• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: TEORİK ÇERÇEVE

1.6. Deizmin Diğer İnanç Biçimleriyle İlişkisi

Deizmle en çok benzerlik gösteren ve ilk başta aynı olduğu düşünülen, daha sonradan bazı hususlarda birbirinden ayrılan diğer Tanrı anlayışlarının başında teizm gelmektedir. Kelime anlamı bakımından deizmle aynı anlama gelen teizm, bir olan Tanrı’nın varlığına inanmaktır. Daha dar anlamda ifade edersek teizm, bilinçli bir şekilde Tanrı’nın varlığına inanmanın yanında O’nun aşkınlığını, yaratıcılığını, zâtiyet ve şahsiyetini yani gerçek, şuurlu ve iradeli bir varlık olduğunu kabul etmektir (Topaloğlu, 2011: 332). Teizme göre ezeli ve ebedi olan Tanrı’nın varlığı, kendisindendir. O kimseye muhtaç değildir ve her şeye gücü yetendir. Evreni yaratan, yöneten, koruyan; her şeyi bilen ve her yerde varlığı bulunandır. Sonsuz iyi, adaletli, merhametli, cömert olan Tanrı; ahlak ilkelerinin de asıl kaynağıdır. Bu yüzden de Tanrı’ya sonsuz saygı duyulmalı, dua ve ibadet edilmeli, emir ve yasaklarına riayet edilmelidir (Taylan, 2010: 261).

Teizm aslında ilahi dinlerin ulûhiyet anlayışlarının temelini oluşturmaktadır. Çünkü Tanrı’ya atfedilen tüm özellikler üç büyük ilahi dinin Tanrı anlayışıyla paraleldir. Ayrıca ilahi dinler gibi teizm de vahyi kabul etmekte ve Tanrı’nın mucizeler yarattığına inanmaktadır (Topaloğlu, 2011: 332). Kutsal kitaplara ve bu kitaplar ışığında yapılan tefsirler doğrultusunda inanç esaslarına inanmayı ön görmektedir (Ceylan, 2005: 181-182).

Görüldüğü üzere geniş anlamlarıyla her ikisi de Tanrı’nın varlığına inanma ve bir şekilde savunma olarak tanımlanmış fakat yaşayış ve inanış bakımından zamanla birbirinden ayrılmıştır. Tanrı’nın varlığı, birliği ve evreni mükemmel şekilde yaratması konusunda aynı düşüncede olsalar bile Tanrı’ya yüklenen misyon açısından farklılık

21

göstermişlerdir. Deizme göre Tanrı evreni mükemmel şekilde tasarlamış ve evrenin işleyişi sırasında herhangi bir müdahaleye gerek görmemişken, teizme göre evrendeki düzenin işleyişi ve korunması konusunda Tanrı’nın etkisi devam etmiştir. Aynı şekilde teizm, Tanrı’nın canlılar ile arasındaki ilişkiyi sadece yaratmakla sınırlı görmemiş ve sürekli ilişkinin devam ettiğini savunmuştur. Bu yüzden deizm, Tanrı insan ilişkisini salt bir kavrama irca ederken, teizm kendisiyle daima ilişki kurulabilecek bir Tanrı tasavvurunu sunmuştur. Çünkü insanın, kulluk edebileceği, kendisine yakın hissedebileceği, sıkıntısına ve mutluluğuna ortak olabileceği, dua edebileceği bir Tanrı’ya ihtiyacı vardır (Taylan, 2010: 262). Ayrıca teizmin kabul ettiği peygamber, vahiy, mucize gibi dinsel öğretiler; akla ve mantığa aykırı olduğu için deizmde kabul edilmemiştir. Bunun yanı sıra ahiret hayatı ve ödül cezanın varlığı bazı deistler tarafından kabul edilirken bazı deistler tarafından reddedilmiştir. Kısacası bir dinin otoritesi, kuralları, ilkeleri teizm tarafından onaylanmış fakat deizm tarafından eleştirilmiştir.

Tanrı hakkında görüş beyan eden yaklaşımlardan biri de “her şey Tanrı’dır” görüşünü savunan panteizmdir. Panteizm, tanrı ve âlemin özdeşliği doktrinine denir (Gündüz, 2017: 389). Bu yaklaşıma göre Tanrı-âlem ikiliği ortadan kalkar. Tanrı’nın her şeyi ihtiva ettiğini hatta Tanrı’nı her şey olduğunu, dolayısıyla ne tabiatın ne de insanın müstakil varlıklar gibi görülebileceğini, onların sadece ilahi varlığın farklı tarzdaki açılımlarından ibaret olduğunu savunur (Aydın, 1990: 145). Kısaca Tanrı her şeydir ya da her şey Tanrı’dır. Âlem ve Tanrı aynıdır veya âlem Tanrı’nın tabiatını bir tür ifade edişidir (Arıcan, 2016: 67).

