• Sonuç bulunamadı

Aleksitimi kelime anlamı olarak, Yunan dilinde, a-yok, lexis-söz, thymos-duygu kelimelerin birleşiminden meydana gelmiş bir sözcüktür[91]. Bu kavram Türkçe’ye

“duygular için söz yokluğu” şeklinde çevrilmiştir[92].

Aleksitimi, öznel duygusal durumları tanımlamada güçlük ve bu duyguları başkalarına anlatmak için sınırlı bir yetenekle karakterize çok yönlü bir kişilik yapısıdır[93]. Önceki araştırmalar, aleksitiminin bağımlılık davranışlarının gelişimi ile ilişkili olduğunu göstermektedir[94].

Aleksitimi düzeyi yüksek kişiler, öznel duygusal durumları tanımlamakta güçlük çeker ve bu duygularını başkalarına anlatmak için sınırlı bir yeteneğe sahiptirler.

Dolayısıyla, duyguları etkili bir şekilde düzenlemek için verilen mücadele ve yetersizlik ortaya çıkmaktadır[95].

Duygularını tanımlama konusunda düşük kabiliyeti olan bireyler, duygularını düşünmekte ve stresli duygularla baş etmede güçlük çekebilirler[93].

Bir diğer çalışmada, duygularını düzenlemede güçlük çeken bireylerin öznel duygusal durumları belirleme ve duygularını başkalarına bildirme konusunda sınırlı yetenekleri olduğunu belirtmektedir[6].

Aleksitimi terimi, ilk defa Sifneos tarafından 1972 yılında psikosomatik hastalıkları olan bireylerin duygularını ifade etmedeki güçlüğünü vurgulamak için kullanılmıştır.

Aleksitimik bireyler, duygularını tanıma, tanımlama, sözel olarak ifade etme ve duygularını bedensel duyumlardan ayırt etmekte zorlanma belirtilerine sahiptir[96, 97].

Duygusal güçlükler ile birlikte, aleksitimik kişiler “pensee operatoire” olarak kavramlaşmış obsesif ve somut düşünme tarzına sahiptirler. Bundan dolayı iç dünyalarına temas etmektense çevresel nesne ve durumlara karşı yoğun bir zihinsel meşguliyet halindedirler[98].

32 Dışa dönük bilişsel bir yapıya sahip olan aleksitimik bireyler, çevreleriyle sorunsuz ve uyum içinde ilişkiler kurabilmek için yoğun bir uğraş içerisindedirler[99].

İşlemsel düşünme (operational thinking) eğilimine sahip bu kişiler, herhangi bir problem ile karşılaştıklarında kısa ve somut çözüm arayışlarına başvurular. Çünkü aleksitimik bireyler, mekanik ve faydacı bir düşünme tarzına sahiptirler. Problemleri sorgulamak ve kendi iç dünyalarına temas etmektense, yüzeysel nedenlerle aşırı bir uğraş halindedirler[100-102].

Bunun yanısıra, aleksitimik özellikleri olan kişlerin hayal ve fantezi yaşamlarının kısıtlı olduğu belirtilmektedir[100]. Yaratıcılıktan yoksun ve empati yeteneklerinin kısıtlı olduğu ifade edilmektedir[99, 103].

Aleksitimi esas olarak 4 ana başlıkla kendini tanımlatmaktadır.

1. Duyguları tanımlamada ve duyguları duygusal uyarımların bedensel durumlarından ayırmada yaşanan zorluk.

2. Duyguları diğer insanlara açıklarken yaşanan zorluk.

3. Fantezi eksikliği ile beraber bulunan hayal gücünün yoksunluğu.

4. Uyaran bağımlı ve dış odaklı düşünme tarzı[94].

Aleksitimik kişilerin duyguları tamamen izole olmamıştır. Bu durumdaki bireyler de depresyondan yakınabilirler fakat duyguları oldukça dağınık, tam belirginleşmemiş ve psikolojik olarak iyi temsil edilmemiştir[93].

2.4.2 Tarihçe

Aleksitimi tarihi psikosomatik tıbbın gelişmesi ve tarihçesi ile ilişkilidir. Eski yunan tıbbı ve felsefik anlayışın temsilcileri Hipokrat, Zalmoksis, Pisagor, Plato ve Aristo zihin ve beden arasındaki ilişkileri ve etkileşimi tıpta vazgeçilmez bir temel olarak görülmüşlerdir.

