• Sonuç bulunamadı

4. TARTIġMA

4.2. Deney Ve Kontrol Grubundaki Annelerin Doğum, Doğum Sonrası ve Bebek

4.3 Kadınların doğum sonrası taburculuğa hazır oluĢluk durumunun belirleyicilerinin incelenmesi

4.1. Deney Ve Kontrol Grubundaki Kadınların Sosyo-Demografik, Doğurganlık Ve Gebelikle ĠliĢkili Özelliklerinin TartıĢılması

Deney ve kontrol grubundaki kadınların sosyo demografik özellikleri (çizelge 3.2.1) incelendiğinde kadınların yaĢ ortalamaları (deney ve kontrol grubunda sırasıyla) (26,3±5,7 ve 26,6±4,8), eĢlerin yaĢları (29,2±5,9 ve 30,2±5,3), evlilik süreleri (5,0±4,29 ve 6,3±4,8) ve gelir düzeylerinin (1246±7,0 ve 942,6±699,0) istatistiksel olarak benzer olduğu (p>0,05), gelir düzeyini her iki grubunda “orta “olarak algıladığı görülmektedir. Her iki grupta da daha fazla ilkokul mezunu kadın bulunduğu, eĢlerin çoğunluğunun deney grubunda lise ve üzeri, kontrol grubunda ilkokul düzeyinde eğitim almıĢ oldukları ve istatistiksel olarak farklı olmadıkları (p>0,05), kadınların çoğunun her iki grupta da sürekli bir iĢte çalıĢmıyor olduğu, sosyal güvencesinin bulunduğu ve her iki grubun da çoğunlukla çekirdek aileden oluĢtuğu ve istatistiksel olarak farklı olmadığı saptanmıĢtır (p>0,05).

Deney ve kontrol gruplarına ait çizelge 3.2.2‟ de verilen bulgulara göre kadınların ilk adet yaĢı (deney ve kontrol grubunda sırasıyla) (13,2±1,5 ve 13,7±2,2), gravida (1,8±0,9 ve 2,0±1,1), yaĢayan çocuk sayısının (1,6±0,7 ve 1,5±0,8) benzer olduğu, her iki grupta da düĢük ve kürtaj öyküsü yaĢayanların sayısının az olduğu, istatistiksel olarak farklı olmadığı bulunmuĢtur (p>0,05).

Deney ve kontrol gruplarındaki kadınların çizelge 3.2.3‟ de verilen bu gebeliklerine iliĢkin özelliklerinin dağılımına göre deney grubunun kontrole gitme sıklığı 1,8±0,7, kontrol grubunun ise 1,7±0,6‟dır. Her iki grupta da kadınların gebelikleri süresince sorun yaĢamayanların ve planlanmıĢ bir gebelik yaĢayanların daha fazla olduğu, tamamının gebelikleri sırasında kontrole gittiği ve kontrol için her iki grubun da daha fazla hastaneyi tercih ettikleri görülmektedir. ÇalıĢmanın hastanede yapılıyor olması nedeniyle hastaneyi tercih edenlerin sayısının fazla olması beklenen bir durumdur. Deney ve kontrol grubu incelenen özellikleri yönünden benzer bulunmuĢtur (p>0,05).

ÇalıĢmada deney ve kontrol grubunun benzerliğini sağlamak amacıyla eĢleĢtirme yapılmamıĢ, deney ve kontrol gruplarına rastgele atama yapılmıĢtır. Deney ve kontrol gruplarının doğum öncesi özellikleri yönünden benzerlik göstermesi çalıĢmada yer alan deneysel giriĢimin (doğum öncesi eğitim) etkisinin ortaya konması yönünden olumlu bir bulgudur. Ġncelenen doğum öncesi özellikler baĢka araĢtırmaların çalıĢma grupları ile benzerlik göstermektedir (James A ve ark. 1999, Gözüm ve Kılıç 2005, Mucuk ve Güler 2001, Jeanne M ve ark 2002, Özdemir ve ark 2002, Marakoğlu ve Sezer 2003, Weiss ve ark 2004, Gözüm ve Kılıç 2005, Koç 2005, Akdolun Balkaya 2002, Akdolun Baklaya ve ark 2007, ġahingeri 2008, Arıöz 2009,). Bu benzerlik araĢtırma bulgularının karĢılaĢtırılabilirliği yönünden olumlu bir bulgu olarak değerlendirilebilir.

