• Sonuç bulunamadı

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Sanık Mustafa Ali Balbay müdafii savunmasına devamla.

Sanık Mustafa Balbay müdafi Av. Mehmet İpek:” Sayın başkan, sayın üyeler, iddianamede müvekkilimize yöneltilen 5. isnat müvekkilimizin Cumhuriyet çalışma gurubu faaliyetleri çerçevesinde darbe zemini hazırlamak ve şartların olgunlaşmasını sağlamak için genç subaylar rahatsız başlıklı haberi yüksek rütbeli Ergenekon silahlı terör örgütü üyelerinin talimatları ve Cumhuriyet çalışma gurubu kararları sonrasında kendi gazetesinde yazdığı böylece Cumhuriyet çalışma gurubu tarafından planlanan Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarına yönelik kaos ortamı için düşünülen psikolojik hareket planını başlattığı ileri sürülüyor.

Müvekkilimiz Mustafa Balbay sorgusunda da bir çok kez belirtti, varlığı iddia edilen Cumhuriyet çalışma gurubu isimli örgütlenmeye ilişkin hiçbir bilgisi olmadığını defalarca sayın mahkemeniz huzurunda da beyan etti. Bu nedenle bu kapsamda bir haber yapması da söz konusu değildir.

Bu haber 23/05/2005 tarihli kendisi bu konuya ilişkin kapsamlı açıklamalarda bulunda ama bir iki hususu tekrarca belirtmek istiyoruz. Bu haberi 23/05/2003 tarihli genç subaylar tedirgin başlıklı haberin kaynağının iddianamede adı geçen subaylar olmadığı açıkça anlaşılıyor. Müvekkilimize yoruma dayalı olarak yöneltilen Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarına yönelik kaos ortamı için düşünülen psikolojik harekat planını başlattığı iddiasının iddianamede de biz hiçbir somut dayanağını bulamadık, bu tamamen soyut bir iddia savcılık yalnızca bu iddiayı ileri sürmekle ancak müvekkilimize anılan haberin yapılması konusunda kim tarafından, ne şekilde talimat verildiği hususunda hiçbir delil göstermemektedir. Kaldı ki müvekkilimizin bilgisi dışında hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen görüşme kaydının dökümlerinden de bu husus açıkça anlaşılmaktadır. Söz konusu dökümde iddianamenin ekinde yer alan 31 numaralı klasörün 397 numaralı sayfasında Levent Ersöz müvekkilimize bu habere ilişkin kaynağının doğru olup olmadığını soruyor buda bu haberin bahsi geçen subayların olmadığının en açık göstergesi.

Sayın mahkemenizce sorgusu yapılan yine Hasan Atilla Uğur’da sorgusunda söz konusu genç subaylar tedirgin başlıklı haber nedeniyle müvekkilimizle görüştüklerini ancak kendisine bilgi, belge vermediklerini belirtti bu hususu da teyiden belirtiyoruz. Bütün bu verilere rağmen bir takım soyut ve zorlama yollar ile müvekkilimizin varlığı iddia edilen örgüt ile ilişkilendirilmeye çalışılmasının hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Bahsettiğim gibi bu genç subaylar rahatsız, tedirgin başlıklı habere ilişkin olarak müvekkilimiz sorgusunda çok kapsamlı açıklamalarda bulundu sabahki doğrudan soru yönelten sayın yargıçlarımızın soruları arasında vardı, kendisinin de belirttiği gibi bu haberi asker hükümet arasındaki görüş ayrılıklarına dayanarak yaptığını ifade etti. Nitekim haberin yayınlandığı 23/05/2003’ten 3 gün sonra yani 26/05/2003 tarihinde dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök düzenlediği basın bilgilendirme konusunda haberin doğruluğunu teyit ediyor. 26/05/2003 tarihinde gazetelerin Ankara temsilcilerinin bulunduğu toplantıda Hilmi Özkök haberin içeriğinin doğru olduğunu ancak başlığının yanlış yorumlara yol açabileceğini ileri sürüyor. Müvekkilimiz Mustafa Balbay tarafından haberin başlığı genç subaylar tedirgin olmasına rağmen içeriğinde genel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir takım rahatsızlıkları olduğundan söz edildiği kendisinin de buna katılıp katılmadığının sorulması üzerine Hilmi Özkök şunları söylüyor, zaten ben bunu size söyledim sayın Balbay silahlı kuvvetlerde bütün olarak rahatsızlık var dedim, bunlardan bir tanede örnek verdim kaygılarımız oluyor dedim. Ben bunları söyledim gayet tabi ki var ama alt kademelerden böyle gelmedi, orada ki söylediklerinizden tabi doğru olanlar var katıldıklarımız var