Panteizme göre, Tanrı ile evren ayrı şeyler olarak düşünülemez. Bunlar birbirini kuşatan unsurlardır. Tanrı ile evrenin bir ve aynı olduğunu öne sürmenin yanı sıra sonlu sınırlı dünyanın, sınırsız ve mutlak varlığın bir parçası, görünüşü ya da tezahürü olduğunu savunur (Cevizci, 1999b: 675). Bu durumda her şey Tanrı’nın bir görüntüsüyse her şey kutsaldır. Bütün varlıklara, Tanrı’nın bir görüntüsü olduğu için sevmek ve saygı göstermek gerekmektedir.

Panteizm akımı üzerine düşünürlerin bazı hususlarda farklı görüşleri vardır. Bazı düşünürlere göre, Tanrı evrenle özdeş değildir ancak Tanrı’nın evreni içeren bir şey olarak görülmesi gerekir. Bir anlamda evren Tanrı’dır ancak Tanrı evrenden daha fazlasıdır (Evans ve Manis, 2010: 35; Akt: Arıcan, 2016: 68). Fakat bu görüşün aksine,

22

Tanrı’yı evrenle içkin bir varlık olduğunu düşünerek evrenin ötesinde varlığını yani aşkınlığını reddedenler de bulunmaktadır (Topaloğlu, 2001: 32).

Panteizmdeki evrenin dışındaki varlığı kabul etmemesi görüşü, deizmin Tanrı’nın yarattıktan sonra bir otoritesinin olmadığı görüşünü desteklemiş olsa da aralarında birçok açıdan farklar vardır. Deizme göre, Tanrı evrenin bir yaratıcısı ve ilk nedenidir. Panteizme göre ise Tanrı ile evren aynı şeylerdir ve birbirinin sebep sonucudur. Ayrıca panteizmde, deizmdeki gibi evreni yaratma söz konusu olamaz. Ona göre zaten yaratan ve yaratıcı ilişkisi de yoktur. Deizmdeki, Tanrı’ya atfedilen yaratma, kudret, irade, ilim gibi sıfatlarda panteizme göre geçerli değildir.

Deizm ve panteizmin aşırılıklarına karşı orta yolu bulmaya çalışan diğer bir Tanrı anlayışı panenteizmdir. “Her şey Tanrı’dadır” anlamına gelen Panenteizm, her şeyin Tanrı’da var olmasına rağmen Tanrı’nın her şeyle özdeş olmadığını ve Tanrı’nın varlığının bu şekilde tüm âlemi kuşatıp içine aldığı bir Tanrı anlayışıdır (Gündüz, 2017: 388).

Panenteizme göre, âlem ile Tanrı hem aynıdır hem de ayrıdır. Yani hem bütün varlıklardan ayrıdır hem de var olan her şeyi kuşatandır. Deizmdeki gibi âlem ile Tanrı tamamen ayrı olarak görülmemiştir ama panteizmdeki gibi de aynı değildir. Bu anlayışa göre Tanrı âlemde hem içkindir hem de âleme aşkındır. Başka bir ifadeyle âlem Tanrı’dadır ama Tanrı değildir; her ne kadar âlemin dışında olsa da âlemle iç içedir. Çift kutuplu bir Tanrı anlayışı olan panenteizm, Tanrı’yı iki farklı açıdan yorumlamıştır. Tanrı bir yönüyle esas mahiyetiyle değişmezken diğer bir yönüyle süreç içinde olan sürekli değişendir. Evrendeki düzenin olması Tanrı’nın değişmeyen; Tanrı’nın evrendeki düzeni yönetmesi, koruması ise onun değişen bir özelliğidir. Ayrıca Tanrı hem sınırlıdır hem sınırsız; hem mutlaktır hem izafidir (Gündüz, 2017: 388).

