• Sonuç bulunamadı

Din ve terör iliĢkisinin din psikolojisi açısından Taliban örneklemi bağlamında ele alındığı çalıĢmanın bu bölümünde, konunun genel bir değerlendirmesine yer verilmiĢtir. ÇalıĢmanın üç bölüm baĢlığı, sırasıyla bu bölümün ana baĢlıkları olarak belirlenmiĢtir. Değerlendirmelerde ise metin içindeki konuların iĢleniĢi sırası gözetilmek suretiyle hem çalıĢmanın genel yapısına riayet edilmiĢ hem de konunun değerlendirilmesindeki olası dağınıklıklar önlenmiĢtir.

4. 1. Din ve Terör

Din, insan topluluklarının yaĢamına yön veren, hayatını düzene koyan kurallarla hep var olagelmiĢtir. Ġnsanların birlikte yaĢamalarını, beraber hayat sürdürmelerini sağlayan emirler vaz etmiĢ; toplulukların geliĢmesine ve ilerlemesine vesile olacak vecibelerle onların hayatlarını ĢekillendirmiĢtir. Ġnsanların karĢılaĢtığı sosyal, siyasal, psikolojik vb. sorunlara karĢı hep bir çıkıĢ yolu sunarak, onların huzur ve mutluluk içinde yaĢam sürdürmelerini sağlayıcı bir müessese olarak var olagelmiĢtir. Dolaysıyla din, doğru ve hakiki anlamda algılanıp yaĢandığında toplulukların geliĢmesine, ilerlemesine vesile olmuĢ; yanlıĢ anlaĢıldığında veya suiistimal edildiğinde ise her türlü geliĢmenin önüne set olarak görülmüĢtür.

Dinin, çok boyutlu bir yapı olması sebebiyle farklı disiplinler tarafından türlü Ģekilde tanımı yapılmıĢtır. Din psikolojisi perspektifinden yapılan din tanımlarında öne çıkan hususlar ise insanın doğaüstü bir varlık ile iliĢkisi, tabiat olayları karĢısında yaĢadığı çaresizliği ve bunalımına bir teselli kaynağı, hayatını anlamlandıran ve düzene koyan kanunlar bütünü, insanların bireysel anlamda yaĢadıkları psikolojik ve manevi tecrübeleri olarak sunulmuĢtur.

YaĢamın bilgi, duygu ve davranıĢ boyutunu da kapsayan dindarlık, dini inancın birey veya toplum hayatına çeĢitli tutum ve davranıĢlar biçiminde yansımasıdır. Bu kavram, kiĢi veya grubun hayatında dinin önemine iĢaret etmekte ve inandığı dine duyduğu bağlılık düzeyini göstermektedir. Dolayısıyla dindarlık, dinin birey veya toplum tarafından yaĢanma halidir. Dindarlık, tek tip, değiĢmeyen

ve sabit bir durum olmayıp kiĢilere, gruplara ve kültürel geleneklere göre değiĢkenlik gösteren ve geliĢen bir süreçtir. KiĢinin dindarlığında, cinsiyetinden yaĢına, medeni haline ve dini bilgi düzeyine, sosyal çevresinden ekonomik ve eğitim durumuna, kiĢilik özelliklerinden yaĢadığı travmatik olaylara kadar birçok faktör etki etmektedir.

Dindarlık, araĢtırmacılar tarafından kendi ilgi alanlarına, dinin yapısına, bireyin dini içselleĢtirme ve uygulama Ģekline, kültür içerisinde yansıma ve anlaĢılma Ģekline göre farklı boyutlarda ele alınıp incelenmiĢtir. Bu çerçevede her bir dindarlık sınıflaması, dindarlığın farklı bir yönüne dikkat çekmiĢ; insanların dini hayatlarının anlaĢılmasına ıĢık tutmuĢtur. Ġslam geleneğindeki taklidi ve tahkiki dindarlık tiplemesi bunlardan birisidir. Ġç güdümlü dindarlık ve dıĢ güdümlü dindarlık tiplemesi ile duygu, inanç, ibadet, bilgi ve etki boyutu Ģeklinde geliĢtirilen beĢli tasnif de en çok tutulan dindarlık tiplemelerindendir. Yapıcı‟nın geliĢtirdiği dörtlü dindarlık tiplemesi ise konunun zihinsel ve davranıĢsal yansımasına dayandırılarak geliĢtirilmiĢtir. Liberal, muhafazakâr, dogmatik ve fanatik dindarlık Ģeklinde sınıflandırılan bu tiplemenin, yapılan arĢiv taramasına, edinilen gözlemlere istinaden çalıĢmanın örneklem örgütünün dindarlık yapısına münasip düĢtüğü görülmektedir.

