• Sonuç bulunamadı

VE SAVUNMACI BİR TARİHÇİLİK

IV. D. Arkeolojik Kaynaklar

Arkeolojik buluntuları esas alan bir yapıt, Bahaeeddin Ögel tarafından yazılmıĢtır.

Ögel, bu eserinde Türklerin Ġslamiyet‟ten evvel yayıldıkları geniĢ sahadaki hemen hemen bütün arkeolojik araĢtırmaların raporlarını toplayarak değerlendirmiĢtir bu kitabında. Ögel‟in Ġslamiyet‟ten Önce Türk Kültür Tarihi‟nden sonra bu alanda özgün bir yeri olan Servet Somuncuoğlu‟nu yâd etmek gerekir. Yakın zamanda Hakk‟ın rahmetine kavuĢan Somuncuoğlu, Altay Dağları çevresinde ve Anadolu‟da tarihöncesi çağlardan kalan kaya resimleri üzerinde uzun süre çalıĢmıĢtır.

570 Gömeç, a.g.m. s. 59

571 Togan, Oğuz Destanı, Enderun Kitabevi, Ġstanbul, 1982,s.117

572 Ögel, a.g.e. cilt 1, s.146

190 Somuncuoğlu‟nun yaptığı iĢ, Altay Dağları ile Anadolu‟yu karĢılaĢtırması bakımından Türkiye için bazı yenilikler getirmiĢtir. Ancak Anadolu‟nun eski Türk yurdu olduğu fikri yeni sayılmaz. Ġlk bölümden hatırlanırsa Türk Tarih Tezi de aynı amacı taĢıyordu. Anadolu‟nun sahipliğini kesin suretle üstlenmek üzere birtakım arkeolojik araĢtırmaların yaptırıldığı bilinmektedir. 1930‟ların siyasi ortamına göre Ģekillenen araĢtırmalarda antropolojik incelemelere malzeme olmak üzere Anadolu‟nun eski sakinlerine ait iskeletlerin çıkarılmasına çalıĢılmıĢtır. Çıkarılan iskeletler ve elbette kafatasları üzerinde yapılan incelemelerin en ünlü olanı Eugene Pittard ve Afet Ġnan tarafından yapılandır. Pittard, bu araĢtırmayı yapmayı uzun zamandır istemiĢ, hükümetten izin alamamıĢtı. Pittard‟ın dileği Afet Ġnan‟ın doktora tezi sayesinde bir nebze gerçekleĢmiĢ oldu. Hocasının beklentisinin aksine, araĢtırma heyetine baĢkanlık etme görevi Afet Ġnan‟a verilmiĢ, Pittard biraz gölgede kalmıĢtı.

Fakat ne olursa olsun projesi gerçekleĢtirilmiĢti. Kazılardan çıkarılan kafatasları alınıp, Orta Anadolu‟da o gün yaĢamakta olan köylülerin kafataslarının ölçüleriyle karĢılaĢtırıldı. KarĢılaĢtırma sonucunda çağdaĢ Türklerin antropolojik özelliklerinin Anadolu‟nun en eski sakinlerininkiyle hemen hemen aynı olduğu sonucuna varıldı.

Bu araĢtırmayla Anadolu‟nun kadim Türk yurdu olduğu, Hititlerin de Türklerin ataları olduğu “kanıtlanmıĢ” oldu.

Bundan birkaç yıl sonra Togan, AĢkabat yakınlarındaki Anav‟ın m.ö. 9000 veya 4500 yıllarına ait olduğundan bahsediyordu. Togan, Anav‟ın Türklere ait olduğuna kesin gözüyle bakılamayacağını açıkça bildirmiĢtir. Bununla birlikte Batılıların dünyadaki tüm medeniyetleri kendilerine mal etmeye çalıĢtıklarından Ģikâyet ederek, burasının Ġran‟ın yerli kavimleriyle ilgisi olmadığını açıklamaya çalıĢmıĢtır. Elbette Togan Anav‟ı ortada bırakmamıĢtır. Togan‟a göre Anav‟ın eski Türk yurduyla mutlak bir yakınlığı vardır. Batılılar, Türkleri bu “medeni saha”dan uzaklaĢtırmak için Asya‟nın doğu kısımlarına doğru itmeye çalıĢsalar da Togan‟a göre Türklerin daha yoğun olduğu yerler Orta Asya‟nın batı kısımlarıdır. Dolayısıyla Anav‟ın eski Türk anavatanı ile çok yakın bir iliĢkisi vardır. Togan bu fikirleriyle içten içe

191 Anav‟ın Türk kültürünün bir kalıntısı olmasının daha güçlü bir olasılık olduğunu hissettirmektedir.573

Anav‟ın en dikkat çekici özellikleri Bozkır göçebeliği ile özdeĢleĢmiĢ olan düz ve geniĢ tabanlı çömlekler ve piĢirilmiĢ topraktan tuğlalar kullanılarak yapılmıĢ evlerdir.

Anav‟da tarım yapıldığını gösteren tarım aleti, ambar ve darı gibi kalıntılar da bulunmuĢtur.

Afanesyevo buluntuları ve Andronovo buluntuları birbirini takip eden iki kültür Ģeklinde anlaĢılmaktadır. M.ö. 2500-1200 yılları arasına yayıldığı zannedilen iki kültür, Art arda gelerek ve gittikçe güneye inerek Bozkır medeniyetini meydana getirmiĢ kabul edilmektedir. Gerçekten, Bozkır medeniyetinin pek çok önemli unsurunu barındırmaktadır bu kültürlerin buluntuları. Az önce bahsedilen tipteki çömlekler, hayvan üslubuyla yapılmıĢ süslemeler vardır. Andronovo buluntuları, daha geliĢmiĢ bir kültürün göstergesi sayılmaktadır. Özellikle maden iĢleme konusunda Orta Asya‟daki geleneğin kaynağının Andronovo olduğu sanılmaktadır.

