• Sonuç bulunamadı

Depresyon, üzüntülü bir duygudurumla birlikte konuşma, hareket, düşünce ve fizyolojik yavaşlama, durgunluk, değersizlik, kendini başkalarından aşağı görme, karamsarlık duygu ve düşüncelerinin olduğu bir sendromdur[13, 145].

Depresyonda, durgunluk, çökkün duygudurum, disfori, ajitasyon, isteksizlik, keyif alamama, unutkanlık gibi belirtilerin yanı sıra uyku bozukluğu, iştah azalması ya da artması, güçsüzlük, halsizlik, çabuk yorulma, kilo kaybı, hareketlerde yavaşlama ve cinsel isteksizlik gibi bedensel belirtilerde mevcuttur[13].

Güncel araştırmalara göre major depresif bozukluklar tüm psikiyatrik bozukluklar içinde yaşam boyu yaygınlığı en yüksek olanıdır. Yaşam boyu yaygınlık oranı ise % 5-17 arasındadır[27].

Psikodinamik yaklaşıma göre depresyon incelendiğinde: Oral dönemde anne-bebek arasındaki bozuk ilişki depresyona yatkınlığa neden olur. Depresyon hayali ya da gerçek bir nesnenin kaybıyla ilişkilendirilmiştir. Savunma mekanizması olarak kayıp nesne için

39 içe atım kullanılır. Kaybedilen nesneye karşı ambivalan duygular öfkenin kişinin kendisine dönmesine neden olur. Analitik çevrelerde farklı görüşler de mevcuttur.

Bilişsel modele göre depresyon, depresyona yatkın kişilerde bulunan bilişsel çarpıtmalardan köken alır. Bu çarpıtmalar depresyon oluşturucu şemaları geliştirir.

Böylece kişi kendi ve çevresini bu çerçeve ile algılar. Aaron Beck depresyonda umutsuzluk ve çaresizliğin üzerine geliştiği üç bilişsel bozukluktan bahsetmiştir. Bunlar negatif benlik algısı, çevre ve yaşam olaylarını negatif yorumlama ve gelecekle ilişkili olumsuz görüşlerdir.

Biyolojik etkenler incelendiğinde norepinefrin, dopamin, serotonin mekanizmaları başta olmak üzere GABA, hücre içi mesajcılar, hormonlar, tiroid eksen aktivitesi, büyüme hormonu, prolaktin, immünolojik bozukluklar ve genetik, depresyon araştımalarına konu olmuştur[27, 146].

2.5.2 Depresyon ve Bağımlılık

Alkol ile ilişkili hastalığı olanların yaklaşık %30-40’ı hayatının en az bir döneminde major depresif bozukluk tanı ölçütlerini karşılamıştır. Bazı çalışmalar, günlük yüksek miktarda alkol alımı ve ailesinde alkol kötüye kullanımı öyküsü olan alkoliklerde depresyonun daha sık olma eğiliminde olduğu anlaşılmıştır[27].

Alkol veya madde kullanımı ve diğer psikiyatrik bozuklukların komorbiditesine yönelik epidemiyolojik ulusal komorbidite çalışmasında (NCS; National Comorbidity Study) belirlenen veriler; bağımlılığı olan kişilerin %41-65’inde, yaşamlarının herhangi bir döneminde bir duygudurum ya da anksiyete bozukluğu olduğunu göstermiştir[147].

Benzer şekilde, bir duygudurum ya da anksiyete bozukluğu olanların yaklaşık

%50’sinde yaşamlarının bir döneminde, bir bağımlılık bozukluğu için tanı ölçütlerini karşılamıştır. Ayrıca bu bozukluklar genel nüfusta görülme sıklığından daha sık bulunmuştur. Alkol veya madde kötüye kullanımı ve unipolar depresyon arasındaki ilişkiye ilişkin çeşitli görüşler bulunmaktadır. Alkol veya madde kullanımı olanların % 80 kadar ciddi bir bölümü yaşamlarının bir bölümünde depresif belirti ve bulgulardan yakınmışlardır. Bu vakalardan % 30 veya üzeri, haftalarca süren ve ciddi bir depresyon dönemi kriterlerini karşılayan major depresyon ile ilişkilendirilmiştir. Buna rağmen, birçok kişide madde kaynaklı depresyon olsa da; doğru metodolojik kontrollere tabi

40 tutulduğunda, unipolar depresyon ile alkol bağımlılığı arasındaki karmaşık ilişkilere rağmen belirgin bir ilişki saptanmamıştır[10].

Alkol veya madde kullanımı dönem dönem depresif epizodlara yol açabilir. Alkol veya madde kaynaklı depresif sendromlar bazı çalışmalar ile desteklenmektedir. Alkol veya madde kullanımının bırakılmasının, sonraki günler ve haftalarda devam edebilen ağır depresif belirtilere neden olabileceğini gösteren araştırmalar ve klinik gözlemler mevcuttur. Madde bağımlılığı ve depresif sendromların eş zamanlı ortaya çıkması bazı metodolojik zorluklara neden olmaktadır. Araştırmacılar, madde bağımlılığı ile geçici süre madde kullanımının devam eden etkilerini ayırabilmeleri son derece önemlidir. Aynı derecede önemli şekilde çökkünlük belirtilerinin, dönemsel duygudurum dalgalanmalarının, distimilerin majör depresif epizodlar mı yoksa bipolar bozukluk belirtisi mi gösterdiği ayırt edilmelidir. Diğer taraftan uzamış yoksunluk belirtilerine bağlı olarak distimi veya ruhsal dengesizlik azalan yoğunlukta haftalarca görülebilir[148].