Liberal dindarlar, inançlı, kutsal metinlere saygılı olsalar da hayatlarını dinin etkisinde sürdürmez; dini kimlik konusunda hassas, ama dinin sosyal hayata müdahalesine mesafeli; yeniliklere karĢı açık ve diğer inanç mensuplarına karĢı toleranslıdırlar. Muhafazakar dindarlar, inançlı ve kutsal metinlere saygılı; gündelik hayatlarında dini tutum ve inançlarını açıkça belli eden; dini, hayatı anlamlandıran en önemli unsur olarak gören; diğer dini inançlara karĢı kendilerine bir tehdit olmadığı sürece saygılı ve hoĢgörülü; manevi değerlere önem veren; yenilikleri toplumsal bakımdan olumlu sonuç vereceğini gördüklerinde kabul eden kimselerdir. Dogmatik dindarlar, dini inanç ve metinlere saygılı; davranıĢlarını belirlemede dini tutumların etkili olduğu; dini konuları kesin ifadelerle değerlendiren; ötekilere karĢı sert, müsamahasız ve hoĢgörüsüz; değiĢime, yeniliklere ve yeni fikirlere kapalıdırlar. Bu, onların zihinsel yapısından kaynaklanmaktadır. Nitekim bu katı, tutucu,

hoĢgörüsüzlüğe götüren zihinsel yapı, dindarlarda olabileceği gibi ateistlerde de olabileceği tespit edilmiĢtir.

Dogmatizmin bireysel ve toplumsal anlamda sorun olarak tebarüz etmesi davranıĢ boyutuyla belirgin hale gelmektedir. Çünkü içsel ve kiĢisel boyutu bakımından bireyin sadece kendisini alakadar eden, belli bir yere kadar rahatsızlık vermeyebilen bir sorunken somut davranıĢlarla sosyokültürel çevreye aksedildikten sonra asıl tehlikeli yüzü ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte dogmatik zihniyetli kiĢiler, toplum içerisinde herkesi ilgilendiren ve etkileyen her türden argümanı kendi çıkarları için kullanmaktan geri durmazlar. Katı, hoĢgörüsüz ve tutucu yapısıyla dogmatik zihin yapısının bir sonraki aĢaması ise dini fanatizmdir. Çünkü fanatizm, Ģiddet, saldırganlık ve yıkıcı yönüyle dogmatizmden daha ileri seviyede bir kiĢilik ve davranıĢ bozukluğudur.

Fanatik dindarlar, dini dogmatizmin bir sonraki noktasında bulunan; zihinsel anlamda son derece katı, inandıkları Ģeylere aĢırı bağlı ve kendilerinden olmayan kiĢilere/dini gruplara, onların fikir ve düĢüncelerine karĢı ciddi anlamda müsamahasızdırlar. BaĢkalarının fikir, düĢünce ve inançlarını zor ve baskı yoluyla da olsa kendilerine benzetmeye çalıĢırlar. Kendi fikirlerini ve inançlarını kabul ettirmek ve öteki gördüklerini kendilerine benzetmek için sözlü veya fiili Ģiddete baĢvurma gereği duyarlar. Bu yönleriyle, dogmatiklerden ayrılmaktadırlar. Dini ve sosyal olayları, zihinsel saplantıları dolayısıyla objektif değerlendirebilme yetisinden yoksundurlar. Tek doğrunun kendileri ve hakkın savunucusunun da sadece kendileri olduklarına inanırlar. Bunlar, hayatlarını bağlılık duydukları inanç veya kiĢilerin öğretileri etrafında Ģekillendirmektedirler. Dini konulardaki bilgi ve birikimleri ise genel olarak sığdır.