Andronovo bölgesi, “brakisefal Beyaz, savaĢçı ırk”ın hâkimiyetinde bir bölgedir.

Orta Asya‟da demiri ilk iĢleyenler de bunlardır. Andronovo‟nun Anav‟dan farkı, artık kesinlikle göçebe-hayvancı yaĢama geçilmiĢ olmasıdır.

Pazırık bulunltuları çok baĢvurulan arkeolojik kaynaklardır. M.ö. 2000-1000 arasına ait olduğu sanılmaktadır. Pazırık bölgesindeki kurganları dolduran suların donması, kurganlara koyulmuĢ eĢyaların bozulmasını önlemiĢtir. Kurganlar tomruklarla desteklenmiĢ, üzerleri yine tomruklar ve keçelerle kapatılmıĢtır. Bunların da üzerine taĢlar yığılmıĢtır. Mezarlardaki cesetler mumyalanmıĢtır. Çıkarılan eĢyalar ahĢap iĢçiliği örnekleri, at koĢumları, keçe çoraplar, deri çizmeler, kumaĢ gömlekler ve gömlekler üzerinde altın iĢlemeler içerir. Çin sanatının özelliklerini taĢıyan aynalar da Çin‟le ticari iliĢkiler kurulduğunu göstermektedir.

Kurganlara ölüyle birlikte atlar da gömülmüĢtür. Ġki cins at tespit edilmiĢtir. Biri Moğol atı, diğeriyse daha iri olan Türkmen atıdır. Atların eyerleri grifon resimleriyle, kordonlarla ve püsküllerle süslenmiĢtir.

573 Togan, a.g.e. s. 7-10; Ögel, a.g.e. s. 20-21

192 Kurganlardan at ve geyik maskeleri de çıkarılmıĢtır. Bunların dinle mi yoksa daha kuzeyde kalmıĢ bir kültürün hatırasıyla mı ilgili olduğu bilinmemektedir.574

574 Ögel, a.g.e. s. 62-69

193 SONUÇ

Türkiye‟de Ġslam öncesi Türk tarihi araĢtırmaları 19. asırda baĢladı. Daha önce Osmanlı tarihinden ibaret ve siyasi olayların kaydından ibaret olan tarihçilikteki dönüĢüm, Osmanlı modernleĢmesiyle ve yükselmeye baĢlayan Türkçülükle yakından ilgiliydi. YurtdıĢına gönderilen öğrenciler, Macaristan‟dan kaçan ihtilalcılar, Kırım göçmenleri Osmanlı‟nın dönüĢümünü sağladılar. Bu dönüĢümün bir kanadında tarihçiliğin Batı tarzına yönelmesi, “sosyal tarih”e doğru hareket etmesi vardı. Diğer kanatta Osmanlı tarihinin sınırlarını yıkan, onu da kapsayan bir Türk tarihi, bir “milli tarih” yaratmaya kararlı olan Türkçülük vardı. II. MeĢrutiyet‟in ilanıyla daha da hızlanan dönüĢüm artık birleĢmiĢ olan modernleĢme ve Türkçülük etkisi altındaydı.

Bu etki 1930‟larda tam anlamıyla yönetmeye dönüĢtü ve tek parti iktidarı boyunca yönetilmekten kurtulması mümkün olmadı. Avrupa‟da Türk tarihine dair araĢtırmalar çok daha önce baĢlamıĢ, Türk tarihiyle ilgilenen Batılı tarihçilerin eserlerinde “Batı görüĢü” olarak adlandırılabilecek kanaatler oluĢmuĢtu. Türkiye‟de tarihçiliğin modernleĢme ve Türkçülüğün güdümüne girdiği yıllarda Ġslam öncesi Türk tarihi araĢtırmalarını öyle ya da böyle hala etkisi altında bulunduran Türk Tarih Tezi henüz yazılıyordu. Tezin muazzam abartıları zaman içinde eriyip gitmekle beraber, belli tepkileri ve fikirleri akademik tarihçilik geleneğine esas teĢkil etmiĢtir. Tarih Tezi‟nin kalıcı tesirlerinden ilki Türk tarihinin bir gurur kaynağı oluĢudur. Fakat Tarih Tezi‟nden de önce rahatsız bulunan Batı görüĢleri vardı. Türklerin Sarı Irk mensubu olduğu, medeniyet bakımından zayıf, “barbar” oldukları, savaĢ haricinde baĢarısız oldukları gibi fikirlerine bugün dahi verilen tepki, Tarih Tezinde kendini son derece güçlü bir biçimde bulmuĢtur. Tepki, daha sakin bir biçimde Tarih Tezi‟nin varisi Türk-Ġslam Sentezi‟nde devam etmiĢtir. Türk-Ġslam Sentezi ile birlikte artık gelenek kemikleĢmiĢtir.

Ġslam öncesi Türk tarihi araĢtırmalarında görülen gelenek, Türk kültürünü bozkır Ģartlarına uyum sağlamanın ürünü olarak görür. Türkler Bozkır Medeniyeti‟ni Moğollarla paylaĢmaktadır. Ancak bu medeniyette görülen her yenilik, her ilerleme Türklere mal edilmektedir. Ġslam öncesi Türk tarihi geleneğinde Bozkır‟ın hem medeni, hem askeri hem de siyasi alandaki itici gücü Türklerdir. Türklerin etkisi bozkırla sınırlı olmayıp özellikle Çin üzerine yayılmıĢ ve komĢularına ulaĢmıĢtır.