Freud konversiyon histerilerinde zihin beden ilişkisini çatışma, çatışma çözme ve savunma mekanizmaları üzerinden açıklamıştır. Psikoanalitik kuram psikosomatik belirtileri “bilinçdışı çatışmaların anlamlı sembolleri” olarak görmektedir[104].

Nemiah ve Sifneos 1970 yılında psikosomatik hastaların öykülerini analiz ederek bu bireylerin büyük çoğunluğunun;

1) duygularının tam olarak farkında olmadıklarını ya da duygusal deneyimlerini kelimelere dökmedeki kapasite eksikliklerini,

33 2) içsel zihinsel dünyalarını yansıtacak olan materyal ya da fantezilerden tam olarak yoksun olduklarını,

3) çevrelerinde olan biten olayları kendi eylemleri de dâhil olmak üzere tüm detaylarıyla anlattıklarını göstermişlerdir[105].

1970’lerin başında Sifneos bu fikirleri biraz daha geliştirdi ve yukarıda bahsedilen özellikleri “aleksitimik” olarak tarif etmiştir[106]. 1970’lerde tanımlanmasından günümüze kadar birçok araştırıcı aleksitimi teorisinin gelişimine katkıda bulunmuşlardır[93, 102, 107]. İlk başta psikosomatik hastalıklarda olan ilgi odağı daha sonraları hastalıkların oluşumunda duyguların ve kişiliğin etkisini anlamaya doğru kaymıştır[102].

Bu çabaların sonucunda aleksitimi ile birçok değişik zihinsel ve somatik durum arasındaki ilişkilerle ilgili bilgi birikimi olmuştur. Dunbar ve Alexander psikosomatik fonsiyon bozukluklarındaki sembolik önemi redderek, psikosomatik hastalıklarda duyguların uygunsuz veya yetersiz ifadesinin bir sonucu olarak otonomik sinir sisteminde oluşan kronik gerilimlerle ilişkisini ileri sürmüşlerdir. Alexander psikosomatik araştırmalarda sözel iletişimin önemine dikkat çekmiştir. İnsanın diğer insanlara içsel duygularını ancak sözel olarak aktarabildiğini belirtmiştir. Duyguların kronik olarak bastırılmasının vejetatif nörozların önemli bir nedeni olduğunu vurgulamıştır[93].

Ruesch ise psikosomatik yakınmaları olan hastaları incelemiş ve infantil kişiliği tarif etmiştir. Bu kişiliğin en önemli özelliği kendini sembolik şekilde ifade etmenin kısıtlılığıdır. Bu görüşe göre: Olgun birey kendindeki artmış gerginliği sözlerle, işaretlerle, ya da yaratıcı sembollerle ifade edebilir. Fakat olgunlaşmamış kişiliğe sahip bireyler kronik gerginliklerini ifade edemediklerinden gerginliğin kronikleşmesine ve psikosomatik hastalıkların ortaya çıkmasına yol açarlar.

Günümüzde, aleksitiminin bilişsel süreçlerde bir eksiklik ve duygulanımın düzenlenmesinde bir bozukluk olduğu fikri, kavram hakkındaki en önemli değişiklerin başını çekmektedir[93, 94].

2.4.3. Epidemiyoloji:

Aleksitiminin prevalansı ve sosyodemografik değişkenlerle olan ilişkisi, Finlandiya genel nüfusunu temsil eden 1285 denekten oluşan bir örneklem üzerinde çalışılmıştır.

34 Alexithymia, 20 maddelik Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAS-20) ile ölçülmüştür. Bu çalışmada aleksitiminin genel prevalansı (TAS-20 skoru ⩾61)% 12.8 bulunmuş.

Prevalans erkeklerde% 16.6, kadınlarda% 9.6 olarak belirlenmiş (p <0.001). Erkek cinsiyet, ileri yaş, düşük eğitim düzeyi ve düşük sosyoekonomik durum ile aleksitiminin ilişkili olduğunu gösterilmiştir[108].