Taliban Hareketi, dini ve ideolojik bakımdan kendisinden baĢkasının fikir, düĢünce ve görüĢünü asla kabul etmeyen ve benimsediği siyasal, dini ve ideolojik görüĢlerini tek ve yegâne doğru olarak tahakküm eden bir karakter ile hareket etmiĢtir. Bu düĢüncelerini aĢırı Ģiddet ve korku salarak yaymaya devam etmiĢtir. Taliban kadroları en üst kademeden en alt kademeye kadar doğru dürüst eğitim görmemiĢ; devlet ve düzenden uzak kalmıĢ; kamplarda ailevi sıcaklıktan uzak; taĢra kesimlerde yetiĢen bireylerden oluĢmuĢlardır. Örgüt üyelerinin neredeyse tamamı

dini konularda sığ, güncel meselelerden uzak, yönetim bilgi, beceri ve yetisinden bihaber kimselerden oluĢmuĢtur. Kendilerine yetecek kadar bilgiyi ise medreselerde görmüĢ oldukları için her türlü yeni fikir, düĢünce ve anlayıĢa Ģiddetle karĢı çıkmıĢ, reddetmiĢtir. Örgütün iĢine yarayacak konularda ise ulaĢtıkları ilk bilgiyi, tartıĢmasız kabul ve uygulamaya koymuĢlardır.

Taliban ve Talibancı kesimler zor, Ģiddet ve terör estirerek Ģiddetle savundukları fikirlerini halka kabul ettirmeye çalıĢmıĢlardır. Örgüt, insanları evlerinden kaçırarak iĢkence, zulüm, Ģiddet altında öldürmüĢ; karĢı çıkacakları veya tamamıyla kendilerine uymayanları, adına dinî dedikleri bir bahane uydurarak evinden alıp öldüresiye dövmüĢ ya da öldürmüĢtür. Böylelikle toplumu pasifize etme ve sindirme siyasetini izlemiĢtir. Örgütün, din adına sergilediği katı tutumu, sert yaklaĢımı, Ģiddet ve teröre varan uygulamaları, dini menĢeli olmaktan ziyade zihinsel yapılarının sorunlu olmasından kaynaklanmıĢtır. Örgüt militanlarının gerek yetiĢtiği ortam, gerek geliĢtiği Ģartlar, gerek ideologlarının beyinlerini yıkama giriĢimlerinin neticesi ve gerekse bölgenin içinde bulunduğu kaotik ortamın etkisiyle bu aĢamaya gelmiĢ olabilecekleri ön görülmüĢtür.

Dini temsil etmek veya dini değerleri savunmak iddiasıyla ortaya çıkan kiĢi/kiĢiler/grupların attıkları her adım, sadece kendilerini bağlamayacaktır. Tam aksine onların attığı her olumlu adım temsil ettiklerini iddia ettikleri genele mal edilecektir. Aynı Ģekilde sergileyecekleri her olumsuz tutum ve davranıĢ da savundukları asıl değere atfedilecektir. Birey veya örgütlerin hata eseri veya çıkar amaçlı olarak din adına sergiledikleri olumsuz davranıĢlar, belli bir süre sonra alıĢkanlık halini alacak ve dini, yaĢantılarını Ģekillendiren bir değerden ziyade dini istismar eden dini motifli terör örgütleri gibi onu amaca giden bir araç olarak görmelerine sebep olacaktır.

