• Sonuç bulunamadı

Demirel Hükümeti ve Amerika İle İlişkiler

Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise özellikle ABD’ye dönük dış politikasında, Amerika’ya karşı sert rüzgarların esmesine neden olan gelişmelerin ilk adımı 1960’ların başlarında atılsa da, kararlı bir politikaya dönüşmesi 1964’te başlamıştır. Türkiye 1964 yılı sonunda NATO birlikleri ile donatılacak olan ve Amerika tarafından teklif edilen “Çok Taraflı Nükleer Kuvvet”(MLF) projesine katılmayacağını açıklamakla, dış politikasındaki değişikliğin ilk işaretini vermişti.

590 Cumhuriyet. ( 5 Ocak 1962 ). s.1 591 Cumhuriyet. (13 Ocak 1968). s.2 592 Cumhuriyet. ( 14 Ocak 1968 ). s.2

1965’de iktidara gelen Adalet Partisi’nin hükümet programında, ekonomik gereksinmelerin dış politikada önemli rol oynayacağı ve buna bağlı olarak Türkiye’nin gerek nicelik gerek nitelik olarak uluslararası ilişkilerini genişleteceği ilk kez bir hükümet tarafından açıkça dış politika hedefi olarak bildiriliyordu. Hükümet programında yer alan uluslararası ilişkileri çok yönlüleştirmek konusunda, 1969’a gelindiğinde önemli adımlar atılmıştı593. Bu değişiklik bir dış politika felsefesinin sonucu değil, iç ve dış etkenlerin zorlamasıyla gerçekleşmişti. Demirel hükümetinin ilk plana ekonomik büyümeyi alarak kredi imkanları ve yeni ticaret alanları aranmasının da, dış siyaset değişikliğinde rolü olmuştur. Dış siyasetin yönü de, kalkınma hedefini sağlayacak şekilde olmuştur. Hızlı ekonomik büyüme güdüsü, dış siyasal yönelimlerin çerçevesini çizmiştir. Önce Türkiye’nin stratejik üç yatırımı, Sovyetler Birliği’nin yardım ve kredisiyle uygulanmaya koyulmuştur. Demirel hükümeti açısından önemli olan bu ekonomik yatırımların gerçekleşmesiydi. Bunun hangi ülkenin katkısıyla yapıldığı ve taşıdığı siyasal anlam ikinci plandaydı. Nitekim toplam değeri yarım milyar dolara yaklaşan yatırımlar Sovyet yardım ve kredisiyle Demirel döneminde gerçekleşmiştir594. Sovyetler Birliği bu dönemde Türkiye’ye, Sovyetlerle sosyalist birlik yada iktisadi alanda dostluk önermiştir. Ancak, Türk hükümeti’nin tercihi NATO içinde kalıp, Sovyetlerle iktisadi ilişkiler kurmak yönünde olmuştur. Türkiye bu dönemde Sovyetler Birliği ile ekonomik ilişkiler kurarken diğer yandan Ortadoğu da o ana kadar izlediği tarafsızlık siyasetini bırakmıştır. 1965’li yıllarda Amerika’yla ilişkiler mercek altında olduğundan Demirel hükümeti , Arap-İsrail savaşında daha gerçekçi politika izleme zorunluluğu duymuştur.

Türkiye Ortadoğu’da Batı çıkarlarını korumak misyonunu terk etmeye başlamış ve Arap-İsrail savaşında Arap yanlısı, İsrail aleyhtarı bir tutum izlemiştir. Türkiye’nin Ortadoğu politikası’nda Arapların yanında yer alması Amerika’yı iki nedenle kaygılandırmıştır. İlk olarak, Türkiye Ortadoğu’da Amerikan müdahalesi için artık sıçrama tahtası olamayacaktı. İkincisi ise, Türkiye, Arapların yanında olan Sovyetlere yaklaşarak Amerika’dan uzaklaşacaktı.

593 Fırat, Melek:a.g.e. s.206 594 Cem, İsmail:a.g.e. s.17

Başbakan Demirel’in Amerika’nın yarı resmi siyaset dergisi olan ”The U.S News and World Report’a” verdiği Ortadoğu bunalımına ilişkin özel demeçte söylediği “…Bizim söylediğimiz şudur: Biz düşmanlıklara husumete önceden kararlaştırılmış dostluğa ya da önceden kararlaştırılmış düşmanlığa dayanarak hakaret etmiyoruz595.” ifadeleri ve İsrail’i suçlayan açıklamaları, Amerika’da Türkiye’ye ve Demirel hükümeti’ne karşı bir güvensizlik tutumunun oluşmasına yol açmıştır. Bu güvensizlik Demirel hükümeti’nin sonunu getirecek gelişmelere gebe olacaktır.

Ayrıca Demirel 1958’de yaşanan olayın tekrarlanmaması için Ortadoğu’da çıkan karışıklıklarda, Türkiye’nin izni olmadan ABD’nin Türkiye’deki üsleri kullanamayacağı konusunda da beyanatta bulunmuştur. Bu dönemde Türk hükümeti tarafından üslerin NATO menfaati ve Türkiye’nin savunması için kurulduğu ve Türk mülkiyetinde olduğu konusu sürekli yinelenmiştir..596 Nitekim 6. filo komutanı Koramiral Campbell Kidd bu konuda rahatsızlığını şu sözlerle dile getirmiştir: “ Türkiye bir buhranda ikmal malzemesi getirecek gemilerin kendi topraklarına ulaşmasını istiyorsa bize limanlardan yararlanma hakkı vermelidir597.”

