• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.4. Duygu Düzenleme Güçlüğü

Duygular davranışın belirlenmesinde, karar almada, önemli anların hafızada saklanmasında, kişiler arası ilişkilerin yürütülmesinde önemli rol oynamaktadır (Gross ve Thompson, 2007). Aynı zamanda duygular; düşüncelerin, davranışların ve kişilik özelliklerinin ortaya çıkmasında önemli bir faktör olarak görülmektedir (Izard ve Kobak, 1991).

Duyguların kontrolü, yoğunluğunun azalması, arttırılması gibi konulara dair tartışmalar tarihte çok geriye uzanmaktadır. Ancak ‘duygu düzenleme’ şeklinde ifadesinin oldukça yeni olduğu ve özellikle 2000’lerin başında araştırmalarda çok sıklıkla ele alındığı görülmüştür (Gross ve Barrett, 2011). Duygular, düzenlenmek için değil adaptif özellikleri dolayısıyla evrimleşmiştir ancak yoğunluğu, zamanlaması, ifadesi dolayısıyla maladaptif özellik de gösterebilmektedir (Izard ve Kobak, 1991).

Thompson (1994) duygu düzenlemeyi, içsel ve dışsal süreçler aracılığıyla duygusal tepkilerin tanınması, izlenmesi, değerlendirilmesi ve değişimi olarak tanımlamaktadır. Gross ve Thompson (2007) duygu düzenlemede olumlu veya olumsuz duyguların hepsinin arttırılma veya azaltılma yoluyla düzenlenebileceğini, bu sürecin bilinçli veya bilinçdışı olabileceğini ve bu düzenlemenin işlevsel olup olmamasının içinde bulunulan bağlam ile değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmiştir.

Gratz ve Roemer (2004) duygu düzenlemeyi duygunun yatıştırılmasının ötesinde duyguya dair farkındalık, duygunun kabulü, işlevselliğin sürdürülmesi ile açıklamaktadır.

Duygu düzenleme güçlüğü, kişinin duygularının farkında olmaması, duygularını anlamaması, kabul etmemesi, olumsuz duygular karşısında dürtüsel tepkiler vermesi, hedefine uygun davranışlara yönelmede zorlanması ve esnek bir şekilde durumuna uygun duygu düzenleme stratejisini kullanamaması ile tanımlanmıştır. Kişi bu alanların birinde veya birden fazlasında sorun yaşayabilir. (Gratz ve Roemer, 2004).

Duygu düzenleme becerilerinin gelişiminde çocuk ile ebeveyn ilişkisinin önemli olduğu bilinmektedir. Morris, Silk, Steinberg, Myers ve Robinson (2007) çocukta duygu düzenlemenin gelişiminde etkili aile ile ilişkili faktörlerin; gözlemleme, ebeveynlik davranışları ve ailede duygusal iklim olduğunu öne sürmüştür. Çocuğun duygu ifadelerine karşı cezalandırıcı veya destekleyici olmayan ebeveynlik yaklaşımları çocukta duygusal uyarılmışlığın artmasına ve duygularını anlamak, uygun şekilde ifade etmek yerine onlardan kaçınmayı öğrenmesine yol açmaktadır (Berlin ve Cassidy, 2003; Jaffe, Gullone ve Hughes, 2010). Aynı zamanda araştırmalar, güvensiz bağlanmanın da duygu düzenleme güçlükleri ile ilişkili olduğunu göstermiştir (Calkins ve Hill, 2007; Cassidy, 1994).

2.4.1. Duygu Düzenleme Güçlüğünün Zaman Perspektifi, Çocukluk Çağı Travmaları ve Dissosiyasyon ile İlişkisi

Duygu düzenleme çocuklukta gelişen bir beceri olması nedeniyle gelişimsel süreçte yaşanan ihmal ve istismar yaşantılarından etkilenmektedir (Bradley vd., 2011).

Travmayla ilgili semptomlarda, duygu düzenlemede yaşanan güçlükler etkili olup iyileşmenin bir parçası da duygunun adaptif olarak düzenlenmesi ile gerçekleşmektedir (Ehring ve Quack, 2010).

van der Kolk vd. (1996) çocukluktaki travmanın etkisinin yalnızca travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ile değerlendirilemeyeceğini, TSSB tanı kriterlerini karşılamayan birçok kişinin dissosiyasyon, somatizasyon ve duygu düzenleme güçlüğü yaşamaya devam ettiğini tespit etmiştir. Yazarlar, örneklemde özellikle dissosiyasyon ve duygu düzenleme güçlüğü yaşayan kişilerin klinik grupta yer aldığını, dolayısıyla bu şikayetlerin kişilerde tedavi arayışına yol açacak denli acı verici olduğunu ileri sürmüştür. Powers vd. (2015) çocukluk çağı istismarı ve

yetişkinlik travmalarının dissosiyatif yaşantılar ile ilişkisine baktığında özellikle çocukluk çağı ihmal ve istismarının yordayıcı olduğunu ve duygu düzenleme güçlüğünün de dissosiyasyon ile ilişkili olduğunu bulmuştur. Analiz sonuçlarına göre duygu düzenleme güçlüğü dissosiyatif yaşantıları yordamaktadır. Aynı araştırmada TSSB belirtileri ile dissosiyasyon arasında ilişkide duygu düzenleme güçlüğünün aracı rolü olduğu belirlenmiştir. Brand ve Lainus (2014), literatürde birçok araştırmacı tarafından dissosiyasyonun, duygu düzenleme güçlüğü olanlarda travma sonucu çıkan yoğun strese karşı koruyucu işlev gördüğünün öne sürüldüğünü (Briere, 2006) ancak travma, duygu düzenleme ve dissosiyasyon ilişkisine dair kanıta dayalı araştırmaların sayıca yetersiz olduğuna dikkat çekmiştir.