Deizm, Tanrı’nın evrenin mükemmel şekilde yaratıldığını ve sonradan evrenin işleyişinde bir müdahalenin söz konusu olmayacağını savunurken, panenteizm Tanrı’nın evrenin işleyişinde ve korunmasında aktif rol oynadığını savunur. Geleneksel teistik izahlarına göre Tanrı mutlak, değişmez ve sonsuz güç sahibi olarak tanımlanmamıştır. Fakat panenteizmde Tanrı izafi ve değişken olarak da yorumlanmıştır. Mesela panenteizm görüşünün savunucularından Hartshorne Tanrı’yı gelişen, âlemi algılayan ya da kavrayan, böylece daima yeni muhteva kazanan bir varlık olarak görmüştür. Aynı

23

şekilde Whitehead, Tanrı’nın değişebileceğini çünkü âlemin değişken olduğunu savunmuştur (Taylan, 2010: 287).

Deizme göre Tanrı ilk neden olarak görülürken, panenteizme göre Tanrı hem neden hem sonuçtur. Değişmeyen özü gereği bağımsız, değişen özü gereği bağımlıdır (Yasa, 2005: 137). Ayrıca Tanrı cezalandıran, zorlayan, katı kuralları olan bir varlık değildir; sevgi ve şefkat sahibi olan, insanların acılarını paylaşan, ikna eden bir varlık olarak görülmüştür (Arıcan, 2016: 74).

Tanrı anlayışı konusunda bir diğer yorum agnostisizmdir. Agnostisizm, insan aklının Tanrı ve evren hakkındaki mutlak gerçeğin bilinemeyeceğini savunur. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tanrı’nın var olup olmadığının bilinemeyeceği konusunda görüşler yaygınlık kazanmaya başlamıştır (Kutluer, 2003: 41). Bu yaklaşıma göre, maddi dünya dışındaki hiçbir varlık bilinemez. İnsan aklının Tanrı’nın varlığını ispat etmesi veya inkâr etmesi mümkün değildir; vahiy veya akılla Tanrı’yı bilebilmesi de söz konusu olamaz.

Deizm, Tanrı’nın varlığının, birliğinin, evrenin yaratılışının akıl ve bilimle bilinebileceğini savunurken; agnostisizmin böyle bir şeyin bilinemeyeceğini, hakkında yorum yapılamayacağını savunması onları birbirinden ayıran en net çizgi olmuştur. Deizme göre insan aklıyla evrendeki düzeni keşfederek Tanrı’ya ulaşılır ve evren hakkında bilgi sahibi olabilir. Fakat agnostisizm bir takım hislerle Tanrı’ya inanılsa bile bunun ispat edilemeyeceğini, bu konuda aklın yetersiz olduğunu savunmuştur (Öztaş, 2006: 35).

Tanrı hakkında görüş beyan eden ve Tanrı’nın varlığını reddeden akımlardan biri de nihilizmdir. “Aşırı bireycilik, hiççilik, yokçuluk" anlamına gelen nihilizm; var olan bütün varlıkları, değerleri ve gerçekleri reddeder. Her türlü siyasi düzeni inkâr eder, toplumun birey üzerinde baskısını kabul etmez (TDK, 2018). Nihilizm; gerçek ve nesnel bir doğru olamayacağını, hiçbir şeyin bilinemeyeceğini, bilginin bir yanılsamadan başka hiçbir şey olmadığını, her türlü bilginin değersiz ve anlamsız olduğunu savunur. Her türlü bilgiye de şüpheyle yaklaşır (Bilen, 2016: 23).

Nihilizm evrenin anlamsız ve amaçsız olduğunu, insan yaşamının hiçbir değeri ve anlamı olmadığını, yaşamaya değer hiçbir şeyin bulunmadığını ifade eder. Geleneksel ahlakın ilke ve yükümlülüklerini yok sayar, her türlü ilke ve değeri sorgular, ahlaki

24

değerlerin akıl yoluyla temellendirilemeyeceğini savunur. Ayrıca nihilistlere göre insanlar güçlüler ve zayıflar diye ikiye ayrılırlar. Mevcut ahlak sistemini Tanrıya inanan zayıf insanlar; çağının modası geçmiş değerlerini reddeden, yeni değerler oluşturabilenler ise güçlü insanlardır (Çoşkun, 2017: 11). Kısacası nihilizm Tanrı’nın varlığını, iradenin özgürlüğünü, bilginin imkânını, ahlaki değerlerin hepsini reddeder; metafizik ve ahlaki güçleri kabul etmez, değerlere ve düzene karşı çıkar, hiçbir iradeye boyun eğmez (Bilen, 2016: 25).

