• Sonuç bulunamadı

Olağan bilim dönemi sahip olduğu hâkim paradigma sayesinde, düz doğrusal bir Ģekilde ilerlerken, bilimsel devrimin gerçekleĢtiği dönemde, bu Ģekilde kırılmalar meydana gelmiĢtir. Hâkim paradigmanın karĢısında, aykırılıklar ve keĢiflerden doğan birden fazla kuram belirmiĢtir. Bunalım evresinde ifade ettiğim gibi, bu kuramlardan birinin seçilmesi olağan bilim dönemini tekrardan baĢlatabilir. Seçilen yeni kuramın hâkim paradigmaya dönüĢmesi, bilimde gerçekleĢen bir devrimdir ya da bilimde gerçekleĢen bir devrimle mümkün olabilir.

63 Devrim süreci, eskinin yerine yenisini koymaya çalıĢan bir yapıda olduğundan, kolay bir Ģekilde gerçekleĢmez. Kuhn‟a göre; “aykırılığı ortaya çıkaran paradigma ile bu aykırılığı sonradan kural haline sokan paradigma arasında bir zıtlık olması kaçınılmazdır” (Kuhn, 2018: 188). Bu noktada; eski ve yeni paradigma savunucuları arasında bir çatıĢma olduğu sonucuna varırız. Bunalım evresinde baĢlayan politik ayrıĢma bu evrede de devam eder. Yeni paradigma (kuramların birbirine çevrilmesini imkânsızlaĢtıran dil farklılığı sebebiyle) hiçbir zaman eski paradigma savunucuları için hâkim nitelikte bir paradigma haline gelmeyecektir. Yeni paradigmanın hâkim hale gelebilmesi adına, onun savunucularının yapması gereken Ģey; bilim topluluğunu oluĢturan çevreyi “ikna etmek”, bu paradigmanın çoğunluk tarafından kabul görmesine çaba göstermektir. Böylelikle; kuram seçiminde olduğu gibi, yeni paradigmanın belirlenmesinde de, bilim topluluğunun kararı etkili olacaktır.

Eski ve yeni paradigmanın farklı açılardan doğayı görmesi durumu (Kuhn‟un geĢtalt değiĢimi olarak ifade ettiği görme biçiminin değiĢmesiyle), oluĢan politik ayrılığı meĢrulaĢtırıyor gibi görünür. Ancak bilimsel bir devrimi imkânlı kılan seçilmiĢ kuram, eski olana zıt olmak durumunda değildir. Tamamen yeni bir probleme odaklı gerçek anlamda „yeni‟ bir Ģey olabilir. Bu durumda eski paradigma destekçileri tarafından kabul görmesi, ilk haliyle kabul görmesinden daha olanaklı değildir. Bu yüzden yeni paradigma destekçilerinin yapması gereken, elde ettikleri yeni görme biçimiyle, inceleme nesnesi olarak doğayı/dünyayı yeniden biçimlendirmektir. Kuhn‟un örneklendirdiği gibi, devrimi oluĢturan paradigmayı savunan bilim insanları; geçmiĢte

„ördek‟ olarak gördükleri nesneleri Ģimdi „tavĢan‟ olarak görmeye baĢlamıĢlardır. Bu nesneleri hala ördek olarak görenlere neden öyle olmadığını kanıtlamak yerine, bu nesnelerin neden artık tavĢan olduklarının gerekçelerini alan içerisinde ortaya koymaları gerekmektedir. Olağan bilimi, yani tek bir paradigma içerisinde gerçekleĢen bilimsel

64 etkinlik sürecini hazırlayan, ve Kuhn‟un “görünmez” olarak tanımladığı devrimlerin, bilimsel faaliyeti iĢlevsel kılmak adına böyle bir misyonu vardır.

Kuhn‟a göre bilimsel devrim, ani ve bilimsel etkinlik içerisinde hızlı bir dönüĢüm yaratan Ģekilde değil, yavaĢ ve uzun bir süreci kapsayan ve bu süreç sayesinde, bilim topluluğunun yeni paradigmayı kabul ettiği olağan bilim süreciyle nihayetlenecek Ģekilde gerçekleĢir. Devrimi gerçekleĢtiren yeni paradigma, bilim insanlarının algılarının sarsılmasına ve eski paradigmanın sahip olduğu bir yanı sorgulamalarına zemin hazırlar. Batlamyus astronomisindeki kavramsallaĢtırmadan, Kopernik Devrimi‟yle ortaya çıkan kavramsallaĢtırmaya geçiĢte devrimin rolü böyle olmuĢtur: Kuhn‟un ifade ettiği üzere, Kopernik astronomisini benimsemek üzere olan bir bilim insanı, “daha önce bir gezegen görürdüm, şimdi bir uydu görüyorum” demez (Kuhn, 2018: 209). Bunun yerine; “bir zamanlar ayın bir gezegen olduğunu sanırdım, ama yanılmışım” der. Bilim insanının yanıldığını kabul etmesi, önceki paradigmanın alanda eski olarak yer almaya baĢladığını ve böylelikle bilimsel devrimin baĢarılı bir biçimde ilerlediğini ortaya koyar.