Çalışmalar kişinin iyilik halinin yalnızca olayın doğasına değil, kişideki yansımasına da bağlı olduğunu söylemektedir (Drake, Duncan, Sutherland, Abernethy ve Henry, 2008). Zimbardo ve Boyd’un (2008) öne sürdüğü üzere geçmişe bakış, şimdideki duygulanımı şekillendirmektedir. Stolarski, Matthews, Postek, Zimbardo ve Bitner (2014) üniversite öğrencileri ile yaptığı çalışmada geçmişi olumsuz ve şimdiyi kaderci algılamanın duygulanımı olumsuz; geçmişi olumlu ve şimdiyi hazcı algılamanın ise duygulanımı olumlu etkilediğini bulgulamıştır. Altan-Atalay, Özarslan ve Biriz (2020) geçmiş olumsuz zaman perspektifinin olumsuz duygularda sıkışma ve depresyon arasındaki ilişkiyi güçlendirdiğini; geçmiş odaklı kişilerde olumsuz duyguda sıkışmışlık düzeyinin artmasının uyumsuz tepkiler ile ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Bürhan-Çavuşoğlu, Oktay ve Bayram-Arlı (2020) üniversite öğrencileri ile yaptığı araştırmada zaman perspektifinin duygu düzenleme güçlüğünü yordadığını;

spesifik olarak da geçmiş olumsuz ve şimdi kaderci perspektifin duygu düzenleme güçlüğünü arttırdığı; geçmiş olumlu ve gelecek odaklı olmanın ise azalttığını saptamıştır. Zaman perspektifi kuramının TSSB bakışına göre hastalar, geçmiş travmatik anıya saplanıp şimdiden zevk almakta ve geleceğe pozitif bakmakta zorlanırlar (Sword vd., 2014). Matthews ve Stolarski (2015) zaman perspektifi ve duygusal süreçler arasındaki ilişkide zaman perspektifinin duygusal deneyimleri ve duygu regülasyonunu şekillendirmesinin etkisinin de beklenen bir durum olduğundan bahsetmiş ve bu ilişkinin test edilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Ramaghani vd.

(2019) çocukluk çağı travmaları ile TSSB semptomları arasındaki ilişkide zaman perspektifi, metakognisyonlar ve kaçınmanın aracı rolünü incelemiştir. Araştırma sonuçlarına göre çocukluk çağı travmaları olan kişilerde geçmişe karşı olumsuz bakış açısının olduğu, şimdide kaderci yaklaşımı benimsediği ve olumsuz duygularla başa

çıkabilmek için kaçınmayı tercih ettiği belirtilmiştir. Yapılan araştırmalar dissosiyasyonun yoğun duygulardan kaçınma amaçlı kullanılan bir duygu düzenleme mekanizması olduğunu ve duygunun aşırı düzenlenmesi ile ilişkili olduğunu göstermiştir (Lanius vd., 2010; Powers vd., 2015).

Özetle, dissosiyatif yaşantıların etiyolojisinde çocukluk çağı travmalarının yer aldığı bilinmekle beraber bu ilişkiyi açıklayan değişkenlerin araştırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Çocukluktaki travma öyküsü genellikle süreğen olup bu çocuklar çok karmaşık ve travmatik bir ortamda büyümektedir. Çocuk hem kendisi için tehlikeli bir yetişkin hem de kendisini ondan korumayan diğer yetişkinlerle yaşamaktadır.

Tehlikeli ve güvenilmez bir çevreyle ilişki içinde bir kendilik ve kendini düzenleme becerisi geliştirmek zorunda kalmaktadır (Herman, 1992). Travmanın önemli sonuçlarından biri olan dissosiyasyonun zaman perspektifi ve duygu düzenleme güçlüğü ile ilişkisi başka çalışmalarda belirlenmiş ancak bu değişkenlerin bir arada ele alındığı bir araştırmaya rastlanmamıştır. Matthews ve Stolarski (2015) tarafından öne sürülen geçmiş travma öyküsü kişinin zaman perspektifinde bütünlüğü bozduğu ve şimdi ile geleceğin geçmiş olumsuz yaşantılarla gölgelenmesi nedeniyle duygu düzenleme güçlüğü yaşanabileceği görüşü de değerlendirilerek bu araştırmada travma ve dissosiyasyon ilişkisinde zaman perspektifi ile duygu düzenlemenin aracı rolü incelenmiştir.

BÖLÜM 3