• Sonuç bulunamadı

2. Bölüm: Halk Bilimi Unsurları

2.1 Geçiş Dönemleri

2.2.8.3 Diğer Meslekler

Özellikle kalabalık alanlarda işlerini yapan seyyar satıcılar, şenlik ve benzeri

toplantıların süsü gibidir. Yeşil Gece romanında

şerbetçi, sucu

ve

yemişçi

lerden

bahsedilir.

“Medresenin önü yine eskisi gibi kalabalık olduğu halde heyecan, epeyce yatışmıştı. Yorgunluktan yerlere, duvar diplerine, kapı eşiklerine çömelen ahalinin arasında sucular, şerbetçiler, yemişçiler geziniyordu.” (YG 84)

Romanlarda geçen diğer meslekler arsında

eşkıyalık

ve

dilencilik

yer alır.

Dönem içinde henüz asayişin tam sağlanamaması sebebiyle merkeze uzak

yerlerde coğrafi şartlar ve kontrolün güçlüğü sebebiyle eşkıya çeteleri

kurulduğu ve bunların güvenliği tehdit ettiği görülür.

Kızılcık Dalları

romanında eşkıyalık dönemin önemli sorunlarından biri olarak aktarılır.

Ferhat'ın çatık kaş̧ları kalkmış, gözleri testekerlek olmuştur:— Aman ağabey... Yolun biraz ötesinde yarım saat evvel şakiler bir kaptıkaçtı soymuşlar... Az kaldı biz de gidecektif. Allah sakladı, diyor. Ferhat'ı en ziyade dehşete düşüren şey şakilerin yüzlerine maskeler takmış ve acayip kılıklara bürünmüş olmalarıdır. Tafsilât istiyorum. Anlatıyorlar; yolun ortasına kaya parçaları yığmışlar; kendileri kenardaki taşların arkasına siper olmuşlar... Havaya bir el ateş, sonra bir dur emri... Biri elinde bir barabellum ile arabanın yolunu kesmiş; «Paranız, neyiniz varsa bırakın arabanın içine... Kendiniz inin aşağı birer birer... Haydi şimdi tırıs tırıs yolunuza... Ses çıkarayım, başınızı çevireyim demeyin yersiniz kurşunu...» (KD 62)

Çalıkuşu, Acımak romanlarında bir meslek gibi anlatılan

dilencilik

Miskinler

Tekkesi’nin konusunu oluşturur. Halkın inançlarını ve vicdanının

sömürülmesine tepki duyan Reşat Nuri bu mesleği bir romana konu edecek

kadar önemsemiştir.

Kâmran, para vermek için durdu. Feride, küçük sefillerle temasın verdiği bir alışkanlıkla çocuğun başını okşamaktan iğrendi.” (ÇA 410)

“Suriye’de Arap dilencilerinden öğrendiğim dualarla büyükannemin, teyzelerimin eteklerini öpüyordum.” (ÇA 19)

“— İyi kötü keşke merhum sağ olsaydı dedi. Kocam olduğu için her çevrine tahammül ederdim memuriyetinden bile çıkarsalar boynuma torba takar dilenir onu aç bırakmazdım.” (AC 82)

“Hele ramazan gibi, muharrem ve üç aylar gibi mübarek zamanlarda Anadolu'dan İstanbul'a akınlar olur, şehrin ötesinde, berisinde âdeta dilenci panayırları kurulurdu.

Bunların en çok iş yapanları değilse bile en göze görünenleri sakatlardı: Kolsuzlar, ayaksızlar, körler, türlü bilinmez âfetlerin üfürüp şişirdiği; yahut dal gibi kuruttuğu azalar; korkunç surette patlamış gözler; etleri dökülmüş çene kemikleri balon gibi gırtlaklar; bir tarafı yaşarken bir tarafı çürüyüp dağılmaya başlamış insanlar; kazma ile ortalarından ikiye bölünmüş, solucanlar gibi yerlerde kıvranıp sürünen yarım adamlar; eczahane camekânlarında gördüğümüz ceninlerden az daha farklı çocuklar ve daha neler! Bunlar, sahipleri tarafından sıra sıra kaldırımlara dizilir; panayır çadırında iki başlı buzağıyı, sakallı balığı görmeğe giren meraklı kalabalığı onların da etrafım çevirir ve merhametten ziyade bir seyir hakkı olarak gönlünden kopanı tenekeye atardı.” (MT 202)

Reşat Nuri romanlarında dantel işleme, çinicilik, hat gibi

el sanatları

na da yer

vermiştir. Bunlar arasında kadınların yaptığı iğne işi de denen el sanatı

Çalıkuşu ve Kızılcık Dalları romanlarında görülür.

