• Sonuç bulunamadı

Delil tevil edilmeden zahiri esas alınır

Belgede ALTIN KAİDELER ŞERHİ (sayfa 19-23)

Arap dilinde söz üç kısma ayrılır 1. Ya “Nas”tır

2. Ya “Zahir”dir 3. Yada “Mücmel”dir.

Nas: Sadece tek bir anlama delaleti olan, başka bir ihtimal taşımayan ifadelerdir.

Mesela Allah Azze ve Celle kitabında kadınların iki sene emzirmelerini söylemiştir.

Burada iki sene ifadesi başka bir anlama gelmez, bu nas`tır.Nesih söz konusu olmadıkça, nas ile mutlak suretle amel edilir.

Zahir: İki veya daha fazla manaya gelen kelime için kullanılır. Bir sözde iki veya daha fazla manaya gelme ihtimali varsa, bu sözde zahir olanı en kuvvetli olanıdır.

Bununla amel edilir ve dinden bir delil olmadıkça başka bir manaya yüklenmez. Mesela

“aslan” kelimesi böyledir. Aslan yırtıcı bir hayvan demektir, zahir anlamı budur. Ama cesaretli bir insan hakkında da “aslan” denilir. Böyle bir durumda, sözün en kuvvetli delaleti olan manası tercih edilir. Mesela aslan örneğinde yırtıcı hayvan kastedilir, en zahir olanı budur. Diğer muhtemel anlamın kastedildiğine dair bir delil olmadıkça bu zahirden sapılmaz.

Mücmel: Birden fazla anlama gelip hangi mananın kuvvetli olduğu bilinmeyen, kapalı olan sözlerdir. Mesela “Ayn” kelimesi mücmel olan sözlere örnektir. Ayn kelimesi

20

göz anlamına gelir, bir şeyin kendisi anlamına gelir, pınar gözesi anlamına gelir, mal anlamına gelir. Arap alfabesindeki ayn harfinin adıdır. Bunlar, herhangi birisi tercih edilemeyen manalardır. Böyle bir durumda tevakkuf edilir, herhangi birisi seçilmez. Tâ ki bu manalardan herhangi birini seçmeyi gerektiren şer`i bir delil bulununcaya kadar o konuda tevakkuf edilir. Bu manalardan birisini tercih etmeyi gerektiren delil varsa, o zaman delilin desteklediği o anlam ile amel edilir.

Nasları doğru anlamak için ilim ehlinin kararlaştırdığı kaidelerden biri de; zahirinin kastedilmediğini gösteren sahih bir delil gelmediği sürece nassının zahirinin delalet ettiği şeye göre amel etmek gerektiğidir.

Hadis ehli; nasların zahirini almakta aşırı gidip delillerin manalarına aldırmayanlar ile delilin zahirini almada geri kalanların arasında vasat (orta) yoldadırlar. Nassı, sahih bir delil olmadıkça zahir anlamından çıkarmazlar.

Şafiî rahimehullah şöyle demiştir: “Zahirinin kastedilmediğini gösteren Kur’andan, sünnetten veya icmadan bir delil gelinceye kadar, Kur’an zahiri üzeredir.”43

Mesela hadiste deve etinden dolayı abdest almak hakkında sorulunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

اهنم اوئضوت

“Ondan dolayı abdest alınız” buyurmuştur.44 Vudû kelimesi, sadece elleri yıkamak anlamında da kullanılmakla beraber, dinde bunun anlamı abdest almak olarak bilinmektedir. Hadisi zahiri, burada kastedilenin dindeki anlamı olduğunu göstermektedir. Nitekim sahabeler de bu hadisin zahirinde geçtiği gibi, deve etinden dolayı dinde kastedilen abdesti almışlar, sadece elleri yıkamak olarak tevil etmemişlerdir.

Hatib el-Bağdadi şöyle demiştir: “Aksine bir delil bulunmadıkça hadisler zahiri ve umumu üzere alınır. Şafii şöyle demiştir: Şayet hadiste geçen bir şeyi zahirinden batın (içinde gizli) anlama çevirmek caiz olsaydı, hadislerin çoğu birçok anlamlara yorumlanırdı ve hiçkimseye bir diğerinin çıkardığı anlam delil olmazdı. Lakin bu konuda hak birdir. O da sadece zahiri ve umumi anlamıdır. Ancak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen bir delil varsa o müstesna.”45

Müfessirler şeyhi et-Taberi rahimehullah tefsirinin birçok yerinde bu manayı kabul ederek şöyle demiştir: “Zahir anlamın terk edilerek doğruluğuna delil bulunmayan batın/gizli anlama geçilmesi caiz değildir.”46

Mesela ayette "kadınlara dokunduğunuz zaman" (Nisa 43, Maide 6) buyrulur.

