• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1.3. Ulus-Devlet Kavramı ve Temel Kuramsal Tartışmalar

1.3.3. Ulus-Devlet İnşa Modelleri

Bugün “ulus devletlere güven yitimine neden olmuş ve devletler nezdindeki kimi yeni kriterler yaratmaya yardımcı olmuş temel problemlerden biri devlet ve ulusun iki ayrı koldan gelip tek bir kanalda kesiştiği ve birlikte aktığı varsayımıdır” (Donnan ve Wilson, 2002: 264). “Devletlerin ulusları nasıl inşa ettiğinin, ulusların da devletleri nasıl yarattığının karşılıklı olarak tartışıldığı mevcut bilimsel literatürde sıkça eleştirilmiş olan bu birebir ilişki, ulus-devlet sadece iki devletin, Fransa ve İngiltere’nin tarihsel deneyimlerinden çıkmış yapay bir oluşum olsa bile her ideal ulus-devlet tanımının bütünleyicisidir” (Wallace, 1994: 61).

“Modern devletler homojenleştirişi ulus inşası politikası aracılığıyla bünyelerindeki bütün nüfusu ortak ulusal kültüre asimile etmeye çalışırlar. Ancak ulus-devletler farklı etnik kimlikleri tek bir çatı altında toplamayı kısmen başarmışsa da bu homojenleştirmeye direnen ulusal azınlıklar hep olagelmiştir” (Kalaycı, 2010: 101). Biraz önce tartışıldığı üzere türdeş bir ulusun “kan veya toprak” olan iki ana temelden birisine dayanarak kurulduğunu belirtebiliriz. Bu yöntemlerden “kan” temelli olan etnik-ulus modeliyse Alman romantik milliyetçiliğine bağlı olarak gelişen ulus inşa yönteminde temel olarak ulus tarihsel ve kendiliğinden gelişen etnik bütünlük (Smith, 1999; Connor, 1990; Özkırımlı, 2008) çerçevesinde ele alınmaktadır. Burada ulusun temel unsurlarını ise ortak soya dayalı oluşan siyasi topluluk anlamına gelen halk ile hukukla ilişkilendirilen din, görenek ve adetler ile yerli kültür oluşturmaktadır. Dolayısıyla “bu tip uluslar etnik türdeşlik istenildiği için etnisite rejimi temel olarak başat etnik grubun dışında kalanların tecrit edilmesi, yok sayılmasıdır. Zorunlu göçler, nüfus mübadeleri ve hatta bazen de doğrudan şiddet içeren politikalarla bu farklı unsurlardan kurtulmaya çalışılır. Bundan dolayı da etnik gruplar açısından en sorunlu olan model” (Smith, 1999: 28-31) olarak ifade edilmektedir.

Diğeri ise toprak temelli, kültürel türdeşliği zorunlu görmesi açısından yurttaş-ulus

modeli olarak geçen Fransız ve Anglo-sakson yönetim biçimidir. Kültürel türdeşliği

51

bağlardır; başka bir şekilde ifade etmemiz gerekirse yurttaşlık bağıdır. Yasalar ve kurumlar vasıtasıyla oluşan ortak bir iradeye sahip olup yerel/etnik kimliklerin ötesine uzanan, merkezi üniter kurumlar etrafında ifadesini bulan bir topluluğun varlığıdır” (Smith, 1999: 25-26). Ancak Fransız ve Anglo-sakson yönetim modelleri benimsedikleri ulusal kimlik ve ulus dinamikleri bakımından farklılık göstermektedir. Fransız tipi yurttaş-ulus modelinde temel öğeler vatana yönelik aidiyet yüksek olmakla birlikte, ortak değerlere, kültüre yönelik verilen önem, kurumlara ve yasalara bağlı topluluk ile bu topluluktaki bireylerin yasal eşitliği gibi unsurlara dayanmaktadır (Smith,1999: 27). Fransız tipi yurttaş-ulus modelinin özünde etno-kültürel farklılıkları yadsıyarak kültürel türdeşliği esas aldığı için farklı etno-kültürel grupların fiziksel varlığı bakımından dışlayıcı olmasa da kültürel kimliklerine ilişkin zamanla sorunlara neden olabileceği (Smith, 2002a: 112) ifade edilmektedir.