ÇalıĢma grubumuzda gebeliği sırasında kontrole gidebilenlerin oranının (Çizelge 3.2.3.) % 95,2 olduğu (Ortalama kontrole gitme sıklığı 1,7±0,6) gözlenmektedir. ġahingeri (2008)‟ nin çalıĢmasında kontrole gidenlerin oranının % 96,5, Gözüm (2005)‟ ün çalıĢmasında ise % 68,8 olduğu bildirilmektedir. ÇalıĢma bulgumuz ġahingeri (2008)‟ nin çalıĢmasıyla benzerlik göstermektedir. Kontrole gidilen yer olarak gebelerin % 64,3‟ ünün hastaneleri tercih ettikleri saptanmıĢtır. ġahingeri (2008) de gebelerin kontrol için hastaneleri tercih etme oranı % 50,9 bulunurken bazı çalıĢmalarda (Mucuk ve Güler 2001, Altuntuğ 2002, CoĢkun 2003, Türker ve Sunay 2007) en çok sağlık ocaklarının tercih edildiği de gözlenmektedir. Farklılığın araĢtırmadaki örnek grubunun hastaneye baĢvuran gebeler içinden seçilmiĢ olması, diğer çalıĢmaların ise sağlık ocağı bölgesinde gerçekleĢtirilmesinden kaynaklandığı söylenebilir. ÇalıĢmamızda yer alan kadınların gebelikleri boyunca herhangi bir sağlık sorunu yaĢamamıĢ olması (% 83,3) olumlu bir bulgudur.

ÇalıĢma grubumuzdaki kadınların % 67,9 „unun gebeliğinin planlı olması (Çizelge 3.1.3) iki çalıĢmanın (Yıldız Eryılmaz ve Arslan 1999, ġahingeri 2008) bulgusu ile uyumludur. Deney ve kontrol gruplarında gebeliğin planlı olduğu ( % 50,9 ve % 49,1) (Çizelge 3.2.3) ve gruplar arası istatistiksel farkın olmadığı tespit edilmiĢtir (p>0,05). Gebelerin isteyerek bebek sahibi olma oranlarının yüksek olmasının yanında istemeden gebe kalmıĢ olan % 30‟ dan fazla bir grup bulunmaktadır. BeĢtepe ve arkadaĢlarının (2003) yaptıkları çalıĢmada istemeyen gebelik yaĢayan % 35,5 kadın

olduğu belirtilmiĢtir, çalıĢmamızla uyumlu bir bulgudur. Doğum sonrası dönemde aile planlaması yöntemleri konusunda verilen eğitimin aile planlaması yöntemi kullanım oranını anlamlı bir Ģekilde artırdığı bilinmektedir (Naçar ve ark. 2003). Kadınların gebeliklerinin yaklaĢık üçte birinin istenmeyen bir gebelik olması anne ve bebek sağlığı yönünden düĢündürücü bir bulgudur. Bu aile planlaması yöntemleri ile ilgili olarak bilgilendirme ve izlemlerin yeterli yapılmadığını düĢündürmektedir.