Ayette geçen “lemese” fiilinin zahiri mücerred dokunmak anlamındadır. Şayet Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den veya İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan burada

43 Er-Risale (580)

44 Sahih. Müslim (360) Ebu Davud (184) Tirmizi (81)

45 Hatib el-Bağdadî, el-Fakih ve’l-Mutefekkih (1/222) İhtilafu’l-Hadis (1/480)

46 Tefsiru’t-Taberi (1/15)

21

kastedilenin cinsel ilişkiden kinaye olduğu47 bize ulaşmasaydı, biz bu ayetin zahirine göre kadınlara dokundukça abdest almamız gerekirdi. Çünkü zahir bunu gerektirirdi.

Böylece delil sebebiyle ayetin zahirinden ayrılmamız gerekmiştir. Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımlarından birini öptüğü, sonra abdest almadan namaza gittiği48 rivayet edilmiştir. Bu rivayet birbirini destekleyen rivayet yollarıyla gelmiştir.

Ayet düşünüldüğü zaman burada cinsel ilişkinin kastedildiğine dair görüşün doğru olduğu görülür. Zira Allah Teâla suyun temizliği ve abdest bozan hallerden temizlik olmak üzere iki tür temizliği zikretmiş, küçük taharet hakkında şöyle buyurmuştur: “Ey îman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesh edin. İki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın.”

(Maide 6)

Büyük taharet hakkında ise: “Eğer cünüp iseniz temizlenin” (Maide 6) buyurmuştur.

Belagat ve beyanın gereği, teyemmüm ile temizlenmede iki temizliği de gerektiren hallere dair nassın zikredilmesidir. Allah Teâla’nın: “Veya biriniz abdest bozmaktan geldiği zaman” sözü, küçük temizliği gerektiren hale işarettir. “Veya kadınlara dokunduğunuz zaman” sözü ise büyük temizliği gerektiren hale işarettir. Şayet buradaki dokunma kelimesinin anlamını mücerret dokunmak olarak alırsak, ayet yalnızca küçük temizliği gerektiren halleri zikretmiş olur. Burada büyük temizliği gerektiren bir halin zikri olmamış olur. Bu ise Kur’an’ın belagatine aykırıdır.

Haktan sapılamayacak olan hak şudur ki hadisin zahiri alınıp ona tabi olmak daha uygun ve önceliklidir. Hadisi, delil olmaksızın, birisinin anlayışıyla kayıtlamak ve sınırlamak söz konusu olamaz. Nitekim şöyle denilmiştir: “Lafızlar manaların kalıplarıdır”

Kitap ve sünnet naslarının zahir, umum ve mutlak üzere bırakılmaları gerekir.

Allah’ın kitabından, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih sünnetinden veya alimlerin icmaından bir delil olmadıkça hiçkimse zahir anlamdan gizli anlama, umum/genel anlamdan has/özel anlama, mutlaktan mukayyede49 geçemez.

Sözün zahirinden başka anlama yorumlanmasına te’vil (yorum) denilir ve bu da iki kısma ayrılır:

Birincisi: Sahih te’vildir. Bu kelimenin, delil bulunması halinde50 zahir anlamından, lafzının delalet ettiği diğer bir muhtemel anlama döndürülmesidir. Allah Teala’nın şu ayeti gibi: “Her kim bir mü'mini kasden öldürürse, cezası, içinde dâimi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir âzâb hazırlamıştır.” (Nisa 93) Ayetin zahiri katilin ebedi olarak cehennemde kalmasıdır.

47 Sahih mevkuf. Beyhaki (7/162) İbn Ebi Şeybe (1/153) Taberi (8/389) Abdurrazzak Tefsir (2/178) Said b. Mansur Tefsir (609) Buhari bab başlığında muallak olarka zikretmiştir. İbn Hacer Fethu’l-Bari’de bunun mevsul isnadlarını zikrederek (8/272) isnadı sahih demiştir.

48 Sahih ligayrihi. Tirmizi (86) Nesai (70) Ebu Davud (179) İbn Mace (502) Ahmed (6/210) Elbani Mişkat’te (323) sahih olduğunu belirtmiştir.

49 Bugün ise tam tersi iddia edilerek çok eşliliği veya boşanmanın sınırlanmasını dinde aslı olmayan kayıtlara bağlamaktadırlar.