Ülkeselliğin, yurttaşlığın ve iradeliğin esas olduğu Anglo-sakson tipi yurttaş-ulus modelinde ise kültürel anlamda “gönüllü asimilasyonist” etnisite rejimi uygulandığı için Fransız ulus inşa modelinden farklılaştığı (Smith, 2002a:116) ifade edilmektedir. Anglo-sakson tipi yurttaş-ulus modelinin ulusun birlik ve bütünlüğünü türdeşlik zemininde değil “farklılıkların birlikteliği” olarak ele aldığını bundan dolayı da üst kimlikten alt kimlikleri ayrı zeminlere oturtarak “aidiyet” ve“sadakat” unsurlarını yeniden tanımladığı ifade edilmektedir. Böylelikle yurttaş bireyler hukuksal ve siyasal olan “üst kimliğe” yani “ulusal kimliğe” sadakatle bağlanırken aynı zamanda kültürel var olma hakkı tanınan alt kimliğine “aidiyetini” sürdürmektedir. Böylece etno-kültürel farklılıklar nispeten sorun olmaktan çıkmaktadır (Özkırımlı,2008: 95-97).

Tablo 2

Ulus Devlet İnşa Yöntemlerinin Temel Dayanakları15

Ulusal Kimlik

Ulusun Unsurları/ Önemli Olan Mitler

Uygulanan temel politikalar

Sonuç a)Toplum yapısı b)Aktör tutumları Etnik Ulus Modeli Alman Modeli Tarihsel/

doğal etnikliğe yani soya bağlı

Hukukun yerine geçen yerli kültür, din ve adetlerdir.

Tecrit politikaları, zorunlu göç, nüfus mübadeleri, Etnik temizlik

a) “Biz”, “öteki” ayrımı, çatışma ortamı, kültürel farklılığı kabullenmeme

b)Etnik/ırkçı milliyetçilik, Travma, ayrılma, özerklik isteme, ulusal kimliği benimsememe,

Yurt ta ş-Ulus M od eli Fransız Modeli

Üst kimlik olarak kabul edilerek, kültürel türdeşlik,

-Yasal eşitlik ortak vatan anlayışı Anayasaya bağlı yurttaşlık algısı, Ortak Vatan Kader anlayışı, -(Gönüllü) asimilasyon, segregasyon, -Bireysel haklara saygı temelinde

çoğunluğun idaresine dayalı çeşitlilik üstü

bütünlüğüne dayalı yaklaşım.

a) Kültürel türdeşlik, ulusal bütünleşme ve uyum ortamı, türdeş toplum, vatanseverliğe bağlı gelişen “yurttaşlık” “kardeşlik”, algısı

b) Sivil milliyetçilik, kültürel ulusal kimliğe devlete yönelik “aidiyet”, “Sadakat”

Anglo Sakson Modeli

Üst kimlik olarak kabul edilerek, kültürel çeşitliliğin korunması, -Yasal eşitlik

-Ortak vatan anlayışı

Anayasaya bağlı yurttaşlık algısı, Ortak Vatan Kader anlayışı

-Oydaşma, Çokkültürlü vatandaşlık -Ötekini asimile eden homojenleştirici, tektipleştirici ve kendi ontolojik varlığını ötekinin ötekiliğinin ortadan kaldırılmasını bağlayan asimilasyonist anlayışı reddeder.

Farklılıkların birlikteliğini mümkün kılan

bir yaklaşım

a) Kültürel çeşitliliğin korunması ve kabulü, ulusal bütünleşme ve uyum ortamı, vatanseverliğe bağlı gelişen siyasal “aidiyet” “sadakat”

b) Sivil, kültürel milliyetçilik, ulusal kimliğe devlete yönelik “aidiyet”, “Sadakat”

   

      

15 Bu tablo ulus-devlet inşa yöntemlerine dair bu bölümde tartışılan ve ele alınan temel konular kapsamında ve birçok farklı kuramcıların açıklamalarına bağlı olarak oluşturulmuştur.