4.2. Deney Ve Kontrol Grubundaki Annelerin Doğum, Doğum Sonrası ve Bebek Özellikleri Ġle Taburculuğa Hazır OluĢluk Düzeyleri Yönünden KarĢılaĢtırılması Deney (% 58,3) ve kontrol grubunda (% 41.7) sezaryen oranlarının yüksek olduğu ve iki grubun (Çizelge 3.3.1.) istatistiksel olarak farklı olmadığı tespit edilmiĢtir (p>0,05). Yirmi beĢ yıl kadar önce sezaryen oranı % 3-5 iken, günümüzde % 10- 25 civarına yükselmiĢtir (Artıran Ġğde 2004). ÇalıĢmamızın yapıldığı hastanede de sezaryen oranı araĢtırmanın yapıldığı tarihte % 38 olarak belirtilmiĢtir (Konya Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Kayıtları 2007). ÇalıĢma bulguları hastane istatistiklerinden yüksektir. Hastanede sezaryen oranında artıĢ olduğu söylenebilir. Ülkemizde Isparta‟ da yapılan 5 yıllık bir çalıĢmada bir hastanenin sezaryen oranının 2001 yılında % 64,7 olduğu, beĢ yıllık sezaryen ortalamasının % 53,7 olduğu bildirilmektedir (Özkaya 2005). ÇalıĢma bulgumuz Özkaya (2005)‟ nın çalıĢma bulguları ile benzerlik göstermektedir. DSÖ sezaryen oranlarının dünyada hangi bölge olursa olsun % 15 ve daha az olması gerektiğini belirtmektedir (Güven 2007). Sağlık Bakanlığı % 15 oranının ülkemiz adına çok düĢük olduğu ve henüz o düzeyi yakalamamızın zor olduğunu vurgulayarak çalıĢma baĢlatmıĢtır. “Doğum Eylemi Yönetim Rehberi” bakanlıkça geliĢtirilmiĢ ve illerin bu rehber doğrultusunda çalıĢmaya baĢlamasını sağlamıĢtır. Bu rehberde yer alan bilgiler doğrultusunda hastane idareleri ve çalıĢanlar bilgilendirilmiĢ ve bakanlığın beklentisini karĢılayacak Ģekilde çalıĢmalar yürütülmeye baĢlanmıĢtır (Doğum eylemi yönetim rehberi 2009). Sağlık Bakanlığı Sezaryen oranının kurumsal bazda azaltılmasını sağlamak için ise “Kurumsal Performans ve Kalite” kriterleri kapsamında kurumların performans katsayılarının hesabında sezaryen oranını % 15 değerini baz alarak hesaplanıp yüksek çıkan hastanelerin performans katsayılarını daha düĢük kabul edecek Ģekilde bir düzenleme baĢlatmıĢtır. Bu hesaplamalar sonucunda katsayısı düĢük çıkan

hastanelerin döner sermaye puanları düĢmekte ve döner sermayeden daha az para kazanmalarına sebep olmaktadır (Kurumsal performans ve kalite yönergesi 2009). Kurumların döner sermaye girdisi endiĢesi sebebiyle sezaryen oranları ile ilgili anlamlı değiĢiklikler beklenmektedir. Ülkemizde eğitim ve gelir düzeyi arttıkça sezaryen doğum oranının da arttığı bilinmektedir (Kayser Konakçı 2002). Bizim çalıĢmamızda ilkokul üzeri eğitim alan grubun oranının yüksek (% 46,4) olmasının sezaryen oranlarındaki yüksekliği açıklayacağını düĢünebiliriz.

Her iki grupta da (Sırasıyla deney ve kontrol grupları) gebelerin bebeklerine (% 50,7 ve % 49,3) ve kendilerine (% 52,2 ve % 47,8) bakabileceklerine inandıkları (Çizelge 3.3.1.) görülmektedir. ġahingeri (2008)‟ nin çalıĢmasında da annelerin çoğunluğu bebeğine ve kendisine bakabileceğine inandıkları bildirilmektedir. ġahingeri (2008)‟ nin çalıĢmasında annelere ayrıca bir eğitim verilmemiĢtir. Yaptığımız çalıĢmada istatistiksel farklılık görülmemekle (p>0,05) birlikte deney grubundaki annelerin bebeği ve kendisine bakabileceğine inanma oranlarının daha yüksek olması olumlu bir bulgu olarak değerlendirilebilir.

