• Sonuç bulunamadı

Bale sanatına gönül vermiş birçok insan bale sanatının ne denli güç olduğunu ve zor bir eğitim sürecinden geçmeyi gerektirdiğini bilirler. Gerçektende bu sanat dalı zayıf bünyeli kişiler için uygun bir uğraş değildir. Yalnızca zorluklarından ötürü değil, fakat diğer herhangi bir mesleğe göre daha fazla hayal kırıklığı yaratmaya eğilimli olması da bu dalı zorlaştırmaktadır. Dosdoğru ve üzerini vurgulayarak söylememiz gerekir ki, dansçılar içinde ancak birkaçı büyük isim olabilmişlerdir.

Dansçıların çoğu ‘corps de ballet’nin (bale topluluğu, solist düzeyin altındaki tüm dansçıları içeren terim) arka sıralarından biraz daha öne gelebilirlerse hakikaten şanslı sayılırlar. Bu uzun yolculuğa başlayan genç dansçıların büyük çoğunluğu

sonunda, göğüs germek zorunda kaldıkları her dans gününün çok yorucu yaşam tarzına tam anlamıyla uygun olmadıklarını anlayacaklardır.

Tüm bu söylediklerimiz moral bozucu ise de gerçeğin tam kendisidir. Ayak parmakları ucunda duran hayranlık verici balerinalar ve peri adımlarını anımsatan hoş hareketlerin geri planı, hiçbir zaman insanların bilincinde yer etmemiştir. Bedenen yıpratıcı, ayak parmaklarının ucunu parçalayan, iskelet yapıyı hırpalayan yüklü bir eğitim çalışmasının varlığı henüz halk tarafından anlaşılamamıştır. Bu eğitim her gün ve her gün her şeyin tamamıyla tekrarında istikrardan oluşmaktadır ve böylelikle dansçı tarafından kavranılması mümkün olmaktadır. Bu mesleğin zor olan yönü ise, akşamları iki, iki buçuk saat devam eden bir bale temsilinin perde arkasıdır. Balenin sıkıntı verici karanlık bir resmini çizmekten çok, gerçeklerle yüz yüze gelmemizi sağlamaya çalıştık. Şüphesiz bale, sanatçılardan çok şey talep etmektedir. Uzun ve yorucu bir eğitim sürecine gereksinim vardır. Şüphesiz, sahnede bir profesyonel olarak görünmezden önce, yıllar ve yıllar boyu sürecek sistemli bir çalışma düzenine ihtiyaç vardır. Bilinmesi gereken yalnızca şudur: Titiz çalışma gerektiren, çok kuvvet ve enerji harcatan, her şeyin harfiyen yapılmasını isteyen, bu dünyanın içine giren kişi, yarı gönüllü olarak ilgilendiği takdirde, tüm yapacağı çalışmaları Sibirya’daki tuz madenlerinin derinliklerinde çalışan bir sürgünün bakış açısıyla yorumlayacaktır.

Ancak bale, öğrencilerinin çoğunun ve mezun olmuş dansçıların büyük bir bölümünün kendilerini bu işe adadıklarını ve baleyle ilgili gelecekleri ve beklentileri konusunda en azından ümit dolu bir şekilde oldukça açık fikirli olduklarını görüyoruz. Bu insanlarda dayanıklılık ve hepsinin üzerinde büyüleyici bir meydan okuma sezilir. Eğer bu kararlılık olmasaydı bale çok önceden kaybolurdu.

Bu noktada birkaç faktörün saptanmasında yarar var. Bale, tüm ağır ve sıkıcı iş gerektiren yönüne rağmen heyecan verici, büyüleyici, renkli ve artistik görünümler taşıyan bir uğraştır. Dolayısıyla, mesleğinde gerçek bir noktaya gelmek isteyen hırslı ihtiraslı birinin uzun ömürlü ilgisine gereksinim duyulmaktadır.

sonsuz araştırmalar ve kafasını devamlı meşgul eden sorular, çabalarının karşılığında olmasını umduğu daha göz kamaştırıcı bir yoruma ulaşma çabası her zaman vardır.