katılmadıklarımız var. Benim daha ziyade gündeme getirmek istediğim başlığın taşıdığı mesaj ve bunun çok yorumlara yol açması tabi bilemem yani başlık ilişkisi nedir, onu bilemiyorum ama bizim gördüğümüz kadarıyla başlığın bu şekilde atılması çok tartışmalara yol açmıştır şeklinde cevaplandırmıştır. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök malumunuz olduğu üzere efendim 25/04/2009 tarihinde soruşturmayı yürüten savcılara tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde de söz konusu haberin doğruluğunu teyit etmiştir. Bu nedenle Başbakan ile Genelkurmay başkanı arasındaki bir görüşmenin detaylarını öğrenebilmeyi ve bunu haber yapmayı müvekkilimizin gazetecilik başarısı olarak değerlendirmek gerekirken suçlamaya konu yapılmasını anlayabilmek mümkün değil. Müvekkilimize iddianamede yöneltilen altıncı isnat şu, mevcut telefon görüşmelerinden anlaşıldığı kadarıyla İlhan Selçuk’un müvekkilimize Ankara’da kurumlar arasındaki koordinasyon vazifesini verdiği ileri sürülmektedir. Savcılık bu iddiasını 03/03/2008 günü İlhan Selçuk ile Alev Coşkun’un yaptığı telefon görüşmesine dayandırmaktadır. Bilindiği gibi İlhan Selçuk Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi, Cumhuriyet vakfının başkanı, Cumhuriyet gazetesi yayın kurulu başkanı ve Cumhuriyet gazetesinin baş yazarıdır. Alev Coşkun’da Cumhuriyet vakfı başkan yardımcısı savcılık iddiasını Cumhuriyet vakfı başkanı ile Cumhuriyet vakfı başkan yardımcısının telefon görüşmesine dayandırıyor. Görüşmenin yapıldığı dönemde bir gurup aydın İstanbul da bir araya geliyorlar, ulusal çıkarlar doğrultusunda ve siyasi iktidara muhalefet etme çizgisinde olan bir takım televizyon kanallarının belli konularda ortak hareket edip etmeyeceği tartışılıyor bu toplantıda, bu kişi ve guruplar bu konuda basında saygın ve duayen birisi olan İlhan Selçuk’a müracaat ediyorlar, İlhan Selçuk’un bu konuda yardımcı olmasını talep ediyorlar. Bu kanallar içerisinde Kanal B, Art, Kanaltürk ve Ulusal TV’nin olabileceği düşüncesi gündeme geliyor. Bu televizyonlardan merkezleri Ankara da olan ART ve Kanal B televizyonu var. İlhan Selçuk’a iletilen bu rica üzerine İlhan Selçuk’ta Mustafa Balbay’ı arıyor ve Ankara da merkezleri bulunan bu televizyonlarla görüşüp görüşmeyeceğini soruyor.