Türk hükümetinin üslerin saldırı amaçlı kullanımına izin vermese de, Ürdün krizi sırasında Amerikan vatandaşlarının Ürdün’den tahliyesi ve Ürdün’e mühimmat götürülmesi için üslerin kullanılmasına izin vermişti. Sol yazarların gözünde ise bu hareket, “ Demirel’in askeri yardım şantajına boyun eğmesi” olarak yorumlanmıştır. Devrim gazetesine göre, ABD Ortadoğu bunalımında İncirlik üssünün kullanılması için Türkiye’ye şantaj yapmıştı: “AP iktidarının ulusal çıkar anlayışı Washington’un ulusal çıkar anlayışıyla denk düştüğünden, Demirel şantaja boyun eğmişti ve Amerikalılar İncirlik üssünü istedikleri gibi kullanabileceklerdi598.”

Bu günlerde yani 12 Mart’tan üç ay önce, gazetelerde Mısır’a gitmekte olan Rus uçaklarının Türk havaalanına inerek yakıt ikmali yaptıklarına dair haberler çıkmıştı. Türkiye’nin iki taraflı bir siyaset yürütmeye başladığı ve Rusya ile ilişkilerin meçhul bir gelecek için emin bir yatırım olarak değerlendirildiği bu

595 Cem, İsmail:a.g.e. s.21-31 596 Cumhuriyet. (31 Ekim 1965).s.1-7

597 Kürkçüoğlu, Ömer. ( 1972 ). Türkiye’nin Arap Ortadoğusu’na Karşı Politikası, 1945-1970,

Ankara: AÜSBF Yayını, s.181; Cumhuriyet. ( 9 Kasım1970 ).

dönemde, Rus uçaklarının ikmal yapmasına izin verilmesi, Arap alemine karşı dostluk vecibesini yerine getirmiş olmak şeklinde yorumlanmıştır599. Oysa, yakıt ikmaline izin verilen uçaklar Rus değil, Irak uçaklarıydı. Yine de Türkiye’nin NATO ve CENTO antlaşmalarına rağmen bu davranışı, dış siyaset değişikliğinin bir örneği olarak görülebilir. Ayrıca, 1967 yılında Amerikan büyükelçisinin görüşme isteği, 1950’lerden sonra ilk defa Türk hükümetince kabul edilmemişti. NATO’nun yeni stratejisi sonucu Türkiye’nin Amerikan atom şemsiyesinin fiilen dışında kalmasından sonra kamuoyunun sürekli baskısı ile Türk hükümeti ikili anlaşmaların da yeniden gözden geçirilmesini Amerika’dan istemişti. 1969’daki Temel Anlaşma ile bazı üsler kaldırılmış yada NATO statüsüne kavuşturulmuştu600.

Kısaca, Türkiye’nin dış politikasında ve Amerika’ya karşı tavizkar tutumunda değişiklikler oluyordu. Yaşanan hayal kırıklıkları ile çok yönlü dış politika algılaması bunu gerektiriyordu. Bu gelişmeleri yeterli bulmayan Doğan Özgüden, Kıbrıs meselesinde kamuoyunda patlak veren şokların, bağımlılıktan tavizler verilmek suretiyle hafifletildiği düşüncesindeydi601. Fakat bu Türk halkına geniş bir soluk aldırmıştı. Bu solukta yılların birikimi vardı602. Türkiye’de Amerika’ya karşı olumsuz tepkiler zaten Amerika’nın da görünümü azaltma politikasına başvurmasına sebep olmuştu. Türkiye’deki personel sayısını azaltıp, bazı tesisleri Türkiye’ye devretmişlerdi. Ayrıca,1970’lere gelindiğinde Türk-Amerikan ilişkileri zayıfladığı oranda Türk-Alman ilişkileri de fark edilmeksizin önem kazanmıştı. Amerika’nın Türkiye‘de bıraktığı askeri boşluğu Almanya doldurmaktaydı603.

Demirel hükümeti, Türkiye’nin yeni dış siyaset yöneliminin ipuçlarını veriyordu. Türkiye’nin Amerika ile ilişkilerinde daha bağımsız politikalara yönelmesinin, sol yazarların şimdiye kadar savundukları politikalarla ne kadar örtüştüğünü görmek için bu yazarların çok yönlü dış politika hakkındaki görüşleri bundan sonraki alt başlıkta verilmiştir.

599 Hürriyet. ( 5 Ocak 1971 ).s.1 600 Devrim. ( 8 Aralık 1970 ). s.7

601Özgüden, Doğan. ( 12 Aralık 1967). NATO’ya Hayır, Ant, Sayı.50, s.3 602 Üstün, Nevzat:a.g.e.,s.142

3.5. Türk Dış Politikası Ve Amerika İle İlişkilerin Yönü Konusunda Türk

Benzer Belgeler