Terör, özellikle 20 ve 21. yüzyılın sorunlarına doğru sosyal ve siyasi sorunlar arasında ilk sıraya yerleĢmiĢtir. Bu süreçte terör, ideolojiler ve etnik yapılar vb. araçları kullanmanın yanı sıra bilhassa son dönemlerde dini istismar etmektedir. Ortadoğu ve Orta-Güney Asya menĢeli terör örgütlerinin son yıllarda sıklıkla kullandıkları din ise Ġslam dini olmuĢtur. Bu terör örgütleri için özellikle Batı kamuoyunda, bilinçli olarak dini motifli terör örgütü ifadesi yerine Ġslami Terörizm,

Ġslami Terör Örgütü ve Ġslamist Terör gibi ifadelerin sıklıkla tercih edildiği görülmüĢtür. Ġslam dini ile terörü bir arada kullanma projesi ise hassaten 11 Eylül 2001 Ġkiz Kuleler hadisesinden sonra yüksek sesle dillendirilmeye baĢlamıĢtır.

Batılılar, Ġslam‟ı savaĢçı ve saldırgan bir din ve Müslümanları ise zor kullanarak, kan dökerek dinlerini kabul ettirmeye çalıĢan savaĢçılar olarak görmüĢlerdir. Batılıların bu yaklaĢımlarına zemin hazırlayan ise Ġslam Dinini kullanan aĢırıcı ve dini motifli terör örgütlerinin, yaptıkları eylemlerin arka planını Kuran ayetleri ve Hadisler ile kutsallaĢtırma çabasına giriĢmeleri olmuĢtur. Dini motifli terör örgütlerinin sıklıkla kullandıkları cihat kavramı, bu bağlamda Ġslam ile terörün Batılılar tarafından yan yana kullanılmasına yol açan nedenlerden birisi olarak görülmüĢtür. Batı dünyası Ġslam‟ın cihat kavramını yanlıĢ anlama veya bilerek yanlıĢ yorumlar ile Ġslam‟ın savaĢa ve çatıĢmaya izin verdiği konusunu kasıtlı olarak iĢlemeye çalıĢmıĢtır. Öncelikle Ġslami bir terim olan “cihad”ı “mukaddes savaĢ” nitelemesi yanlıĢına düĢmüĢtür. Hâlbuki cihadın her zaman savaĢ anlamında ve kâfirlerle savaĢ anlamında olmadığı gibi savaĢın mukaddes olarak algılanması da Ġslam dini açısından doğru bir tavır değildir. Ġslam ve Müslümanlar, savaĢ yerine barıĢı her zaman ilk seçenek olarak görmüĢlerdir. Ancak, can ve mallarının güvenliğini temin etmek, hak ve hukuklarını korumak ve Ġslam dinine ve Müslümanlara yapılan saldırılara karĢı önlem olarak cihada baĢvurmuĢlardır. SavaĢı da bu Ģartlarda meĢru kabul etmiĢlerdir. Böylelikle bu eyleme savaĢ kelimesi yerine cihat ismini vermiĢlerdir.

Ġslam dini, ona “inanmamayı” savaĢ sebebi olarak görmemiĢtir. Yani Ġslamiyet, gayri müslimlere karĢı inanacakları zamana kadar kendileri ile savaĢılmasını ve cihat edilmesini öngörmemiĢtir. Hatta Allah (c.c.) müminlere, inanmayan kiĢinin mümin bir kiĢiden yardım talebinde bulunması durumunda mümin kiĢinin ona yardım etmesini ve güven içinde istediği yere ulaĢmasına yardımcı olmasını bile emretmiĢtir (Tevbe, 9: 6). SavaĢ esnasında bile bu duruma riayet edilmesi istenmiĢtir. Müminlere, kendilerine karĢı dini güdülerle savaĢmayan ve Müslümanların yurtlarına saldırmayanlarla iyi iliĢkiler kurmaları ve onlara karĢı adil davranmalarında bir bahis olmadığı (Mümtehine, 60: 8) bildirilmiĢtir. Bir baĢka husus ise Hz. Peygamber (sav), Bedir Gazvesi‟nde inanmayanların, zorla

Müslümanların karĢısındaki saflarda yer aldıklarını ve Müslümanların bunlara karĢı daha müsamahakâr davranmaları gerektiğini ümmetine söylemiĢtir. SavaĢ esirlerine gösterilen tolerans da inanmamanın savaĢ sebebi olmadığını göstermesi açısından önemlidir. Cihadın inanmayanlara karĢı savaĢ olmadığını gösteren bir baĢka veri ise Ġslam‟daki zimmi hukukunun olması meselesidir.