Durum tamamen bundan ibaret ancak Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi olan müvekkilimiz Mustafa Haberal ile Mehmet Haberal özür dilerim, Mehmet Haberal ile arasında yakın bir ilişki olmadığı için kendisinin yalnızca ilgili kişilerin görüşme taleplerini ART televizyonuna iletebileceğini söylüyor. İddianamede bu kadar açık olan bu hususu veya açıklanması çok kolay olan bir hususu bu şekilde yorumlamanın takdirini sayın heyetine bırakıyoruz. Müvekkilimize iddianamede yöneltilen yedinci isnat, çok ilginç bu isnat çünkü bu isnadın içinde biz müvekkilimizin nerede olduğunu ve bu suçlamada ne rolü olabileceğini çok düşündük. Bu isnatta İlhan Selçuk ve Emre Kongar arasında geçen 16/03/2008 tarihli telefon görüşmesinin kaydına yer verilerek İlhan Selçuk’un yönelttiği, yönettiği örgüt kitlesince oluşturulan ortamda telefonlarının dinlendiğini bilerek adeta meydan okurcasına yapılan örgütsel çalışmaları savaş olarak nitelemektedir. Kendilerini Cumhuriyetçi olarak tanımlayan örgüt üye ve yöneticilerinin kendi yurttaşları arasında karşı siyasi görüşte olan insanlara karşı yapılan faaliyetleri savaş olarak nitelemeleri de, Ergenekon silahlı terör örgütünün hangi amaca hizmet ettiğini açıkça göstermektedir, ifadeleri geçiyor. Bu konuşmanın hiçbir yerinde müvekkilimize yöneltilen delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi müvekkilimize ait delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi bölümünde müvekkilimize yöneltilen bu suçlamada müvekkilimizin adı hiçbir yerde geçmiyor. İlhan Selçuk ve Emre Kongar arasında yapılan ve müvekkilimizin adının hiç geçmediği bir görüşme nedeniyle müvekkilimize suç isnat edilmesi hukuken izaha muhtaç bir durum, eğer burada kast edilen İlhan Selçuk hakkında bir değerlendirme ve yorum yapılmak isteniyor ise ve bu suçlama müvekkilimize izafe edilmeye çalışılıyorsa, bu takdirde sayın heyetinizin çok iyi bildiği gibi suç ve cezaların şahsiliği prensibi gereğince, İlhan Selçuk’un veya Emre Kongar’ ın sözlerinin müvekkilimizi bağlamayacağı çok açık. Kaldı ki, bu konuşmada İlhan Selçuk ve Emre Kongar’ ın sözlerinde de suç unsuru teşkil edebilecek hiçbir husus bulunmamaktadır. Burada iddia makamının gerçekle bağdaşmayan ve yoruma dayalı iddialarının kabulü hiçbir şekilde mümkün değil. iddianamedeki müvekkilimize yöneltilen

sekizinci isnat, Mustafa Özbek’in müvekkilimize danışmadan hiçbir iş yapmadığı görünüşte farklı siyasi görüşlere sahip olan bu kişilerin birbirine danışmadan hiçbir adım atmamalarının aralarındaki örgütsel ilişkinin önemli göstergelerinden biri olduğu Mustafa Özbek’in müvekkilimizle yaptığı görüşmelerde Metal-İş sendikasının yüklü miktarda parasının olduğu ve bunun yüzde 40’ının istedikleri şirketler vasıtasıyla kullanılabileceklerini söylediği. Mustafa Özbek’in her ay düzenli olarak Cumhuriyet gazetesi strateji ekinin finansmanı için para gönderdiği, bu para gönderme işinin çok uzun yıllardan beri devam ettiği göz önüne alındığında darbe ortamı hazırlanması çalışmalarında sivil toplum kuruluşlarının yanında büyük kitleleri harekete geçirme