• Sonuç bulunamadı

4 TURGUT CANSEVER’İN MİMARLIĞI

4.2 Turgut Cansever’in Mimarlığı

4.2.1 Demir Evleri

Demir Tatil Köyü, ilk kez 1971-1972’de projelendirilmiş ve 1983’te farklı bir proje geliştirilerek uygulanmaya başlamıştır. 1971-1972’de ilk projelendirilen Demir Tatil Köyü, 800 dönümlük bir alan üzerine dört otel ve dörtyüz konuttan oluşmaktadır (Şekil 4.1 ve Şekil 4.2). Cansever, 1981’de yayınlanan “Düşünceler ve Mimarlık” adlı eserinde, Demir Tatil Köyünün, tarihi yerleşme Bodrum’un bir benzeri olarak gözönüne alındığını söyler.

Şekil 4.1: Demir Tatil Köyü, maket, 1971-1972 (Cansever, 1981, s.58)

Cansever (1981, 55) tüm köyde, çağdaş gereksinimlere yanıt verecek şekilde yerel malzemenin kullanılmasının öngörüldüğünü, yerel mimari elemanların projeye uyarlandığını ve biçimlerin açıklığı ve keskinliği ile yeni bir dil yarattığını ifade eder. Ancak Emine ve Mehmet Öğün ile yapılan görüşmede (2006) ilk projelendirmede kullanılması öngörülen yapım tekniğinin betonarme karkas ve malzemenin Ytong olup sıvasız bir şekilde malzemenin açıkta bırakılacağını ve bu beyaz hali ile yörenin renklerine uygun olmasının düşünüldüğü ifade edilmiştir.

Şekil 4.2: Demir Tatil Köyü, maket, 1971-1972 (Cansever, 1981, s.57.)

Proje bu hali ile uygulanmamış, 1983’te yeniden projelendirilmiş ve uygulamaya geçilmiştir (Şekil 4.3). Yeni proje, 500 dönüm alan üzerinde üç otel ve beşyüz kadar evden oluşmaktadır. Sadece konutların bir kısmı uygulanmıştır. Projede yerel malzeme taş kullanılmış ve yığma olarak inşa edilen yapılarda duvarlar yöredeki ustalar tarafından farklı tekniklerde yapılmışlardır.

Şekil 4.3: Demir Tatil Köyü (Tasarım, Sayı 28, s.88.)

İlk akla gelen projenin iki dönemindeki malzeme seçimi ve yapım tekniğinin neden değiştiğine ilişkin bir sorudur. İlk projelendirme ve ikincisi arasındaki malzeme, yapım tekniği ve dolayısı ile mimari ifade, kaynaklar arasındaki değişimin nedeni ne

olabilir? Cansever kendisi ile yapılan bir söyleşide, beton kullanmaktan vazgeçilmesinin nedeninin iklim olduğunu açıklar (Cansever ve diğ., 2003, 35). Beton kullanılması bir yandan betonun sıcak bir iklimde gerektirdiği yalıtım gibi ek işlerin ortaya çıkmasına neden olacak bir yandan da mimari dili itibarıyla bölgenin kültüründen uzak bir dil gelişecekti. Cansever’in her zaman üzerinde durduğu bir konu olan geçmişin deneyimlerini, mimarın uygun çözümleri üretmek için kullanması örneğini bu projede de görürüz. Bir bölgeye özgü yapım teknikleri ve mimari standartlar yüzyıllarca denenerek kabul edilmişlerdir. Demir Evleri’nde bölgenin iklim koşullarına uygun seçilen ve fazladan yalıtım gibi önlemler almayı gerektirmeyen malzeme ve yapım tekniği de bu deneyimin bugüne aktarılmasıdır.

Cansever (1992a, 167) hem mimarı hem de proje geliştiricisi olduğu Demir Evleri projesinde amacını şöyle açıklar:

Ülkemizde yüzyıl başından beri özellikle Batı’dan gelen temelsiz yaklaşımların ve Batı taklitçiliğinin etkisiyle tümüyle kaybolan mahalli şehir tasarım ve mimari kültürüne ait değerler ile tasarım metodlarının yeni bir yaklaşımla uygulanarak denenmesi bu projenin amacı idi.

Konular şehir planlaması, şehir tasarımı, mimari, yapı teknikleri, üretim sistemleri gibi alanları ve bunlara bağlı olarak sadelik-çeşitlilik, standartlar-farklılaşma, artizanal katkı-prefabrikasyon, geometrik berraklık ve doğa ile uyum, komşuluk ilişkileri, ulaşım kolaylığı, yayaya öncelik gibi alanları kapsıyordu.