Başka bir Finlandiya çalışmasında aleksitimi prevalansını, geniş yaş aralığında farklı yaş gruplarına dağılımını, sosyodemografik ve sağlıkla ilişkili değişkenlerle ilişkisini ve depresyon ile birlikteliği 8028 denekte araştırılmış. Aleksitimi prevalansı

%9.9 bulunmuş. Erkekler (% 11.9) kadınlardan (% 8.1) daha fazla aleksitimik bulunmuştur. Aleksitimi, erkek cinsiyet, ileri yaş, düşük eğitim düzeyi, zayıf sağlık algısı ve depresyon ile ilişkili bulunmuştur[109].

Alman genel nüfusun temsili rasgele bir örneğinden oluşturulan bir başka epidemiyolojik çalışmada 20-69 yaş arasındaki 1,859 kişinin verileri TAS-20 ile değerlendirilmiş. Ortalama değer erkeklerde 49.5 (SD = 9.3) ve kadınlarda 48.2 (SD = 9.2) idi. Sonuçlar değerlendirildiğinde, boşanma, bekâr olma ve düşük sosyal statü artan toplam puanlarla ilişkilendirilmiş. Nüfusun yüzde 10'unın TAS-20 toplam puan eşiğini

≥61'i aştığı tespit edilmiştir[110].

Medeni durum ile aleksitimi arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar farkılık göstermektedir. Bazı çalışmalarda anlamlı bir fark bulunmamakla birlikte bazı çalışmalarda yalnız olma, bekâr olma ya da boşanmış olma ile aleksitimi arasında pozitif bir ilişki bildirmiştir[108, 110-112].

Aleksitimin sosyo ekonomik durumla olan ilişkisi incelendiğinde, yazında düşük eğitim düzeyi ve düşük ekonomik düzey ile ilişkili bulunmuştur[108, 110-112].

2.4.4. Etiyoloji

Aleksitiminin etyoljisi hakkında psikososyal ve biyolojik teoriler öne sürülmüştür.

Çocukluk çağı deneyimleri, kültürel etkiler, nörobiyolojik farklılıklar ve herediter yönler etyoloji olarak incelenmiştir. Genel düşünce aleksitiminin gelişiminde psikososyal ve nörobiyolojik faktörlerin birlikte etkili olduğudur. Çocuğun yetiştirilme tarzının aleksitimiye yol açabileceği belirtilmiştir. Çocuğun bakımını üstlenenler, çocuğun duygusal etkileşimlerine yeteri yanıtı vermezse çocuk sıkıntı yaratan duygusal durumlarla başa çıkmayı öğrenemez ve bunu diğer insanlarla ilişkilendiremez[107].

35 Prospektif deneysel bir çalışmada, küçük çocuklarda dilin zihinselleşmesi süreci incelemişlerdir. Güvenli bağlanması olan çocukların duygu, fizyoloji, biliş ve duygu düzenleyici dili kolay ve hızlı öğrendikleri tespit edilmiş. Buna karşın, güvensiz bağlanması olan ya da karmaşık ilişkilerle büyüyen çocukların, içsel durumla ilgili kelimelerden yoksun kaldıkları ya da duyguları ve bilişleri için kelimeleri kullanmada ciddi zorluk çektikleri bulunmuştur[113].

Bazı retrospektif çalışmalarda, erişkilerden alınan bilgiler ışığında, çocuklukta anneye bağlılığının aleksitiminin gelişmesinde etkin bir rolü olduğuna dair veriler bulunmuştur. Anne ihmalinin olduğu çocuklarda ilerleyen dönemlerde aleksitiminin daha sık gözlendiği görülmüştür[114, 115].

Bir başka çalışmaya göre çocuğun aşırı korunma ya da sevgi eksikliği algılaması ilerleyen dönem de yüksek derecede aleksitimi gelişmesine neden olmaktadır[116].

Aile dışındaki psikososyal faktörler kültürle alakalıdır. Fin toplumu içinde yapılan bir çalışmada kırsal alanda yetişme ile aleksitimi insidansı arasında bir bağlantı bulunmuştur. Araştırıcılar bu durumu toplumsal alışkanlıklarla açıklamıştır. Geleneksel Fin anlayışında erkek bireylerin duygularını göstermesine ya da ifade etmesine izin vermemekteydi[117].

1960 ve 80’ler arasında komisirurotomi uygulanarak split beyin yaratılmış hastaları aleksitimi açısından incelenmiştir[118].