kabiliyeti olan sendikalarında tek merkezden yönetilmeye çalışıldığının ortaya çıktığı iddia ediliyor. Şimdi bu konuya ilişkin sayın heyet üyeleri de soru yöneltti, müvekkilimiz bu konuyu detaylı olarak açıkladı, dosya içerisindeki mevcut bilgi ve belgeler objektif olarak değerlendirildiğinde bu iddianın hiçbir hukuki ve maddi temeli bulunmuyor. Müvekkilimiz Mustafa Balbay gazeteci, Mustafa Özbek ise Türkiye’nin en büyük sendikalarından birisinin başkanı ve müvekkilimiz 2005 yılından beri sendikanın başkanı olan Mustafa Özbek’in ilişkili bulunduğu yada sahibi bulunduğu ART televizyonunda da program yapmakta, ayrıca iddia makamı da iddiasının bir çok yerinde bu hususu belirtiyor. Farklı siyasi görüşlerde olduğunu söylüyor müvekkilimle Mustafa Özbek’in şimdi bir gazetecinin farklı siyasi görüşlerde olan insanlarla görüşmesini engelleyen bir kural mı var? Tabi ki bir gazeteci olarak mesleğinin doğal sonucu olarak farklı görüşteki sendikacılarla da farklı görüşteki siyasetçilerle de görüşmesi çok doğal, ayrıca bahsettiğimiz gibi ART televizyonunda sahibi müvekkilimizin program yaptığı. Bu iddianamedeki dinleme kayıtlarında bu kayıtlar incelendiğinde müvekkilimizin Mustafa Özbek ile yaptığı telefon görüşmesinin 4 tane konusu var sayın başkan, sayın üyeler. Bunlar, bir, Mustafa Özbek’in siyasi çalışmaları siyasi parti kurma çalışmaları veya siyasi faaliyetleri. İki, ART televizyonundaki program. Üç, Mustafa Özbek’in bir öğretim üyesiyle ilgili ricası. Dört, Tuncay Özkan’ın Kanaltürk adlı televizyonunun satışı olduğu açıkça görülüyor bu kayıtlarda. Bir diğer husus yine soruldu, Cumhuriyetin eki olarak yayınlanan strateji dergisi, Cumhuriyetin yayınladığı strateji dergisine Türk metal sendikasının sponsor olduğu doğrudur, ancak kendisi de müvekkilim bunu izah etti bu sponsorluğun hukuka aykırı hiçbir yanı yok. Zira basın sektöründe çok yaygın olarak kullanılan bir durum bu, Cumhuriyet gazetesi gibi yalnızca gazetecilik yaparak ayakta kalmaya uğraş veren bir gazetenin ise çıkaracağı ekler için sponsorluk anlaşmaları yapması ise evveliyatla zorunlu olan bir durum, nitekim son yıllarda Cumhuriyet gazetesinin verdiği kendisinin de belirttiği onlarca ekin bankalardan çeşitli kuruluşlara kadar onlarca farklı sponsoru olur. Bu nedenle iddianamedeki bu suçlamanın da hiçbir temelinin olmadığı açık. Yine iddianamede dokuzuncu isnat olarak şöyle bir ifade geçiyor, şeklindeki görüşme notlarından şüphelinin fiilen darbe çalışmalarının içinde yer aldığı gibi bu çalışmalar sırasında şüpheli Mustafa Özbek’in sendikalara ait paraların yürütme organını devirmeye teşebbüs eylem ve fiillerinde kullanılmasını teklif ettiği. Mustafa Balbay’a sormadan iş yapmayan ve Cumhuriyetle her şeye varım diyerek örgütün gizli gücüne tam itaat ettiği anlaşılmaktadır. Sosyolojik olarak bakıldığında farklı siyasal gurup ve siyasi görüşlerden insanların gizlice belirli bir amacın etrafında örgütlenip yönlendirilmesi Ergenekon silahlı terör örgütünün diğer örgütlerden farklı bir yapıda olduğunu ve yöneltildiğini, yönetildiğini göstermektedir iddiası yer almaktadır.