“Adamcağız üşenmeden çarşı, pazar dolaşıyor, kızına çerçeve işletmek için ucuz atlaslar, kadifeler, ipekler, renkli boncuklar satın alıyordu.” (ÇA 156)

Aşağı Sazan yolu daima kapalı olduğu için Garipler yolundan, arasıra kafile halinde pazara inen kadınların götürdükleri oya, kuşak, çorap gibi ufak tefek elişleri «Sazan işi» diye rağbet görmekte, ova köylerinden bazıları da kendi elişlerini bu isim ile Bozova’ya ve daha başka yerlere yaymaktadırlar. Hâsılı, Leylekoğlu mektebindeki refah, kale içi izbelerinde de bir parça tesirini göstermiştir.” (KD 269)

“Bir gün bir mendil kenarı işlemekle meşguldü. Bu köylünün sanatına hayret ederek :

— O ne güzel şey Ayşe? dedim..

Ayşe, mendili dizlerinin üstüne bıraktı. Meyus bir tavırla : — Neme lâzım, dedi, göz yaşı silecek olduktan sonra...” (AG 629)

El sanatları arasında

Hüsnü Hatt

’ın da Çalıkuşu, Ateş Gecesi ve Gizli El

romanlarında geçtiği görülür.

“Onlar ki hattat gibi sülüs yazılar, iki para etmez yazdıkları. Onlar ki böyle karınca ayağı gibi eğri büğrü bir şeyler karalarlar, ne çıkarsa onlardan çıkar. Biz, dairelerde ne kadar taban tepmiş, ne çeşit memurlar görmüşüz, bilirsin sen” (ÇA 119)

“Resimler bittikten sonra yazı levhalarına sıra gelmişti. Bu benim yeni bir merakımdı. Yazımın pek iğri büğrü olduğunu gören kaymakam bana bir zamandan beri zorla hüsnühat dersi vermeğe kalkışmıştı. Kendi sevdiği beyit ve kıtalardan bazılarını meşk olarak yazıyor, bunları dikkatle kopya ettiriyordu. Elim her işe az çok yattığı halde yazıya bir türlü alışamamıştır. Bu bende âdeta bir yaradılış noksanı gibidir. Onun için zavallı kaymakamın emeği tamamiyle boşa gidiyordu. Fakat buna mukabil az zamanda modellerin mânasını deşifre etmekten zevk duymağa başlamıştım.

«Bülbülü dilşüdenin bir gülüne göz dikenin Sahnı gülzarı ümidinde dikenler bitsin.»

Yahut:

«Hâmiyde kameti mâhı hilâl zannetme Fürûği mihri ruhi yâra serfürû eyler.» gibi hâlâ nenin nesi olduğunu öğrenemediğim beyitler eski edebiyata olan merakımın tohumunu teşkil eder. Zavallı kaymakam:

«Seyreyle serü sebzimi gelsin de baharını «Hâk içre fenayâb olacak dane miyim ben» tarzında beyitleri içini çeke çeke okurken galiba bende hüsnühat sevgisinden daha başka şeyler uyandırmak maksadını da güdüyordu.” (AT 74-75) “Duvarda iki eski yazı levha vardı. İpeklerinin rengi kaybolmuş, işleme birkaç çiçek arasında biri sabırdan, öteki Allah ve tevekkülden bahsediyordu.

Levhalardan uzun zaman gözümü ayıramadım. Şimdi yatalak olduğu söylenen ev sahibinin karısı onları, ihtimal, kolunda gergefle rüştiye mektebine giderken işlemişti.” (GE 24)

Benzer Belgeler