• Sonuç bulunamadı

1.2. Depresyon

1.2.3. Depresyonun Etiyolojisi

Depresyon her bireyin yaĢamının herhangi bir döneminde görülebilecek bir rahatsızlıktır (Öztürk 2004). YaĢam süresi içinde karĢılaĢılan çeĢitli sorunlar depresyonun ortaya çıkmasını hızlandırmakta ya da var olan depresyonun Ģiddetini arttırmaktadır. Bireyin yaĢam süresi içinde karĢılaĢabileceği sorunlar arasında sevgi nesnesinin yitimi, iĢ yaĢamındaki çatıĢmalar ve doyumsuzluklar, benliği örseleyen, inciten, onur kırıcı durumlarla karĢılaĢılması, ekonomik sorunlar, aile bunalımları, beden sağlığının bozulması gibi yaĢam olayları önemli yer tutmaktadır (Kelleci 1998). Depresyonun nedenleriyle ilgili olarak ortaya konan ortak bir görüĢ yoktur. Bu konuda farklı yaklaĢımları vardır. Bu yaklaĢımlar; psikanalitik yaklaĢım, davranıĢçı yaklaĢım, biliĢsel yaklaĢım ve biyolojik yaklaĢımdır.

Psikoanalitik kuram

20. yüzyılın baĢlarında depresyon ilk defa psikoanalitik yaklaĢım kapsamında ele alınmıĢtır. Freud, “Yas ve Melankoli” baĢlıklı yazısında depresyonun yasla olan iliĢkisine değinmiĢ ve depresyonun belirti ve bulgularını Ģu Ģekilde tanımlamıĢtır (Tuğrul ve Sayılgan 1994, akt. IĢıkhan 2005).

 Derin bir acı, elem ve yas duygusu,

 DıĢ çevreyle, dünyayla ilgi ve iliĢkinin kesilmesi,

 Ġlgi ve sevginin yitirilmesi,

 Benlik saygısının ya da kendini değerlendirme duygusunun azalması ya da tümüyle kaybolması,

 Suçlanma ve cezayı bekleyen düĢünce içeriği.

Psikanalitik Kurama göre depresyon; kayba karĢı bir tepkidir ve kökleri diğer ruhsal hastalıklar gibi çocukluk dönemine kadar uzanmaktadır. Kaybın niteliği ne olursa olsun kiĢi buna karĢı yoğun bir tepki gösterir. Nedeni ise o anki durum çocuklukta ortaya çıkan bir kaybın bütün korkularını geri getirmektedir. Psikanalitik yaklaĢıma göre; kiĢinin sevgi ve ilgi gereksinimi, çocukluk döneminde herhangi bir Ģekilde karĢılanmamıĢsa, daha sonraki yıllarda ortaya çıkan bir kayıp kiĢinin geçmiĢte yaĢadığı o çaresizlik duygularına gerilemesine neden olacaktır (Brenner C., akt. Cengil 2003). Depresyon kayıp sonrası görülür ve kayıp sonrası kiĢi öfkeyi kendine yöneltir. Freud, kiĢi için önemli olan nesne ya da kiĢilerin gerçek ya da hayali olarak kaybı ya da kayıp tehdidi sonucu, nesneye yatırılan enerji, objeden kendi bedenine yöneltilir demektir. KiĢi kayıp duygusu yaĢadığı objelere olan kızgınlığını kendine yöneltir. Ġçe atım yoluyla egosuna attığı nesneleri yok etmek için intihar eylemleri görülür ( Ebert 2003, akt: Mersin 2004).

