKİN, Bigadiç-Aşağıçam Köyü)

“Sarımsak kokusuna yılan gelmez. Süt kokusuna gelir.” (Necati TURNA, Balıkesir-Merkez-Kuşkaya Köyü)

“Lokman Hekim’e bütün otlar ‘Biz şuna iyi geliyoruz, buna iyi geliyoruz’ diye bilgi veriyormuş. Lokman Hekim de araştırıyormuş. ‘İnsanın ölümsüzlüğüne bir çare bulacağım’ demiş. Otlarla konuşurken sarımsak çıkmış. ‘Benim tohumum insanın ölümsüzlüğüne birebir çare, onu içen ölümsüz olur’ demiş. Lokman Hekim onun tohumunu almış. Tam evine giderken köprüden geçiyormuş. O anda bir rüzgâr fırtına çıkmış. Elindeki torba dereye düşmüş. Dereden akıp gitmiş. O gün bu gündür de ölümsüzlüğe bir çare bulunamamış.” (Hayrettin ÖZFİLİZ, Ayvalık)

Balıkesir yöresinden derlenen bilgilere bakıldığında, sarımsağın iki önemli özelliği ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki dağda, bayırda yalnız olan insanın kendisine zarar vermesi olası olan hayvanlara karşı koruyucu özelliğidir. İkincisi ise yüzyıllar boyunca peşinden koşulan bir hayalin umudu olmasıdır. Sarımsağın tohumunun olmaması onu diğer bitkilerden ayıran en önemli özelliktir. Sarımsağın her derde deva olduğu halk arasında sıkça dile getirilir ve bilim adamları tarafından da bunu destekleyen açıklamalar yapılmıştır. Sarımsağın tohumunun olmamasının bir nedeni olmalıdır. Her derde deva olan bir bitkinin tohumu yoksa ve her derdin devası olan bu bitki bir tek ölüme çare olamıyorsa böyle bir efsane ya da inanışın oluşması da kaçınılmazdır.

d. Buğday

Buğday ile ilgili inanışlar, tarıma geçildikten sonraki dönemi kapsamıştır. Buğday, bereketi simgelemiştir. “Cennetten kovulma” olayında yasak meyve elma olarak yaygınlık kazanmakla birlikte, Âdem ile Havva’nın cennetten kovulmalarına neden olan yiyeceğin buğday olduğu da anlatılmaktadır. Türkolojinin önemli isimlerinden Pertev Naili Boratav, 1929 yılında Mudurnu’nun bir köyünde derlediği bilgilerde evrenin yaratılışı ile ilgili şunları tespit etmiştir: “Tanrı dünyayı yarattı. Onu buğday taneleriyle doldurdu. Sonra bir kuş yarattı. Bu kuş her yirmi günde bir buğday tanesi yerdi. O çağda her bir buğday 520 dirhem ağırlığında idi. Âdem ataya cennette verilen buğday bu buğdaydır…”132

Bolluğun simgesi olan buğdayla ilgili şu uygulama, bereket ve buğday arasındaki ilişkiyi daha net olarak anlamamızı sağlayacaktır: İlk mahsul olarak elde edilen buğdaydan halka şeklinde yapılan bir çörek çeşmenin musluğuna takılır. Bu işlem mahsulde bolluğu, bereketi sağalsın diye yapılmaktadır.133

Balıkesir yöresinde buğdayla ilgili olarak tespit ettiğimiz inançlarda buğday bereketin simgesi olmakla birlikte, daha çok düğün törenlerinde yer etmiş bir bitkidir.

