• Sonuç bulunamadı

2. Bölüm: Halk Bilimi Unsurları

2.6 Çocuk Oyunları ve Oyuncaklar

Reşat Nuri romanlarında kahramanların doğumundan itibaren anlatılan

hayatları içinde çocukluklarıyla ilgili kısımlar içerir. Bunların içinde özellikle

oynadıkları oyunlardan bahsedilmektedir. Salıncak, saklambaç, körebe gibi

yaygın çocuk oyunları yanında çocukların eğlence yerlerinden cenaze oyunu gibi

garip buluşlarından da bahsedilmiştir.

Romanlarda çocuklar bir yetişkinin yanında ya da kendilerinden büyükler

tarafından oynatılmaları anlatılır.

Kızılcık Dalları’nda Gülsüm, Bülent’e

oyunlar oynatır.

“Şimdilik vazifesi evdeki dört çocukla oynamaktan ibaretti. Onları peşine takarak tarlalarda koşuyor, evin etrafında kovalamaca, üzüm kütüklerinin arasında

Çalıkuşu’nda Feride’yi eğlendiren oyunlar yetişkinler nezaretinde oynadığı

tehlikeli sayılabilecek hareketler içeren oyunlardır.

“Fatma’nın bahçesine, kırlarına bedel; Hüseyin, beni kışlaya asker içine alıştırmıştı. Bu uzun bıyıklı kocaman adamın oyun icat etmekteki maharetini ben, başka kimsede görmedim. Asıl güzeli, bunların çoğunun kazalı, heyecanlı şeyler olmasıydı. Mesela beni lastik top gibi havaya fırlatıp tutar, yahut kalpağının üstüne oturtup ayaklarımdan tutarak sıçratır, fırıl fırıl çevirirdi. Saçlarım karışmış, gözlerim dönmüş tıkana tıkana haykırmaktan duyduğum zevki ondan sonra hiçbir şeyde bulamadım” (ÇA 13)

Feride’nin köyde oynadığı oyunlar, çocuğun özgür ruhuna daha fazla ifade eden

fiziksel aktiviteye dayalı hareketli oyunlardır.

“İşte o sıralarda yukarıda söylediğim köye gelmişim. Fatma, beni her sabah yiyeceğimizle beraber bu ağaçlığa getirir, çırılçıplak suya sokarmış... Akşama kadar alt alta, üst üste boğuşur, türkü söyler, yiyecek yermişiz... Sonra uykumuz geldiği vakit, kumları kümeleyerek yastık yapar, vücutlarımız suda, başlarımız dışarıda kucak kucağa, yanak yanağa uyurmuşuz...” (ÇA 12)

Bu tip oyunlarla büyüyen Feride görevi için gittiği köylerde garip oyunlarla

karşılaşır. Çocukların bir cenazeyi canlandırdıkları

cenaze oyunu

romanlarda

karşılaşılan en ilginç oyunlardır. Reşat Nuri eski eğitim kurumlarında

çocuklara eğlence olarak bu tip oyunların oynatıldığını romanına detaylı olarak

alarak geleneksel eğitimi oyun üzerinden eleştirmiştir.

“Çocuklarımın en sevdikleri eğlencelerden biri de cenaze oyunudur. Ekseriya, uzun öğle teneffüslerinde oynana oynana bu oyun adeta bir tiyatro piyesi gibidir ve başlıca aktörleri Hafız Nuri ile Arap Cafer Ağa’dır.

Cafer Ağa, hastalanıyor; kız çocuklar, etrafına toplanarak Kuran okuyorlar, ağzına zemzem akıtıyorlar.

Küçük, akı çok gözlerini belirterek ruh teslim edince kızlar feryat ederek çenesini bağlıyorlar. Sonra Cafer Ağa’yı teneşirde yıkıyorlar.

Çocukların, kırık bir kapı tahtasını yeşil başörtülerle süsleyerek meydana getirdikleri tabutun korkunç bir sahici tabuttan farkı yok.

Hafız Nuri’nin dik, meş'um bir sesle selâ vermesi, ezan okuması, cenaze namazı kıldırması tüyler ürpertecek bir şey. Hele mezar başında: “Ya Cafer İbn-i Zehra!” diye bir talkın verişi var ki, gece rüyalarıma giriyor.” (ÇA 190)

Yine aynı köyde çocuklar garip bir cezbe halini anlatan ürkütücü bir oyun

oynadıkları anlatılır. Feride bu oyundan olumsuz etkilenmiştir.

“Fakat onun, birkaç günde bir, kendi kendine oynadığı bir oyun vardır ki, beni ötekilerden ziyade dehşetlendirir. Zehra, bahçenin ortasında, havadan gelen bir sesi dinliyor gibi yaptıktan sonra, gözlerini belertir, durduğu yerde bir çay

semaveri gibi fokurdamaya, acayip sesler çıkarmaya başlar. Sonra, bu cezbe hali artar, kırmızı saçları kabarır, ağzı köpürür, haykıra haykıra dönmeye başlar. Bu, şüphesiz bir oyundur. Fakat, bilmem neden, ben onu seyrederken titremeye başlarım.” (ÇA 201)

Romanlarda geçen yaygın çocuk oyunlarından Çalıkuşu romanında bahsedilir.

Diğer romanlarda çocuk oyunlarından pek bahsedilmemesine rağmen

Feride’nin çocukken oynadıkları ve ileride gördükleri arasındaki farkı

mukayese etmek için özellikle belirtilmiştir.