Netice olarak nihilizm birçok farklı açıdan deizmden ayrılır. Tanrı’nın varlığını reddeden nihilizmin aksine deizm Tanrı’nın varlığını şüphe duymadan kabul eder. Hatta Tanrı’yı evrenin mimari olarak görür. Nihilizm evrenin bir amacı ve düzeni olmadığını savunurken deizm tam tersine evrendeki her şeyin bir düzen içinde olduğunu ve her şeyin bir sebebi olduğunu ifade eder. Evrendeki muhteşem düzenden yola çıkılarak da insanın Tanrı’nın varlığına ulaşılabileceğini savunur. Bunların yanı sıra deizm akla ve bilime sonsuz bir şekilde güvenirken nihilizm hiçbir bilginin bilinemeyeceğini savunur ve her türlü bilgiden şüphe eder. Ayrıca deizme göre insan aklıyla doğru ve yanlışı ayırt edebilir ve bu yüzden ahlaklı bireyler olmak için çabalamalıdır. Fakat deizmin aksine nihilizme göre ahlaki değerler akıl veya sezgi yoluyla bilinemez. Tüm değerler akıl dışıdır ya da toplumsal baskının bir ürünüdür. Kısacası her şeyi reddeden nihilizm, deizmin kabul ettiği ve savunduğu birçok görüşün tam karşısında durmaktadır.

Deizmle ilişkili olan ve bazı hususlarda birbirleriyle benzerlik taşıyan akımlardan biri de sekülerizmdir. Sekülerizm, kelime kökeni olarak ‘dünyaya ait olan’, ‘dini olanın dışında’, ‘toplumsal ahlak standartlarının dine ve dinlere göre değil de güncel hayata göre düzenlenmesi’, ‘dünyevi hayatı ilgilendiren her konuda dini dışlama’ gibi anlamlara gelir. Sekülerizm dinin toplumdaki otoritesini yitirmesi ve insanın sadece bu dünyaya yönelmesidir (Özel, 2003: 9). Sekülerizm bir düşünce akımı ve bir hayat tarzı olarak dinin dünyevilikle olan her türlü aksiyonla bağlantısını keser ve dini özelleştirir (Altıntaş, 2005: 44). Aydınlanma dönemiyle birlikte ortaya çıkan ve ilahi temeldeki her şeye karşı çıkan sekülerizm insanı merkeze alır, aklı mutlaklaştırır ve aşkını reddeder (Altıntaş, 2005: 42).

Modernleşmeyle birlikte Batı toplumlarımda dini kurumlar, dini pratikler, dini düşünce çöküşe geçmiş ve insanlar dünyevi olana yönelmeye başlamışlardır. Zamanla insanlar dünyevi işlerden dini ayrı tutmuşlar, dünyayı anlamak için herhangi bir dini bilgiye

25

gerek olmadığını savunmuşlardır (Özel, 2003: 9). Sekülerizm bu bakımdan deizm düşüncesini desteklemiştir. Çünkü deizm dini kurumlara karşı çıkmış ve Tanrı’nın evrene herhangi bir müdahalesi olmayacağı için dini pratiklere gerek olmadığını savunmuştur. Sekülerizm dini otoritenin günlük hayatı ilgilendiren konularda bir etkisinin olmadığını belirtirken deizm de aynı şekilde dini bir otoritenin varlığına karşı çıkmıştır.

Sekülerizme göre doğaüstü varlıklara inanç, bilimin gelişmesinin bir sonucu olarak ortadan kalkacaktır (Stark, 2003: 196; Akt: Özay, 2007: 115). Oysa deizme göre bu durum Tanrı’nın varlığına olan inancı ortadan kaldırmaz aksine O’na hayranlık uyandırır. Çünkü bilimsel gelişmelerle ortaya çıkan evrendeki muhteşem düzen Tanrı’nın varlığının bir göstergesinin sonucudur. Seküler insanların çoğu Tanrı’nın varlığını sorgulamazken deistler evrenin ilk nedeni olarak Tanrı’nın varlığını kabul eder ve insanın aklıyla Tanrı’yı bulabileceğini, bunun için bir ilahi vahye gerek olmadığını savunur. Ayrıca sekülerizm modern kültürün getirdiği bir yaşam tarzıyken deizm bir inanma biçimidir.

Deizmle ilişkisi olan ve son olarak bilinmesi gereken bir diğer görüş ise ateizmdir.