Psikanalitik Kuramın temel bir yaklaĢımına göre; depresyona giren kiĢi düĢmanca duygularını bastırmayı öğrenmiĢ kiĢilerdir. Destek için ihtiyaç duydukları kiĢilerden uzaklaĢmaktan korkarlar ve durum ağırlaĢınca öfkelerini kendilerine yöneltirler. Örneğin kendisini iĢten çıkaran patronuna karĢı büyük bir düĢmanlık hisseden bir kiĢi, öfkesi anksiyeteyi uyardığı için dıĢa vurmaktan çekinir ve duygularını içselleĢtirmeye baĢlayarak; “patronunun onu iĢten çıkarmasının bir nedeni olmalıdır. Bu belki de onun yetersiz ve değersiz biri olmasından kaynaklanmaktadır”, sonucuna ulaĢabilir (Cengil 2003).

Öğrenme kuramı

Gerçekte ya da hayalde yaĢanan baĢarısızlıklar sonucu birey, yaĢam koĢulları üzerindeki denetiminin yetersiz olduğuna inanır. Herhangi bir Ģeyi baĢarabilmek için kendini çaresiz hisseder ve çabalamaktan vazgeçer. “öğrenilmiĢ çaresizlik” denen bu durum depresyona zemin hazırlar (Molu 2008).

“ÖğrenilmiĢ çaresizlik” kavramı, bir organizmanın davranıĢlarıyla olumsuz olayları kontrol edemediği bir yaĢantıdan geçtikten sonra, olumsuz olayları kontrol edebileceği durumlarda da gerekli davranıĢları yapmakta baĢarısız kalmasını tanımlar. Böylece yapacaklarının bir iĢe yaramayacağını düĢünen birey, bir Ģeyler yapmaya kalkıĢmayacaktır. Gerçekte ise olay çaresizlikten çok umutsuzluk olayıdır. (AĢkın 1994). DavranıĢçılar pekiĢtirme noksanlığının depresyonda önemli bir rol oynadığını öne sürmektedirler. Depresif kiĢinin edilgenleĢmesinin ve üzüntü duygularının, olumlu pekiĢtirme oranının düĢük veya istenmeyen deneyimlerin oranının yüksek olmasından ötürü olduğu iddia edilmektedir. Sevilen bir yakının ölmesi, sağlık sorunları veya iĢten çıkarılma gibi depresyondan önce gerçekleĢen olayların çoğu alıĢılmıĢ pekiĢtirmeyi azaltmaktadır. Ayrıca, depresyona giren kiĢi olumlu pekiĢtirme sağlamak veya olumsuz olaylarla etkin bir biçimde baĢa çıkmak için gerekli olan sosyal beceriden de mahrum olabilmektedir. KiĢi depresyona girdiğinde veya edilgenleĢtiğinde, ana pekiĢtirme kaynakları akraba ve dostlarından gördüğü yakınlık ve ilgidir. Bu ilgi ağlamak, yakınmak, kendini eleĢtirmek, intihardan söz etmek gibi uyumsuz birçok davranıĢı pekiĢtirebilir. Fakat neĢelenmeyi reddeden birinin varlığı yorucu olduğu için, depresyondaki kiĢinin davranıĢı sonunda en yakınındakiler bile ona karĢı yabancılaĢabilir. Bu ise pekiĢtirmenin azalmasına, kiĢinin sosyal soyutlanmıĢlık ve mutsuzluğunun artmasına neden olur. DüĢük oranlı olumlu pekiĢtirme, kiĢinin etkinliklerini ve ödüllendirilebilecek davranıĢlarının ifadesini azaltır. Böylece hem etkinlikler hem de ödüller bir kısır döngü içinde azalır (Cengil 2003).

BiliĢsel kuram

BiliĢsel kurama göre; erken yaĢam deneyimlerinden geliĢen olumsuz bir benlik Ģeması, deneyimlerin olumsuz yorumlanıĢı sonucu bireylerin kendileri ve dünya hakkında katı ve uygun olmayan inanç ve tutumlar geliĢtirmesine neden olur (Kojima ve ark. 2003, akt: Mersin 2004). Bu kuram, kiĢilerin ne yaptıkları değil kendilerini ve dünyayı ne Ģekilde gördükleri üzerinde yoğunlaĢır. Aaron Beck depresyondaki hastalarla yaĢanan kapsamlı bir tedavi deneyiminden yola çıkarak en etkin biliĢsel kuramlardan birini ortaya koymuĢtur. Beck, bu hastaların olayları tutarlı bir biçimde olumsuz ve öz eleĢtirel bir bakıĢ açısından değerlendirdiklerini, baĢarıdan çok baĢarısızlık beklediklerini ve kendi performanslarını değerlendirirken de baĢarısızlıklarını abartıp baĢarılarını küçümsediklerini ve iĢler kötüye gittiğinde