“Üç gün evvel benimle Munise’yi evine davet etmişti. Pek keyifliydi. Ben, kütüphaneyi karıştırırken o, Munise ile saatlerce çocuk gibi oyun oynadı. Munise’ye öyle ciddi emirler veriyordu ki, gülmekten bayılıyordum:

-Şimdi saklambaç oynayacağız, lâkin güç yere saklanmak yok ha, parmak kadar vücudun var. Bir yere sıkışırsın, saatlerce beni yorarsın. Sonra, beni bulamazsan, merak etme ha, belki saklandığım yerde uyur kalırım.” (ÇA 356)

“Arka bahçede, büyük bir gürgen ağacına asılı, bir kolan salıncağı vardı. Bazı günler komşu çocuklarını toplayarak, burasını bayram meydanlarına çevirirdim. Bugün, küçük arkadaşlarım, benim davetimi beklemeden irili ufaklı bir sürü halinde gelmişler, salıncağın etrafını sarmışlardı.” (ÇA 82)

Miskinler Tekkesi romanında özellikle kız çocuklarının oynadığı

evcik oyunu

,

ve erkek çocuklarının teneke

kılıç oyunu

ndan bahsedilir.

“Ancak ne de olsa çocuktum. Bebeklerle evcik oyunu oynıyan kız çocuklar, teneke kılıçlarla muharebe oyunu oynıyan oğlan çocuklar gibi benim de zaman zaman bir şeyin oyununu oynamaya, büyük insan taklidi yapmaya ihtiyacım vardı. Lapacı mizacına çok uyan; kolay, rakipsiz ve kavgasız bir oyun icad etmiştim: Dilencilik oyunu.” (MT 9)

Dudaktan Kalbe romanında

körebe ve köşe kapmaca

oyunundan bahsedilir.

“Bu tenha koru, Bozyaka kadınlarının bir bahçesi gibiydi. Gençler, yeldirmelerini atarak top, köşe kapmaca, körebe oynarlar; çocuklar durmadan dökülen, yerleri deniz gibi kaplayan sararmış çam iğnelerinin içinde yuvarlanırlardı.” (DK 66)

Kızılcık Dalları romanında kasabaya kurulan bir çocuk eğlence yeri içindeki

salıncaklar, atlıkarınca

dan bahsedilir.

“Böylelikle çarçabuk donandıktan. sonra tekrar meydanın eğlence yerlerine dönüyoruz. Onu salıncaklarda sallandırıyorum. Oradan alıp atlıkarıncanın kafaları, bacakları kopmuş̧ atlarına bindiriyorum. Arasıra önümden geçerken atının üstünden kaparak havaya kaldırıyor, tekrar bindirmek için bir boş atın, yahut arabanın geçmesini bekliyorum. Nihayet düdük çalmaya başlıyor. Onu elinde sepeti, ayaklarında patikleriyle, yine omuzumdan indirmeden vagonların

önüne kadar götürüyorum. Bineceğim vagonun kapısında" yere bıraktığım zaman, ıslak dudaklarıyla beni yanağımdan öpüyor.” (KD 19)

Miskinler Tekkesi’nde çocukların eğlencelerinden biri mahalle mahalle dolaşıp

çocukları eğlendiren

Hacıyatmaz

isminde nevi tiyatro olduğundan bahsedilir.

“Aralarında meydan oyuncuları gibi, sırf soytarılıkla ve kendilerine mahsus bazı hünerlerle ekmeklerini kazananlar da vardı. Bunlardan çocukluğumda tanıdığım bir tanesini hâlâ unutamam. Hacıyatmaz adını verdikleri bu adam, kol ve bacakları diplerinden budanarak âdeta bir iri çomak haline gelmiş bir sakallı dilenci, yahut sanatkârdı. Yeni doğmuş bir çocuk gibi bir abani kundağa sararlar ve her halde aylıkla tutulmuş bir iri hamalın sırtına yükleyerek sokağa salıverirlerdi.

Hacıyatmaz'ın on beş, yirmi günde bir mahallemize uğraması kuklacının yahut borazanlı macuncunun ziyareti gibi bir neşeli vakaiydi. Çocuklar, günlerce evvelden para biriktirerek yolunu beklerdik. Hacıyatmaz'ın hünerine gelince, kalabalığı etrafına toplanmış gördüğü zaman çevik bir baş hareketiyle sakalının ucunu birdenbire ağzına alır ve suratım şekilden sekile sokarak bizi katıla katıla güldürürdü.” (MT 204)

Oyuncaklar

Romanlarda çocuk oyuncaklarından pek bahsedilmemektedir. Sadece kız

çocuklarının bez bebekleri olduğu ve bu bebeklerin saçlarını ördükleri anlatılır.

Dönemin ekonomik şartları çocukların oyuncağa sahip olmamalarının sebebi

olabilir.

“Kız, yerdeki eşyayı bana, birer birer gösterdikten sonra tekrar arabaya yerleştirirken Şükran, yerdeki bez bebeği almıştı.

— Sen bebek oynuyor musun Ayşe? Çocuğun renksiz yüzü gülümsedi:

— Ben çocuk muyum hanım teyze… Bu bebeği çükken anam dikti… Saçlarını kendi başından kesti.” (AG 237)

“Oyun oynamayı sevmezdi. Oyuncakları ayna tarak kurdele parçaları sürme boya gibi şeylerdi.

Sofanın bir köşesinde kendine mahsus bir yeri vardı. Orada saatlerce maşa ile saçlarını kıvırmak gözlerini dudaklarını boyamak başına boynuna kurdele parçalarından fiyonglar takmakla eğlenirdi. ” (AC 32)

Reşat Nuri romanlarında bu başlık altında toplanmış halk bilimi unsurlarını

farklı amaçlarla kullanarak eserlerinin kahramanlarını güçlendirmiş, Anadolu

kültürünün zenginliğini ve halkın samimiyetini eserlerine taşımıştır.

3. BÖLÜM

Benzer Belgeler