Tüm kadınların ağrılarının (Çizelge 3.3.1.) bulunduğu, her iki grubun da ağrıyı karınlarında hissedenlerin (% 46,5 ve % 53,5) daha çok olduğu saptanmıĢ ancak gözlerdeki küçük değerler nedeniyle istatistikî değerlendirme yapılmamıĢtır. Ağrının düzeyi deney grubunda daha Ģiddetli (% 67,7 v3 % 32,3) hissedilmektedir. Gruplar arasında istatistiksel olarak fark tespit edilmiĢtir (p<0,05). Diğer benzer çalıĢmalarda (Atıcı 2000, Koç 2005, ġahingeri 2008) kadınların çoğunluğu doğum sonrasında ağrısının olduğu belirtilmektedir. Erbil ve ark. (2007)‟ nın çalıĢmasında annelerin sırasıyla en fazla ağrı (% 66,6), daha sonra uykusuzluk (% 66,6) ve ardından da yorgunluk (% 64,4) hissettikleri belirtilmiĢtir. Koç (2005)‟ un çalıĢmasında çalıĢmamıza benzer Ģekilde en fazla karın bölgesinde ağrı hissedildiği bildirilmiĢtir.

Ġstatistiksel farklı olarak (p<0,05) deney grubundaki kadınların kendisini daha yorgun hissettiği (% 61,9 ve % 38,1), tespit edilmiĢtir (Çizelge 3.3.1.). Akdolun (2001) lohusalık döneminde en sık karĢılaĢılan sorunların yorgunluk ve uykusuzluk olduğunu

grubunun % 80,0‟ i kendisini “yorgun” olarak ifade ettiği bildirilmiĢtir. Doğum sonrası dönemde anneler için yorgunluk ve ağrının önemli olduğunu söyleyebiliriz. Deney grubunda yorgunluk ve ağrının daha fazla hissedilmesi deney grubundaki kadınların doğum sonrasına yönelik aldıkları eğitim kendi bedenlerine yönelik ilgi ve beklentilerini artırmıĢ olabilir. Kontrol grubundaki kadınların yorgunluk ve ağrıyı doğum sonrası normal sorunlar olduğunu düĢünerek yeterince ifade etmemiĢ olabileceklerini söyleyebiliriz.

ÇalıĢmamızda evde yardımcı olacak kiĢinin deney grubunda % 49,3, kontrol grubunda % 50,7 olduğu tespit edilmiĢtir, aralarında istatistiksel farklılık yoktur (p>0,05) (Çizelge 3.3.1). ġahingeri (2008)‟ nin çalıĢmasında kadınların % 86,1‟ inin, Atıcı (2000)‟ nın çalıĢmasında deney grubunda % 51,0‟ inin kontrol grubunda % 49‟0‟ unun evde yardım edecek birisine sahip olması yönündeki bulguları bulgularımızla uyumludur. Benzer çalıĢmalar (Yıdız Eryılmaz ve Arslan, 1999, Atıcı ve Gözüm 2001, Akdolun Balkaya 2002, GölbaĢı 2003, Koç 2005, Akın ve ark 2008, Büyükkayacı Duman 2009) toplumumuzun yapısına paralel olarak evde lohusaya yardım edecek kiĢinin var olduğu, ancak bu kiĢilerin, eĢ, kayınvalide, anne, görümce… v.s. gibi farklı kiĢilerden oluĢtuğunu bildirmektedir. Koçyiğit (2004)‟ in çalıĢmasında belirtildiği gibi aile desteği görenlerin depresyon puanlarının da düĢük olması evde destek olacak kiĢinin varlığının önemini ortaya koymaktadır. Akın ve arkadaĢları (2008)‟ nın çalıĢmasında aile desteği alan kiĢilerin yaĢam kalitesinin daha yüksek olduğu belirtilmiĢtir. BaĢka çalıĢmalarda (Engindeniz 1996, Ġnandı 2002 ve Büyükkoca 2001) doğum sonrası dönemde aile desteğinin depresyon riskini azalttığı bildirilmektedir. Annelerin çoğunda evde yardımcı olacak birisinin bulunması anne ve bebek yönünden olumlu bir bulgu olarak değerlendirilebilir. Var olan sosyal destek sebebiyle anne taburcu olduktan sonra da kendisine yetememe kaygısını daha az yaĢayacağı için taburcu olmaya daha hazır olacağı yönünde değerlendirilebilir.