İddianamenin bu bölümünde müvekkilimize atfedilen hukuka aykırı olarak hukuka aykırı delil olduğunu açıkça belirttiğimiz dijital verilerden bir takım alıntılar yaparak suçlamalar yöneltiliyor.

Müvekkilimize atfedilen bu dijital veriler incelendiğinde birbirleriyle ilgisi bulunmayan ve bir bütünlük arz etmeyen farklı tarihlerde farklı kişilerle yapılmış olan görüşmelerin sanki birbirini tamamlayıcısı görüşmeler gibi sunulmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bunu müvekkilimizde kendisi izah etti. Farklı dijital verilerden farklı bölümlerden, farklı kişilerle yapılan görüşmeler bir bütünlük arz ediyormuş gibi iddianameye eklenmiş vaziyette, ayrıca Mustafa Özbek’in teklif ettiği para bir örgüt faaliyeti çerçevesinde değil Cumhuriyet gazetesini kurmayı düşündüğü matbaanın

kuruluşu için finansman desteği sağlamak üzere Türk metal sendikasının ortak olabilmesini teminendir. Bunu daha önceden de kısaca belirtmişti müvekkilimiz Cumhuriyet gazetesi ve ekleri ve Cumhuriyet yayınlarından çıkan kitaplar halen başka basın ve yayın kuruluşları tesislerinde basılmaktadır. Basım için sözü edilen, basım için sözü edilen tesislerin kullanılması karşılığında ise pek tabi ki bir bedel ödenmektedir. Bu nedenle maliyeti düşürmek maksadıyla bir matbaa tesisi kurulması gündeme geliyor, ancak yalnızca gazetenin eklerinin ve Cumhuriyet yayınlarından çıkacak kitapların satış rakamları dikkate alındığında, matbaanın karsız bir yatırım olacağı düşünülmüş. Bu nedenle basım tesislerinin Türk metal sendikası vakfı ve diğer başka kuruluşlarla ortak olarak kurulması ve onların yayınlarının da bu tesislerde basılması halinde bu yatırımın karlı bir yatırım olacağı değerlendirilmiş ama daha sonraki aşamada bu husus yasal çerçevede değerlendirilmek üzere vakıflar genel müdürlüğüne sorulmuş bunun yasal alt yapısının uygun olmadığı dile getirilince bu projeden vazgeçilmiş. Savcılığın yürütme organını devirmeye teşebbüs eylem ve fiillerinde kullanılması için değerlendirmesini yaptığı para işte bu ortaklık için Türk metal sendikası vakfı yasal sınırlar içerisinde koyabileceği paradır sayın başkan, sayın üyeler. Nitekim Mustafa Özbek’in Cumhuriyetle her şeye varız, arkadaşlar proje getirsinler bizim Türk metalin kullanabileceği 8 trilyon var, bunun yüzde 40’ı yasaya göre şirketlere ortak olmaya, hisse almaya uygun ifadesi de bunun en açık göstergesidir. Bunu nasıl oluyor da tamamen hayali bir şekilde hükümeti devirmeye yönelik olarak bir şeyin finansmanı şeklinde değerlendiriyor iddia makamı, bunun dayanakları nedir, iddianamede somut olarak ortaya buna ilişkin bir delil bırakın delili bir en ufak buna emare iz var mı? bunu biz iddianameden tespit edebilmiş değiliz. Savcılık, Cumhuriyetle her şeye varım ifadesini de, örgütün gizli gücüne tam itaat olarak değerlendirmiş. Bu değerlendirmenin hangi mantığa dayalı olarak yapıldığını çözebilmek mümkün değil. Sayın başkan, sayın üyeler, iddianamede ki onuncu isnat, medyanın örgüt tarafından kontrol altına alınmasından da sorunlu olan şüpheli Mustafa Balbay’ın bu faaliyetler çerçevesinde şüpheli Levent Ersöz’le görüşmeler yaparak Cumhuriyet gazetesinin askeri birliklerde sattırılması konusunu konuşmuştur ifadelerine yer verilmiştir. Cumhuriyet gazetesinin biz bunu düşündük değerlendirdik, Cumhuriyet gazetesinin bayilerde, askeri birliklerde, üniversitelerde yani diğer gazetelerin satıldığı yerde satılmasının suç olarak nasıl değerlendirilebileceğini anlamakta zorluk çektik. Yani Cumhuriyet gazetesinin bayilerde veya askeri birliklerde satılması suç mu? bunu o şekilde değerlendirmiş ki iddia makamı sanki bir müvekkilimize yöneltilen bir isnat olarak iddianameye koymuş. Söz konusu konuşmada her yerde satılan Cumhuriyet gazetesinin maddi durumu kötü olan askerlerinde okuyabilmesini teminen askeri birliklerde yüzde 50 indirimle satışına ilişkin bu konuşma, müvekkilimizle Levent Ersöz arasında geçen bu konuşma askeri birlikte gazetenin askeri birliklerde daha ucuza satılmasını teminen yapılan bir görüşme. Üstelik bu öneri müvekkilimizden de gelmiyor bu konuşma nedeniyle de müvekkilimize bir suç isnadında bulunuluyor. Sayın başkan, sayın üyeler burada bu hususa ilişkin daha da önemli olan bir husus biraz öncede bahsettik müvekkilimizde bundan bahsetti, bu husus müvekkilimizin kendi bilgisi dışında gizli olarak kayda alındığı, kamera kaydının dökümünden anlaşılan bir husus. Yani müvekkilimizin hakkında delil olarak kullanılamayacak olan bir veriden müvekkilimize yöneltilen bir suçlama tamamen hukuka aykırı delil niteliği taşıyan gizli kayıttan iddianameye nakledilmiş bir isnat, bu nedenle bu isnadında hiçbir hukuki değeri bulunmamaktadır. Bizim gerçek anlamda iddianamede müvekkilimize yöneltilen somut olarak hiçbir veriye ulaşamadık ama kendimize göre iddianamenin kendi mantığına göre bir sıralama yaptık orada biraz önce arz ettiğim 10 tane isnat belirttik bunlardan hiçbirisinde somut müvekkilimize yönelik, müvekkilimizi savunacağımız hiçbir tespit edemedik ama iddianamenin kendi mantığına göre bunlara cevap vermeye çalıştık.