Cansever, tüm projelerinde burada ele aldığını söylediği kavramları inceler, ancak bunlara getirdiği ifadeler, binanın bulunduğu yer, işlevi, seçilen yapım tekniği nedeniyle farklılık gösterir. Burada bahsedilen yaklaşım, hem kültürün bugünkü mimarlığa nasıl taşınacağına ilişkin hem de bölgesel değerlerin nasıl yeniden yapılandırılacağına ilişkin alınacak kararların tümünü kapsar. Büyük ölçekten en küçük ölçeğe kadar alınan kararların ya da yapılan seçimlerin yönlendiricisidir bu amaç.

İstanbul’da 1964-1965’te yapılan bir apartman binasında da, Demir Tatil Köyünün ilk projelendirmesinde öngörülen Ytong ve betonarme sistem kullanılmıştır. Bu, Türkiye’deki ilk Ytong kullanımlarından biridir (Şekil 4.4). Bodrum’da üretilmeyen bir malzemenin temininin güçlüğü veya mimarın bahsettiği gibi iklime uygun olmayışından dolayı bu malzeme ve yapım tekniğinden vazgeçilmiş olması bölgesel verilere bağlı gözükmektedir.

Şekil 4.4: Çiftehavuzlar, İstanbul’da Apartman (U. Demirgüç, 1997.)

Emine ve Mehmet Öğün (2006), Demir Evleri uygulanmadan önce, Cansever’in Ertegün Evini tamamlamış olmasına dikkat çekerler. 1971-1973 yıllarında Bodrum’da Ertegün Evi restorasyonu ve ek kısmı yapılmış ve yine Bodrum’da 1976 yılında Halikarnas Oteli projelendirilmiş ancak uygulanmamıştır. Bu iki proje nedeniyle bölgesel yapım teknikleri ve malzemeler farklı bir şekilde değerlendirilmeye alınmış olabilirler.

Ertegün evi iki bloktan oluşan bir yapının restorasyonu ve gereksinimler doğrultusunda eklenmiş bir yapıdan oluşmaktadır (Şekil 4.5). Bulunduğu caddeye paralel üç lineer mekandan oluşur; ilki mevcut yapı, ikincisi tek katlı ek yapı ve duvarla sınırlanmış bahçe. Cansever, ek bölümde oluşturduğu yarı açık veya kapalı olabilen mekan bağlamında, bölgede yaygın olarak kullanılan çardaklardan esinlendiğini ifade etmektedir. Farklı bir mimari ifade katılarak betonarme olarak yapılan bu mekan, yığma taş olan yapı ile mesafeli olarak birleştirilmiştir. Mimar, bu ek kısmı iklim kontrolü için, günün zamanı ya da mevsime göre açık veya kapalı olabilecek şekilde tasarlandığı ifade eder (Holod, 1983, 137).

Şekil 4.5: Ertegün Evi Kat Planları (Holod ve Rastorfer, 1983, s.134.)

Cansever (1991, 1992a, 178 ve 2001, 72), Ertegün evinin, “tarih-bugün-gelecek ilişkisini doğru kurma çabası yanında, varolan ile eklenen yapı arasındaki ilişki meselelerine de cevap getirmekte” olduğunu ifade eder ve “yapı ile doğa ilişkisinin, tezyiniliğin ve biçim ifadesi sorunlarının mimariyi oluşturmayı sağlayan ve zenginleştiren etkenler olarak nasıl ele alınabileceğini gösterme çabası olduğunu” ekler. Bölgenin yapım teknikleri, malzeme kullanımı, mekan organizasyonu gibi mimarlığın bileşenlerine ilişkin bilgi, geçmişin yapısında halihazırda mevcuttur. Bu bilgiyi değerlendirme sürecinde, geçmişin elemanlarının, tekniklerinin aynen kullanılması yerine Cansever bunları oluşturan değerlerle ilgilenmiş ve maddi alandan elde edilen bu bilgiyi mimarlığın nesnel yapısına aktarmıştır. Ertegün Evi’nde yapıdan edinilen bilgi, onun pencere boyutları, çatı tipi veya yapım tekniği gibi verilerden çok, bunların oluşum süreçlerine ve oluşturan değerlere ilişkindir. Ertegün Evi’nde iklim ve dolayısıyla sıcaklık ve ışık, pencerelerin boyutlarını,

düzenini ve çatı şeklini oluşturur. Bölgedeki yaygın yapı malzemesi taştır ve sıcak karşısında ek yalıtım malzemelerine ihtiyaç gerektirmemektedir. (Cansever, 1991, 59; 1992a, 175 ve 2001, 70).