Bu hastalar çok az duygu yüklü kelimeler kullanırken, konuşmaları son derece tekdüze, ilgisiz, düz, çeşitlilikten yoksun olarak değerlendirilmiştir[119].

Bu nedenle aleksitiminin iki hemisfer arası transfer azlığıyla ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. Bu durumu açıklamak için “fonksiyonel komisurotomi “ terimi önerilmiştir.

TMS ile yapılan bir çalışmada 30 kadın ve erkek aleksitimik bireyde her iki tarafta azalmış transkallozal inhibisyon bulunmuştur[120].

İstismara maruz kalmış ve post travmatisk stres bozukluğu gelişmiş çocuklarda yapılan bir çalışmada nörobiyolojik değişiklikler görüntüleme ile incelenmiş. Azalmış prefrontal ve cerebral korteks volümü, korpus kallosumun orta bölümlerinde gelişme geriliği saptanmıştır. İlerleyen dönemde bu hastalarda aleksitimi görüldüğünü belirtmişlerdir[107].

36 2.4.5. Depresyon ve Anksiyete İle İlişkisi

Alekesitimisi olan olgularda eşlik eden madde kötüye kullanımı, somatoform bozukluklar, depresyon, kaygı bozuklukları, özellikle obsesif kompulsif bozukluk dikkati çekmektedir. Aynı zamanda aleksitimi, sağlıklı nüfusda da görülmektedir[121, 122].

Depresyon ile aleksitimi arasında belirgin bir ilişki bulunmaktadır. Depresyonun şiddeti ile aleksitiminin şiddetinin de arttığı gözlenmiştir[123, 124].

Güncel araştırmalar aleksitiminin disosiyasyon, alkol bağımlılığı, patolojik kumar oynama, madde bağımlılığı, depresyon, kaygı bozuklukları, panik bozukluk ve obsesif kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, somatoform bozukluk ile ilişkili olabileceğini ortaya koymaktadır[8, 125-132].

Son yıllarda, aleksitimi sıklıkla depresyon ve anksiyete bozuklukları araştırmalarında veya spesifik gruplarda depresyon ve anksiyete ile birlikte ele alınmaktadır[133].

Aleksitiminin birçok sağlık sorunu ile birlikteliği ve birtakım psikososyal problemlerle birlikte görülmesi nedeniyle bu hastalıkların tedavisinde yerinin ne olduğu sorusu gündeme gelmiştir. Aleksitimi yalnız başına bir hastalık değildir. Fakat birçok durum için bir risk faktörü ya da sürdürücü bir etken olabilir[134].

2.4.6 Aleksitimi ve Bağımlılık

Yüksek aleksitimili, duygu regülasyonunda güçlük çeken bireylerin duygularını düzenlemek için bazı bağımlılık davranışları kullandıklarını iddia edilmiştir[6]. Benzer şekilde, duygularını anlayabilen, ayırt eden ve düzenleyen bireylerin bağımlılık davranışlarını engelleme eğilimi daha yüksek bulunmuştur[7].

Aleksitimi, madde kötüye kullanımına yatkınlık yaratan bir özellik olarak düşünülür. Üstelik, kötüye kullanılan maddenin türüne bağlı olduğu, kötü prognozun yanı sıra nüksetme eğilimine yol açtığı ya da hiç tedavi aranmaması gibi en kötü senaryo ile ilişkili olduğu ileri sürülmüştür[8].

335 kişilik bir üniversite öğrencisinden oluşan Craparo araştırması, Toronto Aleksitimi Ölçeği-20 ve İnternet Kullanımı, Kötüye Kullanım, Bağımlılık Ölçeği kullanarak aleksitimi ve internet bağımlılığı arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Sonuçlar, internet bağımlılığı, aleksitimi ve disosiasyon skorları arasında anlamlı korelasyonlar

37 olduğunu göstermiştir. İnternet bağımlılığının acı verici duyguları modüle etmek için gerekli psikolojik bir geri çekilişi temsil edebileceği öne sürülmüştür[135].

Aleksitimik yapı, başlangıçta klasik psikosomatik hastalıklı hastalarda gözlemlenen bir takım bilişsel ve duygusal özelliklerini ve daha sonra madde kullanım bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu ve yeme bozukluğu olan hastaları kapsar[93].