Daha önce ötimik duyguduruma sahip bireyler, birkaç gün ya da hafta yüksek doz alkol kullandıklarında depresif belirtiler bildirilmiştir. İçmeyi bırakmanın ardından duygudurum sendromları alkolün bırakılmasının ardından, birkaç gün ile haftalar arasında değişen sürelerde belirgin iyileşme kaydedilmiştir. Benzer şekilde yüksek doz madde kullanımı olan kişilerde yapılan çalışmalarda, alkol veya maddenin bırakılmasından sonra duygudurum bozukluklarında düzelme gösteren depresif sendrom gösterilmiştir[10].

1998 yılında yapılan bir çalışmada 191 alkolikten oluşan bir örnek Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği ile başvurudan sonraki 48 saat içinde ve haftada bir dört defa görüşülmüştür. Çalışma bulguları alkoliklerin% 42'sinde klinik olarak anlamlı düzeyde depresyona (Hamilton, 20'ye eşit veya daha fazla) sahip olduğunu, ancak sadece% 6'sının 4. haftada klinik olarak depresyonda olduğunu belirtmektedir.

Alkoliklerin depresif belirtileri ikinci haftadaki skorlarda hızlı bir şekilde azalmıştır.

Taburcu edildikten sonra en yaygın depresif belirti türü vegetatif belirtiler olarak saptanmıştır[149]. Bazı hastaların, hastanede detoksifikasyona başlamasının ilk haftalarına oranla, yatış öncesi aktif içici iken depresyon tanısı konması daha olası gözükmektedir[149].

Depresyon, madde kullanım bozukluğunu öngörebilir ya da mevcut madde

41 kullanım bozukluğunun bir sonucu olabilir. Madde kullanım bozukluğunun şiddetini arttırabilir veya ortak bir yatkınlıkla ilişkili olabilir. Madde ve alkol, depresif belirtileri azaltmak amacıyla kendi kendini tedavi amacıyla kullanılabilir. Duygudurum bozukluğu belirtileri bazı maddelerin entoksikasyon ve çekilme belirtileri ile karışabilir. Madde kullanım bozukluğu için tedavi almaya başlayan veya madde kullanımı sonlanan ergen olguların önemli bir kısmında depresif bulgular erişkinlere benzer şekilde zamanla kaybolur. Fakat bazı olgularda ayık kalmaya rağmen depresif bulgular kronikleş ebilir[150].

Depresyonun alkolik hastalarda yaşam kalitesini etkileyen temel faktör olduğu tespit edilmiştir[151]. Alkoliklerle yapılan bir çalışmada psikiyatrik komorbiditenin intihar düşüncesi oluşumunda ve tamamlanmamış intihar girişimlerinde en önemli etken olduğu belirtilmiştir[152].

Alkol kullanımı depresif bozukluğun bir sonucu olabilmekte veya alkolizme ek olarak depresyon gelişebilmektedir[153]. Başka bir çalışmada kadın alkol bağımlılarında relapslar çoğunlukla negatif duygudurum ve depresif belirtilerin varlığında gözlenmiştir[154]. Artan depresyon derecesiyle düşük yaşam kalitesinin korelasyonu beklendiği gibi çalışmalarla desteklenmiştir[155].

Yoksunluğun 10. ve 14. günleri arasında depresif belirtilerde düzelme izlenmiştir.

DSM-IV, affektif belirtileri yoksunluk veya zehirlenme dönemlerinde tespit edilmesine göre özelleştirmiştir[156].

Opiat bağımlılarının yaklaşık %90’ında, sıklıkla majör depresif bozukluk, alkol kullanım bozuklukları, antisosyal kişilik bozuklukları ve anksiyete bozuklukları olmak üzere, ek bir psikiyatrik komorbidite bulunur. Opiat bağımlılarının yaklaşık %15’i intihar girişiminde bulunmuştur[27].

Opiyatların yok açtığı duygudurumu bozuklukları entoksikasyon ya da yoksunluk esnasında meydana gelebilir. Opioidlerin yol açtığı duygudurum bozukluğu olan kişilerin psikiyatriye başvurularında sıklıkla; irritabilite, depresyon, çoşma gibi karışık belirtiler gözlenir. Uzun süreli eroin kullanımı kişilerde sosyal yalıtım, durgunluk, ilgisizlik gibi belirtilere yol açar. Gelişen depresyon ve bağımlılığın getirdiği çaresizlik ve depresif duygudurum intihar girişimlerine yol açmaktadır.

42 Erkekler eroin bağımlılarıyla yapılan bir çalışmada; işsizlik, bağımlı biriyle yaşama, daha önce tedavi girişiminde bulunmama depresyon açısından risk faktörleri olarak bulunmuştur[145].

2.6 Anksiyete