Türk-Osmanlı mimarisinde yapı geometrisinin asimetriler ve farklılaşmalarla oluşan hareketliliğini ortaya koyarken, iç ve dışı birbirine bağlayan pencere kapakları bu kez bilfiil hareketin, yapının maddi unsurları üzerinde gerçekleşmesini sağlıyordu. Böylece pencereler gizli asimetrilerle cephe düzenine yaşayan ve hissedilen bir kıpırdanış, bir hareket sağlarken yapının kendisi, açılıp kapanan kapaklarla adeta yaşayan bir varlık haline dönüştürüldü.

Restitüe ettiğimiz yapıya bahçe cephesinde yaptığımız ek, bize, bilinçle değerlendirilmiş tarihi muhteva ile yeni yapıların ilişkilerine ilişkin soruları gündeme getirme imkanı verdi.

Binayı oluşturan tüm maddi yapı, geçmişin bilgisi ve değerleri bilinçle incelenirken bu yaklaşım tüm restorasyon tavrına hakim olmaktadır. Gelecekte yapılacak eklerin de bütünlük içinde gözetilmesini sağlayan değerler, yukarıda da bahsedildiği gibi varlığı bütün olarak görmekten kaynaklanır. Yapı, önceki değişiklikler ortadan kaldırılarak özgün haline getirilir. Bu tavır 1949-1951 yıllarında restorasyonu yapılan Sadullah Paşa Yalısı’nda da görülür. Yalının sonradan yapıldığı düşünülen bölümleri restorasyon sırasında kaldırılmış, yapı yapıldığı zamanın malzeme ve teknikleri ile asli haline getirilmiştir. Muharrem Nuri Birgi Yalısı’nda da benzer bir tavır ile restorasyona yaklaşılmıştır. Binaya sonradan yapılan ekler yapıdan kaldırılmış, Cansever’in (1992c) sözüyle kübist karakterini yeniden kazanmıştır. Restorasyonda kullanılan malzeme ve teknikler yalının özgün teknik ve malzemeleri olmuştur. Yapılan ek kısım ise yalının ahşap strüktüründen mesafeli şekilde betonarmeden yapılmıştır. Cansever (1992c). Ağa Han Mimarlık Ödülleri aday bina tanıtım yazısında, restorasyon ve yeni ekler konusundaki bu çözümünü onyedinci yüzyıl Osmanlı tahmis5 şiirinden aldığını ifade eder. Ertegün Evi’nde de yapılan buna benzer bir tutumdur. Mevcut olanı korumak üzere kendine ait malzeme ve teknikleri kullanarak onu yenilemek ve ekleri, şiirin mısraları arasına yeni mısralar eklemek gibi, mevcut yapının varlığına uygun ama onu geleceğe aktaracak şekilde yapmak. Ertegün Evi’nde “yapının her tür dramatik teatralliğin heyecanlandırma, etkileme çabasının kirliliğinden arındırılıp, dünyaya eklenmiş bir unsur olarak, saf güzelliğin yüceliğini taşıyan bir düzeye ulaştırılmaya çalışıldığını” ifade eden Cansever’in (1992a, 176 ve 2001, 71) bu sözleri Frampton, Tzonis ve Lefaivre’in

5 Cansever (1992c) tahmis şiirini şöyle açıklıyor. Divan edebiyatında, daha evvelce yazılmış bir şiirin aralarına, sonradan başka bir şairin yeni mısralar ilave etmesidir. Şair bunu şiiri güncellemek ve geleceğe zenginleştirerek aktarmak için yapıyor.

sahneselleştirme kavramını ve bu kavrama karşı olan tavırlarını anımsatmaktadır. Cansever, insanları etkileme amacıyla ve hükmedici nitelikteki mimarlık tavrına tamamen karşı olup, insanın bilinçli bir yaklaşımla çevresini kavramasına yönlendiren bir mimarlığı önermektedir.