Ateizm, Tanrı’nın veya tanrıların varlığını reddeden ya da Tanrı’nın yokluğunu ortaya

koymaya çalışan felsefi bir akımdır. (Gündüz, 2017: 58) Tanrı’nın varlığına inanmayan yahut Tanrı yokmuş gibi yaşayan kimselere de ateist denilmektedir. Topaloğlu (2001: 19)’na göre ateizm birçok farklı açıdan tanımlanmaktadır. Bazen zihinde Tanrı düşüncesinin bulunmaması, bazen Tanrı’nın varlığının bilinçli bir şekilde reddedilmesi, bazen Tanrı yokmuş gibi yaşanılması, bazen de Tanrı’nın varlığına ilgisiz kalınmasıdır. Teist bir Tanrı anlayışına tepki olarak çıkan ateizm, pratik ve teorik olarak iki açıdan ele alınmaktadır. Teorik açıdan ateizm, Tanrı’nın varoluşunun mutlak veya mutlak varlığın olanağını tümüyle dışlayan bir düşünce sistemidir. Pratik açıdan ise, kişinin yaşamını Tanrı konusunu hiç gündeme getirmeden sürdürmesi ve davranışlarında dünyevi değerleri temele almasıdır (Cevizci, 1999b: 83).

Ateizm, Tanrı’nın var olduğunu savunan görüşlere karşı çıkar ve doğası itibariyle bu yaklaşımları eleştirir. Tanrı’nın var olmadığını göstermek için felsefi, bilimsel, mantıkî ve ahlakî gerekçelere dayalı olarak deliller getirmeye çalışır (Erdem, 2016: 157). Bu

26

yüzden de deizmin kabul ettiği Tanrı varlığını eleştirmekte ve bilimsel-deneysel yollarla Tanrı’nın olmadığını ispat etmeye çalışmaktadır.

Aslına bakıldığında deizmin doğuşu ateizm düşüncesini desteklemiş; aydınlanma döneminde akıl ve bilimin ön plana çıkması sayesinde modern ateizme zemin hazırlanmıştır. Bu dönemde Nietzsche “Tanrı öldü” sözüyle Hıristiyanlıktaki Tanrı anlayışının artık etkisini kaybettiğini ifade etmiştir. Deizmdeki Tanrı’nın evreni yarattıktan sonra müdahale etmeme düşüncesi, akıl ve bilime aykırı olduğu için geleneksel din öğretilerini reddetmesi ve Tanrı-insan ilişkisi konusundaki görüşleri ilk başta ateizm olarak yorumlanmıştır. Fakat deizmin Tanrı’nın varlığını kabul etmesi, O’nu evrenin ilk nedeni olarak görmesi, evreni yoktan var etmesi düşüncesi ateizmden onu ayırmıştır. Çünkü ateizme göre Tanrı’nın varlığı söz konusu değildir. Evrenin ise bir başlangıcı yoktur.

Bazı deistlere göre bu dünyadaki yaşamdan sonra iyilerin ödüllendirileceği, kötülerin ise cezalandırılacağı yani adaletin mutlaka tecelli edeceği düşüncesi hâkimdir. Bu durum bazı deistlere göre dünyada bazılarına göre ise ahirette gerçekleşecektir. Oysa ateizme göre böyle bir durumun gerçekleşmesi mümkün değildir (Dorman, 2009: 22). Görüldüğü üzere insanlığın başlangıcından bu zamana kadar Tanrı tasavvuru insanların zihinlerini karıştırmış, Tanrı hakkında devamlı yeni bir yorum getirilmesine sebep olmuştur. Özellikle aydınlanmanın ortaya çıkardığı dini hareketlilikle birlikte görüş farklılıkları çoğalmaya başlamıştır. Âlemin yaratılışı, işleyişi ve Tanrı hakkında birçok farklı anlayış geliştirilmiştir. Bazıları Tanrı’yı âlemin içinde tutmuş, bazıları âlemden ayrı yorumlamıştır. Bazılarına göre Tanrı’nın etkisi sürekli ve müdahalesi devam etmiş, bazılarına göre bu durum sadece ilk başlangıç olarak görülmüş ve müdahalenin söz konusu olmadığı savunulmuştur. Kimileri akıl ve mantığı Tanrı arayışında yeterli görürken kimilerine göre vahyin ihtiyacına gerek duyulmuştur. Hatta bir başka anlayışa göre Tanrı’nın bilinemeyeceği iddia edilmiş yahut Tanrı’nın varlığı tamamen inkâr edilmiştir. Netice olarak insanın olduğu her yerde bu inanç problemleri daima var olmuş ve farklı düşünceler etkisini devam ettirmiştir.

Benzer Belgeler