53

Tablo 2’de görüldüğü üzere “yurttaş-ulus modeli içinde çok sayıda etnik grubu barındırırken, hiçbirinin bir diğeri üzerinde hâkimiyet talebi olamayacağı esası üzerine kuruludur. Ancak etnik-ulus etnik milliyetçilikten beslendiği için hakim bir etnik grubun hakimiyeti üzerine kuruludur” (Smooha, 2005’den akt. Çakmak, 2013: 56). Bundan dolayı da etnik-ulus modelinde devletin hakim etnik gruba üyelik yurttaşlık arasında ayrım yapacağı açıktır. Çünkü “hakim etnik gruba üye olan yurttaşlar birinci sınıf yurttaş olurlarken azınlık durumunda olan diğer etnik gruplar yurttaş olsalar da ikinci sınıf yurttaş olarak sayılmaktadırlar” (Smooha, 2005’den akt. Çakmak, 2013: 56). Azınlıktaki etnik grup üyeleri üzerinde etnik temizliğe kadar giden baskıcı ve dışlayıcı bir politika uygulandığını ifade eden Smooha (2005)’ya göre çoğunlukta olan hakim etnik grubun ülkenin toprakları üzerinde münhasır hakkı olmasının, öte yandan azınlıktaki etnik grubun üyelerinin yurttaşlık hakkını kazanmış olsalar da hakim çekirdek grubun diasporasının üyelerinden daha az değerli sayılmalarının belirgin özelliği olduğu görüşündedir (akt. Çakmak, 2013: 58). Dolayısıyla hakim etnik grup kendi kaderini tayin hakkına sahip olmakla birlikte devleti kuran olarak tüm etnik azınlık gruplar nezdinde de mutlak bir üstünlüğe sahiptir. Aynı zamanda göç politikası, mülkiyet hakkına ilişkin yasal düzenlemeler, azınlıkların aleyhine olabilir. Azınlıktaki etnik grubun üyelerinin ortak iyiye katkı sunmayacaklarını varsayılır. İyi yurttaş olmak bir ayrıcalık sağladığından bu ayrıcalık hakim etnik gruba dâhil olunarak elde edilmektedir (Smooha, 2002’den akt Çakmak, 2013: 59).

Genellikle etnik ve yurttaş-ulus modeli olmak üzere iki farklı ulus inşa modelinin aksine-muhtemelen son dönemler açığa çıkan çokkültürcülük politikalarına bağlı olarak da geliştirmiş olduğu modeli de ekleyerek -Aktürk (2015) etnisite ve ulus arasındaki ilişkiyi düzenleyen devlet politikalarını ‘tek etnili’, ‘çok etnili’ ve ‘anti etnik’ olarak 3 farklı etnik rejimi bağlamında ele alarak Tablo 3’de görüldüğü üzere tasnif etmiştir. Üyelik, ifade eksenlerine bağlı olarak da etnik rejim tipinin yedi göstergesinin olduğunu belirtmektedir.

54

Tablo 3

Etnik Rejim Tipinin Yedi Göstergesi: Üyelik (1-3) ve İfade (4-7) 

Politikalar Tek etnili Çok etnili Anti-etnik

1.Etnik öncelikli vatandaşlık Evet Hayır Hayır 2.Etnik öncelikli göç Evet Hayır Hayır 3.Etnik azınlık statüsü Evet Hayır Hayır 4.Anayasada veya kişisel kimlik belgelerinde birden

fazla etnik kategori Hayır Evet Hayır 5.Etnik bölgesel özerklik Hayır Evet Hayır 6.Birden çok resmi dil Hayır Evet Hayır 7.Etnik pozitif ayrımcılık Hayır Evet Hayır

Kaynak: Aktürk, 2015: 13.