Şamanist ve Müslüman Türklerin evlenme törenlerinde müşterek olan Şamanizm unsuru, gelinin geldiği gün başına saçı saçmaktır. Bu saçı da her devirde topluluğun istihsal ettiği en mühim mahsulünden olmuştur. Avcılık devrinde avın kanı, yağı ve eti, çobanlık devrinde süt, kımız ve hayvanların yağı, çiftçilik devrinde darı, buğday, muhtelif meyveler saçı olarak kullanılmıştır. Saçı yabancı soya mensup olan bir kızı kocasının soyunun ataları ve koruyucu ruhları tarafından kabul edilmesi için yapılan bir kurban ayininin kalıntısıdır.134

Balıkesir yöresinde buğdayla ilgili tespit edilen inanış ve uygulamalar şu şekildedir:

“Gelin olan kız evden çıkarken su ile karıştırılan buğday gelinin arabasının üstüne serpilir. Bereketli olsun diye yapılır.” (Ayşe YAŞAR, Balıkesir-Merkez-Ayvatlar

132 Boratav, (1997), a.g.e. s. 11. 133 Boratav, a.g.e. s. 80. 134 İnan, (2000), a.g.e. s. 167.

Köyü; Medine DOLANBAY, Balıkesir-Merkez-Ayvatlar Köyü; Hatice Sevim DOLANBAY, Balıkesir-Merkez-Ayvatlar Köyü)

“Gelinin yüzüne ilk bakıldığı gün eline buğday verilir ve gelin oynatılır. Bolluk bereket olsun diye yapılır.” (Yurdanur ZEYBEK, Balıkesir-Merkez-Akarsu Köyü)

“Buğday gelinin eline verilir. Gelin oynatılır. Fındık kırdıkça (parmaklarını şıklattıkça) buğday dökülür. Gelinin elinden çıkan buğday ambarlara konulur. Bereket olsun diye. Gelinin elinden çıkan şey bereketlidir.” (Hatice UÇAR, Balıkesir-Merkez- Akarsu Köyü)

“Buğday ekmeden önce dualı su serpilir, sonra ekilir. Buğdayın üzerine kokar otu ve incir yaprağı koyardık. Böcek yapmazdı.” (Recep YILMAZ, Susurluk-Aziziye Köyü)

“Buğday tarlada çift çıkarsa bu sene buğday çok olacak denir. Gelinin eline buğday verilir. Oynarken gelin yere döker. Bereket olur.” (Kamile PARLAK, Balya- Müstecab Köyü)

“Para ve buğday karıştırılıp gelinin başından serpilir. Bereket olur.” (Naciye KUZU, Balya-Doğanlar Köyü)

“Gelin istemeye giderken bir çıkıya buğday, para konur. Dünürcü gidildiği zaman gelin bereketli olsun diye buğdayla istenir. Gelin gelirken başından buğday serpilir. Bereketli olsun, eli ekmek tutsun, kapımızı güler yüzle açsın diye. Buğday çift başaklı çıkarsa patrona, tarla sahibine gidilir. Para istenir. Çift başaklı buğday mahsulün çok olacağına işarettir.” (Habibe OLGUNSOY, Savaştepe-Yeşilhisar Köyü)

Balıkesir yöresinden derlenen bilgilerde de görüldüğü üzere, buğday, bereketin simgesi olmuş bir unsurdur. Özellikle düğün törenlerindeki yerini korumaktadır.

e. Güve Otu

“Kuruttuğumuz meyvelerin içine, evin içine güve yapmasın diye koyardık. Kekik otu da denirdi.” (Habibe OLGUNSOY, Savaştepe-Yeşilhisar Köyü)

f. Füze Otu

“Füze gibidir. Arkası fıskiyeye benzer. Rüzgâr ne yöndeyse o yöne uçar.” (İsmail BAYKAN, Balıkesir-Merkez-Orhanlı Köyü)

g. Diken

“Evde ya da bahçede gezerken ayağına diken batarsa misafir gelecek denir.” (Hatice YILDIZ, Bigadiç-Karkın Köyü)

h. Limon

“Limona karınca gelmez.” (Kamile PARLAK, Balya-Müstecab Köyü)

C. BİTKİLERİN EKİLİP DİKİLMESİNE YÖNELİK İNANIŞ VE

Benzer Belgeler