Ģartlardan ziyade kendilerini suçlama eğiliminde olduklarını tespit etmiĢtir (Cengil 2003).

Beck depresyondaki kiĢilerin olumsuz düĢüncelerini biliĢsel üçlü adını verdiği üç kategoriye ayırır (Cengil 2003). Bunlar; kiĢinin kendi benliği, o anki deneyimleri ve gelecekle ilgili olumsuz düĢünceleridir. Benlikle ilgili olumsuz düĢünceler depresif kiĢinin değersiz ve yetersiz olduğuna iliĢkin inancından ibarettir. KiĢi karĢılaĢtığı her olumsuz olayda sebep olarak bu kiĢisel yetersizlikleri ve kusurları görür. Hatta iĢlerin neden kötüye gittiğine iliĢkin en makul açıklamaların olduğu durumlarda bile kendi kendisini suçlamaktan alamamaktadır. Depresyondaki kiĢinin gelecekle ilgili olumsuz düĢünceleri çaresizliğe yol açar, yetersizliklerinin ve kusurlarının onu durumunu iyileĢtirmekten alıkoyacağına inanır. Beck, depresyondaki kiĢinin olumsuz benlik Ģemasının çocukluk ve ergenlik dönemlerinde, anne-babadan birinin kaybedilmesi, arkadaĢ grubu tarafından reddedilme, yetiĢkinler tarafından eleĢtirilme veya büyük trajediler yaĢama gibi deneyimlerle biçimlendiğini ileri sürer. Bu olumsuz inanıĢlar, bunların öğrenildiği Ģartlara benzer yeni bir durumun her ortaya çıkıĢında nükseder ve depresyonla sonuçlanır.

Biyolojik kuram

Ruhsal durumumuzun, sinir etkilerini bir nörondan diğerine ileten nörotransmiterler tarafından etkilendiğini gösteren çok sayıda bulgu vardır. Duygulanım bozukluklarında önemli bir rol oynadığına inanılan iki nörotransmiter, norepinefrin ve serotonin‟dir. Biyolojik aminler denilen bileĢikler grubuna dahil olan bu nörotranemiterlerin ikisi de beynin duygusal davranıĢını düzenleyen bölgelerine yerleĢmiĢtir. Biyolojik yaklaĢıma göre depresyon bu nörotransmiterlerden birinin ya da her ikisinin eksikliğiyle gerçekleĢmektedir (Terry F. 1989, akt: Cengil 2003). Ġkizler üzerinde yapılan araĢtırmalardan elde edilen bulgularda, özdeĢ ikizlerden birinde depresyon belirlendiğinde, diğer ikizin de aynı bozukluğa uğrama olasılığının %69 olduğunu görülmüĢtür. KardeĢ ikizlerde bu oran %19‟dur. Uygunluk oranları olarak ifade edilen bu sayılar, ikizlerden her ikisinin de bir diğerinin taĢıdığı özgül bir karakteristiğe sahip olma olasılığını gösterir. ÖzdeĢ ikizlerin depresyona uğramaları için uygunluk oranı %53, kardeĢ ikizlerin oranı ise %28‟i aĢmaktadır (Cengil 2003). Yapılan çalıĢmalarda kalıtımın depresyona

yatkınlığa neden olduğu ortaya çıkmıĢtır. Depresyonda nörötransmitterlerden olan norepinefrin, seratonin ve dopamin seviyeleri azalmıĢtır (Molu 2008).

Benzer Belgeler