Tablo 3’de görüldüğü üzere “eğer bir devlet ayrımcı göç ve vatandaşlık politikaları aracılığıyla ulusa üyeliği tek bir etnik kategoriyle sınırlandırmaya çalışıyorsa bu durumda tek-etnili bir rejimi var demektir. Tek-etnili rejimi olan bir devletin ideal tipini andıran 1999 öncesi Almanya ve Japonya bu tipin iyi bir örneğini oluşturmaktadır. Eğer bir devlet çeşitli etnik kökenlerden gelen insanları vatandaş olarak kabul ediyor fakat etnik çeşitliliğin yasal, kurumsal ve kamusal alanlarda ifade edilmesini tasvip etmiyor ve hatta yasaklıyorsa bu durumda anti-etnik bir rejimi vardır. Anti-etnik bir rejimi olan bir devletin ideal tipine benzemesiyle öne çıkan 2004 öncesi Türkiye ve Fransa bunun çok iyi bir örneğidir. Eğer bir devlet, çeşitli etnik kökenlerden gelenleri vatandaşları olarak kabul ediyor (üyelik) ve etnik çeşitliliğin yasal kurumsal ve kamusal bir biçimde ifade edilmesine izin veriyor, teşvik ediyor ve hatta etnik çeşitliliğin ifade edilmesine fiilen iştirak ediyorsa çok-etnili bir rejimi var demektir ” (Aktürk, 2015: 7).

Kuşkusuz bu noktada önemli olan bir ulus-devletin daha kurulma aşamasında millet bilincine sahip, yani kendini, az çok belli bir toprak üzerinde siyasal egemenlik anlamında ayrı bir millet olarak gören Castells (2008)’in deyimiyle ulus-devletin sunmuş olduğu türdeşleştirici ulusal kimliğe ve temel ögelere karşı çıkarak “meşrulaştırıcı kimlik” yerine “direniş kimliği”ni benimseyen birden fazla etnisite varsa ne olacağıdır? Veya zamanla bir ulus devletin içindeki bir etnisite, kültürel anlamda veya hem kültürel hem de siyasal anlamda böyle bir “direniş kimliğini” kazanırsa ne olacaktır? Bu durumla ulus devletler demokratik ve evrensel insan haklarıyla tutarlı kalarak nasıl baş edebileceklerdir? Bu soruların cevaplarına yönelik kültürel farklılıklardan kaynaklanan sorunların giderilmesinde veya önlenmesinde tarihsel süreç içerisinde birçok farklı etnik farklılıkları yönetme biçimlerini uygulama yoluna giderek çözüm aradıklarını görmekteyiz. Genel olarak baktığımızda ortak bir kimliğin ve

55

kültürün öneminin Batı demokrasilerinde kabul edildiğini hatta zamanla gönüllü bir kültürel benzeşmenin arzu edilebilir bir şey olduğu düşünüldüğünü söyleyebiliriz. Çünkü “1970’lere dek devlet politikalarıyla aynılaştırma veya türdeşleştirme anlamında asimilasyoncu bir anlayış Batı ülkelerinde yaygın kabul görmüştür. 1980’lerde ve 1990’lardaysa farklılık ve çokkültürlülük kavramlarına ve çokkültürcü politikalara ağırlık verilmiştir. 2000’lerdeyse bu politikaların bazı sakıncalarını ve ortaklıklarının öneminin fark edilmesiyle daha temkinli ve demokratik bir asimilasyon veya entegrasyon kavramına sınırlı bir dönüş olmuştur (…) Bunda anlaşılan, aynı olmak, daha da önemlisi devlet yoluyla aynılaştırmak değil, sosyoekonomik entegrasyon yoluyla kendi içinde de çeşitlilik içeren farklı grupların ortak yönlerinin gönüllü olarak artmasıyla bir tür gönüllü ve sınırlı benzerleşmedir” (Brubaker, 2004: 116-120). Bundan sonraki bölümde ulus inşa yöntemine bağlı olarak gelişen etnik farklılıkları yönetme biçimlerine ve etnik farklılıklardan kaynaklanan sorunlara yönelik çözüm yöntemlerinden bahsedilecektir.