50 El-İhkam Fi Usuli’l-Ahkâm (3/59)

22

Fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den kalbinde zerre kadar iman bulunan kimsenin cehennemden çıkacağına ve her tevbe edenin tevbesinin kabul edileceğine dair hadisler mütevatir olarak gelmiştir. Ayetin, katilin cehennemde ebedi olarak değil de uzun süre kalması şeklinde te’vil edilerek lafzının zahirinden çıkarılması arap dilinin kapsamına uygun bir anlamdır.51

İkincisi: Batıl te’vildir. Bu, çıkılan anlamın kastedildiğinde delalet eden sahih bir delil bulunmadan lafzın zahirinden başka bir anlama çevrilmesidir. Mesela cin kelimesinin “mikrop” olarak, ebabil kuşlarının “sivrisinek” olarak, siccil taşlarının “çiçek hastalığı virüsü” olarak yorumlanması böyledir.52

Allah Teala’nın: “Fecre, on geceye, çifte ve teke,.. yemin ederim” (Fecr 1-3) ayetindeki Fecr kelimesini kainatın ilk patlaması olarak, on geceyi maddenin on gelişme aşaması geçirerek ışığı yansıtacak hale gelmesi olarak, çift ve teki etfarında çekirdeklerin döndüğü hidrojen atomu olarak te’vil etmek de böyledir.53

“Sizi analarınızın karınlarında, bir yaratmadan sonra bir diğer yaratmaya geçerek üç karanlık safhada yaratır” (Zümer 6) Ayetindeki üç karanlık safhanın, yeryüzünün üzerinde süren hayatın üç dönüş aşaması olduğuna yorumlanması da böyledir.54

Bu naslarla oynayarak anlamlarını tahrif etmek ve Allah’ın ayetlerinde ilhada sapmaktır: “Âyetlerimiz hakkında ilhada sapanlar (yanlış yorumda bulunanlar) bize gizli değillerdir. Kıyamet günü ateşe atılan mı daha hayırlıdır, yoksa güven içinde gelen mi?” (Fussilet 40)

Bazı kimseler, dünyanın yuvarlak olduğu teorisine Kur’an’ı uydurabilmek için dahaye kelimesinin deve kuşu yumurtası anlamına geldiğini ve bu kelimenin dünyanın küre şeklinde olduğunu ifade ettiğini söylemişlerdir. Arap dilinde böyle bir anlam kesinlikle yoktur. Bilakis, arap dilinde, udhiye kelimesi; deve kuşu yumurtasının kendisi değil, yumurtanın yayılmış yeri anlamına gelmektedir.

İbn Atiyye el-Endülüsi dedi ki: “Medde’l-Arz” ifadesi dünyanın küre şeklinde değil, yayılmış olmasını gerektirir. Şeriatın zahiri de budur.”55 İbn Atiyye yine“Yere bakmazlar mı; nasıl düzlendi?” (Gaşiye 20) Ayeti hakkında şöyle demiştir: “Ayetin zahiri dünyanın düz olduğunu, küre şeklinde olmadığını göstermektedir. İlim ehlinin görüşü de budur.

Küre şeklinde olduğuna dair görüş, her ne kadar dinin rükünlerinden bir rüknü eksiltmese de şeriat âlimlerinin sabit bulmadığı bir görüştür.”56

51 Tefsiru İbn Kesir (1/710)

52 Muhammed Abduh Amme Cüzü Tefsiri (155) bkz.: Tefsiru’l-Menar (7/319)

53 El-Kitab ve’l-Kur’an (235)

54 El-Kitab ve’l-Kur’an (208)

55 İbn Atiyye, el-Muharraru’l-Veciz (3/298)

56 İbn Atiyye, el-Muharraru’l-Veciz (5/446)

23

İbn Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “Tahrif şeklindeki te’vil, ilhad (haktan sapmak) türündendir. Zira o, ya ona hakaret ederek, ya lafzını kabul etmekle beraber hakiki anlamından çıkararak nasların aleyhinde olmaya meyletmektir.”57

Şayet konuşan kimse muhatabından, delil ve açıklama olmaksızın sözünü zahirinden ve hakikatinden başkasına yorumlamasını istediği takdir edilirse, bu fiil doğruya ulaştırmanın ve hidayet etmenin amaçlanmasına aykırı düşer. O zaman da hidayet bakımından hitabın terk edilmesi, sözün delilsiz olarak zahirinden başkasına çevrilmesiyle mükellef tutmaktan ve muhatabı, sözün zahirine inanmak suretiyle batıl itikada arz etmekten daha uygun olurdu.58

Belgede ALTIN KAİDELER ŞERHİ (sayfa 19-23)