Balede kariyer sahibi olan kişilerin çok değişik ve birbirinden farklı nedenlerle bu sanat dalını seçtikleri görülmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde binlerce bale öğrencisinin, balede üstün bir duruma gelmek umudunda oldukları bir gerçektir. Bunların büyük bir çoğunluğu dans etmeyi, yaşamdaki herhangi başka bir şeyden çok daha fazla sevmektedir.

Fiziksel nedenlerden ötürü, bir dansçının çalışma hayatı son derece kısadır. Olgunluk dönemi olarak adlandırdığımız evrede beklenen şey, genellikle bir başrol dansçısının rolünü hissederek yorumlaması ve böylelikle esere katkıda bulunmasıdır. Yirmi beş yaşlarından sonra bir dansçı ulaşabileceği en yüksek noktaya tırmanmıştır ve Margot Fonteyn (Royal Ballet’in prima balerinası) gibi parlak istisnalar dışında (ki elli yaşını geçtiği yıllarda dahi temsillerde rol almıştır) bale mesleğini seçen bayanlar otuz yaşlarını aştıklarında dansçı olarak var olabileceklerini pek düşünmemelidirler. Erkek dansçılar ise yirmi sekiz yaşları civarında en iyi noktaya ulaşırlar; ancak birkaçı kırk yaşına kadar sahnelerde yer alabilir. Çoğunlukla bayanlardan daha önce otuz yaşlarına ulaşamadan çaptan düşerler.

Bir dansçının kariyerinde şans olayının da çok büyük bir payı olduğunu vurgulamak çok yerinde olacaktır. Dansçının çalıştığı öğretmenler, kişisel ilişkileri, sınavlarının zamanlaması, rahatsız olan bir solistin yerini son dakikada alarak basamakları tırmanması, sözü geçen bir yönetici veya emprezaryo (sanatçı adına anlaşmalar imzalayan temsilci) tarafından keşfedilmesi ve tanıtılması veya bir koreografı kişiliğiyle özel bir şekilde tamamlaması gibi ayrıntılar, doruğa yükselme için gerekli ve yeterli bulunabilir. Tüm bu faktörler ve daha birçokları, büyük dansçıların birçoğunu bugün bulundukları yere getirmede etkili ve yararlı olmuşlardır.

Şans konusunu tekrar inceleyecek olursak, şansın yeteneğin yerini tutamayacağını hemen tespit edebiliriz. Yetenek düzenli bir eğitim olmadan değerlendirilemez ve eğer genç dansçı işine birinci planda, hararetli bir coşkuyla sarılmıyorsa, düzenli eğitimin tatmin edici sonuçlar vereceği düşünülemez.

Şanslı bir dansçı, bir bale topluluğunca kabul edildikten sonra, büyük bir ihtimalle birkaç yılını çırak olarak ‘corps de ballet’de geçirecek ve daha sonra da küçük solist rollerinden birine alınacaktır. Belki de tüm bunlar olmazdan önce bir veya daha çok yılını bu toplulukta öğrenci-dansçı olarak geçirecek ve böylece profesyonel dansının ilk deneyinde sersemlemeyecek, şaşkınlığı üzerinden atmış olacaktır. Dansçıların büyük bir çoğunluğu ise, mesleki yaşamları süresince ‘corps de ballet’de kalmak zorundadır, bu son derece makul bir gerçektir. Yukarılara tırmanmayı ve ufak solo rolleri almayı başaran bir dansçı, bir müddet solo partilerde denendikten sonra başlıca rollerden birinin sorumluluğunu üzerine alabilecek bir konuma gelebilir. Ancak bu fırsat eğer dansçı rollerinde başarılı olamazsa, hiçbir zaman tekrar verilmez. Erkek veya kadın her genç dansçı şanslılar sınıfında olmayı ümit eder (Göğüş, 1985: 34, 35, 38, 39, 40, 43).