Eskinin yanıltıcılığını ya da yeni olanın kabullenilmeye uygun oluĢunu örneklendirmek adına Kuhn, astronomiyi bilerek seçmiĢtir. Astronominin bir bilim olarak ölçüm ve gözleme yatkınlığı ve matematiksel hesaplamalarının somutluğu bu seçimin nedenidir. Astronomi üzerinden bilimsel devrimleri somutlaĢtırma çabasına dayanarak, Kuhn‟un paradigmaya verdiği birincil anlam olan “bilimsel bir baĢarım”

ifadesini tekrar hatırlamamız gerekmektedir. Yeni paradigmayı devrim sürecinden, olağan bilim süresine geçiren yanı, sunduğu yeni algılama biçiminin içinde olduğu bilimsel alanı açıklamak bakımından, rakiplerine göre daha büyük bir baĢarı elde etmiĢ olmasıdır. Yeni paradigmayı alanın hâkim bakıĢ açısı kılan, eski paradigmadan daha

„benzersiz‟ ve bunun sonucunda daha „baĢarılı‟ olmasıdır.

65 Böylece, bilim insanının yeni dünyası, baĢarılı olan yeni paradigmanın sağladığı görüĢ biçimine sahip olan dünya haline gelir. Doğa nesneleri yine aynıdır fakat, bilim insanlarının görme biçimi değiĢmiĢtir. Bu yeni dünya; yeni kavramlara, kuramlara, araĢtırma biçimlerine sahiptir. Bilim insanının değiĢen dünyası, içerisinde çalıĢtığı bilimsel etkinliğin çerçevesini oluĢturan ve bu süreci imkânlı kılan paradigmanın değiĢmesidir. Kuhn‟a göre, devrimin bilimin etkinlik sürecine sağladığı en büyük katkı, olağan bilimi yeniden iĢler ve imkânlı kılan paradigmanın, bu sürecin içerisinden çıkıyor olmasıdır.

Devrim yeni paradigma sayesinde olağan bilimin yeniden iĢler olmasına geçiĢi sağlar ancak, bu süreci kesinleĢtiren unsur, yeni paradigmanın ilkelerinin alana ait ders kitapları sayesinde yeniden ortaya koyulmasıdır. Ders kitapları bilim için, tarihsel geleneğin taĢıyıcısı olarak iĢlevseldir. Her bilimsel devrimden sonra, alanı yeniden kuran paradigmanın ilkelerinin somutlaĢtırıldığı yeni ders kitapları literatüre eklenir.

Ders kitaplarıyla paradigmanın somutlaĢması sonrasında, Kuhn‟un belirtttiği yavaĢ ama emin adımlarla ilerleyen bilimsel devrim sürecinin sonucunda, yıllar boyu sürebilecek bir tarihsel süreç ıĢığında, bu kitaplar bilimsel etkinliği imkânlı kılan yegâne kaynaklar haline gelir. Bilimsel etkinliğe yeni dâhil olan bilim insanları için bu kitaplar, bilim yapmayı mümkün kılan kuramsal çerçeveyi onlara sağlamıĢ olur. Bu sayede bilim yeniden dogmatik kimliğine bürünür ve bilimsel etkinliği iĢlevsel kılan, doğrusal çizgi yeniden düz bir Ģekle kavuĢur.

Kuhn‟un bilim teorisinin bütünlüğü boyunca kaynaklık eden tarih, yeni paradigma doğrultusunda, olağan bilim sürecine geçiĢte tekrar bir misyon üstlenir.

Bilimsel devrimin baĢladığı andan itibaren geçen süre zarfında, eski paradigma savunucularının ölümü ve yerlerine gelen yeni kuĢakla birlikte, olağan bilimi baĢlatan yeni paradigmanın tekliği süreci tamamlanır. Kuhn, Max Planck‟ın “bilimsel süreci”

66 anlattığı eserinden bu örneği almıĢtır. Bu sayede, bilimin sahip olduğu tarihsel sürecin;

bilimsel devrimleri zorunlu kılan yönünü görürüz. Kuhn her ne kadar olağan (ideal) bir bilimin, sabit ve doğrusal olması gerektiğini ifade etse de; bilimin kendisi bu Ģekilde olmamalıdır. Bilim; bir topluluk içerisindeki insanların dünya görüĢünün daha benzersiz ve yeni olana doğru yönelmesiyle birlikte ilerler. Kuhn bir bilim insanı olarak bu ilerlemeyi hiç inkâr etmemiĢtir. Ancak; bu ilerlemenin hiçbir zaman birikimsel olarak gerçekleĢmediğini savunur: Bu ilerleme, her zaman için, bilimde gerçekleĢen

“devrimler” yoluyla mümkün olmaktadır.