Demir evlerinde de yaklaşım biçimini ortaya koyuşu bu şekildedir. Bölgesel olan verilerden yola çıkılarak bunlar değerlendirilmiş ve uygun çözümler bütünlük içerisinde üretilmiştir. Bir sistem kuran ilkeler ve yaklaşım, yerleşmenin tümünden evlerin en küçük birimlerine kadar etki etmektedir. Cansever ve diğ. (1992a, 169 ve 1992b, 103), imar planında yapılan düzenlemeler sonucunda geliştirdikleri mimari ilkelerin, “topoğrafyaya uyumlu, manzara, gölge-güneş, mahremiyet, sükunet unsurlarını, komşuluk ilişkilerini göz önünde tutan ayrıntılı bir tasarım süreci gerçekleştirdiklerini” belirtirler (Şekil 4.6).

Şekil 4.6: Demir Tatil Köyü, (Steele, 1992, s.171.)

Şekil 4.7: Demir Evleri Yerleşme Planı, (Steele, 1992, s.175.)

Demir Tatil Köyü’nün ilk safhası olan Demir evleri, 35 bağımsız evden oluşmaktadır. Yerleşme, kendi içlerinde alternatifleri olan tek, iki ve üç katlı olmak üzere belirli

sayıda üretilmiş ev tiplerinin biraraya gelişlerindeki farklılaşmalar ile bir bütün oluştururlar (Şekil 4.8). Yapı grubunun bütününde tüm evlerin ortak karar ve ilkelerin yönlendirmesi ile oluşan nitelikleri hissedilirken farklılaşma ve devingenlik, üst ölçekte kitlelerin eklemlenmesi veya programa bağlı olarak farklı tipteki binaların biraraya getirilmesi ile sağlanır (Şekil 4.9).

Şekil 4.8: Demir Evleri Plan Tipleri, (Tasarım, Sayı 28, s.102-111.)

Şekil 4.9: Demir Evleri Kısmi Yerleşim Planı, (The Aga Khan Award for Architecture, http://archnet.org/library/downloader/file/1076/file_body/FLS0961.pdf.)

Cansever (1992a, 28), “Mimaride Tezyinilik” adlı yazısında, “tektoniklerin tezyini bütünlüğünün, şehir yapısında en ilginç uygulamalarından biri olarak gördüğü

Osmanlı konut-mahalle bütünlükleri” olduğunu ifade eder. Burada, tezyiniliği ontolojik bağlamda değerlendirir.

Tezyinilik insan eliyle biçimlendirilmiş maddenin biçiminin özelliğidir. İnsan eli ile yapılanın teknik polar tezyiniliği sınırlılığı, varlığın sınırsızlığının ve maddi niteliklerinin belirlenmesini sağlar. İnsanın varlığına aracısız yönelmesini ve birimlerin sınırsız kainat ile sorumlu ilişkisini zorunlu kılar. İnsan yapısının zorunlu sonucu olan bu davranış biçimi insan ile yaratanın varlığının arasına hiçbir şeyin girmesine imkan bırakmaz. Aksi davranış insana yön vermek istemektedir. Bu ise aldatmaca ve sahteciliktir. İnsanın varlıkla yabancılaşmamış bir ilişki kurmasını engelleyecek her tutum haksızdır ve insanın varlığını yok etmesi kaçınılmazdır.

Demir evlerinde kurulan standartlar düzeni ve ev tipleri ile bir sistem oluşturulmuştur. Bu, büyük ölçekte yerleşmeyi oluşturan yapı birimleri ve onların ilişkilerinden başlayarak, standart mimari elemanların biraraya gelişlerindeki düzene ve en alt düzeyde taş duvarları oluşturan taşların biraraya gelme çoğulluklarına dek gözlenir (Şekil 4.10). Taş tekniği, standart pencere ve kapıların dizilmeleri her bir evde farklılık gösterir. Cansever ve diğ.(1992b, 102), Demir evlerinin mimarisini şu şekilde ifade eder:

Yöresel Bodrum mimarisinin immateryal bir geometrik düzenin tezyini güzelliğinden kaynaklanan gerilimli biçim dünyasının geçmişten bugüne taşıdığı yerel değerler, güncel olanla bütünleştirilerek yeniden yorumlanmıştır.