Terör ve terörizmin siyasal ve ideolojik amaç uğruna en çok baĢvurduğu yöntem zor kullanma, baskı uygulama ve Ģiddet tatbiki yollarıdır. Bu yöntemlerle toplumların bezdirilmesi, yıldırılması ve sindirilmesi amaçlanmakta ve istenilen siyasal ve ideolojik hedeflerinin kabulü dikte edilmektedir. Fakat ilahi kelamda belirtildiği üzere bir müminin baĢka bir mümini öldürmesi kabul edilebilecek bir durum değildir. Mümin bir kimseyi öldürmenin cezasının ise ebedi kalacağı cehennem olduğu bildirilmiĢ ve katil olanın, Allah (c.c.)‟ın gazabına, lanetine uğrayacağı ve kendisi için hazırlanmıĢ olan büyük azaba çarptırılacağı belirtilmiĢtir (Nisâ, 4: 92-93). Allah (c.c.) bir insanın suçsuz yere öldürülmesinin bütün insanlığın öldürülmesi ile eĢdeğer tutmuĢ ve bir insanın hayatını kurtarmanın ise bütün insanlığı kurtarmakla muadil olduğunu belirtmiĢtir (Mâide, 5: 32).

Söylemleri, Ģekilsel durumları (kılık kıyafet, sakal sarık vb.) genel yapısıyla savunucusu olduğunu iddia ettiği din, örgütün savlarını, Ģiddet yanlısı bağnazca hareketlerini ve terör estirmelerini kesinlikle desteklememektedir. Çünkü bir canın kurtulmasını âlemin kurtuluĢu olarak gören, öldürmeyi büyük günahlar listesinde değerlendiren, savaĢta dahi ölülere müsle vb. Ģiddet ve taĢkınlıktan kaçınılması gerektiğini söyleyen bir dinin; Ģiddet, baskı, korku yaratma ve sindirme davranıĢlarına izin vereceğini düĢünmek, dini cehaletin ve dine yapılan en büyük haksızlığın göstergesi olacaktır. Dolayısıyla Taliban Hareketi ve benzeri dini motifli terör örgütlerinin yaptıkları ve izledikleri terör menĢeli politikayla Ġslam‟a zarar verdikleri görülmektedir. Bu illegal yapılanmaların tamamı dini istismar eden dıĢ mihrakların maĢası olarak faaliyetlerini yürütmektedirler. Bu sebeple Taliban gibi sözde din adına hareket eden illegal örgütlenmelerin din ve dini değerlerle uzaktan yakından alakaları olmadığı gibi din adına yürüttükleri eylemleri ve söylemleri de hamilerinin menfaatleri ve direktifleri ile cereyan ettirilmektedir. Buna en güzel örneği yine çalıĢmanın örneklemini oluĢturan Taliban Hareketi oluĢturmaktadır.

Günümüzde Afganistan‟ın fiili hükümeti, ABD ve NATO güçleri ile birlikte hareket etmektedir. Daha açık bir ifadeyle belirtmek gerekirse Afganistan devleti, NATO Birlikleri adı altında ABD‟nin güdümünde hareket etmektedir. Bu duruma zemin hazırlayan sebeplerin baĢında, istismarcı odaklar ve Taliban‟ın mevcut devlet sistemini tahrip ederek yerine çağın tamamıyla dıĢında hareket eden zulüm, iĢkence, baskı, Ģiddet ve devletsizlik anlayıĢı gelmektedir.

