• Sonuç bulunamadı

RUHUN ZİHNE EVRMİ VE ZİHİN FELSEFESİNİN TEMEL KURAMLAR

2.2. ZİHİN FELSEFESİNİN KURAMLAR

2.2.2. Düalist Kuramlar

2.2.2.1. Descartes’in Düalizm

Descartes‟in düalizmini anlamamız için onun düşünce basamaklarına değinmemiz gerekmektedir. O epistemolojik bir sorunla neyi bildiğinden emin olmak ister. Descartes, öğrendiğimiz bütün bilgilerin gerçekte doğru olup olmadığını kontrol etmeksizin kabul ettiğimiz şeylerden oluştuğunu ifade eder. Bu nedenle önceden öğrendiğimiz ne varsa hepsini sorgulama işlevine girişir (Descartes, 2010: 18). Öyle ki bu sorgulamada öğrenmiş olduğu tüm bilimsel ve kültürel bilgiler yer alır. Onun bu sorgulaması onu yöntemsel kuşkuculuğa götürür. Yani artık onun kuşku etmediği hiçbir şey yoktur.

Descartes‟ın yönteminde şüphenin gerekliliğinin bir sonucu artık şüphe edilmeyecek bir kaynak, bir bilgi bulmak olacaktır. Öyle ki bu sorgulama neticesinde şüphe etmeyeceği tek şeyin şüphe eden kendisinin varlığı olduğu sonucudur.

Dolayısıyla kesinliğe başlayacağı nokta insanın kendi varlığı olması gerekirdi. Descartes, bu sonucu Metot Üzerine Konuşma kitabında “Düşünüyorum, o halde varım” savıyla ortaya koymuş ve metodolojik yöntemlerini temellendirmiştir (Descartes, 2010: 33). Descartes‟in bu çıkarımında Augustinus‟tan etkilendiği söylenilebilir. Çünkü Augustinus Tanrı Devleti eserinde kendisi de böyle bir sorgulamaya girişmiştir. Bu sorgulama neticesinde ise “aldanıyorum o halde varım” ifadesini kullanmıştır. Ona göre de var olmanın sebebi aldanmaktır. (Kaynak)

Descartes‟e göre bilincin öznesi ruhtur ve ruh bedenden ayrı bir yapıya aittir. Cisim özü gereği uzamda yer kaplayan bir varlıktır ve bilinç sahibi değildir. Diğer yandan ruh ise mahiyeti açısından cisimden farklıdır. O uzamlı değildir; biçimi ve boyutu yoktur. Onun özü sadece bilince, düşüncelere, duygulara, algılara, arzulara, heyecanlara vs. sahip olmaktır (Shaffer, 2005: 62).

Descartes‟ın solipsizmle bağlantılı kabul edilebilecek görüşü; kesinlikle bilinebilecek olan tek şeyin kendi zihnimiz olduğu görüşüdür. Ona göre, kendi zihnimizden başka diğer her şeyin varlığı şüphelenmeye açık bir konumdadır ve dolayısıyla kesin olarak bilinemezdir. Ancak buna rağmen Descartes açıkça bir solipsist değildir. Çünkü o şüphe etmeyi gerçek bilgiye ulaştıran bir araç olarak görmektedir. Şüphe, gerçek bilgiye ulaşmak için sadece bir ilk adım olabilir. Ayrıca Descartes, gerçekten dış dünyadaki var olan nesnelerin her türlü bilgiye sahip olmadığını ve bunun yanında dış dünyanın bilgisini sağlayanın Tanrı olduğunu kabul eder (Descartes, 2016: 50).

Descartes‟e göre, Tanrı idesi kendisinden kaynaklanmayan bir düşünce olmalıdır. Tanrı fikri ona, Tanrı tarafından verilmiştir. Çünkü o sonlu bir töz olarak sonsuz olanın fikrine ulaşamayacağımız kanaatindedir. Bu nedenle bu fikir bize sonsuz olandan gelmiştir. Bu nedenle bizim dışımızda bir varlık yani Tanrı olmak zorundadır. Tanrı ise sonsuz, ezeli, değişmez, bağımsız, her şeyi bilen, her güce sahip, beni ve benim dışımdaki her şeyi yaratmış bir özdür (Descartes, 2016: 82-83).

Descartes‟e göre, insan düşünmeye, varoluşunun ilk aşamalarından itibaren başlamıştır. Elbetteki bebekken düşündüklerimizle daha sonraki yıllardaki

düşündüklerimiz aynı olmayacaktır. Özden‟in yorumuna göre de Descartes, insan ruhunun her yerde, hatta anne karnında bile düşündüğünü kabul eder. Elbette Descartes, bu ifadesiyle rahimdeki ceninin, metafizik konular düşündüğünü iddia etmemektedir. Ama Descartes, ceninin bedenine yeni katılmış olan ruhun, bu birleşmeden dolayı acı veya haz duymasının, soğuk, sıcak vb. duyumları belirsiz bir şekilde kavramasının bile düşünce sayılması gerektiğini ifade etmektedir. Böylece Descartes, düşünceyi ruhla özdeşleştirmektedir. Buna göre ruh, düşünceden ibarettir. Descartes, düşünen cevher olan ruhun ne olduğu kavranmadan, duyu ve iradenin anlaşılamayacağı kanaatindedir; çünkü bunların hepsi ruha bağlıdır (Özden, 2015: 43).

Descartes‟e göre, insan düşünen, şüphe eden, anlayan ve dili kullanan hayvandır. İnsan olmayan hayvanlar ise basit makinelerdir ve bu yüzden dili kullanamazlar (Mandik, 2014: 20) .

İnsan maddi töz olan bir beden ve maddi olmayan bir töz olan zihinden oluşan bir varlıktır. Maddi töz bozulup yok olabilir. Zihin ise maddi olmayan töz olarak bozulma ve yok olma özelliğine sahip değildir. Zihin kendi başına var olabilir ve başka hiçbir varlığa indirgenemez. Çünkü o tek başına var olandır. Zihin uzamda yer kaplamaz, çünkü o maddi niteliklerden yoksundur. Onun öz niteliği düşünmektir. Beden ise uzamda yer kaplar ve düşünmek onun yapısı gereği değildir. Descartes‟e göre beden varlığını yitirdiğinde yani ölüm gerçekleştiğinde zihin varlığını devam ettirir (Günday, 2003: 33).

Descartes düalistik teorisinde zihin ve bedenin gibi farklı iki tözün nasıl olup da birbirlerini etkiledikleri sorununa çözüm bulmak için bazı argümanlar geliştirmiştir. Descartes zihinden fiziksel dünyaya aslında bir etkileşim olduğunu onaylar. Ayrıca zihin ve beden arasında bir ara yüzü olan ve insan beyninde epifiz olarak bilinen tekil bir yapı olduğunu açıklar. Descartes‟ın epifiz bezini önemli bir noktaya konumlandırmasının sebebi, epifiz bezinin her insanda bir tane olmasıdır. Çünkü insanın organlarının birçoğu ikişer halde bulunmaktadır. Sahip olduğumuz iki el, iki göz gibi, beynin de iki yarım küresi vardır. Ancak, Descartes tarafından beyin epifizini beynin diğer yapılarından farklı olduğu görülmüştür. Sinir sisteminin

parçalarının ikili gelenin tersine, her insanda beyin epifizi bir tanedir. Bu nedenledir ki Descartes‟a göre, eğer zihin ve bedenin etkileşime geçtiği bir nokta olacak ise bu epifiz bezi olmalıdır (Mandik, 2014: 25).