Deney grubunun % 51,1‟ i kontrol grubunun % 48,9‟ u uykusuzluk sorunu yaĢamaktadır (Çizelge 3.3.1.). Aralarında istatistiksel bir fark tespit edilmemiĢtir (p>0,05). Koç (2005) un çalıĢmasında kadınların doğum sonrası yaĢadıkları önemli sorunlardan birinin uykusuzluk olduğu belirtilmektedir. Mucuk (2001)‟ un çalıĢmasında

doğum sonrası kadınların % 94,5‟ inin uyku ve dinlenme ihtiyacı olduğu, ancak hastanede bunun karĢılanamadığı (% 95) belirtilmiĢtir. Annelerin dinlenmeye en çok ihtiyaçlarının olduğu lohusalık döneminde kadınların yarıdan fazlası uyuyamamaktadır. Hastane ortamının doğum sonrası dönemde lohusanın dinlenmesi yönünden uygun olmadığını düĢünebiliriz.

Kabızlık sorunu yaĢayanlar (Çizelge 3.3.1.) deney grubunda % 46,2, kontrol grubunda % 53,8‟ dir ve aralarında istatistiksel bir fark yoktur (p>0,05). Koç (2005)‟ un çalıĢmasında deney grubunun daha fazla (% 80- % 78,8) kabızlık sorunu yaĢadığını belirtmiĢtir. Aynı çalıĢmada doğum sonrası dönemde bu sorunun en sık rastlanan sorunlardan birisi olduğunu vurgulamıĢtır. Mucuk ve Güler (2001)„ in çalıĢmasında annelerin eğitim istedikleri konuların baĢında kabızlıktan korunma (% 89,5) yer almaktadır. Doğum sonrası dönemde annelerin kabızlıktan korunmaya yönelik desteklenmesinin önemine dikkat çektiğini söyleyebiliriz.

Bebeklerin doğum ağırlıkları (Çizelge 3.3.2.) deney grubunda 3183,5±559,31 ve kontrol grubunda 3221,9±566,7 olarak tespit edilmiĢtir. Koç (2005), ġahingeri (2008)‟ nin çalıĢmalarında de bebeklerin doğum ağırlıkları 2500 gr. ve üzerinde olması çalıĢma bulgularımızla uyumludur.

Ġdrar yapabilme ile ilgili sorun yaĢamayanların (Çizelge 3.3.2) (%50,0 ve % 50,0) deney ve kontrol grubunda benzer olduğu, dıĢkılama sorununun kontrol grubundaki bebeklerde (%53,8), huzursuzluğun da deney grubundaki bebeklerde (% 62,5) daha fazla görüldüğü ve istatistiksel olarak farklı olmadığı bulunmuĢtur (p>0,05). Diğer çalıĢmalarda da (Arslan 2001, Kayser Konakçı 2002, Koç 2005, ġahingeri 2008, Turan ve ark 2008) bebeklerin öncelikle yaĢadığı sorunların idrar yapma, dıĢkılama ve huzursuzluk olduğu belirtilmektedir. Bulgular doğum sonrası dönemde bebeklerin dıĢkılama, idrar yapma ve huzursuzluk sorunlarının önemine dikkat çekmektedir.