Terör ve terörizmin tarifi konusunda uluslararası kamuoyunun farklı sebeplerle çekimser kalmasından dolayı tanımlama yapılamayacağı fikri yaygınlık kazanmıĢtır. Fakat genel olarak kabul gören Ģekliyle terör kelimesi tedhiĢ, yıldırı, korku salma, baskı, Ģiddet, yıldırma ve sindirme anlamlarına gelmektedir. Terörist ise terör eylemini gerçekleĢtiren, insanları acımasızca korkutan, yıldıran, Ģiddet uygulayarak öldüren kiĢilere denilmiĢtir. Terörizm ise sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal sorunlardan menĢe bularak bir grubun, toplumun bir kesimine veya devlete siyasal, ekonomik, sosyal ve ideolojik amaçları doğrultusunda baskı ve Ģiddet uygulamak yoluyla kitlelere korku salan ve onları yıldırmayı baĢaran bölgesel veya uluslararası bir örgütlenmedir. Bu genel yaklaĢımdan yola çıkarak terör, terörist ve terörizmin tanımının yapılamamasından ziyade terör, terörist ve terörizme karĢı sergilenen tutum ve izlenilen siyasetin farklılık göstermekte olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Bu olguyu günümüzün en büyük sorunu haline getiren sebeplerin baĢında, bu hadiseye takınılan tavrın etkili olmuĢ olabileceği düĢünülmektedir. Çünkü emperyalist güçler teröre tanım yapılamadığı tezini ileri sürerek bu yapılanmaları kurup istifade etme, menfaat gütme, çıkar sağlama peĢindedirler.

Tarihsel sürece bakıldığında terörün yöresel, bölgesel ve en fazla ulusal bazda ama genel olarak küçük bir grup veya topluluk tarafından sürdürüldüğü görülmüĢtür. Bu sebeple teröre yapılan tanımlamalar da bu doğrultuda geliĢtirilmiĢtir. Fakat geçtiğimiz ve içinde bulunduğumuz yüzyılda ise bu durum tamamen değiĢmiĢtir. Terör, son iki yüz yıldan beri varlığından sıklıkla söz ettirmesinin yanı sıra hareket alanını yöresel, bölgesel ve ulusal düzeyden uluslararası boyuta taĢımıĢtır. Terörün bu geliĢmesinde, devletlerin izledikleri siyasetleri, zayıf düĢürmek ve sömürmek istedikleri rakip devletleri kontrolleri altına tutmaya yönelik politikaları etkili olmuĢtur. Çünkü artık terör, istismarcı devletlerin keskin kılıcı olarak kullanılmaya

baĢlamıĢtır. Bu doğrultuda istediği örgütlenmeyi belirli bir ideoloji ve anlayıĢ etrafında destekleyerek, hedef bölge veya devlet üzerine musallat etme yöntemi tercih edilegelmiĢtir. Buna paralel olarak (açıktan veya gizliden gizliye) senin teröristin benim teröristim sınıflaması oluĢmaya baĢlamıĢtır.

Bütün bu geliĢmelerle birlikte terör örgütlerinin gerçekleĢtirdikleri eylemlere göre birtakım sınıflamalara gidildiği görülmüĢtür. Genel olarak örgütlerin yaptıkları eylemlerine; birleĢtikleri siyasal, sosyal ve kültürel değerlerine ve bölgesel durumlarına göre kategorize edilmiĢtir. Bu sınıflamalar, en genel manasıyla devlete karĢı terör ve devlet terörü olarak ön plana çıkmıĢtır. Devlet terörü, çoğu otorite tarafından kabul edilmemiĢ olsa da bu tavır, bu terör türünün varlığının inkârı anlamına gelmemelidir. Devlete karĢı terörü ise sol ve sağ olmak üzere ikiye; sağ motifli terör örgütleri de etnik ve dini motifli olmak üzere iki kategoriye ayrılmıĢtır. Yaptıkları, sergiledikleri, gerçekleĢtirdikleri eylemler ve söylemlerle terör örgütlerinin genel özelliklerini taĢıyan Taliban Hareketi, dini söylem ve iddia üzerine hareket ettiği, etnik değerlerden temel bularak yükselip varlığını sürdürdüğü için sağ motifli terör örgütleri kategorisine girmektedir. Yani Taliban Hareketi, “etnik ve dini motifli terör örgütü” olarak ön plana çıkmıĢtır.