Son isnat müvekkilimize ilişkin bizim tespit edebildiğimiz, ama yine maddi dayanağı bulunmayan son isnat müvekkilimize ilişkin değerlendirme yapılıyor. Deniyor ki bu değerlendirme de ayrıca cumhurbaşkanıyla görüşmeler yaparak, cumhurbaşkanının yapacağı atamaları kontrol ve takip

ettikleri tüm bu faaliyetleri İlhan Selçuk ile birlikte yapıyor olması örgüt içerisinde üst düzey yönetici olan İlhan Selçuk’un yardımcısı olduğunu gösterdi. Ayrıca sürekli ekonomik sorunlar yaşayan bir gazetecinin temsilcisi olarak şüphelinin irtibat halinde olduğu üst düzey bürokratlar ve askeri şahıslar ile devlet yöneticileriyle gazetecilik ilişkisi çerçevesinde yoğun irtibat kuramayacağı, aktif irtibatlarını Ergenekon silahlı terör örgütü üyelerinin referansıyla gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır, ifadelerine yer verilmiş. Müvekkilimiz bu konuya ilişkinde açıklamalarda bulunmuştu, müvekkilimizin 16 yıl Ankara da Cumhuriyet gazetesinin temsilciliğini yapması nedeniyle çok doğaldır ki, devletin üst kademesindeki bütün yöneticileriyle görüşmesi olağan bir şey, gazetecilik faaliyeti bunun için ayrıca paraya gerek duyulduğu yani Ankara’da ki gazetece yöneticilerin devlet bürokrasisindeki devletin üst kademesindeki yöneticilerle görüşmek için paraya ihtiyaç duyduğunu bu iddianameyle öğrenmiş olduk. Ayrıca yapılan atamaların cumhurbaşkanının yaptığı atamaların müvekkilimizle birlikte İlhan Selçuk tarafından kontrol edildiğini söylüyor iddianame. Bu zaten müvekkillerinize bu suçlama yöneltiliyor ama bu suçlama cumhurbaşkanlığı makamı tarafından çok vahim bir durum, yani bir gazeteci cumhurbaşkanının yaptığı atamaları kontrol edebiliyor. Dolayısıyla İlhan Selçuk ile müvekkilimiz arasındaki bu daha önceden de bugün ve daha önceki beyanlarımızdaki açıkladığımız gibi Mustafa Balbay ile İlhan Selçuk arasındaki ilişkiyi örgütsel ilişki olarak değerlendirebilmek mümkün değil. Birisi bir gazetenin başyazarı ve vakfın başkanı gazetenin yöneticisi diğeri da Ankara temsilcisi bu iki kişi arasındaki ilişkiyi çok büyük bir zorlamayla örgütsel ilişki haline getirebilmek bu iddianamenin yapabildiği bir şey. Ayrıca bu konuda ekonomik sorunlar yaşayan bir gazetenin devletin üst kademesindeki yöneticilerle görüşmesinin mesnedi bir varsayıma dayanıyor. Bizzat bu iddianamede kendisi bunu dile getiriyor yani ileri sürülen isnatların maddi temeli olmadığı için doğal olarak varsayımlara dayalı olması gerekiyor. Savcılık hiçbir mesnedi olmayan bu iddiayı varsayıma dayandırdığını kendisi itiraf ediyor. Şöyle diyor savcılık, sürekli ekonomik sorunlar yaşayan bir gazetenin temsilcisi olarak şüphelinin irtibat halinde olduğu üst düzey bürokratlar ve askeri şahıslar ile devlet yöneticileriyle gazetecilik ilişkisi çerçevesinde yoğun irtibat kuramayacağı aktif irtibatların Ergenekon silahlı terör örgütünün üyelerinin referansıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Müvekkilimizin görüştüğü kimseler dikkate alındığında dönemin cumhurbaşkanına, MİT Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarına bu günün Genelkurmay başkana, dönemin Genelkurmay ikinci başkana, Milli Güvenlik Genel Kurulu Sekreterine, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanına, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanına, Yargıtay Başkanına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına kimin ne şekilde referans olabileceği savcılığın nasıl ve hangi delillere dayanarak böyle bir kanaate ulaştığının izahı savcılık tarafından yapılmalıdır. Çünkü iddianamede bu konuya ilişkin maddi hiçbir belirleme bulunmamaktadır. Bunun izahının başka zorunluluğu da bu izahın yapılmasının bir başka yapılması için başka zorunluluk ta saydığımız