Psikoaktif madde bağımlısı hastalardan oluşan bir örnekte detoksifikasyonun aleksitim skorlarına etkilerini araştırılmıştır. Başlangıçta 48 kişiye 20 maddelik Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAS-20) uygulanmış ve 4-6 hafta sonra ikinci bir ölçüm yapılmış. Bu deneklerin başlangıçtaki (55.5 ± 12.0) ortalama TAS-20 toplam puanı, sağlıklı nüfus normlarına (46.5 ± 10.3) göre daha yüksek bulunmuş. Ve detoksifikasyon sonrasında toplamlarda anlamlı bir değişiklik ortaya çıkmamıştır. Sonuçlar madde bağımlılarının aleksitiminin istikrarlı bir nitelik taşıdığını ve maddeyi bırakmanın bir sonucu olarak önemli ölçüde değişmediğini göstermektedir[136].

Mısır’da 200 madde kötüye kullanımı olan ve 200 kontrol birey ile yapılan bir çalışmada aleksitimi oranlarını ölçmek için Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAS) kullanılmış.

Aleksitiminin madde kullanım bozukluğu grubunda sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında anlamlı düzeyde daha fazla olduğu bulunmuş. Ayrıca madde kullanım bozuklukları grubunda aleksitimik olan ve olmayanlar karşılaştırıldığında, aleksitimik olan grupta daha fazla çoklu madde kötüye kullanımı, daha fazla afyon kullanımı (IV eroin hariç), daha az hastaneye yatış sayısı, bildirilen nükslerin daha az olması saptanmıştır[8].

Tedavinin erken döneminde bulunan 90 kişiyle yapılmış, alkolizm tedavisi sırasında aleksitimiyi ölçmek ve aleksitimi ile depresif belirtiler arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlayan bir çalışmada; yüksek BDE skoru olan katılımcılar, BDE skoru düşük olanlara göre daha 'aleksitimik' olma eğiliminde bulunmuştur. Bu çalışmada aleksitiminin alkollü hastalar için acı verici etkilenmeleri reddeden savunma amaçlı bir düzenek olabileceği sonucuna varmışlardır[137].

Alkol bağımlılığı olan 100 erkek hastanın klinik ve biyokimyasal verileri, ailenin alkolik alkolizm öyküsü ve aleksitimik kişilik özellikleri ile ilişkili olarak analiz edilen bir çalışmada: Aile öyküsü ile aleksitimik kişilik özellikleri arasında herhangi bir ilişki saptanmamıştır. Fakat aile öyküsü olan hastalarda olmayanlara göre daha şiddetli klinik belirtilere sahip olma ve daha genç bir yaşta alkole başlama arasında korelasyon

38 bulunmuştur. Bu çalışmada ayrıca 100 hastanın 79’unda aleksitimik özellikler belirlenmiştir[138].

Başka bir çalışmada, alkol bağımlılarında aleksitimi şiddeti ile affektif belirtilerin arasındaki ilişkinin erken bulgularının geçerliliği araştırılmıştır. Aleksitiminin şiddeti, disfori ve affektif intolerans ile anlamı birliktelik göstermiştir. Hem de bu kişiler aleksitimiden kaynaklanan affektif bozukluklardan dolayı bazı kişilerarası güçlüklerle karşı karşıya kalırlar. Bu bulgular, aleksitimik yapının, alkol bağımlılığında etkili olduğu, anlaşılmasının tedavide sonuçlar üzerine olan yararlılığını desteklemektedir[139].

Alkol bağımlılarında yapılan bir diğer çalışmada, alkolizm açısından yüksek genetik risk altındaki deneklerin daha fazla aleksitimik olduğu bulunmuştur[140].

Loas G. Ve arkadaşları, alkol kötüye kullanımı veya bağımlılığı olan 46 hastada aleksitiminin prevalansı %67.4 bulmuştur. Çalışma sonuçları aleksitiminin alkolik yatan hastalarda olumsuz tedavi sonucunu öngördüğünü düşündürmektedir[141].

Ülkemizde yapılan araştırmalarda; Pektaş ve arkadaşları, erkek alkol bağımlılarında aleksitimi oranını %60, Arıkan Z. ve ark. %56, Evren C ve ark.’ları %36.2 olarak bulmuşlardır[142-144].

2.5 Depresyon