ÇalıĢma grubundaki bebeklerin emme sorunu (% 45,5 - % 54,5) yaĢamadığı, annelerin de emzirme sorunu yaĢamadığı ( % 66,7 ve % 33,3) tespit edilmiĢtir (Çizelge

emzirmeye baĢlamıĢ (% 49,4- % 50,6), ek gıda vermemiĢ (% 49,3- % 50,7) oldukları, emzirmeye baĢlamanın doğumdan kısa süre sonra (119,2±173,6 ve 67,8±28,1 dakika) baĢladığı ve farkın istatistiksel olarak önemli olmadığı saptanmıĢtır (p>0,05). ÇalıĢma bulgumuz yapılan diğer araĢtırmalarda bildirilen (Kızılkaya 1996, Madden ve ark 2002, Koç 2005, Akdolun Baklaya ve ark. 2007, ġahingeri 2008) bebeğin emme sorunu, annenin emzirme sorunu yaĢaması, emzirmeye baĢlama zamanları, ek gıda verilmesi durumu yönünden benzerlik göstermektedir. Annelerin emzirme, bebeklerin emme ile ilgili sorun yaĢama oranlarının düĢük olmasının anne ve bebek sağlığı yönünden önemli bir bulgu olduğu söylenebilir.

HTHÖ- YDAF puan ortalamalarında deney grubunun puanı 149,9±24,1 olarak tespit edilirken kontrol grubunda puan 128,7±31,8 olarak bulunmuĢtur. Deney grubundaki kadınların taburculuğa hazır olma düzeyleri daha yüksektir. Gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak da anlamlıdır (p<0,05). Bunun yanında istatistiksel fark olmamakla birlikte (p>0,05) deney grubunun % 54,3‟ ü kontrol grubunun % 45,7‟ sinin taburculuğa hazır olduklarını ifade ettikleri tespit edilmiĢtir. Eğitim verilen grubun taburculuğa daha çok hazır olduğunu ifade etmesi ve HTHÖ- YDAF puan ortalamalarının deney grubunda daha yüksek olması deneysel giriĢimin etkinliğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Deney grubundaki kadınların kontrol grubuna göre daha hazır hissetmesi ve taburculuğa hazır oluĢluk puanlarının yüksek olması evdeki yeni hayata uyum yönünden olumlu bir bulgudur. Gebeliğin üçüncü trimesterinde anne adaylarının doğum ve doğum sonrasına yönelik verilen eğitimin annenin taburculuğa hazır oluĢluğunu etkileyen önemli bir hemĢirelik giriĢimi olduğunu söyleyebiliriz. Deney ve kontrol grubundaki kadınların “Taburculuğa hazır mısınız?” sorusuna verdikleri cevapta her iki grupta da “Evet” cevabı verenlerin daha fazla olduğu dikkat çekmektedir. ġahingeri (2008)‟ nin çalıĢmasında kadınlara hastaneden taburcu olmaya hazır olup olmadıkları sorulduğunda % 70,4‟ ünün, Atıcı ve Gözüm (2001)‟ ün çalıĢmasında % 92,0‟ sinin, Weiss ve ark (2004)‟ nın çalıĢmasında % 89,0‟ unun, Gözüm ve ark (2005)‟ nın çalıĢmasında ise % 58,8‟ inin “evet” cevabı verdiği görülmektedir. Kadınların çoğunluğu (% 84,5) bizim çalıĢmamızda bu değerlerle uyumlu olarak taburculuğa hazır olduğunu bildirmiĢtir (Çizelge 3.1.7). Atıcı (2000)‟ nın

çalıĢmasında hastaneden taburcu olmayı isteme nedeni olarak lohusaların “evde rahat etme”, “evde çocuklarının olması”, “hastaneden sıkılma” olduğu bildirilmiĢtir. ÇalıĢma grubumuzun da taburculuğu bu nedenlerle istemiĢ olabilecekleri söylenebilir.

4.3 Kadınların Doğum Sonrası Taburculuğa Hazır OluĢluk Düzeyi

Benzer Belgeler