Günümüzde çağın en büyük sorunu olarak telakki edilen terörün, değiĢen yapısına ve teröre karkĢı takınılan tavra bakrak, sınıflaması konusunda yeniden bir yaklaĢım getirilmesi zarureti doğmuĢtur. Çünkü yöresel, bölgesel ve ulusal düzeyden uluslararası düzeye çıkan terörün amaçları, hedefleri ve emelleri de değiĢmiĢtir. Terör, artık tamamıyla bir grubun veya devlet/devletlerin kontrolü altında geliĢmekte ve bu doğrultuda faaliyetlerini sürdürmektedir. Aynı Ģekilde ilgili grubun ve devlet/devletlerin emelleri doğrultusunda varlığını sürdürmektedir. MaĢa konumunda bulunan bu örgütlenmelerin kontrolü ise ilgili devletlerin istihbarat birimleri tarafından sağlanmaktadır. Buna, Suriye‟deki IġĠD, PYD ve Türkiye‟deki PKK terör örgütlerini örnek göstermek mümkündür. Aynı sav, Afganistan açısından yürütülürse Taliban Hareketi ve fraksiyonları ile IġĠD ve el-Kaide Terör Örgütleri‟nin her biri, birkaç ülkenin istihbaratı tarafından silahtan eğitime, teçhizata ve ideolojik eğitime varana kadar her yönüyle desteklenmektedirler. Bu verileri göz önünde bulundurarak artık terör sınıflaması içerisinde bir tür daha eklenmesi gerektiği kanaatindeyiz;

“Ġstihbaratlar Terörü/Gölge Güçler Terörü.” Gölge Güçler Terörü‟nü ise Ģu Ģekilde tanımlamak mümkündür: Güçlü, sömürgeci bir devletin istihbaratı vasıtasıyla, hedeflediği bölgede bir terör örgütü inĢa etmesi; bu sayede amaçladığı coğrafyayı direkt iĢgal etmesi veya dolaylı yollarla yani ürettiği terör örgütü sayesinde kontrolü altında tutması ya da o bölge ve coğrafyanın geliĢmesine mani olmayı amaçlaması gayesiyle kurduğu örgüttür.

Uluslararası düzeye çıkan terör örgütlerinin kullandıkları araçlar ne olursa olsun, kesinlikle kendilerini var edenlerin isteklerini yerine getirmeden, eylem ve faaliyetlerini yürüttüklerini söylemek oldukça güçtür. Terör örgütlerinin meĢruiyet araçları, soğuk savaĢ yıllarının baĢlarında ideolojiler iken soğuk savaĢın sonları ve bitimi aĢamalarında etnik değerler, ardından da yoğunluklu olarak dini değerler olagelmiĢtir. Etnik veya dini değerleri savunduklarını iddia ettikleri halde bu değerlerin icabı gereği hareket etmemiĢ ve bu değerleri sadece çıkarları uğruna veya hamilerinin çıkarı doğrultusunda kullanmıĢlardır. Dolayısıyla din adına çıkıp terör estiren veya etnik temel üzerine çıkıp, güya savundukları halklara baskı, Ģiddet ve terör uygulayan bu örgütlenmelerin, yaptıklarıyla kullandıkları değerlerin esaslarının birbirine karıĢtırılmaması gerekmektedir.

Ülke (Afganistan) gençliği, uzun yıllardan beri cereyan eden savaĢın getirdiği zorunlu göçler; ekonomik, siyasal ve sosyokültürel değerlerin tahrip edildiği bir ortamda yaĢamıĢ ve yetiĢmiĢtir. Bu durum, gençlerin hayatlarını derinden etkilemiĢtir. Bu ortam genç bireylerin suça meyilli ve illegal örgütlenmelerin ağına düĢmeye eğilimli olarak yetiĢmelerini sağlamıĢtır. Taliban Hareketi de bu boĢluktan örgütsel çıkar uğruna fazlasıyla faydalanmıĢtır. Genç bireylerin ailesinden,

Benzer Belgeler