ettikleri tüm bu faaliyetleri İlhan Selçuk ile birlikte yapıyor olması örgüt içerisinde üst düzey yönetici olan İlhan Selçuk’un yardımcısı olduğunu gösterdi. Ayrıca sürekli ekonomik sorunlar yaşayan bir gazetecinin temsilcisi olarak şüphelinin irtibat halinde olduğu üst düzey bürokratlar ve askeri şahıslar ile devlet yöneticileriyle gazetecilik ilişkisi çerçevesinde yoğun irtibat kuramayacağı, aktif irtibatlarını Ergenekon silahlı terör örgütü üyelerinin referansıyla gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır, ifadelerine yer verilmiş. Müvekkilimiz bu konuya ilişkinde açıklamalarda bulunmuştu, müvekkilimizin 16 yıl Ankara da Cumhuriyet gazetesinin temsilciliğini yapması nedeniyle çok doğaldır ki, devletin üst kademesindeki bütün yöneticileriyle görüşmesi olağan bir şey, gazetecilik faaliyeti bunun için ayrıca paraya gerek duyulduğu yani Ankara’da ki gazetece yöneticilerin devlet bürokrasisindeki devletin üst kademesindeki yöneticilerle görüşmek için paraya ihtiyaç duyduğunu bu iddianameyle öğrenmiş olduk. Ayrıca yapılan atamaların cumhurbaşkanının yaptığı atamaların müvekkilimizle birlikte İlhan Selçuk tarafından kontrol edildiğini söylüyor iddianame. Bu zaten müvekkillerinize bu suçlama yöneltiliyor ama bu suçlama cumhurbaşkanlığı makamı tarafından çok vahim bir durum, yani bir gazeteci cumhurbaşkanının yaptığı atamaları kontrol edebiliyor. Dolayısıyla İlhan Selçuk ile müvekkilimiz arasındaki bu daha önceden de bugün ve daha önceki beyanlarımızdaki açıkladığımız gibi Mustafa Balbay ile İlhan Selçuk arasındaki ilişkiyi örgütsel ilişki olarak değerlendirebilmek mümkün değil. Birisi bir gazetenin başyazarı ve vakfın başkanı gazetenin yöneticisi diğeri da Ankara temsilcisi bu iki kişi arasındaki ilişkiyi çok büyük bir zorlamayla örgütsel ilişki haline getirebilmek bu iddianamenin yapabildiği bir şey. Ayrıca bu konuda ekonomik sorunlar yaşayan bir gazetenin devletin üst kademesindeki yöneticilerle görüşmesinin mesnedi bir varsayıma dayanıyor. Bizzat bu iddianamede kendisi bunu dile getiriyor yani ileri sürülen isnatların maddi temeli olmadığı için doğal olarak varsayımlara dayalı olması gerekiyor. Savcılık hiçbir mesnedi olmayan bu iddiayı varsayıma dayandırdığını kendisi itiraf ediyor. Şöyle diyor savcılık, sürekli ekonomik sorunlar yaşayan bir gazetenin temsilcisi olarak şüphelinin irtibat halinde olduğu üst düzey bürokratlar ve askeri şahıslar ile devlet yöneticileriyle gazetecilik ilişkisi çerçevesinde yoğun irtibat kuramayacağı aktif irtibatların Ergenekon silahlı terör örgütünün üyelerinin referansıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Müvekkilimizin görüştüğü kimseler dikkate alındığında dönemin cumhurbaşkanına, MİT Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarına bu günün Genelkurmay başkana, dönemin Genelkurmay ikinci başkana, Milli Güvenlik Genel Kurulu Sekreterine, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanına, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanına, Yargıtay Başkanına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına kimin ne şekilde referans olabileceği savcılığın nasıl ve hangi delillere dayanarak böyle bir kanaate ulaştığının izahı savcılık tarafından yapılmalıdır. Çünkü iddianamede bu konuya ilişkin maddi hiçbir belirleme bulunmamaktadır. Bunun izahının başka zorunluluğu da bu izahın yapılmasının bir başka yapılması için başka zorunluluk ta saydığımız

Benzer Belgeler