Şekil 4.10: Demir Evleri, Taş duvar farklılıkları(U. Demirgüç, 2006)

Demir evleri, mimarlık için sınırlandırılmış ilkelerin bile ne kadar çok seçeneğe imkan verdiğini ve Cansever’in sözü ile yaşanılan mekanların yaratılmasını sağladığını gösterir. Aynılaşmaya imkan vermeyen bu çeşitlilik mimarlığın seyirlik değil yaşanılan yere dönüşmesini sağlar (Şekil 4.11). Ev tiplerinin tekrarı ile oluşturulan yerleşme, ne tekrara dayalı rutin düzen yaratır ne de bir aynılaşma etkisi oluşturur. Çeşitliliği sağlayan durum, standart ve önceden tanımlanmış elemanların, ev tiplerin

farklılaşmaları veya kendilerinin değiştirilmeleri ile gerçekleşmez. Farklılaşmayı ve çeşitliliği sağlayan, baştan belirlenmiş olan standart ve değişmez elemanların ve ev tiplerinin biraraya gelişlerindeki farklılıklardır, bu farklılıkları evlerin topoğrafya veya manzaraya uygun konumlanmalarından kaynaklanan mekan düzenlemesi, ışığa yönelme gibi fiziksel durumlar sağlar. Bu farklılaşma ve çeşitlilik ucu açık bir yerleşmeye olanak tanır. Klasik anlamda kapalı bir bütün yaratmaz. Sürekli büyüyebilir, eklemlenebilir bir yapıya sahip hale gelir.

Şekil 4.11: Demir Evleri (U. Demirgüç, 2006)

Evler arasında sokaklar, lineer ve rutin tekrara dayalı olmayan bir örüntü içinde geliştikleri için yürüyen kişi, her seferinde farklı perspektifler ile karşılaşır. Bu yollar geçmiş ve yerel olana referans olduğu kadar değişken görüntüleri ile de kullanıcıya farklı deneyimler imkanı sağlar (Şekil 4.12). Mekansal örüntünün çeşitliliğini yaratan sokakların döşeme malzemeleri çakıl ve taştan oluşturulmuştur. Bu da tüm yerleşme ile yatayda da süreklilik sağlamakta ve tezyinatı zemine de yaymaktadır (Şekil 4.13).

Şekil 4.12: Demir Evleri, Sokak görünüşleri (U. Demirgüç, 2006)

Şekil 4.13: Demir Evleri, Sokak döşemesi

Yığma yapılan duvarların taş tekniği, inşa edilen ilk beş evde geleneksel metodlar ile uygulanmışken, sonraki evlerde, mimarın geliştirdiği yöntem uygulanmıştır; elli santimetre yüksekliğindeki kalıplar içerisine yerleştirilen taşlar ile daha hızlı bir üretim sağlanmıştır. Demir evlerinde pencere, kapı, baca gibi tektoniklerin oluşturduğu düzen (Şekil 4.14) ve yapı birimlerinin oluşturduğu düzen ile tüm yerleşmenin kendisi aynı sistem ile kurgulanmış olduğundan doğa ile bütünlük içerisinde algılanırlar (Şekil 4.15). Cansever’in tezyini bütünlük olarak bahsettiği niteliktir bu.

Şekil 4.14: Demir Evleri (U.Demirgüç, 2006)

Şekil 4.15: Demir Evleri, genel görünüş (Aga Khan Award for Architecture, http://archnet.org/library/images/one-image.tcl?location_id=2409&image_id=74548)

Demir evleri, güney sahillerindeki pekçok tatil yerleşmesi gibi bir işleve sahip olmasına rağmen bir tüketim nesnesi gibi yapılmayıp mimarlığın gerçek değerlerini sunan bir yerleşme olarak yapılmıştır. Mimarın İslami düşünce, Osmanlı konut yerleşmelerinin yapısı ve bölgenin kendi kültürel geçmişi ile bağı kuran unsurları bütünlük içinde kullandığı Demir evlerinde sivil mimarlık elemanları tekrar kullanılmış olmasına rağmen, kullanılan prekast beton söveler, bacalar ya da konsollar mimari ifadeyi geleneksel olandan farklılaştırmıştır (Şekil 4.16).

Şekil 4.16: Demir Evleri, Pencere tipleri

Demir evlerinin eleştirel bölgeselcilik ile değerlendirilmesini sağlayabilecek durum, yerleşmenin iklim, topoğrafya ile kurduğu ilişki, seçilen malzeme ve yapım tekniğinin geleneksel olduğu kadar yenilikler de içermesi, kültür ile bağlarını sadece biçimsel ve anlamdan yoksun biçimde kurulmayışı olarak ifade edilebilir. Seyredilen değil yaşanılan ve deneyimlenen mekanlar yaratmış olması da buna eklenmelidir.

Benzer Belgeler